|harita =
|harita boyut =|harita açıklama = |lat_deg = |lat_min = |lat_sec = |lat_hem = K |lon_deg = |lon_min = |lon_sec = |lon_hem = D |rakım = |yüzölçümü = |nüfus = 28 |nüfus yoğunluğu = |nüfus_ref = [1] |nüfus_itibariyle = 2000 |alan kodu =0428 |posta kodu = 62400 |bölge = Doğu Anadolu |il = Tunceli |ilçe = Hozat
|Köy Muhtarı =Hüseyin Yeşil
|websitesi = [2]
Karacaköy, Tunceli ilinin Hozat ilçesine bağlı bir köydür. Bazı bilgileri de ben vereyim. Hozat ve civarında ocak olarak kabul edilen ve perşembe günleri ziyaret edilip kurban kesilen bir köydür. Köyde Sarı Saltık soyundan gelme insanlar yaşamaktadır. Sürekli göç verdiği için nüfusu hızla azalmıştır. Çok misafirperver bir köydür. Kimler hayatta bilemiyorum. 1993 ten bu yana bayağı bir zaman geçti.Köyün etnik kökeni Türk`tür.
Tarihi
Köyün adı Saltık ailesi tarafından konmuştur Karaca:Ceylan .Saltıklar,Sarısaltık-Saltuklular beyliği-Ehlibeyt(Hz.Ali) soyundan gelmişlerdir.SARI SALTUK VE SALTUKLULAR
Veli SALTIK
ÖZET
Bu çalışmada Hz. Ali`nin ve oğlu Hüseyin`in soyundan gelen Saltuklular hakkında bilgi verilmektedir. Ali soyu, Emevi ve Abbasi baskıları sonucu, önce Horasan, Deylemistan ve Gilan`a; daha sonra Türk yurduna göç etmiştir. Yazıda Sarı Saltuk ve Saltuklular`ın bu tarihsel süreç içerisindeki durumu değerlendirilmiştir. Ek olarak bugün Anadolu topraklarında yaşayan Saltuklular hakkında da bilgi verilmiştir.
ABSTRACT
Information is given about Saltuks who are from Hz. Ali and his son Huseyn family in this study. Members of Ali family first migrated, as a result of Emevi and Abbasi oppressions, to Horasan, Deylemistan and Gilan; and then to the Turkish area. In the writing, the situation of Sarı Saltuk and Saltuks in this historical process is evaluated. In addition, data about the Saltuks who live in Anatolia today is provided.
Anahtar Kelimeler: Saltuklular, Sarı Saltuk, Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli.
Key Words: Saltuks, Sarı Saltuk, Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli
Saltuklular, kökenleri itibarıyla Hz. Ali`nin oğlu İmam Hüseyin`in soyundan geldikleri için Arap`tır. Ancak, 1000 yıl önce Türkleşerek Anadolu`ya gelmişlerdir.
Nasıl Türkleştiler? Anadolu`ya nasıl geldiler? Aşağıda bu tarihsel sürecin kısa bir özetini sunuyoruz:
Kerbela katliamından sonra Seyyit ve Şeriflerin1 büyük çoğunluğu Horasan bölgesine göç etti. Burada Emevilere karşı güçlü bir muhalefet oluşturdular. Hz. Ali`nin amcası Abbas`ın soyundan gelen Abbasilerle Ebu Müslim`in öncülüğünde ayaklanarak 750 yılında Horasandan Şam`a yürüyüp, Emevi Devleti`ni yıktılar. İktidar Abbasilerin eline geçti.
Kısa bir süre sonra bölge halkları arasında çok sevilen Ali soyu ile Abbasilerin arası da açıldı. Emevilerin Ali soyuna uyguladığı zulüm, bu kez Abbasilerce uygulanmaya başlandı. Horasan bölgesinde Abbasilere karşı bir dizi isyanlar çıktı. Uzun uğraşılardan sonra isyanlar bastırılıp, Horasan bölgesinde egemenlik sağlanınca, Seyyit ve Şeriflerin büyük çoğunluğu Gilan, Deylemistan2 ve Türkistan`a göç ettiler.
Hz. Ali`nin torunlarından İmam Hasan Asker ve onun tek oğlu olan İmam Mehdi, Abbasiler tarafından ortadan kaldırılınca, onun soyu devam etmediği için, İmamlık (Baş Pirlik) makamı, İmam Taki`nin ikinci oğlu Seyyit Musa Araç`a geçti. Seyyit Musa Araç da öldüğü için, onun Horasan Nişabur`da bulunan oğlu Seyyit Muhammet, 874 yılında Baş Pir olarak ilan edildi. Nişabur Dergahı`nda Baş Pirlik, Seyyit Muhammet`ten sonra sırasıyla Seyyit Yahya, Seyyit Cafer, Seyyit Hüseyin, Seyyit Ubeydullah, Seyyit Muhammet`le devam etti.
Seyyit Ubeydullah`ın ikinci oğlu Seyyit Abdulgani, takriben 1000 yılında Buhara`ya göç etti. Buhara, bu tarihlerde önemli bir kültür merkeziydi. Ağu İçenlerin atası, ünlü trigonometri bilgini Ebul Vefa, burada amcası ile birlikte bir üniversite kurmuştu. Birçok Türkmen beyi ve Seyyit, bu okulda okumuştu. Daha sonra Ahmet Yesevi de bu okulda okudu.
Seyyit Abdulgani ve oğulları Muhammet Buhari ile Abdulaziz, burada Türkmen boyu olan Çepniler ve Selçuklular arasında çalışmalar yaptılar. Çepniler, Alevi İslam`ı seçince bu kardeşleri Pir (Dede) kabul ettiler. Muhammed Buhari, 1030 yılında vefat etti. Onun oğlu Ebul Kasım Saltuk`a amcası Abdulaziz baktı. Seyyit Abdulaziz, bu sıralarda Selçuklu ailesinin danişmentliğini ve şehzadelerin öğretmenliğini yapıyordu.
Selçuklu İmparatoru Tuğrul Bey öldükten sonra Selçuklu tahtına yeğeni Alp Arslan geçti. Alp Arslan uzun süre taht kavgaları ile uğraştı. Onun Şafi veziri Nizam-ül Mülk,3 Alp Arslan`a bir öğütte bulundu: Türkmen boylarını kendi yanına çekmek istiyorsan, onların çok sevdikleri Dedelerden birkaçını ordularına komutan yap.
Alp Arslan bu öğüde uyarak, Seyyit Ebul Kasım Saltuk, Seyyit Muhammet Mengücek Gazi, Seyyit Ahmet Danişmend Gazi ve Türkmen boy beyi Artuk Şah`ı ordularının başına komutan yaptı. 1071 Yılında Malazgirt`te Bizans İmparatoru Romanos Diogenes`i büyük bir bozguna uğrattı. Sultan Alp Arslan, bu büyük zaferi, Türkmenler arasında mezhep farkı gözetmeksizin kurduğu birliğe borçludur.
Zaferden sonra Alp Arslan, Doğu Anadolu Bölgesi`ni Ebul Kasım Saltuk`a ikta olarak verdi.
Erzurum Saltuklu Beyliği
Saltuklu Beyliği, 1071 Malazgirt Zaferi`nden sonra Anadolu`da kurulan ilk Türk beyliğidir. Erzurum başkent olmak üzere Kars, Gümüşhane, Bayburt, Tercan, İspir, Oltu, Mecingert, Koçmaz gibi kent ve kaleleri de içine almaktaydı. Beylik, adını Ebul Kasım Saltuk`tan aldı. Ebul Kasım Saltuk`tan (1072-1102) sonra oğlu Ali (1102-1124); sonra Ali`nin kardeşi Gazi (1124-1132); sonra Ali`nin oğlu İzzettin (1132-1168); sonra İzzettin`in oğlu Muhammet (1168-1185); sonra onun oğlu Melik Şah (1185-1202) beyliğin başına geçtiler.
Anadolu Selçuklu Sultanı II. Rüknettin Süleyman Şah, 1202 yılında Melik Şah Saltuk`u öldürüp, Saltuklu Beyliği`ni ortadan kaldırdı. Kardeşi Tuğrul Şah`ı Erzurum`a vali olarak atadı (Saltuklu Beyliği`ni Alevi Türkmen Tarihi ve Saltuklular adlı kitabımda genişçe anlatıyorum.)
Şerif Hızır (Sarı Saltuk)
Sarı Saltuk`un asıl adı Şerif Hızır`dır. Saltukoğulları beyi Melik Şah Saltuk`un tek oğludur. Babası öldürüldüğü zaman, Şerif Hızır henüz üç veya dört yaşındaydı. Amcası Seyyit İsmail (Abdal Seyyit), Şerif`i yanına alarak, o sıralarda Mecingert (Mazgirt) Sancak Beyi olan, İzzettin Saltuk`un oğlu Mansur Saltuk`un yanına geldi. Mansur Saltuk, 1203 yılında Erzurum valisi Tuğrul Şah tarafından görevden alınınca, Mazgirt`in Muhundu köyüne yerleşti. O bölgede çok sevilip sayıldığı için Baba Mansur sanıyla anıldı. Onun soyu da Baba Mansurlar diye anıldılar. Şöbek, Lödek, Pülümür, Erzincan ve Varto`ya dek yayıldılar. Seyyit İsmail Saltuk (Abdal Seyyit), oradan Hozat`ın Ağveren köyüne göç etti.
Sarı Saltuk`un Soy Ağacı
1- Hz. ALİ
2- İMAM HASAN 2- (3)-İMAM HÜSEYİN (626-680 Kerbela`da öl.)
3- (4)-ZEYNEL ABİDİN (659-713 Emeviler zehirledi)
4- (5)-İ. MUHAMMET BAKIR (676- 733 Emeviler öl.)
5- (6)-İ. CAFER SADIK (699-765 Abbasiler zehirledi)
6- (7)-İ. MUSA Kí‚ZIM (745-799 Ab.zeh.)
7- (8)-İ. ALİ RIZA (770-819 Ab. Zehirledi.)
8- (9)-İ. MUHAMMET CEVAT TAKİ (810-835 Ab.öldürdü.)
10- İ. ALİ HADİ NAKİ (830- 868 Ab.öl.) 9- S. MUSA ARAÇ
11- İ. HASAN ASKER (846-873 Ab.öl.) 10- S. MUHAMMET (Nişabur Dergahı Piri)
12- İ. MEHDİ (869-874 Ab.yok et.) 11- S. YAHYA
-(.)- 12- S. CAFER
13- S. HÜSEYİN
14- S. UBEYDULLAH
15- S. ABDULGANİ
16- S. MUHAMMET BUHARİ 16- S. ABDULAZİZ
17- EBUL KASIM SALTUK
18- S. ALİ SALTUK 18- EMİR GAZİ SALTUK
19- İZZETTİN SALTUK
20- MUHAMMET BEDRETTİN MANSUR (BABA MANSUR)
21- MELİK ŞAH SALTUK MUZAFFEREDDİN İSMAİL
22- ŞERİF HIZIR (SARI SALTUK)
Şerif Hızır, ilk öğrenimini Çemişkezek`te yaptı. Çemişkezek, o tarihlerde doğunun gelişmiş kentlerinden biriydi. Harput-Kemaliye-Divriği hattından geçen İpek Yolu üstündeydi. Daha sonra Türkmenistan`a gitti. Hoca Ahmet Yesevi`nin üniversitesinde okudu. Lokman Perende`nin öğrencisi oldu. Hacı Bektaş Veli, Doğan Ata, Hasan Gazi, Muzafereddin Muhammet, Ağu İçen (Seyyit Temiz) gibi çağının en ünlü Erenleri ile eğitim gördü. Cengiz Han`ın 1221 yılında Türkmenistan ve Horasan`ı ele geçirmesinden sonra, Nişabur Dergahı`nın son piri Seyyit İlyas, Hacı Bektaş Veli ve birçok Seyyitle birlikte Azerbaycan`a geçti. Bir süre Hoy Kenti`nde Abdal Musa`nın dedesi Seyyit Haydar Gazi`nin misafiri oldu. Daha sonra Dersim`e döndü.
Sarı Saltuk, bilge kişiliği ile çok ün yaptı. Ondan sonra gelen oğul ve torunları da onun izinden yürüdüler. Yüz yıllarca konuşuldular. II. Bayezid Edirne`de görevli iken, özel araştırmacılar görevlendirdi. Bu araştırmacılar yedi yıl boyunca Rumeli`de Anadolu`nun değişik yörelerinde Sarı Saltuk`la ilgili bilgi ve söylenceleri topladılar. Ebul Hayr Rumi, bu söylenceleri kaleme aldı. Sonunda halen Topkapı Sarayı`nda bulunan 3 ciltlik el yazması Saltukname yazıldı.
Moğollar, Türkmenistan ve Horasan`ı ele geçirince, Anadolu`ya ikinci dalga Türkmen göçü oldu. Yeni gelen Türkmenler ile yerleşik Kürtler, Ermeniler ve Rumlar arasında büyük sürtüşmeler oldu. Türkmenler, Güneyde Şafi Eyyubiler, Batıda Sünni Selçuklular, Doğuda Budist Moğollar arasında sıkıştırıldılar. Üçlü kıskaç arasında kalan göçebe Türkmenler, Anadolu Selçukluları`na isyan ettiler. İsyanı Ali soyundan gelen Türkleşmiş Erenler yönettiler. İsyanın görünmeyen lideri, Nişabur Dergahı`nın son temsilcisi Pir İlyas idi. Pir İlyas, 1231 yılında Amasya`ya göç edip, Çatköy (İlyasköy)`e yerleşmişti.
Ayaklanan Türkmenler, Samsat, Adıyaman, Kahta bölgelerini ele geçirdikten sonra Malatya üzerine yürüdüler. Malatya Valisi Muzafereddin, Türkmenlere karşı Kürt aşireti Germiyalıları kullandı. Türkmenler Malatya`yı düşürdükten sonra Maraş ve Sivas üzerine yürüdüler. Sonra Tokat ve Amasya üzerine yürüdüler.
Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev, Pir İlyas`ın üzerine bir ordu gönderip, onu ve üç oğlunu astı. Türkmen ordusu büyük pirini kurtarmakta gecikmişti. Türkmenler Amasya Kalesi`ni ele geçirip, Selçuklu komutanı Armağan Şah`ı ve ileri gelenlerini aynı yerde astılar. Selçuklu başkenti Konya üzerine yürüdüler. Selçuklu Sultanı Bizanslılardan yardım istedi. Bizanslılar, 40.000 kişilik zırhlı ordu gönderdiler. Birleşik ordu 1240 yazında Kırşehir Malya Ovası`nda Türkmenleri yendi. Hacı Bektaş Veli`nin kardeşi Menteş, Baba İshak ve daha birçok Türkmen beyi ve seyyit öldürüldü. Büyük bir insan avı başladı. Birçok Alevi eren kurtulup bir süre izini kaybettirdi. Sarı Saltuk; Hacı Bektaş Veli, Karaca Ahmet, Ağu İçen, Kara Donlu Can Baba, Seyyit Ali, Seyyit Çoban, Seyyit Samut, Seyyit Ahmet Faki, Seyyit Hasan Gazi (Abdal Musa`nın babası), Seyyit Doğan Ata, Seyyit Mahmut Hayrani gibi Alevi erenlerieni Divriği-Kemaliye-Çemişkezek üzerinden Dersim`e götürdü. Bu Gazi Erenler altı yedi yıl Dersim`de saklandılar. Orada yaptıkları bir kurultayda, Seyyit İlyas`ın kuzeni Hacı Bektaş Veli`yi Baş Pirliğe getirdiler.
Bu sıralarda Moğol orduları Sivas yakınlarına dek ilerledi. Prof. Faruk Sümer`in belirttiği gibi: “Anadolu Selçuklu ordusu, kendilerinden sayıca daha az olan Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusuna 1243 yılında Sivas`ın doğusundaki Kösedağı önünde utanç verici bir şekilde yenildi.”4
Selçuklu Sultanı Ankara Kalesi`ne kaçtı. Yapılan anlaşmayla Moğollara ağır vergi ödemeye mahkum oldu. II. Gıyasettin Keyhüsrev, 1246 yılında ölünce oğulları arasında taht kavgaları başladı.
Saklanan Türkmen Beyleri ve dedeler, açığa çıkmaya başladılar. Sarı Saltuk, iki oğlu İbrahim ile İsmail`i Hacı Bektaş Veli ve diğer dedelere refakatçi olarak verip İç Anadolu`ya gönderdi. Hacı Bektaş Veli gelip bir Çepni köyü olan Sulucakarahöyük`e yerleşti. Burada bir dergah kurdu. Böylece Nişabur Dergahı`nın yerini Hacı Bektaş Veli Dergahı aldı. Anadolu Erenleri peş peşe gelip ona bağlılıklarını bildirdiler.
Şerif Hızır`ın büyük pirlerle gönderdiği oğulları İbrahim ve İsmail Anadolu`da kaldılar. Büyük oğlu Seyyit İbrahim, Taptuk Emre`nin dergahına gitti. Sonra Konya`ya geldi. Selçuklu sarayına girdi. II. Alaattin`in veziri oldu.
1252 yılında Moğol İmparatoru Mengü Kağan, Selçuklu şehzadelerle veya temsilcileri ile görüşmek isteyince; IV. Rüknettin Kılıç Arslan, kendi adına veziri Şemşettin Baba Tuğra ile Çalış`ı; II. İzzettin Keykavus, kendi adına vezirleri Seyfettin Turumtay ile Sucaettin Reis`i; II. Alaaddin Keykubat da, veziri Sarı Saltuk (doğrusu Sarı Saltuk` un oğlu Seyyit İbrahim` dir) ile yola çıkmıştı.
Tarihçi Aksarayi, “II. Alaaddin Keykubat, Kıpçak iline doğru hareket edince, kardeşi IV. Kılıç Arslan (Alaaddin bu seyahatinde Moğol hanları nezdinde başarılı olursa, iktidar elimizden gider.) düşüncesiyle, arkasından casus gönderip, onu zehirletti.” diye yazmaktadır.
Ord. Prof. Z. V. Togan, “Sarı Saltuk, 1253 yılında Anadolu Selçuklu Şehzadesi II. Alaaddin Keykubat`ın takib ettiği yolla ve muhtemelen onunla birlikte Azerbaycan ve Derbent yoluyla aşağı Volga`ndaki Moğollar`ın Batı Ordası`na, oradan da Hanbalık ve Karakurum`a kadar gitmiş, sonra dönüp gelerek Kırım tarafında ve Dobruca da irşadla meşgul olup, gaza ile geçinmiştir.” demektedir.5
Togan, iki kardeş Saltuk`u aynı Saltuk sanıyor. II. Alaaddin Keykubat ile Karakurum`a giden Saltuk, İbrahim Saltuk`tur. Dönüşte Kırım`a gitmedi. Kırım`a giden kardeşi İsmail Saltuk`tur. İbrahim Saltuk, yine Konya, Aksaray Yöresi`nde kaldı. 1200`lerin sonlarında Bor`da vefat etti. Bor`daki Saltuk Baba Türbesi ona aittir. Mücerret olduğu için onun nesli devam etmedi. Saltukname`nin bir suretinin de bulunduğu Halil Nuri Yurdakul Kütüphanesi ile Saltuk Baba Türbesi Bor`da aynı cadde üzerindedir.
Sarı Saltuk (Şerif Hızır), Hacı Bektaş Veli ve diğer pirleri iki kez ziyaret etti. Saltukname`de bu ziyaret şöyle anlatılır:
Sultan Şerif (Sarı Saltuk), bir gün Fakih Ahmet`e vardı. Fakih, Şerif`i görünce ayağa kalktı. Ona saygılar gösterdi, ağırladı. Rum ülkesinde bulunan erenleri çağırtıp getirdi. Rum ülkesindeki erenler gelip, oturdular. Hacı Bektaş, bunlara helva pişirdi. Hamd olsun, deyip, Sarı Saltuk`tan velilik göstermesini istediler. Şerif, ellerini yere vurdu. Ulu Tanrı`nın gücünden, Hz. Muhammed`in övüncünden, erenlerin himmetinden tatlı bir su ortaya çıktı. İçip şad oldular. Şerif`e dualar ettiler.
Ahmet, Şerif`e dedi ki:
- Server! Siz Mahmud-i Hayran-i`ye ve Mevlana Celal`e de varın, dediniz. Onları çağırdık, gelmediler.
Şerif:
- Niçin gelmediler?
Ahmet:
-Biri aşıktır, biri hayrandır, onun için akıl meclisinde ceme gelmediler.
Şerif, birkaç gün sonra izin isteyip, Mevlana`ya gitti. Bir süre orada kaldıktan sonra, Muhmud-i Hayran-i`ye vardı. Mahmut onu görünce aklı başına geldi. Şerifle sohbet etti. Şerif, Mahmut`tan tövbe eli alıp, dört terekli tacı, dört yar için Mahmut`a giydirdi. Mahmut Hayran-i, Anadolu Selçukluları ile bağ kurup mezhep değiştirerek kadı oldu. Şerif Hızır`a söz verdiği halde yine döndü(V. Saltık).
Yıllar sonra Sarı Saltuk`un bir daha Hacı Bektaş Veli`ye gittiğini görüyoruz:
Şerif, Malatıyyavi Sultanla varıp, Battal Gazi oğlu Ali`yi ziyaret ettiler. Oradan varıp, Zeynel Abidin Ocağı`nı ziyaret ettiler. Oradan Sarı Saltuk, Malatya`ya gitti. Seyyit Gazi Sultan`ın yurtlarını ve evini ziyaret etti. Atalarının ruhuna dua etti. Sonra da dönüp Kırşehir`e geldi. O kentteki velilerle buluştu. Fakih Ahmet ölmüştü. Onun kabrini ziyaret etti. Hacı Bektaş, Ahi Evren, Seyyit Yusuf Kaşgari, Üryan Baba, Doğan Ata ve nice Erenler gelip Sultan Sarı Saltuk`la söyleştiler.6
Rumeli Saltukluları
Sarı Saltuk`un diğer oğlu Seyyit İsmail Saltuk, kah Mahmut Hayrani`nin yanında kah Hacı Bektaş Veli`nin yanında kaldı. Ona ilişkin Saltukname`de şunlar anlatılır: Hacı Bektaş Veli, Doğan Ata, Muhmut Hayrani ve Sarı Saltuk, birlikte bir toplantı yaparlar. Seyyit Muhmut Hayrani ona, Caryar adına kisvet giydirir, kılıç kuşandırır ve: Var yürü gazada ol, sana fatih andandur, diyerek Sarı Saltuk`u Hercene (Amasya) taraflarına gazaya gönderir. Ancak Selçuklu veziri Affan`ın iftiraları sonucu Sultan Alaaddin Sarı Saltuk`u ülkesinden sürer.
Z. V. Togan`ın belirttiğine göre; Horasan, Azerbaycan ve Anadolu`dan Kırım Altın Ordu Devleti hanı Berke Han ve Şehzade Nogay`ın ülkesine Gazi Erenler gittiler. Erdebil Dergahı Piri Seyyit Safaaddin, kendi talipleri ile birlikte Kıpçak ve Kırım`a gidip, irşatta bulundu. Anadolu`dan Sarı Saltuk da 1263 yılında 12.000 çadır (hane) Türkmen ailesiyle (Bunların çoğu Karadeniz Bölgesi`ndeki Çepnilerdi.) gidip Kırım`a yerleşti ve Müslümanlığın yayılması için çalıştı. Aynı yılda (1263), Berke ile Nogay`ın ordusu, Hulagü`nün ordusunu Kafkasya`daki Terek Irmağı üzerinde bu Gazi Erenler`in sayesinde mağlup ettiler.7
Velayetname`de Sarı Saltuk (Doğrusu oğlu Seyyit İsmail`dir.) için şunlar söylenir:
Hacı Bektaş Veli bir gün Arafat Dağı`ndaki çilehaneden çıkıp şimdiki Zemzem Pınarı denen pınarın yanına geldi. Pınarın yanında bir çoban koyunlarını otlatıyordu. Hünkar çobanın sırtını sıvazlayarak:
- Adın ne, diye sordu.
Çoban:
- Adım Sarı Saltuk`tur, ne emredersiniz, deyince, Hünkar:
- Haydi seni Rum ülkesine saldık, dedi.
Sarı Saltuk o anda erenlerin mertebesine ulaşır:
- Ya Erenler, koyunları ne yapayım, der.
Hünkar:
-Sahipleri gelene dek onlar buradan ayrılmaz. Sen eğlenme, iki bir deme, biz sana kılavuzuz, seninleyiz, sıkıntıda yoldaşınız, der ve Sarı Saltuk`a bir yayla yedi ok verip, Ulu Abdal ile Küçük Abdal adlı iki dervişi ona yoldaş olarak verir. Sarı Saltuk oradan deniz kıyısına gelir. Seccadeyi denizin üzerine serip, dervişlerin birini sağına, birini soluna oturtur.
- Ey Erenler`in seccadesi yürü, der.
Seccade doğruca Gürcistan`a yürür. Dervişler ona:
- Ya erenler, niye Rumeli`ye doğru yürütmedin? diye sorunca o da:
- Seccadeyi Erenler yürütüyor, yanıtını verir.
Kıyıya çıkınca, o sırada orada avlanmakta olan Gürcü Kralı Görlüş, bu erenleri görünce şaşırır, ayaklarına kapanır. Sarı Saltuk onları imana çağırıp Müslüman yapar. Bir zaman sonra Sarı Saltuk dervişleri ile birlikte oradan ayrılır. Tekrar seccadeye otururlar ve Rum ülkesine doğru yola çıkarlar. Kalıgra Kalesi`ne gelirler. Kalıgra Kalesi, Lazoğullarından bir beye aittir. Orada bir ejderha peyda olmuş. Bu ejderha yüzünden kale halkı orayı terk etmiş. Abdalları kapıyı dolanırlarken o, kalenin bedenine tırmanır. Ejderha ile savaşır. Yedi başlı ejderhanın her başına bir ok saplar. Ejderha can havliyle Sarı Saltuk`un beline sarılır. Sarı Saltuk sıkışır. Hızır`ı çağırır. O sırada Hızır, Kızılca Halvet`te Hünkarla sohbet ediyormuş.
Hünkar:
- Hızır`ım, Sarı Saltuk`u ejderha bunalttı. Belindeki kılıcı unuttu. Tez yetiş, kılıcını hatırlat, der.
Hızır bir nefeste Kalıgra Kalesi`ne varır. Sarı Saltuk`a:
- Ey gerçek eren! Yanındaki kılıcı çekip başını kessene! der.
Sarı Saltuk ona:
- Hızır`ım, Erenler hakkı için kılıcım hatırımdan çıkmıştı. Yoksa sana zahmet edip çağırmazdım, der.
Tahta kılıcını çekip ejderhanın başını keser. Hızır, vedalaşıp ayrılır Dervişleri ön kapıyı dolaşıp geldiklerinde yerde ejderhanın koparılmış yedi başını görürler.
Sarı Saltuk geri dönerken yolda gördüğü bir çobanla kale komutanına ve halkına haber gönderir, canavarı öldürdük, kaleye dönebilirsiniz, diye.8
Rum Pontuslular, 1259 yılında Haynüb (Sinop) ve yöresini ele geçirdiler. Seyyit İsmail Saltuk, bir grup gazi erenle birlikte Sinop`u gönüllü kurtarmaya gitti. Bu gazi erenler, Amasya ve Sinop Yöresi`ni kurtardılar. Ancak Saltukname`de İftiracı Affan Vezir diye bahsedilen, Selçuklu veziri Muhittin Pervane (1262-1277), IV. Kılıç Arslan aracılığı ile Seyyit İsmail Saltuk ve adamlarını o bölgeden uzaklaştırıp, oraya oğlunu vali olarak atadı. İsmail Saltuk da Bizans`tan yer isteyip, Gazi Erenleri ve 12.000 hane Çepni ile birlikte Deliorman Bölgesi`ne yerleşti. Sonra Kırım`a geçti. Altınordu hanı Nogay ile birlikte 1281 yılında Kırım`dan Dobruca`ya geçip, Tuna boylarını aldılar. İsmail Saltuk, Dobruca Bölgesi`ne yerleşti. 1297 yılında Dobruca`daki İsakça Kenti`nde vefat etti. Mezarı İsakça yakınlarındaki Babadağ`dadır.
Gagavuz Türklerinin kökenini araştıran Tedeuz Kowolski, Gagavuzlar, üst üste üç Türk tabakasından meydana geldiler. Bunlardan biri, kuzeyden gelen Türk topluluklarının kalıntısıdır. Diğeri Osmanlılardan önce Sarı Saltuk`un Anadolu`dan getirdiği, Türklerdir. Üçüncü tabaka ise Türkleşmiş tabakalardır. Gagavuz Türkleri, Sarı Saltuk`u Baba olarak anmakta ve büyük saygı ile söz etmektedirler. Onların yaşadıkları bölgede Sarı Saltuk`a ait bir ziyaret bulun-maktadır, diyor.9
Dr. Maria Batça, taht kavgası nedeniyle birbirlerine düşen II. Gıyasettin Keyhüsrev`in çocuklarından biri, Bizans İmparatoru 8. Michel`den kendisi ve de çevresi için yer istemiş, imparator da Dobruca Bölgesi`ni onlara vermiştir. Bir çok Türk ailesi, bir önceki Sultan İzzettin`in akrabası olan Sarı Saltuk Dede komutasında İznik`ten Üsküdar`a, oradan da 1264 yılında Dobruca`ya vardılar. Türklerin yanında Romenler de onun mezarını ziyaret edip hep beraber dua etmişler. Sarı Saltuk Baba her iki dine aittir demektedir.10
Romanyalı Aurel Decei 13. yüzyılda Anadolu`da Selçuklu Türklerinin Dobruca`ya önemli bir göçleri ve kolonileşmeleri olmuş ve bunun sonucunda yüzyıllar boyu, aşağı Danube Bölgesi`nde bugüne kadar Gacali ismiyle yaşamışlar. 1484`te Silyo ve Seteteo Albay`a yaptığı geziler sırasında Sultan II. Bayazıt, Sarı Saltuk`un mezarı başına güzel bir türbe yaptırmıştır. Danube`nin kuzeyine doğru yapılan tüm gezilerde, bütün sultanlar, bu türbeyi ziyaret etmişlerdir. Sarı Saltuk Dede`nin mezarı, İslam mimarisinin en eski örneklerinden biri olup, Babadağ`da, Dobruca`nın en eski Türk kenti kabul edilmektedir ve aynı zamanda halkının yayılmasının kişileşmesidir, diyor.11
Evliya Çelebi; Sultan II. Bayezid oraya bir cami, bir minare, bir medrese ve de bir han yaptırmıştır. Rumeli`deki 11 tekkeden en büyüğü ve en zengini Saltuk Baba Tekkesidir. Sultan Beyazid, Muhammed Buhari Sarı Saltuk Sultan adına bölgedeki geniş arazileri, bağ ve bahçeleri vakıf etmiştir, demektedir.12
Şerif Hızır`ın oğlu İsmal Saltuk, 1297 yılında vefat edince, Gazi Erenler`in başına oğlu Halil Ece Saltuk geçti.
1299 yılında Tatarlar bölgeye saldırdılar. Kanlı çarpışmalar sonrası Saltukname`nin belirttiği gibi küffar galebe çaldı. İsmail Saltuk`un Dobruca`ya götürdüğü Çepniler ve Altın Ordu Hanı Nogay`ın ordusu yenildiler. Çepnilerin bir bölümü kuzeydeki Moldovya`ya kaçtılar. Orada zamanla asimile olup Hristiyanlaştılar. Bunlar, Gagavuz Türkleridir.
Sarı Saltuk`un torunu Halil Ece Saltuk, öldürülen Altın Ordu Hanı Nogay`ın eşi Çiçek Hatun ve oğlu Türi`yi de yanına alarak, Çanakkale Boğazı`ndan 1299 yılında Anadolu`ya geçti. Daha sonra Osmanlı`ya katıldı.
Saltukname`de:
“Sultan Sarı Saltuk`un bir ak destarı vardı. Onu Osman Gazi`ye verdi. Ve bir asa ile bir hameyil hatm-i musaf(muskalık) verdi. Beline kuşak bağladı, Osman Gazi`yi ahiret evladı kabul etti. Onun sırtını sıvazladı ve bütün gazi erenleri onu desteklemeye çağırdı. Osman Şerif`ten (Sarı Saltuk) izin alıp evine geldi. Gördü ki, Sultandan mektup gelmiş. Osman onu açtı, okuyamadılar. Bir Danişmend (bilgin) konuk gelmişti. Mektubu ona okuttular. Anlaşıldı ki, Sultan kendine name gönderip davet etmiş. Buna çok sevindiler. O musafı da Danişmend`e okuttular.
Osman, Danişmend`e sordu:
- Bu nasıl sözlerdir ki, insana hoş gelir?
Danişmend:
- Ulu Tanrı`nın sözleridir. Gökten Cebrail ile elçisine gönderildi, dedi.
Osman, çok sevindi. Şerif`e dua etti. O gece bu müjdeli haberden dolayı da Danişmend`e güzel yemekler yedirdiler.
Osman, mushafı duvara asıp, karşısında el bağlayıp, sabaha dek ayakta durdu. Saygılar gösterdi. Seher açıldığında bir ara kulağına:
- Ya Osman! Sen bizim sözlerimizi saygın gördün. Biz de seni ve soyunu kutlu kıldık, diye bir ses geldi. Osman bu sesi işitince gözü, gönlü sevinçle doldu. Atasını esenledikten sonra atına binip, Sultan Sarı Saltuk katına geldi. Sultan Sarı Saltuk, ona kuşak bağladı. Beline kılıç taktı. Osman, diğer beylerden sona kaldığı için çok üzüldü.
Sultan Sarı Saltuk ona dedi ki:
- Sana kendi kılıcımı kuşattım.
Beyler otururken bir derviş içeri girdi. Elinde bir taç vardı. Sultan Sarı Saltuk`un önüne koydu. O beyler gülüştüler. Derviş tacı hemen Osman`a giydirdi. Osman onun elini öptü.
Derviş:
- Berhudar ol, sonun gür ola, arta, eksilmeye, dedi.
Osman, Sultan`ın izniyle ayrılıp makamına gitti. O derviş yolda Osman`a geri geldi. Osman ona sordu:
- Siz kimsiniz?
Derviş:
- Rum`un bekçisi Hacı Bektaş-i Horasani`yem, dedi.
Osman, hemen evliyalar sultanının elini öptü. Gidip Şerif`in destarını bir ağaca bağlayıp bayrak yaptı. Uğur gördü.”13
Sarı Saltuk da, Hacı Bektaş Veli de Osman Gazi`nin çağdaşı değiller. Osman Gazi 1258 tarihinde dünyaya geldi. Şerif Hızır 1265; Hacı Bektaş Veli 1271 tarihinde vefat etti. Saltukname`nin derleyicisi Ebul Hayr Rum, burada Sarı Saltuk`la torununu karıştırıyor. Osman`a destarını veren, onun beline kuşak bağlayan Sarı Saltuk`un torunu Seyyit Halil Ece Saltuk`tur.
Osman Bey (Bir çok yabancı kaynağa göre Otman`dır), Ali soyundan gelen Seyyit Edeb Ali`nin kızı ile evlenince, Baba İshak isyanından sonra Batı Anadolu`ya göç eden Alevi Türkmenler, Osmanlı`nın çevresinde toplanmaya başladılar.
Halil Ece Saltuk`un Osmanlı içindeki yeri, Kemal Tahir`in Devlet Ana adlı romanında şöyle tarif edilmektedir: Osman Bey orta yerde; sağında Turgut Alp, Saltuk Alp, Karamürsel ve Sülemiş Ağa otururlardı. Solunda ise, Ahi Hasan Efendi, Yahşi İmam, Ak Timur, Kara Tekin, Akbaş Mahmut, Yiğit Paşa, Emir Sultan, Mevlana Hızır, Kadı Bey, Çoban Mirza, Yorgun Ata, yeşil sarığı ile Seyyit Ahmet, Karatay, Kangal Mihman, Çandarlı Halil ve Akbıyık otururlardı.14
Halil Ece Saltuk, 1331 yılında İznik`te vefat etti. İznik`teki türbe ona aittir. Halil Ece Saltuk vefat edince, gazi erenlerin başına onun oğlu Yakup Ece Saltuk geçti. 1357 Yılında Türkler Rumeli`ye geçerken, Yakup Ece Saltuk da gazi erenleri ile birlikte Rumeli`ye geçti. Babaeski`ye yerleşti. Orada bir dergah kurdu. Her gaza, her savaş sonrası ganimetlerle Babaeski`ye döndü. 1363 yılında Edirne alındığında, Yakup Ece Saltuk, oğulları İbrahim, İsmail ve Alp Erenleri İlyas ve İshak`la kendine bağlı birliklerin başında bulunuyordu.
1366 yılında Edirne başkent yapıldığında Yakup Ece Saltuk, babasının Osman Gazi`ye yaptığı gibi I. Murat Gazi`ye törenle Ahi Kuşağı bağlayıp, ona destur verdi. Sırtını sıvazlayıp, tüm erenleri onu desteklemeye çağırdı.
Velayetname:
“Sarı Saltuk, Rum ülkesinde çok kerametler gösterip, yıllardan sonra Hacı Bektaş Dergahı`na gelir. Çelebiler konuşan öküzü Sarı Saltuk`a kurban keserler.
Hünkar`ın dergahında bir çift öküz vardı. Eçek adlı bir çiftçi bu öküzlere iyi bakardı. Yıllar sonra birgün celallenip bu öküzlerden birine üvendire ile dürttü. Öküz dile gelip: a€˜Eçek, evvelce hizmetimde kusur bulmazdın, beni hoş tutardın, şimdi kocadım diye beni üvendire ile kanatırsın. Yarın sabah Sarı Saltuk gelecek, beni ona kurban edecekler, sen de benden kurtulacaksın.` der.
Çiftçi Eçek koşarak bunu Çelebilere anlatır.
Ertesi gün Çelebilerle dervişler, Sarı Saltuk`u Aksaray yolunda beklerler. Uzun bekleyişten sonra dönerler ki, Sarı Saltuk gelip dergaha oturmuş. Meğer o Kırşehir`den, Çorlu yolundan gelmiştir. Karahöyük Deresi`ne gelince, dervişlerine taş toplatıp, bir araya yığmış ve burada bizim bir nişanımız olsun demiş ve o çakıl höyüğü hala durur.
Yakup Ece Saltuk, Rumeli`deki savaşlara, sağ yanında İshak ve İlyas gaziler; sol yanında oğulları İsmail ve İbrahim gazilerle katılıyordu. Büyük oğlu Muhammed Saltuk ise, Babaeski`deki dergahın başında kalıp, dedelik yapıyordu.
Velayetname`ye göre Sarı Saltuk, Babaeski`deki dergahında hasta yatarken: “Ben ölünce bana muhip olanlarınız birer tabut yaptırsın, koyup gitsin, birbirinizle çekişmeyin, ben hepinizin tabutunda bulunurum.” diye vasiyet etti. Hepsi birer tabut yapıp gitti. Sarı Saltuk her tabutta göründü, hepsi de sevindi.
22- SARI SALTUK (1198-1265)
İBRAHİM İSMAİL SÜLEYMAN HAN MUHAMMET CAN
HALİL ECE SALTUK
YAKUP ECE SALTUK
MUHAMMET İBRAHİM İSMAİL İDRİS
Yakup Ece Saltuk, 1370`li yıllarda vefat etti. Babaeski`deki dergaha gömüldü. Ama şimdilerde dergahtan da, türbeden de iz bulunamıyor.
Yakup Ece Saltuk, vefat ettikten sonra Saltukname`ye göre Gazi Erenlere büyük oğlu Muhammet komuta etmeye başladı.
Osmanlı, Rumeli`de tutunabilmek için aldığı yerleri, Türkmenler arasında sevilen dedelere, babalara veriyordu. Anadolu`dan gelen veya getirilen Yörükleri de onların çevresine yerleştiriyordu. Saltuk Baba, Kızıl Deli, Otman Baba, Akyazılı Sultan Baba, Demir Baba ocak ve türbeleri, onlara vakıf edilen araziler, bunun en bariz örnekleridir.
Aşağıdaki türbeler, Yakup Ece Saltuk`un dört oğlu ile iki komutanına aittir. Ancak tümü de Saltuk Baba olarak anıldığı için, hangisinin hangi oğluna ve komutana ait olduğu anlaşılmıyor.
1. Kosova-İpek`teki Saltuk Baba Türbesi
2. Makedonya-Ohri`deki Sarı Saltuk Türbesi
3. Bulgaristan-Varna-Kaligra`daki Sarı Saltuk Türbesi
4. Blagay`daki Sarı Saltuk Türbesi
5. Arnavutluk-Kruya`daki Sarı Saltuk Türbesi
6. Kosova-Prizren`deki Sarı Saltuk Türbesi.
Osmanlı kayıtlarına göre Trakya ve Rumeli`nde Saltuk ve Saltuklar adında şu köy ve kasabalar bulunmaktadır:
1. Çirmen Sancağı`na bağlı Ağcakızanlık İlçesi Saltuk Köyü
2. Köstendil Sancağı`na bağlı Radovişte İlçesi Saltuklar Bucağı
3. Paşa Sancağı`na bağlı Dimetka İlçesi Saltuk Köyü
4. Paşa Sancağı`na bağlı Edirne Merkez İlçesi Saltuk Köyü
5. Selanik Sancağı`na bağlı Lankaza Bucağı Saltuk Köyü
6. Rusçuk İlçesi`ne bağlı Saltukçalar Bucağı.
Dersim Saltukluları (Melkişan Beyliği)
Sarı Saltuk`un Dersim`de kalan iki oğlu Seyyit Süleyman Han ile Seyyit Muhammet Can; Çemişkezek`i ele geçirerek Melkişan Beyliği`ni kurdular.
Melkişan Beyliği adını, Erzurum Saltuklu beyi Melik Şah Saltuk`tan almaktadır. Kürtçede ismin sonuna gelen -an eki, çoğul ekidir. Dersim aşiretlerinin arkasına hep bu çoğul eki gelir. Haydaran (Haydaranlar), Demenan (Demananlar), Ferhatan (Ferhatlar) gibi. Melkişan, Kürtçe`de Melik Şahın soyu, Melikşahlılar anlamına gelir.
Sarı Saltuk`un oğlu Seyyit Süleyman Han tarafından kurulan beylik, Moğollara bağlandı. Süleyman Han, kardeşi Muhammet Can`ı Pertek Sancağı`na atadı. Çemişkezekle birlikte 32 kale, 12 nahiye ele geçirdiler. Bitlisli Şeref Han: “Bu beylerin soyunun Türk olduğu, adlarından da anlaşılıyor. Çünkü Kürtlerde bu isimler hiç yoktur. Melkişan Hanedanları`na bağlı 1.000 aile, Safevi Devleti kurulunca onlara katılmış hatta önemli bir bölümü de Şahın muhafız alayına katılmışlar. Bu Melkişiler`in eyaletine İranlılar ve Kürtler, Kürdistan Eyaleti diyorlardı.”15
22- SARI SALTUK (1198-1265)
İBRAHİM İSMAİL ÇEMİŞKEZEK PERTEK
23- SÜLEYMAN (1277-..?) MUHAMMET CAN
24- HÜSAMETTİN
25- ALİ ATİK
26- TACETTİN YALMAN (1380-1410)
27- II.MELİK ŞAH (1410-1434)
28- ALAADDİN ŞAH (1434-1450)
29- PİR HASAN (1450-1472)
30- PİR RÜSTEM (1472-1502 öl.1514)
31- PİR HÜSEYİN (1502-1545)
Safevi Devleti kurulunca Şah İsmail, Doğu Anadolu beylerine Seyyit Nur Ali`yi elçi olarak gönderip, kendisine bağlanmalarını istedi. Pir Rüstem Saltuk da Safeviler`e bağlandı. Beyliği de oğlu Pir Hüseyin`e bırakıp bir süre Şah İsmail`in yanında bulundu.
Şeref Han`a göre: “Şah İsmail`in Muhafız Alayı 1.000 kişiden oluşuyordu ve çoğunu Melkişanlılar oluşturuyorlardı. Pir Rüstem daha sonra Irak tarafında bir bölgenin beyliğine atandı. O dönemlerde Şah İsmail aldığı bölgelere Türkmen beylerini atıyordu.”16
Pir Rüstem, Alevi Zaza (Kırmanç) aşiretlerinden;
1. Şavaklar (Halen Çemişkezek`in Komer, Sınsor, Devdrej ve Doğan köyleri ile Pertek`in Celedor, Kurmeş, Tıtenik, Barav, Demrek gibi köylerinde yaşarlar.)
2. Karaçorlar (Pertek ve Mazgirt ilçelerinde yaşarlar.)
3. Kevanlar (Hozat, Ovacık, Kemah ilçelerinde yaşarlar.)
4. Şadıllılar (Bingöl-Kiğı ve Tunceli Mazgirt ilçelerinde yaşarlar.)
5. Dersimli Çepnilerle Şah İsmail`e katıldı.
Muhafız alayını oluşturan Çemişkezeklilerin aileleri, önceleri Safevilerin başkenti olan Erdebil çevresine yerleşmişlerdi. 1514 Çaldıran yenilgisinden sonra, İran içlerine kayarak, bugünkü Tahran`ın güneydoğusundaki Hare-Varamin Bölgesi`ne yerleştiler.
Pir Rüstem, ileri yaşından dolayı 1510 yılında ülkesi Çemişkezek`e dönerken, Muhafız alayı komutanlığını da akrabalarından Pir Hasan Bey`e bıraktı.
Faik Bulut, İranlı tarihçi Kelimullah`tan şunları aktarıyor:
“İranlı Kürtler, Şah İsmail, Şah Tahmasb ve Şah Abbas dönemlerinde Horasan`a yerleştirildiler. Bu Kürtler`in çoğu 1598 yılında Tahran`ın güneyinde bulunan Hare-Veramin Bölgesi`nden Horasan`a getirildiler. Bu Kürtler 45.000 hane idiler. Daha sonra Nadir Şah, 5.000 haneyi Osmanlı-İran sınırına kaydırdı. 2.000 hane de Gilan Bölgesi`ne kaydırıldı.”17
Çemişkezekliler diye adlandırılan Alevi Kürt ve Çepniler, Pir Rüstem`in akrabası Pir Ali Han`ın komutasında Şah Abbas`ın 1598 yılındaki Afganistan seferine katıldılar. Bu seferde onların çok savaşkan olduğunu gören Şah Abbas, Horasan`ı Özbekler`den korumak için Melkişanlılar`dan Pir Budak Bey`i kuzey Horasan`daki Kuşan Kenti Emirliği`ne atadı. Pir Budak Bey, kısa zamanda bölgedeki Çepnileri toparlayarak Özbeklere karşı çetin savaşlar verdi. Onları Horasan`dan sürdü. Şah Abbas, kalıcı çözüm için Hare-Veramin Bölgesi`nde yerleşik olan Çemişkezekli 45.000 aileyi Horasan Bölgesi`ne kaydırdı. Melkişanlı Pir Ali Han`ı bölge valiliğine atadı. Safeviler Pir Ali Han`a İlhan unvanı verdiler. Bu unvan, imparatordan sonra gelen unvandı.
Yavuz Sultan Selim Dönemi ve Saltuklular
Babasını zorla tahtan indirerek başa geçen Yavuz Sultan Selim, tarihin en büyük Alevi kırımına başladı. İran seferine hazırlanıyordu. Bunun için öncelikle Osmanlı ulemasını Alevilere karşı propaganda ile görevlendirdi. Şeyhülislam Kemalpaşazade, bir fetva çıkararak, Şiilerin mallarının helal, nikahlarının geçersiz, katlinin caiz olduğunu, Şii ile yapılan savaşın, öteki din düşmanları ile yapılanlar gibi cihad sayıldığını, ilan etti. Yavuz Selim, bütün ülkeye buyruklar göndererek, Kızılbaş olanların deftere yazılmasını ve kendine bildirilmesini istedi.
Şah İsmail ile savaşırken cephe gerisinde tehlikeli unsur bırakmamak adına binlerce Alevi`yi katletti.
Yavuz Selim, Çaldıran Seferi`nde Erzincan`a vardığı sırada, Akkoyunlu Ferahşat Bey de 200 atlısı ile Yavuz Selim`e katıldı. Ferahşat Bey, o sıralarda Bayburt`un Pulur köyünde oturuyordu. Yavuz, Çaldıran`a gelir gelmez yorgun askerlerini dinlendirmeden savaşa tutuştu. Çünkü tüm önlemlerine rağmen ordunun içinde gizlenmiş Alevilerin olabileceği ve zaman kazanırlarsa Şah İsmail`in saflarına geçebilecekleri endişesini taşıyordu. Savaşı, Türkmenlerin kılıç ve oklarına karşın, Yeniçeri`nin top ve tüfekleriyle kazandı.
Erzincan eski valisi Ali Kemali:
Yavuz Selim Karabağ`da iken, Bıyıklı Mehmet Bey ile İdris`i Bitlis`i, o yıl kurban bayramında çevredeki Kızılbaş kent ve kasabalarına saldırarak, onların kellelerinden minareler yaptılar. Kemah Kalesi`ndeki Kızılbaşlar, bu büyük ordu karşısında, kurtulma umudunu kestiler. İkindi üzeri kale zapt edildi. Beyler ve subaylar kılıçtan geçirildi. Kadın ve çocuklar tutsak alındı. Yavuz Selim, Kemah`ı Şah İsmail`e vermeye neden olan, beni Selçuk hanedanlarından Hacı Rüstem Bey`i tutsaklar arasından ayırarak, hemen astırmıştır.
Şeref Han:
Şah İsmail Çaldıran`da yenilip kaçınca, Yavuz Sultan, Tebriz`i istila etmek üzere İran`a yürüdü. Pir Rüstem de Merend yakınlarında Yam denilen yerde Yavuz Selim`e katıldı. Yavuz Selim onu görür görmez, torunu ile birlikte orada astırdı. Çünkü evvelce Bayındırlı (Akkoyunlu) Ferahşat, Selim Han`a bir ihbarda bulunmuştu.
Ferahşat: “Hacı Rüstem Bey, 1473 yılında Kemah Kalesia€˜ni büyük atanıza teslim etmemekte ciddi olarak direndi. Oysa Şah İsmail`in adamlarına savaşsız teslim etti.” demişti. Bu ihbar, ceberrut ve intikamcı Yavuz Selim Han`ın üzerinde kötü bir etki bıraktı. Rüstem Bey`i görür görmez derhal asılmasını emretti.18
Not: 34. SAYI - Yaz 2005
Kültür
Köyün gelenek, görenek ve yemekleri hakkında bilgi yoktur.Coğrafya
Tunceli iline 49 km, Hozat ilçesine 5 km uzaklıktadır.İklim
Köyün iklimi, karasal iklimi etki alanı içerisindedir.Nüfus
Yıllara göre köy nüfus verileri | |||
---|---|---|---|
2007 | |||
2000 | 28 | 1997 | 40 |
Ekonomi
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.Muhtarlık
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:
2004 - Hüseyin Yeşil
1999 -
1994 -
1989 -
1984 -
Altyapı bilgileri
Köyde ilköğretim okulu yoktur. Köyün içme suyu şebekesi ve kanalizasyon şebekesi yoktur. Ptt şubesi ve ptt acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.Linkler
köy-taslak Hozat belde ve köyleri