Hallac-I Mansur

Kısaca: Hallac-ı Mansur sofiyye-i aliyye denilen büyük velîlerden. İsmi, Hüseyin bin Mansûr olup, künyesi Ebü’l-Mugîs’tir. Hallâc, lakabıdır. Doğum târihi bilinmemekle berâber 857-860 (H.243-246) yılları arasında İran’ın Beyzâ şehrinde doğduğu kaydedilmiştir. 918 (H.306) da şehîd edildi. ...devamı ☟

hallac-ı mansur
Hallac-ı Mansur

Hallac-ı Mansur sofiyye-i aliyye denilen büyük velilerden. İsmi, Hüseyin bin Mansur olup, künyesi Ebü’l-Mugis’tir. Hallac, lakabıdır. Doğum tarihi bilinmemekle beraber 857-860 (H.243-246) yılları arasında İran’ın Beyza şehrinde doğduğu kaydedilmiştir. 918 (H.306) da şehid edildi.

Kendisine Hallaç (pamuk atıcı) denmesinin sebebi şudur: Bir gün, bir hallacın dükkanında otururken dostu bir iş için dışarı gitti. O da; “Senin işini ben görürüm!” dedi. Parmağı ile işaret edince pamuklar çekirdek ve tozlarından ayrıldı. Bu kerameti yayılarak “Hallac” ismiyle meşhur oldu.

Gençliğinden itibaren tasavvufa meylederek, iki sene Tüster’de büyük velilerden Sehl bin Abdullah-ı Tüsteri’nin (kuddise sirruh), sohbetinde bulundu. On sekiz yaşında Basra’ya gelerek, Amr bin Osman-ı Mekki’nin talebesi oldu. On sekiz ay sohbetinde kaldı. Her iki velinin yanında da çetin riyazetler, mücahedeler yaparak, nefsini ıslah etti. Ebu Yakub-i Akta’nın kızı ile evlendi. Sonra Bağdat’a geldi. Cüneyd-i Bağdadi’nin sohbetinde bulundu. Daha sonra Hicaz’a giderek, bir sene Ravda-i mütahherada kalıp tekrar Bağdat’a geldi. Burada yine Cüneyd-i Bağdadi hazretleri ile görüştü ve bazı sualler sordu. Cüneyd-i Bağdadi, rahmetullahi aleyh, suallerine cevab vermedi. Sorduğu meselelerin cevabını alamayınca, izin alarak Tüster’e gitti. Bir sene orada kaldı. Burada büyük kabul ve ilgi gördü. Daha sonra beş yıl ortadan kayboldu. Horasan ve Maveraünnehr gibi beldelerde dolaştı ve Ahvaz’a geldi. Burada nasihatlerde bulunup, Ahvaz halkı içinde büyük kabul ve ikram gördü. Ahvaz’da ilahi esrardan çok bahsettiğinden, kendisine Hallac-ı Esrar denildi. Tekrar hacca gitti. Dönüşte Basra’ya, oradan da Ahvaz’a geldi. “Halkı Hakk’a davet için şirk beldelerine gidiyorum.” diyerek, o zamanlar henüz Müslüman olmayan bazı Türk kavimlerinin Müslümanlığı kabul etmeleri için, Hoten ile Turfan’a ve Hindistan’a gitti. Tasavvufta sekr hali denilen kendinden geçme halinde iken Enel-Hak (Ben Hakk’ım) sözünü söyledi. Bu sözünü, zahir alimleri dalalete ve ilhada hükmedip katline fetva verdiler. 918 (H.306) yılı Zilkade ayının 24. Salı günü, Bağdat’ta asılarak şehid edildi.

Hallac-ı Mansur hazretlerinin idamına sebeb olan “Enel-Hak” sözü, onun tasavvuf yolunda sahib olduğu kendi hal ve derecesine uygun ve kendi aşk sarhoşluğu içinde söylediği bir sözdür. Zahiren kelime manası “Ben Hakk’ım” demek olan bu sözün hakiki manası, “Ben yokum, Hak teala vardır” demektir. Tasavvufta çok ince bir bilgi ve hal olan Vahdet-i vücud mertebesinde söylenmiştir. Bu büyüklerin böyle sözleri, görüp müşahade ettikleri şeyleri ifade edecek başka söz, başka kelime bulamadıkları içindir. Onun bu sözü, İslamiyetin zahirine uymadığı için, zahir alimlerince ve cahil halk tarafından anlaşılamadığı ve “tevhid” ehli olan ve olmayanın bir daha böyle sözler söylememesi için şehid edildi. Bazıları da “Ene’l-batıl” mı demeli idi diye müdafaa ettiler.

Hallac-ı Mansur, halleri doğru, zamanındakilerin, kadrini ve derecesini anlayamayacak derecede yüksek bir veli idi. O, hiçbir zaman ilahlık davasında bulunmadı. Tam tersine Allah aşkının sarhoşu bir kul olarak yaşadı, gündüz ve gecelerini ibadetle geçirdi. Elli yaşındayken; “Bu güne kadar bin senelik namaz kıldım.” buyurdu. İslamiyetin bütün emir ve yasaklarına en ince hususlara kadar titizlikle uyar, mübahları zaruret miktarı kullanırdı. Ömrünün temeli bela üzerine kurulmuştu. Bu da, Allah aşkına tutulanlarda çeşitli şekil ve derecelerde görülen bir haldir.

Onun hal ve mertebesini anlayan pekçok alim ve evliya, yüksek bir veli olduğunu söylemiştir. İbn-i Ata, Ebu Abdullah Hafif, Şibli, Ebü’l-Kasım Nasrabadi, Şeyh Ebu Sa’id Ebü’l-Hayr, Şeyh Ebü’l-Kasım-ı Gürgani hazretleri bunlardan bazılarıdır. Büyük Evliyadan Şibli, onun için; “Ben ve Hallac aynı şeyiz. Ama bana deli dediler kurtuldum. Onun aklı ise onu helak eyledi.” buyurmuştur. Yine Şeyh-ül-İslam Abdullah-ı Ensari; “Hallaç, imamdır. Fakat durumunu her kişiye söyledi. Zayıflara ağır yük yükletti. Halkın akıl yoluyla anlayamayacakları şeyleri konuştu. Ona ne vaki olduysa, bu sebebten oldu.” demiştir.

Ali Ramiteni hazretleri ise, Hallac-ı Mansur’un halini; “Hüseyin bin Mensur zamanında, Hace Abdülhalık-ı Goncdüvani’nin oğullarından biri bulunsaydı, Mensur idam edilmezdi.” buyurarak en veciz şekilde izah etmiştir. Abdülhalık-ı Goncdüvani’nin manevi oğulları olan talebelerinden biri bulunsaydı, Hüseyin bin Mensur’u tasavvufta takılıp kaldığı o dereceden, o makamdan daha yukarılara geçirir, idam edilmesi lazım gelmezdi. Çünkü Hallac-ı Mansur her ne kadar büyük veli olmakla birlikte, tasavvuf yolunun en nihayetine ulaşabilmiş değildir. Bulunduğu mertebe nihayetten çok uzaktı.

Hallac-ı Mansur’un kerametleri pekçoktur ve halk içinde yayılmıştır. Mesela, insanlara yazın kış meyveleri, kışın yaz meyveleri çıkarır ikram ederdi. Elini havaya uzatınca avucu, üzerinde; “Kul hüvallahü ehad” yazılı gümüş paralarla dolardı. Bunlara “kudret paraları” derdi. İnsanlara, evlerinde ne yediklerini, ne yaptıklarını, ne konuştuklarını ve kalplerinden geçenleri haber verirdi.

Kerametleri yanında marifet, hikmet ve ince manalar dolu sözleri de vardır. Bunlar, onun ilim ve marifette ulaştığı kıymetli dereceleri çok güzel gösteren delillerdir. Hallac-ı Mensur bir kafile ile beraber hacca giderken, sahrada birkaç gün yiyecek bulamadılar. Hüseyin bin Mansur’a; “Şimdi kelle kebabı olsa da yesek!” dediler. Elini arkaya uzatıp, bir kebab olmuş kelle ile iki pide alıp, birine verdi. Dörtyüz kişi idiler. Her defasında elini arkaya uzatıp, bir kelle iki pide aldı. Neticede 400 kelle, 800 pide olarak ve her birine bir kelle iki pide verdi. O topluluk bunları yedikten sonra; “Taze hurma olsa da yesek!” dediler. Kalktı ve; “Beni silkeleyin!” buyurdu. Hurmalar döküldü. Doyuncaya kadar yediler. Bundan sonra yolda ne zaman sırtını bir dikenli ağaca dayadıysa ağaç, taze hurma verirdi.

Sahrada bazı insanlar, kendisinden incir istediler. Elini havaya uzattı ve önlerine bir tabak incir koydu.

Bir gün “Sabır nedir?” diye sorduklarında “Sabır odur ki, iki elini ayağını keserler, onu köprünün üzerine asarlar ve hatta bundan daha acaib muameleler yaparlar da bir kere ah etmez.” buyurdu. Nitekim kendisinin ölümü ve idamı böyle olmuştur.

Îdam edilmeden önce, halk taş atmaya başladı. Atılan taşlara hiç ses çıkarmıyor, hatta tebessüm ediyordu. Bir dostu, taş yerine gül attı. O zaman Mansur hazretleri inledi. Sebebi sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Taş atanlar, beni yakinen tanımıyorlardı. Tabiidir ki halden anlamazlar. Halden anlayanların bir gülü bile beni incitti.”

Şehid edilmeden önce kendisinden nasihat isteyen hizmetçiye; “Nefsi, yapması gereken bir şeyle (ibadetlerle) meşgul et! Yoksa yapılmaması gereken bir şeyle (haramlarla), o seni meşgul eder.” dedi.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

hallac-ı mansur

Osmanlıca hallac-ı mansur kelimelerinin Türkçe karşılığı.
Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur. Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

hallac-ı mansur Resimleri

Hallâc-ı Mansûr
3 yıl önce

dönük yaklaşımın kökleri Hallac-ı Mansur'a kadar uzanmaktadır. Ünlü Alman tasavvuf araştırmacısı Annemarie Schimmel'in Hallac'dan aktardığı aşağıdaki satırlar...

Hallaç
3 yıl önce

Hallaç - Afyonkarahisar ili Şuhut ilçesine bağlı bir köy. Hallac-ı Mansur - İranlı sûfî ve yazar. Hallaç Oyunu - Adıyaman yöresi halk oyunu Hallaçlı -...

Cavit Mukaddes
7 yıl önce

gerçekleştirdi. 2018 yılında Hallac-ı Mansur Kitabı(Divan-ı Hiç) Sub Yayınlarından çıktı. Bu kitap aracılığıyla, ilk kez Hallac-ı Mansur'un tüm şiirleri( toplamda...

Cavit Mukaddes, 1963, 1982, 1985, 1987, 1993, Antoloji, Bulgaristan, Enis Batur, Farsça, Londra
Perikard
3 yıl önce

sembolizme konu olmuştur. Örneğin, 10. yüzyılda yaşamış olan sufi Hallac-ı Mansur Tanrı'dan bahsederken şöyle bir sembolizm kullanmıştır: "[O Tanrı]...

A. Vahap KAYA
7 yıl önce

Sühreverdi, Cicero, Erasmus, Arabî, Aristo, Mevlâna, Epikuros, Campanella, Hallac-ı Mansur ve Giardano Bruno ile buluşturdu. Değişik kurumlarda yaptığı felsefe...

Erol Akyavaş
7 yıl önce

İslam'ın tasavvuf felsefesi ile ilişkilendirdiği "Gazali", "Miraçname", "Hallac-ı Mansur" ve "Kerbela" dizilerinde, minyatür, hat ve ebru sanatlarından aldığı...

Erol Akyavaş, Erol Akyavaş
Niyazi Öktem
3 yıl önce

ve Felsefenin Verileriyle Devlet ve Hukuk Felsefesi Akımları (1993) Hallac-ı Mansur (1994) Din, Laiklik, Alevilik Yazıları (1995) Felsefe Sosyoloji, Hukuk...

Niyazi í–ktem, 1944, 1964, 1971, 1972, 1977, 1981, 1988, 1989, 1994, 1997
26 Mart
3 yıl önce

Güney Koreli şarkıcı 1994 - Ali Osman Antepli, Türk futbolcu 922 - Hallac-ı Mansur, İranlı sûfî ve yazar (d. 858) 1814 - Joseph-Ignace Guillotin, Fransız...

26 Mart, 10 Mart, 11 Mart, 12 Mart, 13 Mart, 14 Mart, 1516, 15 Mart, 16 Mart, 1749, 1770