Eshab-ı Kehf
Îsâ aleyhisselâmdan sonra, din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda, dinlerini korumak için her şeylerini terk edip, hicret eden ve Efsûs (Tarsus)taki mağarada medfun bulunan yedi kişi ile Kıtmîr adındaki köpekleri. Kur’ân-ı kerîmde Kehf sûresinde kıssaları uzun bildirilmektedir.Eshâb-ı Kehf denilen îmânlı gençler, Efsûs yâni Tarsus şehri ahâlisinden idiler. Bunlardan altısı sarayda vazîfeli, hükümdâra yakın kimselerdi. Hazret-i Ali’nin rivâyetine göre Eshâb-ı Kehf’in adedi yedi olup, bunların altısı hükümdârın müşâvere heyetinde idi. Onun sağında ve solunda bulunurlardı. Sağındakiler Yemlîha, Mekselînâ ve Mislînâ idi. Bunlara “Eshâb-ı yemîn” denmiştir. Hükümdârın solunda bulunanlar ise, Mernûş, Debernûş ve Şâzenûş’tur. Bunlara da “Eshâb-ı yesâr” denmiştir.
Hükümdâr o târihte Roma imparatorlarından Dimityanus veya Dokyanus olup, rezil, zâlim bir kimseydi. Putlara tapardı. Sonra tanrılığını îlân etti.Putperestliği kabul etmeyen az sayıdaki mü minleri yakalatıp parçalattıktan sonra şehrin kapılarına astırdı. Hükümdâr bir ihbâr üzerine saraydaki bu îmânlı gençlerin durumlarını öğrendi. Büyük bir öfke ile onları çağırıp tehdid etti. Fakat onlar, îmân yolunda sebât gösterip, şirki ve putperestliği kabul etmediler. Üstelik Dokyanus’u îmâna dâvet ettiler. Eshâb-ı Kehf bu hak sözleri Dokyanus’a sarayda, hazır olan bir topluluk içinde söylediler. Çünkü Dokyanus bunları oradaki topluluk içinde putperestliğe çağırmıştı. Onlar da, saray erkânı içinde büyük bir cesâretle: “Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbi’dir. Fânî (yok olucu) şeyler nasıl yaratıcı olabilir.” dediler. Hükümdâr onların eski günlerine dönmeleri için zaman tanıdı. Bu da îmânlı gençlere Allahü teâlânın bir lütfu oldu. Çünkü bu bekleme esnâsında birbirleriyle istişâre ederek, hicret imkânını elde ettiler. Dinlerini korumak için gerekli hazırlıkları gizlice yapıp, şehre yakın bir dağ cihetine gittiler.Yolda giderken Kefeştetayyuş ismindeki bir çoban onların hâlini anlayıp îmân etti ve yedincileri oldu. Çobanın köpeği Kıtmîr de onlara katılıp, arkalarından tâkib etti. Dağa yaklaştıklarında çobanın gösterdiği bir mağaraya girdiler. Onlar mağarada Allahü teâlânın rahmet ve lütfunu dileyerek duâda bulundular. Allahü teâlâ bu husûsu Kur’ân-ı kerîmde Kehf sûresinin 13. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle bildirmektedir:
O zaman o genç yiğitler mağaraya sığınmışlardı da: “Ey Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet (dinde hidâyet, günâhlarımızı da mağfiret et ve helâl rızık) düşmanlarından emniyet ver ve işimizden (dînimizi korumak için kâfirlerden ayrılıp, mağaraya ilticâ ettiğimizden dolayı) bizim için muvaffakiyet hazırla (o sâyede rüşd ve hidâyete ermiş, böylece çok sevâba kavuşmuş olalım).
Diğer taraftan zâlim hükümdâr Dokyanus, Efsûs’a gelip, onları sordu. Kaçtıklarını haber verdiklerinde, babalarını, onların getirilmesine zorladı. Babaları; “Bizim malımızı alıp, dağa doğru gittiler.” dediler Dokyanus adamları ile gidip, o mağarayı bulunca; “Burada ölsünler!” diye mağaranın ağzını kuvvetlice kapattırdı. Dokyanus’un yakınlarından iki mümin, gençlerin isimlerini ve hâllerini bir taşa nakşedip, mağaranın duvarına koydular. Bu mağara Betâhlus Dağının güney tarafında idi. Güneş doğarken ve batarken oraya vurup, rütûbet olmazdı. Allahü teâlâ, meleklerle onları sağ ve sol taraflarına döndürürdü. Köpekleri dirseklerini kapının eşiğine uzatmıştı. Ölü değillerdi. Uyurken de gözleri açıktı. Nefes alırlar; saçları, tırnakları uzardı.
Allahü teâlâ, kemâl-i kudretiyle ceset ve elbiselerini değiştirmedi. Uzun müddet uyuduktan sonra onları uyandırdı.
Eshâb-ı Kehf’in mağaradaki uyku müddeti Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirilmektedir:
Bunun üzerine biz, nice yıllar mağarada onların kulaklarına (hâricî şeyleri işitmelerine mâni perde) vurduk. (Nice yıllar tam bir sükûn içinde uyuttuk). (Kehf sûresi: 11)
Onlar mağalarında üç yüz sene eğleştiler. (Buna) dokuz (yıl) daha kattılar. (Kehf sûresi: 25)
Cenâb-ı Hak bu uzun uykudan sonra Eshâb-ı Kehf’i uyandırınca, onlar henüz