Uyulması gereken genel geçer kuralları ifade eder. Bu kurallar kişinin ne yapması ve de ne yapmaması gerektiğini belirler. Hukuk kurallarından farklı olarak toplumda kendiliğinden ortaya çıkarlar ve bireyleri bu şekilde davranmaya zorlarlar. Ancak tüm toplumlarda tüm zamanlarda geçerli olan normlar bulmak hemen hemen olanaksız gibidir. Felsefe kişi vicdanı karşısında evrensel ahlak yasalarının olup olmadığını konu edinir. Ancak bu konuda filozoflar da farklı görüşlere sahiptirler.
I ) Evrensel ahlak yasaları yoktur : Evrensel bir ahlak yasasının olmadığını ileri süren akımlar, haz ahlakı, fayda ahlakı, bencilik, anarşizm, hiççilik ve varoluşçuluk olarak özetlenebilir.
Bencilik (egoizm): İnsanın eylemlerini belirleyen duygu ben sevgisidir. Hobbes’e göre insanların davranışlarını da tıpkı hayvanlar gibi içgüdüler yönetmektedir ki ; bu içgüdüler “kendini sevme” ve “kendini koruma” dır.
Anarşizm : Ahlak da tıpkı diğer baskıcı kurumlar gibi insanı daha kolay yönetmek için uydurulmuş kurallar sistemidir. Başta devlet olmak üzere bu ve benzeri her türlü baskıcı kurumlara karşı olan anarşizm, bireyin sınırsız özgürlüğünü savunur. Anarşizmin kurucusu Proudhon (19 yy) tüm bu baskı unsurlarının temel nedeni olarak gördüğü mülkiyeti hırsızlık olarak tanımlar. Bakunin insanı kısıtlayan devlet ve benzeri kurumların yıkılmasını ister. Stirner’e göre; ahlaksal değerler bir soyutlamadır ve insanın da tıpkı bitki ve hayvanlar gibi kendine düşen bir görevi yoktur.
Hiççilik (Nihilizm); akıl yerine istenci, toplum yerine de bireyi koyan felsefe akımıdır. Nietzsche’ye (19 yy) göre iki tür insan ve iki tür toplumsal sınıf vardır: Halk ve Seçkinler. Din ve ahlak kuralları halk için geçerlidir. Zaten halkın da işlevi seçkin sınıfın oluşumuna elverişli bir ortam yaratmaktır. Seçkin sınıfın bireyleri için din ve kimi filozofların öne sürdüğü ahlaki değerler miskinlikten ve acizlikten başka bir şey değildir. Oysa bu sınıfın uyması gereken Ahlaki kurallarını dehalar üstün insanlar, en yüce iyiyi yani “güç”ü kullanarak belirleyeceklerdir.
Varoluşçuluk (Egzistansiyalizm): Sartre’ye göre insan kendini nasıl yaparsa öyledir. Bir çiçek yada bir böcek kendini kendi yapmaz. Çünkü onların bir özleri bir de varlıkları vardır.Burada öz varoluştan önce gelir. Çiçek, çiçek özüne uyarak çiçek olur. Ancak insan farklıdır. İnsanda var oluş özden önce gelir. İnsan önce vardır ve sonra ancak öyle ya da böyledir. Çünkü o özünü kendi yaratır, yani kendini kendi yapar. Everende kendi varlığını kendi yaratan tek varlık insandır. Nasıl mı? “ Dünyada acı çekerek, savaşarak yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirleme hiç bitmez, sürer gider.” Bu nedenle kişi kendini tanımalı, benliğini kazanarak her türlü baskıdan kurtulmalı ve özgürleşmelidir. Yoksa toplum içinde eriyip giderek yok olacaktır.
II ) Evrensel ahlak yasaları vardır : Evrensel ahlak yasalarının bulunduğunu öne süren düşünürler bunu öznel (subjektif) özelliklerin belirlediğini söyleyenler ve nesnel (objektif) özelliklerin belirlediğini söyleyenler olmak üzere iki grupta toplanabilirler.
Subjektif Özellikler Belirler : Evrensel ahlak yasalarıları insandan, onun özel yaşamından kaynaklanır. Bu konuda görüş ileri sürenler Sezgici Bergson ile faydacı Milli örnek vermek mümkündür.
Objektif Özellikler Belirler : Evrensel ahlak yasaları insandan bağımsız olarak vardır. Ahlak yasalarını belirleyen insan yaşamı değil , insan yaşamını belirleyen evrensel ahlak yasalarıdır.
Sokrates : Ahlaksal eylemlerimizin amacı mutluluktur. Ahlaki mutluluğa erişmek ise ancak bilgi ile mümkündür. Bilgi insanları doğru eylemelere, bilgisizlik ise yanlış eylemlere götürür. Bilgidir ki insan ancak mutlu, ahlaklı ve erdemli yapar.
Platon : Bir eylemin iyi yada kötü olması onun iyi ideasına uygunluğu ile anlaşılır. Yani bir eylem iyi ideasına uygunsa iyi uygun değilse kötü dür. Bunu bu dünyanın bilgisi ile anlamak ve değerlendirmek mümkün değildir. Onun için her insan idealar evrenine yönelmeli ve onu kavramalıdır. (Filodoks X Filozof )
Spinoza (17 yy – Hollanda) Panteist (evren-kozmoz tanrıdır) bir düşünürdür. Kozmos mutlak olarak özgürdür, bu nedenle onu hiçbir şey etkilemez. Ancak insan başka şeylerin özellikle de tutkuların etkisindedir. Tutkular insanı güçsüz, edilgin ve köle yaparlar. İnsan ancak aklı ile tutkularını aşabilir. Aklın uygun gördüğü yaşam biçimi de bilgiyle gerçekleşir. Bilgi bizi tanrıya ulaştırarak özgürleştirir. Bilginin vardığı yer evrensel yani tanrısal olan yasadır. Tanrısal yasaya uygun olan iyi, uygun olmayan ise kötüdür.
Kant (18. yy – Almanya) Ona göre ahlaksal eylemin amacı mutluluk olamaz , çünkü mutluluk subjektif bir kavramdır. Yani kişiye göre değişir. Ve nitekim ondan önceki filozoflar mutluluk için farklı şeyler söylemişlerdir: Kimine göre erdem, kimine göre iyi bir başlkasına göre de doğaya uygun yaşama olmuştur. Oysa ahlak yasası herkes için aynı olmalı ve aynı kalmalıdır. Kant’a göre de bu iyi niyet (iyiyi isteme) dir, ödevdir.
Ödev, her çeşit duygudan öte kesin bir buyruktur. Ahlak yasasına kesin boyun eğiştir., Bu da aklı olan herkes için evrensel bir kuraldır. Koşula bağlı olan davranışlar ahlaksal değildir.