Hacer-ül Esved Alm. Heiliger schwarzer Stein in Mekka, Fr. Pierre noire bénite a la Mecque, İng. Holy black stone. Kabe’nin doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulunan ve Cennet yakutlarından olan parlak siyah taş. Lügatte, hacer “taş” ve esved de “siyah” demektir.
Rengi siyah olduğundan "Esved" denmektedir. (İslâm Ansiklopedisi'ne göre: Kâbe'nin şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiş, üç büyük ve bir kaç tane de küçük parçadan müteşekkil ve gümüş bir halka ile çevrili ve bir adı da El-Ruh-ul Esved denilen taştır.) Rivayetlere göre; bu semavi bir taş olup Hz.İbrahim Aleyhisselâm'a Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirildi. Daha evvel Ebu Kubeys Dağı'nda muhafaza ediliyordu. Hz. Ömer Radiyallahu anhu, Hacer-i Esved'e yaklaşıp öpmüş ve demiştir ki; "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaatı olmayan bir taş parçasısın. Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seni takbil ettiğini görmese idim, aslâ seni takbil etmezdim." (Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi)
Kâbe'nin şark köşesinde ve yine yerden bir buçuk metre yüksekte diğer bir taş, El-Hacer-ül Es'ad (Mes'ud) da vardır ki; tavaf esnasında buna yalnız el ile temas edilir.
Kabe, Müslümanların namazda kıblesi olup, hac emrini yerine getirmek için ziyaret edilmesi şart olan bir mesciddir (camidir). Hacda, Kabe’nin etrafında dönerek ziyaret etmeye“tavaf” denir. Tavafa Hacer-ül-esved’den başlamak ve bitirmek haccın sünnetidir (Bkz. Hac). Hacer-ül-esved, Kabe’nin doğu tarafındaki duvarın bir buçuk metre yüksekliğine yerleştirilmiş olup, uzun çapı 30 santimetredir. Hacer-ül-esved’in kendisine mahsus bir kokusu vardır. Elin veya herhangi bir eşyanın ona sürülmesi halinde, bu koku uzun zaman hissedilir.
Hacer-ül-esved'in, Cennet’ten indirilmiş bir taş olduğuna inanılır. Adem aleyhisselamın Cennet’ten ayrılıp, yeryüzüne (Hindistan’daki Serendip Adasına) indirilmesinden sonra ziyaret ettiği ilk hane (ev) Kabe’dir. Rivayete göre adem aleyhisselam Cennet’ten dünyaya indirilince, meleklerin seslerini ve tesbihlerini (zikirlerini) işitemez olmuştu. Bu halinden yakınarak, Allahü tealaya yalvardı. Allahü teala, melekler vasıtasıyla bir beyt indirdi. Bu beyt, Cennet yakutlarından bir yakut olup, parıl parıl parlıyordu. İndirilen bu beytin biri doğu, diğeri batı olmak üzere iki kapısı vardı. Üzerinde Cennet’ten kandiller bulunuyordu. O hane, bugün Kabe’nin bulunduğu yere indirilmiştir. Allahü teala; “Ey adem, senin için bir hane (ev) gönderdim. Arşım etrafını tavaf ettiğin gibi, bunun etrafını da tavaf eyle! Arşın çevresinde namaz kıldığın gibi, bunun etrafında da namaz kıl!” buyurdu. Hacer-ül-esved’i de bu beytle beraber gönderdi. Bu taş, yeryüzüne ilk indirildiğinde beyazdı. Cahiliyet zamanında, günahkar kişilerin ve hayızlı kadınların dokunmasıyla siyah oldu ve bundan dolayı ismine Hacer-ül-esved, (Siyah taş) dendi. Tufan olacağı zaman Allahü teala Cebrail aleyhisselama Hacer-ül-esved’i Ebu Kubeys Dağında saklamasını ve tufandan kurtulmasını emretti.
İbrahim’e, (aleyhisselam) Kabe’yi yapmaları emri verilince oğlu İsmail aleyhisselam ile beraber çeşitli dağlardan taş getirerek yaptılar. Bu arada Ebu Kubeys dağındaki Hacer-ül-esved’i İbrahim aleyhisselam aldı ve yerine koydu.
Hacer-ül-esved, asırlardan beri Müslümanların hürmet ve tazim gösterdiği mukaddes bir taştır. Onun korunması için her türlü ihtimamı göstermişlerdir. İslamiyetten önce de bu taşın kıymeti bilinoyurdu. Mekke’deki Arap kabilelerinin her biri, ona ihtimam göstermeyi kendileri için bir şeref sayıyorlardı. Nitekim, Kabe’nin yıkılmasını önlemek için yapılan bir tamirat esnasında, her kavim bir duvarın inşaatı ile meşgul oldu. Sıra Hacer-ül-esved’i duvardaki yerine yerleştirmek işine gelince, herbiri bu şerefin kendi kavmine ait olmasını istediler. Aralarında neredeyse harp çıkacaktı. İçlerinden yaşlı ve akıllı birisinin; “Aramızdaki bu ihtilafı halletmek için birini hakem yapalım. Onun teklif edeceği hal çaresine uyalım!” demesi üzerine; “Buraya ilk gelen kişiyi aramızda hakem tayin edelim!” diyerek anlaşmaya vardılar. Biraz bekledikten sonra, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam çıkageldi (O sırada henüz peygamberliği bildirilmemişti). Hepsi buna çok sevindi. Çünkü O, kavmi arasında “Muhammed-ül-emin” diye tanınan, hiçbir kimseye haksızlık yapmıyan güvenilir bir kişiydi. Meseleyi ona arz ettiler. Arkasındaki mübarek paltosunu çıkardı. Hacer-ül-esved’i üzerine koydu. Her kavmin ileri gelenlerinden birini paltonun uçlarından tutturarak duvarın üzerine koydurdu. Sonra kendi mübarek eliyle yerine yerleştirdi. Böylece, çıkabilecek büyük bir kanlı çarpışmayı önlemiş oldu. Tarihte buna“Peygamberimizin Kabe Hakemliği” olayı denmektedir.
Hacer-ül-esved’in korunmasında bütün Müslüman devletleri, her türlü ihtimamı göstermekte kusur etmemişlerdir. Hazret-i Ömer, bir gün Hacer-ül-esved’e yaklaşarak; “Hakikaten bilirim ki, sen bir taşsın! Ne zararın, ne de iyiliğin vardır. Allah’ın Resulünün sana yüz sürdüğünü görmeseydim, ben de sana yüz sürmezdim.” buyurdu.
Hacer-ül-esved zaman zaman bazı kötü niyetli kimselerin tasallutuna da maruz kalmıştır. 756’da çıkan yangın esnasında bazı parçaları düşmüştür. Hazret-i Ebu Bekr’in torunu Abdullah bin Zübeyr, bu parçaları gümüş muhafazalık içine koyarak yerine yerleştirmiştir. Hatta İslam aleminde sapık inançlarını yaymak isteyen Karmatilerin reisi Ebu Tahir Süleyman, 929’da Kabe’yi basıp tavaf edenleri de kılıçtan geçirerek, Hacer-ül-esved’i alıp Bahreyn’e götürdü. 22 sene sonra vücudunda çıkan yaralardan korkarak, Kabe’ye geri getirdi.
Osmanlı padişahlarının, başta Mekke ve Medine olmak üzere mukaddes beldelere ve mukaddes emanetlere gösterdiği ihtimamlar ve yaptıkları hizmetler sayılamayacak kadar çoktur. Denilebilir ki, Asr-ı saadetten (Peygamberimiz devrinden) sonra Kabe’ye yapılan en büyük hizmetler, Osmanlılar zamanında olmuştur. Kabe’nin örtüsünün her sene değiştirilmesi, duvarlarına altın olukların yapılması ve Kabe binasının temellerine kadar inilerek yeniden inşası, mecburiyet hasıl olunca Hacer-ül-esved’in daha önceki gümüş muhafazasının da değiştirilmesi hep Osmanlı sultanlarının hizmetidir. Halen Hacer-ül-esved’i çerçeveleyen gümüş muhafaza, Sultan Abdülmecid Han (1839-1861) tarafından yaptırılmıştır.
Hacer-ül-esved muhafazaya alınırken, çevresinden kopan parçalar, İstanbul’a getirilerek bazı cami ve türbelere konuldu. Bu parçalardan birkaç tanesi Sokullu Mehmed Paşa Camiinin girişinin, mihrabının ve minberinin üst kısmındadır. Biri de, Kanuni Sultan Süleyman Hanın türbesinin giriş kısmının üst tarafında bulunmaktadır. Hacer-ül-esved’in bu parçaları, altın çerçeve ile kaplıdır.
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi