Adatepe köyünün tarihi antik dönemlere kadar uzanmaktadır. Köyün denize bakan tarafında Zeus Altarı bulunmaktadır. Yine köyün batı tarafında Roma dönemine tarihlendiği tahmin edilen buluntular yer almaktadır. Kurulduğundan bu yana sürekli yaşam olduğundan ve yeni yapılan yapılarda bir önceki yapı elemanları kullanıldığından bugün köydeki en eski yapı 250 yıllıktır.
Binlerce yıllık zaman dilimine yayılmış olan bir yerleşime sahip olan köy, Cumhuriyet öncesinde zeytin ve hayvancılıkla uğraşan Rum ve Türk ailelerin yaşadığı bir köy olarak bilinmektedir. Mübadele ile birlikte Rumlar köyden ayrılmış sadece Türk nüfus kalmıştır.
Adatepe köyü, mimari olarak taş yapı geleneğine sahiptir. Köyün konumlandığı bölge kayalık bir arazidir ve bütün evlerin taşları çevredeki küçük taş ocaklarından edinilmekte ve çevre köylerde geleneksel taş işçiliğini devam ettiren ustalar tarafından işlenmektedir. 1989 yılında sit alanı ilan edilen köy, bölgedeki tek korunan köy olma özelliğni de taşımaktadır.
1980'li yıllarda köy, kent yaşamından kaçan bir grup tarafından keşfedilir. Bu grup köyde harabe sayılabilecek yapıları alır ve geleneksel mimariye tamamen sadık kalarak binaları yaşanılan mekanlara dönüştürür. Bugün köyün yerlileri ile dışarıdan gelenler Türkiye'nin hiçbir benzeri yerleşim yerinde olmadığı kadar uyum içinde birlikte yaşamaktadırlar.
Adatepe köyü, servi, badem, çam ve zeytin ağaçları ile çevrelenmiştir. Çevre bilincinin yoğun olduğu yerlerden biri olan köy, oksijen yoğunluğunun dünyada en fazla olduğu yerlerden biri olan Kaz Dağları'na yaslanmaktadır. Dört mevsimi ayrı güzellikte olan köyde, zeytincilik ve hayvancılık yapılmaktadır. Bölgenin zeytinlerinden yapılan zeytinyağı ise lezzet olarak yüksek kalitededir.