Aşık Hasan, aslen Hürzemi`dir. Hürzemiler, Harezmi, Harzemşahi diye de adlandırılan kıpçak (Kuman) ulusuna dahil bir türk topluluğudur. Doğal olarak ta Kırşehir ili ve civarına damgasını vuran "Harzem gönül sultanlarinin" kültürel mirasını temsil eder. Elimizdeki bilgiler sınırlı olmasına rağmen şairin ataları orta Anadolu`da Kurtçu Feyzullah ile başlar, bunu "Kötü" Omar takip eder, "Kötü" Omar`ın ise Mehmet adında iki oğlu olur. Bu iki Mehmet`ten daha sonra "Ölo" Mehmet lakabını alacak şahıs şairin dedesidir. Babası Yusuf onbaşı ise "Ölo" Mehmet`in oğludur.
Aşık Hasan Nebioğlu okuma yazma bilmemesine rağmen eserleri günümüze kadar gelebilmiştir. Gençlik ve genellikle de orta yaştayken kendi köyünde ve evinde kalamamıştır. Biz bunu şairin ehli sohbete ve seyahate düşkünlüğüne bağlıyoruz. Maişet tedarikini de buna eklemek gerekir.
Şairin çocukluk yılları hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz, gençlik yılları ise güzel olan her şeye meyilli bir ruh haline sahiptir. Zaten bu yaşlarda şiir söylemeye başlamıştır. Şair olmanın yanı sıra manevi duyguları da yaratılışının icabı diğer akranlarından farklıdır ve tasavvufi bir derinlik içermektedir. Konya`dan İstanbul`dan bazı tarikat şeyhleri ve mürşitleri ile irtibat halindedir. Bu suretle daha önceleri güzel kadın üzerine söylediği şiirleri daha sonradan tasavvufi bir mahiyet almıştır. Okuma yazmasının olmaması kendisini yetiştirmesine engel olamamış ve bulunduğu mürşit-mürid-ihvan ortamında kıvamını bulmuştur.
Yüce dağları görünce asaleti, heybeti, tek başına yapayalnız kalınca uzleti anlatmıştır. Ağrıyı sızıyı yorulmayı, küskünlüğü, darılmayı, sevmeyi, öpmeyi sarılmayı, hasreti beklemeyi gurbeti... bazen duru bir yüreği, bir çiçeği, bir tas su bir dürüm ekmeği, bazen yalın ayak terli bir gömleği, sabır ve emeği gam çekmeyi anlatmıştır.
í‚ŞIK HASAN`A SEN NERELİSİN DİYE SORULUNCA
Yüce dağ başında kar olur kışlar
Süzer yavru şahin ötüşür kuşlar
Yağınca yağmur parlar taşlar
Dumalı dağların dalındanım ben
Dağlar yaylasında güzeller yeter
Güzelin kirpiği ok gibi batar
Dağlar koyağında bülbüller öter
Öten bülbüllerin dilindenim ben
Dağlar secde eder hakka bükülür
Lale sümbül mor menekşe ekilir
Dağların başına bir nur dikilir
Semaya çekilen telindenim ben
Dağlar görünmüyor dumanda pusta
Feragatli gönlüm kalmıştı yasta
Kıble tarafına gitti bir posta
Seçilip içinde kalandanım ben
Kimi gökte gider kimisi yerde
Açıldı Beytullah bir yeşil nurda
Lebbeyk ya Rasulullah çağırdın burda
Direksiz Kürreyli görendenim ben
Söylersin Hasanım dertli kelamı
Her dem ruhuna verirsin selamı
Şehri Medine de fahri alemi
Ravzasına yüzler sürendenim ben
Hasanla Hüseyin yanından Ali
Bu aşka düşenler olmaz mı deli
Binmişler atlara aşarlar beli
Arab`ın tam çölün bilendenim ben
İlk şafak sökmeden kalkarsan erde
Silinir gözünden ol siyah perde
Sordular aşık HASAN yurdun nerde
Kırlangıç dağının belindenim ben