İki senelik bir mekteb hayatının sonunda bir hukuk müşavirinin yanında çırak olarak çalışan Dickens, mükemmel bir stenografi öğrendiği gibi içinde yaşadığı hayatın çeşit çeşit tiplerini ve karekterlerini gözden kaçırmamış, hepsini zihnine nakşetmesini bilmiştir. Bu tecrübe ve hayat bilgisi sayesinde kendisine gazetelerin sahip çıkma fırsatını kaçırmayan bu ünlü yazar, gazeteler adına, maharetli bir şekilde meclis zabıtlarını tutmaya başlamıştır.
Bir adliye dergisindeki hikayelerini yayınlamaya başlayan Dickens, dikkatleri üstüne çekmiş ve teklifler almıştır. İlk romanı olan Bikvikin Sergüzeştleri neşredilince maddi sıkıntılardan kurtulmuş ve servet sahibi olmaya başlamıştır.
1837 yılından sonra şöhretini sağlayan romanları yayınlanmıştır. Geniş bir okuyucu kitlesi bulan bu romanlar, mizahi sahnelerle dolu örfe ve adete yer veren aile romanları idiler. Bunların yanında tarihi romanlar da yazdı. Kendi hayatını ve çocukluğunu ise David Copperfield (1850) romanı ile anlattı. Bir ara Amerika’ya gitti. Altı ay kaldığı bu ülkede şehirden şehire giderek nutuklar verdi ve eserlerinin en iyi kısımlarını şiir şeklinde okudu. Böylece büyük bir servetle İngiltere’ye döndü. Sonra hicve yer veren Amerika’ya Dair Notlar’ını neşretti. Dickens İngiltere’ye döndükten sonra öldü (1870).
Vangtien gibi Dickens’i ilk romanlarına göre değerlendirenler onu romantik; Gillemin gibi bazı münekkidler ile son romanlarına göre ele alanlar realist devre içine sokmaktadırlar. O daha çok romanlarında kendi çocukluğunun sefil ve talihsizliklerini anlatmış, eserlerinde yaşadığı hayattan gelen çeşitli tiplerin yer aldığı bir dünya kurarak, fakir ve sefil sokaklara, mahkemelere, çeşitli dalaverelere, şatolara yer vermiştir. Bu bakımdan Balzac’a benzeyen Dickens’in eserlerinde; senyörler, hizmetçiler, tüccarlar, arabacılar gibi her cinsten tipler yer almıştır. Bu yönü ile o, umumi olarak realizmin içinde kalmış hatta realistliği içinde zaman zaman lirizmde yer almıştır. Onunla İngiliz humour (alaycı ve şakacı)u Svift’ten sonra ikinci bir temsilcisini bulmuştur. Fakat Dickens istihzasını haksızlıklara ve suistimallere karşı kullanmıştır. Bu itibarla, alayı ve eğlencesi tabii ve mükemmeldir. Belki eserlerinin kudreti ve canlılığını da buna borçludur. İnce bir istihzacı olmakla birlikte, ahlaka hizmet arzusu da vardır.
Dickens, yalnız İngiliz edebiyatına değil, bu ülke dışı edebiyatlara da tesir etmiştir. 1850 yılından sonraki Fransız realizmine onun tesiri vardır. Hatta, Jack (Jak) ve Le Petit Chose (Küçük Şey) romanlarının müellifi olan Alphonse Daudet, Dickens’ten bir yansımadır. Fransız edebiyatı çocuk denen varlığı onun sayesinde ve Daudet’in kalemiyle tanımıştır.
Dickens yirmi civarında eserin sahibidir. Eserlerinin belli başlıları; Esquisse (Taslaklar), Papiers du Picwick Club (Pikvik Kulubün Kağıtları), Oliver Twist (Oliver Tvist, 1838), Nicholas Nickleby (Nikola Niklebi), Martin Chuzzlewit (Marten Şazlvit), Le Magasin d’Antiquites, David Copperfield (David Koperfilt, 1859), Centes de Noel (Noel Hikayeleri)dir.
Ek bilgi
Charles Dickens Londra'ya geldiğinde on iki yaşındaydı, orada bir cila fabrikasında çalışmak zorunda kaldı, çünkü babası büyük bir para sıkıntısı içindeydi. O zaman açlığı da, yoksulluğu da, sanayi çağının başlangıcında, işçilerin çetin hayat koşullarını da tanıdı: bu konular eserlerinde sürekli olarak işlenecektir.Bununla birlikte, gazetecilik öğrenmeğe de zaman bulabildi ve ilk skeçlerini hiciv dergilerinde yayımladı. Sonra yazar olan Dickens, Mister Pickvoick gibi garip ve ilgi çekici bir kişi yarattı, Oliver Twist'in ve Nicholas Nickleby'nin serüvenlerini anlattı, daha sonra da duygulu başeserini, David Copperfield'i kaleme aldı.
İngiltere ve Amerika'da kısa zamanda büyük bir ün yaptı, iki defa Amerika'ya gitti. Nihayet, 1850'den itibaren, eserini birçok defa halk huzurunda okudu ve mükemmel bir oyuncu olduğunu ortaya koydu.
Victoria çağı toplumunun tanığı olan Dickens, kitaplarıyla, çok küçük yaştan itibaren çalıştırılmağa başlayan ve sömürülen çocukların korkunç yoksulluğuna dikkati çekmeyi başarmıştır.