1905 yılında dünyaya gelen Deng Siaoping, modern Çin tarihinin en gizemli adamı olarak anılır. Ölümüne kadar iktidarda kalan Deng, kamera karşısına çıkmadan hem Çin�i yönetti hem de dünya siyasetinde önemli bir yere sahip oldu. Hayatının son üç yılında, hem giderek kötüleşen sağlık durumu hem de perde gerisinde kalma isteği nedeniyle ortalıkta görünmediği için kendisi ile ilgili gerçek ya da asılsız haberler sürekli gazete sayfalarına, TV kameralarına yansıyordu. Özellikle Hong Kong ya da Sanghay Menkul Kıymetler Borsası'nı biraz silkelemek isteyenler zaman zaman Deng Siaoping'in ölüm döşeğinde olduğu, bir iki haftaya kalmaz gözlerini yaşama kapatacağı haberlerini kasten sızdırdılar. Ve iyi borsacılar bu tahminlerinde yanılmadılar. Ölümüyle birlikte dünya borsaları adeta "tepetakla" gitti.
Ocak ayı başlarında televizyon sahibi 800 milyondan fazla Çinli, her aksam saat 8'den itibaren ekran karşısında Deng'in inişli çıkışlı hayatına ilişkin 12 bölümlük bir diziyi seyretti. Dizi, hiç şüpheye yer vermeyecek bir mesaj taşıyordu: Zorla yaşatılmaya çalışılan ulu liderin günleri artık sayılı idi. Resmi sözcüler, Deng'in sağlığı ile ilgili meraklı soruları, artık yalanlamaktan usanmış olacaklar ki, "yaşından beklenecek kadar sağlıklı" diye yanıtlıyorlardı. "Küçük Dev Adam"ın en azından Hong Kong'un Çin egemenliğine geçeceği 30 Haziran 1997 günü şafak sökene kadar hayatta kalabilmesi çok isteniyordu. Zira, Çin'in yüzyıl süren utancı o gün sona erecekti. Tiananmen Meydanı'nın tam ortasına yerleştirilen bir saat geriye doğru ayları, günleri, saatleri, hatta dakikaları sayıyordu. Ancak bu gerçekleşmedi. "Küçük Dev Adam" bu günü göremedi.
Margaret Thatcher ile 1984'te Hong Kong'un devir anlaşmasını sonuçlandıran kişi Deng Siaoping, karşı çıkmasına rağmen, kendisi de bir anlamda yeni bir "Mao" haline gelmişti. Kimse ona karşı bir şey söylemeye cesaret edemiyordu. Mao, ölümünden önce kendi yerine iki halef - Devlet Başkanı Lin Shoqi ve Savunma Bakanı Lin Biao - 'yu seçmiş, ancak onları bir süre sonra safdışı bırakıp üçüncü seçimi olan Hua Guofeng'i başa getirmişti. Tarihin cilvesi olsa gerek, Deng, Hua'yi devirip "ulu önder" koltuğuna oturmuştu. Başka bir deyimle, Mao'nun zamanında gerçekleştiremediğini bugün daha karmaşıklaşan siyasi sistem içinde Deng'in ayarlaması hiç beklenemezdi. Bu arada, sol güçlerin ulusal birlik, Çin kültürel gururu ve kollektif değerler adına Mao bayrağı altında yeniden kuvvet kazanmaları da pek ihtimal dışı gözükmüyordu.
"Uzun Yürüyüş" kuşağının kıdemli komünistleri ta o zamandan bu yana ülkenin siyasi yaşamına hükmettiler. 1949'dan bu 1990�ın ortalarına kadarki donemin tarihi büyük ölçüde iktidar için şahsi mücadelelerin ve sosyalizmin farklı vizyonlarının tarihi olarak geçti.
Bu küçük dev adamın cocukluk donemi ile ilgili elde fazla bir bilgi bulunmuyor, ama hakkında resmi tarihçiler, ideologlar, kendi çocukları ve Batılı sinologlar tarafından yüzlerce kitap kaleme alındı. Hepsinin ortak kanaati, Deng'in hayati boyunca hep enerjik, sabırsız ve inisiyatif sahibi bir kişilik sergilediği noktasındaydı. Fransa ve Sovyetler Birliği'nde öğrenci olarak bulunmuş gençlik yıllarında. Nedense yaşam anlayışını derinden etkilediği anlaşılan bu donem ile ilgili birkaç anekdot dışında etraflı bilgi yoktu. Süratli kararlar alma ve bunlardan geriye dönmeme azmi Deng'in kişiliğinin en belirgin özellikleri. Dış dünyaya açarak ve reformları gerçekleştirerek 1.2 milyarı yerinden oynatan Deng, başarılarını belki de bu tutarlı, sabırsız, pragmatik ve kararlı tutumuna borçluydu. 1979'da gözünü bile kırpmadan Vietnam'a karşı bu komşu ülkeyi cezalandırmayı amaçlayan askeri istila talimatını verdi. Enflasyonu körükleyeceğini bile bile 1988'de fiyat reformu kararının süratle uygulanmasını sağladı. Kapitalist ya da sosyalist kaygısına düşmeden, "önemli olan kedinin fareyi yakalamasıdır" pragmatizminin hararetli savunucusu oldu. Zhou Enlai, Den ile 1938 - 1950 arasında askeri liderliği yürüten Liu Bocheng'i kıyaslarken şöyle demişti: "Liu, çok hafif konuları ciddiye alır, Deng ise önemli konuları hafife."