Çat köyünde doğmuştur. Burası Babailik hareketinin merkezidir. Barak Baba böylesi bir düşünsel siyasal birikimin tam merkezinde olan biridir. Bu durum onun düşünsel ve siyasal kimliğinin oluşmasında belirleyici olur.
Prof. Köprülü`ye göre Barak Baba, “Moğol Şamanlığı`nın sufiliğe etkisinin güzel bir örneği”dir. İlk dönemlerinde Baba İlyas`ın halifelerinden Aybek Baba`ın en iyi müritlerindendir. Sonraları, özellikle olgunluk döneminde aynı çığırdan olan Hacı Bektaş`ın halifelerinden Sarı Saltuk`un müridi olur ve bu bağlılığını sürdürür. Onun Sarı Saltuk`a bağlanması Kırım`a yerleştikten sonra olur.
“Vilayetname” Barak Baba`yı Hacı Bektaş`ın halifeleri arasından gösterir. Hacı Bektaş`ın; “Bir halifem de Barak Baba`dır. O gerçek bir erdir. Ona söyleyin, Karesiye varsın, Balıkesri`ye gidip orasını yurt edinsin” dediği belirtilir.Bu durum Barak Baba`nın Bektaşilik geleneği içerisinde yer aldığının, Bektaşilik Tarikatı`nın bir üyesi olduğunun kanıtıdır.
Felsefesi
Aynı gelenek içerisinde yer alan Yunus Emre de bir şiirinde ondan söz eder ve piri Taptuk Emre`nin yakını olduğunu belirtir. Yunus`un dizelerinde bu bağıntı şöyle kurulur:Şaman- Sufi karışımı bir tutum sergiler. Saçı, sakalı tıraşlı, uzun bıyıklı, belden yukarısı çıplak, el ve ayak bilekleri demirden halkalı, başında boynuzlu bir maskeyle dolaşmakta, çalgı çalmaktadır. Bu durumuyla “zavalıları eğlendirmek istediğini” belirtmektedir. Onun bu tavırları, Sünni inanç ilkelerine pek uymamaktadır. Eski Yunan`ın Kinik filozoflarını andıran bir yaşam felsefesi ve davranışı vardır. “Haydari Kalenderi`lerinden”dir. Amasya`da halkı “Al- i aba sevgisi”ne çağırmıştır. Ötedünyaya inanmamakta, ruhgöçüne inanmaktadır. Tanrı`nın Hz. Ali`nin kişiliğinden ortaya çıktığına ve sonradan Sultan Hudabende`yle birleştiğine inanmaktadır. Farzların özünün “Ali sevgisi” olduğunu savunmaktadır. Güzelleri Tanrı olarak görüp, secde etmektedir. Mala- mülke değer vermez, kendisine verilen paraları herkesle paylaşmaktadır.
Tarihler çoğukez genel adlandırmalardan bulunarak Barak Baba`yı “Şii” olarak nitelendirirler.Oysa ruhgöçü, Ali ruhunun başkalarından ortaya çıkması gibi inançlara Şiilik ve Caferilik oldukça karşıdır. Kaldı ki, Sarı Saltuk`un müritlerinden olması da onu Şii olmaktan alı kor. Oysa o, bu düşünceleriyle daha sonraki yıllarda Azerbaycan`da ortaya çıkacak olan Fazlullah`ın Hurufiliğinin ve Ali İlahiliğin temellerini atar.
Politik konumu hakkındaki tartışmalar
Münecimbaşı, Yazıcıoğlu, el- Birzali ve İbni Aybek es- Safedi gibi eski yazarlar Barak Baba`nın Selçuklu prensi olduğunu yazarlar. B. Noyan ile C. Öztelli de bu kaynakların görüşünü benimseyerek onu bir Selçuklu prensi olarak görürler. Sava göre, Barak Baba Bizans`a sığınan Selçuklu sultanı II. İzzettin Keykavus`un iki oğlundan biridir. Çocuklar orada Hıristiyanlaşmışlardır. İkinci oğulu, Patrik oğul edinmiştir. Sarı Saltuk`un Patrik`le ilişkisi iyidir. Çocuğu Patrikten alarak Müsliman olarak yetiştirir ve kendine mürit edinir. Adını “Barak” kor. Sarı Saltuk`un ölümünden sonra Barak Anadolu`ya geçer.Tarihsel olay doğrudur. Yalnız, Barak Baba`nın II. İ. Keykavus`un oğlu olduğu kuşkuludur. Kaynaklar söylenceden öteye gitmiyorlar. Eğer sav doğruysa Barak Baba, Türkmenler`in “Barak” aşiretinden olmaması gerekir. Çünkü Selçuklu hanedan üyeleri Oğuzlar`ın Kınık boyundadırlar. O zaman Barak Baba ile Urfa, Gaziantep dolaylarında yaşayan Barak aşireti arasından bir bağ olmaması gerekir. Bu bağ, sonradan kurulmuş olmalıdır. Görüldüğü kadarıyla Kıpçakca`dan “Köpek” anlamına gelen “Barak” adını da ona şeyhi Sarı Saltuk vermiştir. Barak aşiretinden olduğu için bu adı vermiş olmalıdır. Asıl adı bu değildir. Bu ad onun Kalenderice ve Kinik yaşam felsefesine oldukça uymaktadır. Bu ad ona bu iki niteliğinden ötürü takılmış olmalıdır. Bana, onun Barak aşiretinden oluşu daha doğru gelmektedir.
İbni Hacer onun Tokatlı bir katibin çocuğu olduğunu yazar. Bu bilgiyi Prof. Z. V. Togan da mantıksal bulur.Zaten Tokat doğumlu olması da onun İ. Keykavus`un oğlu olmadığını kanıtlar. Keykavus`un oğlu olsaydı Konya doğumlu olması gerekirdi. Ayrıca Urfa ve Antep Barakları`nın dedeleri Tokat`tan gelmektedirler ve bu Baraklar`dan oldukça saygı görmektedirler. Baraklar`ın bir bölümünü Selçuklular Tokat ve Yozgat dolaylarına yerleştirmişlerdir. Barak Baba, buralara yerleştirilen Baraklar`dan olmalıdır. Heriki yöredeki Baraklar arasındaki ilişki dedeler yoluyla kurulmuştur. Bilindiği gibi Alevi- Türrkmenliğin tüm özelliklerini taşıyan Baraklar Kanuni dönemine ait eski kayıtlarda Bayat boyunun bir oymağı olarak gözükür. Kimi araştırmalara göreyse Baraklar, XV. y. yılda Yeni- İl`in Dulkadirli koluna bağlı Barak adlı bir Cerid obasıdır.
Barak Baba, Kırım`da Moğol Hanlığı`nın hizmetine girmiştir. Gazan Han(1295- 1304) ve oğlu Olcaytu Hudabende(1304- 1317)`nin saygısını görmüştür. Saray ve Tatar halkı tarafından sevilip sayılmaktadır. Halkın, Alevi İslamı benimsemesini sağlamıştır. Onun saray ve halk tarafından benimsenmesinde, Moğol şamanlığına benzer bir inanç görünümü sergilemesinin rolü olmuştur. Oniki İmamcı Şiiliğin Moğol yönetimince benimsenmesi, resmi mezhep olarak alınması ve ülkede hutbelerin Oniki İmam adına okutulması Barak Baba sayesinde olmuştur. Halk arasında da “Moğollar`ın şeyhi”, “Tatar şeyhi” ve “Barak Suvar” olarak adlandırılmaktadır.
Ölümü
Barak Baba, sarayda oldukça saygındır. Elçi kurullarında o da görevlendirilmektedir. 1306 yılında Memlüklü sultanıyla görüşmek için bir dervişler topluluğuyla Şam`a gönderilmiştir. Şeri İslama uymayan tutumu oldukça tepki çekmiştir. Bir yıl sonra da Geylan emiri Kutlu Şah`a elçi olarak gönderilmiştir. Geylan emiri şeyh ve Müslüman olmasına karşın Barak Baba`nın Sünni İslam dışı tutumuna aşırı tepki göstermiş, “Müslüman biri olarak Müslüman olamayanlara yardımcı olmaması gerektiği gerekçesiyle” 1307 yılında öldürtmüştür. Olcaytu Hudabende bu olay üzerine Geylanlılar`ı asker göndererek cezalandırmış ve şeyhinin ölüsünü Azerbaycan`daki Sultaniye kentine getirtmiş ve orada gömerek kendisine bir türbe yaptırmıştır. Dervişlerine vakıflar ayırmış ve zaviyeler yaptırmıştır.Günümüzdeki yeri
Barak Baba`nın geniş bir müritler topluluğu oluşmuştur. Genel Alevi-Bektaşilik çerçevesinde kalan bu topluluk kendisinden sonra da sürmüştür. Onun bu bağlılar topluluğuna “Baraklılar (Barağiyun/ Barakıyyun) ” denmiştir. Cahit Öztelli bu adın verilişini Barak Baba`ya olan tarikat ilişkisine değil de, Baba`nın Barak aşiretinden olmasına bağlar.Oysa durum tam da böyle değildir. Güneydoğu Anadolu`daki Alevi Barak aşiretinin dedelerinin Tokat`tan gitmesi aşiret Baraklılar`la tarikat ilişkisi sonucu oluşan Baraklılar`ın zamanla bütünleştiği, kaynaştığı ve aynı adı taşıdıkları anlaşılmaktadır. Baraklar`ın tarikat nitelikli varlıklarına XIV. y. yıl ortalarında rastlanır. Gölpınarlı 1351 tarihini taşıyan mezar taşlarından bu izlenimi edinir.Baraklılar Timur döneminde de(1370- 1405) İran`da varlıklarını önemli biçimde sürdürürler.Barak Baba`nın on sayfalık şathiye biçiminde “Kelimat- ı Barak Baba” adını taşıyan Çağatayca bir risalesi vardır. Kitap, masal edebiyatına kaynak olacak bir gereçler yığınıdır. Farsça bir açıklaması vardır. Kitap, 1449`da İlyas adlı birince Türkçe`ye çevrilerek yazılmıştır. Kitabın bilinen bu en eski nüshası Amasya Kütüphanesi`ndedir.
Dış bağlantılar
- http://www.alevibektasi.org/tbaki.htm
dayyiu - 1 ay önce