düzenle|Eylül 2007
Bilgikutusu Türkiye köy |isim = Karaören |harita2 = Cankiri_Turkey_Provinces_locator.jpg |harita2 boyut = 250px |harita2 açıklama = Çankırı |harita1 = |harita1 boyut = |harita1 açıklama =
|harita =
|harita boyut =|harita açıklama = |lat_deg = |lat_min = |lat_sec = |lat_hem = K |lon_deg = |lon_min = |lon_sec = |lon_hem = D |rakım = |yüzölçümü = |nüfus = 877 |nüfus yoğunluğu = |nüfus_ref = [1] |nüfus_itibariyle = 2000 |alan kodu =0376 |posta kodu = 18650 |bölge = İç Anadolu |il = Çankırı |ilçe = Şabanözü
|Köy Muhtarı =Yüksel Köse
|websitesi = [2]
Karaören, Çankırı ilinin Şabanözü ilçesine bağlı bir köydür.
TARİHÇE
Son yıllarda özellikle merkeze bağlı Çorakyerleri (Elekçiardı) mevkiinde yapılan araştırma ve kazılarda tarih öncesi döneme ait fosillerin bulunduğu Çankırı`nın, yazılı tarih öncesi dönemi hala karanlıktır. Buna rağmen bölgenin ilk halkının, Hattiler, Luviler ve Arzavalilar gibi Küçük Asya halkları olduğu bilinmektedir.
KARAÖREN KÖYÜ
TARİHİ:
Karaören Köyü ve yöresi İÖ 2000 tarihinde Tunç cağı yerleşim yerlerinden biridir. Karaören adı; eski şehir kalıntıları olduğu için önce Karaviran, sonra Karaören olmuştur. Karaören köyü konu itibari ile çok yeşil meyvecilik ve hayvancılık gelişmiştir. Orta ilçesinde ürünlerini değerlendirme imkanı mevcuttur. Halkının hemen hepsinin sağlık güvencesi var ve % 90`ı maaşlıdır. Köyün Ankara`ya uzaklığı 84 km, Çankırı`ya uzaklığı 34 km`dir. Köy modern bir görünümdedir. Okuma yazma oranı % 100`dür. İlçeye uzaklığı 5 km`dir. Nüfusu 2000, nüfus tespitine göre 858 kişi olup, yolu asfalttır. Köyde içme suyu şebekesi, kanalizasyon şebekesi, elektrik ve telefon hattı vardır. Köy okulu açık olup, ikinci kademe öğrencileri taşımalı sistemle Şabanözü Şehit Murat SOMUNCU İlköğretim Okuluna taşınmaktadır. Köyde bir adet sulama göleti bulunmakta ve gölet çevresinin ağaçlık olması nedeniyle mesire özelliği taşımaktadır. Amatör balıkçılar göletin olta ile balık tutarak hafta sonlarını değerlendirmektedirler. Köyün bir camisi, köy odası, sağlık ev ve selektör binası vardır. Köy muhtarı Yüksel KÖSE`dir.
Araştırmacı Nail TAN ve Salih TURHAN kitabında Çankırı Yöresinde "SİVRİSİNEK" hikayesi ve türküsünde Karaören köyünü konu almıştır. Çankırı-Şabanözü ilçesine bağlı Mart köyünde Ahmet ve Güllü kız arasında bir sevgi geçir. Ahmet köyden Güllü kızı gece alıp, dayısının bulunduğu Karaören köyüne kaçırmak ister. Orada birkaç gün saklanacaklar Mart`tan çıkarlar, kah yürüdüler. Kah koştular, Karaören köyü 4 saatlik bir yol, iki saat sonra ortalık ağarır. Ahmet kimse görmesin diye Güllü`yü sazlığın içine ellerini ayaklarını ve ağzını bağlar. Dayısının bulunduğu Karaören köyünün yolunu tutar. Ahmet durumu dayısına anlatır, dayısıgilden yiyecek ve giyecek alıp geri Güllünün yanına hızla döner. Bakar ki Güllünün yerinde yeller esiyor, arar ama bulamaz. Geri dayısının köyü Karaören`e "Güllü geldi mi?" "gelmedi". Dayısı Mart köyüne birisini gönderir, orada mı? Sekiz saat sonra haber gelir, orada da yok. Ahmet dayısı ile köyün imamı ve birkaç büyüğüne sordular, durum böyle iken böyle re yapalım? Köy imamı "Oğlum Ahmet, sabahleyin erkende sağlığın üzerindeki tepeye çık, Güllüyü bağlayıp koyduğun tarafa bak, sivrisinek nereye topluca inip kalkıyorsa orada ara" der. Ahmet Karaören`den hızla yola çıkar ve bakar ki sivrisinek inip çıkıyor, hemen koşar, ne görsün, Güllü cansız yatıyor, sivrisinekler üstüne üşüşmüş, her tarafı şişmiş, yara bere içinde durumu görünce Ahmet deliye döner. Saçlarını yolar. Ağlar, şaşırır bakar ki yapacak bir şey yok, alır başını gider, gidiş o gidiş, olay her tarafa yayılır. Ağıtlar söylenir, destanlar yazılır, o günden bu güne dillerde içli bir türküsü söylenir durur:
Gözüm yaşı Terme Çayın tutuyor
Güzel ömrün yana yana bitiyor
Bu yarılık imanıma yetiyor
Bulamadım acep yarim nerededir
Duman sandım şalvarımın tozunu
Çiçek sandım fistanının bezini
Yan yana gezdim Şabanözü`nü
Bulamadım acep yarim nerededir.
Kuruyası kamışlığa bağladım
Eliminen urganımı yağladım
Bulamadım yana yana ağladım
Bulamadım acep yarim nerdedir
Çok dolaştım Çankırı`nın düzünü
Sivrisinek oymuş ela gözünü
Ne olur bir daha görsem yüzünü
Bulamadım acep yarim nerededir.
KARAÖREN KÖYÜ TARİH HATIRA YAZISINA BİR YAKLAŞIM
Sayın Hakkı Bey`in yazmış olduğu; "Karaören Köyü, Tarih ve Hatıra" başlıklı yazısında fotoğrafını da eklemiş olduğu 1944`de ilçe konumuna gelen Şabanözüne bağlı konumlanmış, bugünkü Karaören olduğunu ifade etmektedir. Yazısında Yücel Ö. Türk Tarih Kurumu tarafından 1994`de basılan "Osmanlı İmparatorluğu`nda Ayanlık" yazısından yararlanarak bu ifadeyi kullandığını düşünüyorum. Zaten referans olarak ta bu kitabında ayanlık iddia eden Mahmut oğlu Musa`nın Şamanözü-Karaören Köyünde mevcut olmadığı gibi Karıpazar (orta) ifadesiyle birlikte kullanılması söz konusu Ankara Milli Kütüphanede yer alan toplam 76 kadı sicili içerisinden bazı sicilleri içerisindeki Mahmut oğlu Musa ile ilgili şikayet içerikli bilgi 20 nolu kadı sicilinin olmalıdır. Çankırı ile alakalı bu sicillerden Özkaya`nın incelemiş olduğu 20 nolu sicilin bu siciller arasında yer alan 21, 22, 23 nolu siciller incelenmiştir. 21 nolu kadı sicili olduğuna göre 20 nolu sicilin 1801 olma ihtimali yüksektir. Özkaya`nın incelediği Çankırı`ya bağlı Kamış köyü sakinlerinden Kalaycı oğlu Mehmet`den ayan olarak gözlülüğü hakkındaki bilgilere bakıldığında Kamuş`ın bugünkü Şabanözüne bağlı Karaören olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Fakat bu sicilde yer alan Karaviran Köyü nüfusu düşündürücüdür. 1802`den itibaren tutulmaya başlanan 21, 22, 23 gibi sırayı takriben kazaları içinde yer almakta birlikte Çankırı merkeze bağlı olarak görülmekte olarak ifade edilmektedir. Orta ise bu sicillerde Karapazarı olarak yer almaktadır. Arap, Bulgur, Büyük Yakalı, Dalyas, Kamış, K Yakalı, Sarıkürd, Ereğez, Yenice olarak görülmektedir. Verdiğimiz bu köyler içerisinde sicil 20`de Karviran olarak bilinen ve Sayın Sadık Duran Bey tarafından düşünülen köyün bu köy olmadığı (kurşunlu) köyleri içinde ise Karacalar ve Karacaviran adında yerleşimler 21`de yer almaktadır. Çankırı`nın bugünkü merkez ilçesi H. 990 tarihli ve XLV111 nolu bölümünde Şabanözü, Yapraklı ve Eldivan dahil olacak şekilde konumlanmıştır. TD 438`de Çerkeş, Kurşunlu, Koçhisar (Ilgaz), Karg, Milan ve Karıpazarı ve Çankırı (Yapraklı) olarak idari taksimata bölünmüştür. 16. yy`da ve 18. yy. ilk yılarında Karaviran isminde bir yer mevcut değildir. 16. yy`da Çankırı merkez köyleri arasında yer alan Şabanözü ilçesi ilçe olabilir düşüncesiyle bu yüzyıla ait bazı tahrirleri incelememize rağmen bu isimlere rastlanılmamıştır. Fakat Şabanözü, H. 987/M. 1579 Tarihli TD 578 ve yine aynı tarihli XLI nolu mühendis defterlerde yaklaşık olarak Çankırı nahiyesine bağlı Şabanözü köyünde kurulacağı yazılıdır. Bu bilgilerden pazarın burada 970/1564`den beri kurulduğu anlaşılmakta olup defterinde pazarın gelirinin 6000 akçe olduğu ifade edilirken H 987 tarihli tahrir kaydı yer almaktadır. Bahsettiğimiz mühimme defterinde: "Kengiri kadısına hükmen evkafına tabi Şabanözü nam karyede onbeş seneden beri pazar kurulup vakfa olurken" diye bir ifade devam etmektedir. Bu ifadeden de bugünkü ilçe konumunda köy olduğu ve kurulan pazarın gelirlerinin ise Amasya da yer alan Sultan Beye ulaştığı anlaşılmaktadır. Burada bazı mühümme ve tahrir defterinden verdiğimiz bilgilerden 16 yy`da bir köydür. Sadık Duran Bey`in, Özkaya`dan ifade ettiği köy yani Karaviran düşündürücüdür. 16. yy`a ait tahrir defterleri yine bu yüzyıla ait bazı mühim fiziki yerleşim söz konusu değildir. 16. yy tahrir defterlerinde Karapazara bağlı olmadan 17 haneden müteşekkil olan karacaviran adlı köyü olma ihtimalinin daha yüksek olduğundan söz edebiliriz. Fakat bu ifadeye kesin bir yargı gözüyle bakılmamalıdır. Zira Kurupazarı ise 1802 tarihli sicilde dahil sonraki sicillerden de anlaşılacağı üzerine Karaören`de 3 km`de dere içinde. Karakoçaş (Şabanözü Çankırı yolu üzeride olmalı çünkü birde yukarı Kayı mevcut) köylerinden mevcuttur. Fakat 1800`de Kurupazarı diye bilinen iki farklı nahiyeden Kurupazarının neresi olabileceği düşüncesi çözülebilirse Yücel Özkaya`nın belirttiği Karaviranın bağlı olduğu nahiye ve aynı Şabanözüne bağlı Karaören köyümü olduğu anlaşılmış olacak ve böylece Özkayanın Şabanözü hemde Karapazarına bağlı karaviran köyü ifadesi açıklık kazanacak böylece cezalandırılması ile ilgili sicil 20`de yer alan bilgiler daha da şeffaf bir duruma getirilecektir.
KARAÖREN KÖYÜ-TARİHİ ARAŞTIRMASI
Karaören Köyü ve Yöresi: M.Ö 2000 tarihinde Tunç Ocağı yerleşim birimlerindendir.
Karaören Adı: Eski şehir kalıntıları olduğu için önce KARAVİRAN, sonra KARAÖREN olarak anılmıştır.
Yapılan kazılarda toprak tuğlalar, çanaklar, tapınaklar, ateş boyalı bakır kaplar ve çömlekler bulunmuştur. Arkeolog İsmail Kılıç Kökten Karaören`deki höyüklerin ilk Tunç Çağına ait olduğunu söylemektedir. Çorum - İskilip - Eldivan - Şabanözü - Karaören - Orta yolu üzeri Hitit Krallığına, daha sonra da Doğu Roma döneminde Galatya Kralı Deitaros`un yönetimine girmiştir. Yörede Bizans etkinliği 1082 tarihinde Emir Karatekin Bey`in Çankırı`yı fethi ile Selçukluların hakimiyetine katılmıştır ve halen Anadolu Selçuklularından eserler ayaktadır.
Bizans komutanlarından Melik, Karaören Köyünün Hüyük Tepesi ve civarına bir tarihi şehir kurmuştur. Bundan dolayı bu mevkiye bugün Melikçe denilmektedir. Devam edilen kazılarda yer altı şehirleri kalıntılarına rastlanmaktadır.
Karaören Köyü konumu itibariyle üç tarafı sıra tepelerle kapalı, güney batısı açık geniş bir çanak içine yayılmıştır. Kuzey sınırının uç noktasından itibaren Karadeniz sınırı başlar. Köyün ortasından geçen Ankara - Orta - Çerkeş - İstanbul yolunu takip eden yolcular Karaören sınırında komşu bulunan BULDUK Köyünü geçince suların Kuzey Doğuya doğru aktığını Karaören tarafındaki sularında güneye doğru aktığını görünce şaşırmaktan kendilerini alamazlar. Eskiden Karaören köyünün ortasından Deve Yolu geçermiş; kervanların konaklaması için kabileler odalar yapmışlar, yolcuların dinlenme - yeme - içme ve hayvanların yemlerini dahi ücretsiz karşılamayı güzel bir adet haline getirmişlerdir. Halen köyde 7 tane oda, misafirlerinin anılarını ile ayakta beklemektedir.
Karaören`de meyvecilik ve hayvancılık gelişmiştir. Orta ilçesinde ürünlerini değerlendirme imkanı mevcuttur. Halkının tamama yakınının sosyal güvencesi vardır ve % 90`ı maaşlıdır. Köyün Ankara`ya uzaklığı 84 km`dir. Çankırı`ya uzaklığı 34 km`dir. Okuma yazma oranı % 99`dur. Karaören köyünden pek çok asker; Yemen - Çanakkale - Balkanlarda - Osmanlı/Rus Savaşında ve Kore`de hazır bulunmuş ve şehit olmuşlardır.
Karaören Göletinde olta ile avlanmak serbesttir.
Köye yapılan 3 katlı modern hizmet binası cenaze, iftar, düğün, nişan, mevlit merasimleri ve sosyal amaçlı toplantılar için sürekli faaliyettedir. Ayrıca; Kur`an Kursu, Sağlık Ocağı, Okul ve Çamaşırhanesi hizmete açıktır.
Ahmet Talat ONAY, geçmişte Karaören`de kaval, davul, zurna ile pek çok hünerli insanlar olduğunu yazar. Karaörenli DAVULCU DURSUN hüneri ile herkesi hayrette bırakırdı diye de ekler.
Çankırı`nın bozkırlarında tarih görmek, temiz hava solumak, temiz su içmek için oksijen deposu ormanı içinde göletini seyrederek balık tutmak için, kalesine çıkarak mağaraları dolaşmak için Karaören Köyü sizleri bekliyor.
ÇEŞİTLİ EGEMENLİKLER
İlk Yerleşimler Ve Yazılı Tarihin Başlangıcı Tarihçiler, İ.Ö. 2000`lerde Mezopotamya`dan Anadolu`ya mal satmak üzere gelen Asur tüccarlarının Mısır ve Mezopotamya`da, İ.Ö. 3200`lerden beri bilinen “yazı”yı getirdiklerini, bu tarihin aynı zamanda Anadolu için yazılı tarihin başlangıcı olduğunu kabul etmektedirler. Özellikle Kültepe ve Kayseri`de bulunan bazı kil tabletlerinden bu dönemde, Anadolu`da yaşayan halklarla ilgili önemli veriler elde etmek mümkündür. Kiltepe tabletleri ya da Kapadokya tabletleri olarak bilinen bu tabletler üzerinde yapılan dil çözümleme çalışmalarında, Orta Anadolu`daki bazı yer ve kişi adlarına rastlanmıştır. Örneğin, bu tabletlerde, sonradan Protohatti olarak adlandırılan, Hatti dili ile konuşan ve bu bölgede yaşayan bir etnik grup olduğu kaydedilmektedir. Hattiler`in nereden ve ne zaman geldikleri kesin olarak bilinmemekle beraber, eldeki verilerden, bu dönemde ve bu yörelerde yaşadıkları ortaya çıkmaktadır. Aynı tabletten, Hattiler`in Orta Anadolu`da Kızılırmak yöresinde (Marassantiya), bir başka topluluk olan Hurriler`in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu`da, Luviler`in ise, Güney ve Güneybatı Anadolu yöresine yerleştikleri anlaşılmaktadır.
Anadolu`daki İlk Kent Devletleri İ.Ö. 3000`lerde başlayan ilk Tunç Çağı`nın bitimi ile Asur Ticaret Kolonileri Dönemi`nde, ticari ilişkilerin gelişmesi sonucu artan ekonomik gücün etkisiyle Anadolu`da bir takım kent devletleri ortaya çıkmıştı. Prenslikle yönetilen söz konusu kent devletlerinin yerleşim alanları kuzeyden Pontus bölgesiyle, Tuz Gölü`nün güneyi ve Kızılırmak yayıyla sınırlanmaktaydı. Asur tüccarlarının Anadolu`daki kolonileri, kent devletlerinin bu kolonileri, kent devletlerinin çevresinde oluşmasına yol açtı. Asur tabletlerinde sayıları yaklaşık 10`u bulan kent devletlerinin en önemlisi ise Zalpa, Hattuş ve Kaniş`di.
Bir bey ya da prens başkanlığındaki kurullarca yönetilen kent devletlerinin bu yönetim biçimleri, daha sonraları birkaç kent devletinin birleşerek kurduğu kentler birliği yönetim biçimine dönüştü. Bu nedenle egemenliği altında toplanılan bey kral unvanını aldı. Son Tunç Çağı`nın başlangıcı da Anadolu`daki bu küçük kent devletlerinin bir krallık yönetimi altında birleşmeye başladığı dönemdir. İ.Ö. 1800`lerde Kussara Kralı Anita, Hattuş ve Nesa (Kaniş) kentlerini ele geçirerek Orta Anadolu`da egemenliğini kurmaya başladı.
Hititler Hint-Avrupa kökenli olduğu sanılan ve Nesa dilinde konuşan Hititler`in İ.Ö. 2000`lerde bir Anadolu kent devleti olan Kussaralılar`la ilişkisi olduğu tahmin edilmektedir. Hititliler`in kökeni üzerine yazılı belge ve arkeolojik kanıt olmamasına karşın, dil çözümleme çalışmalarından, bu halkın Kafkasya ya da Balkanlardan geldiği ve dillerinin, Kussara halkı diline yakın bir lehçede olduğu saptanmıştır.
1947`de yörede Türk Tarih Kurumu adına yapılan araştırmalarda, İ.Ö. 2000 ile tarihlenen Orta Tunç Çağı ve Son Tunç Çağı yerleşmeleri ortaya çıkarıldı. Ayrıca arkeolog İsmail Kılıç Kökten`in (1909-1974) İç Batı Karadeniz ile Çankırı yöresini içine alan bölgede yaptığı araştırmalar sonucunda bölgedeki ilk büyük höyük olan Ilgaz`da Kastamonu; Çankırı ve Çerkeş-Tosya yollarının kesiştiği noktadaki Salman Höyük bulundu. İsmail Kılıç Kökten`e göre, höyükteki buluntular, Anadolu`nun step niteliğini açıklayan çanaklardan çok, orman niteliği gösteren ateş boyalı bakır çanak-çömleklere benzemekteydi. Bu bilgiler ayrıca höyükte İlk Tunç Çağı buluntuları olduğunu da göstermektedir. Buna karşın, 1955de C.A. Burney, aynı yörede araştırmalar yapmış, Salman Höyük`teki buluntuların Orta ve Son Tunç Çağlarından kaldığını söylemiştir. Bu buluntular arasında grimsi-beyaz renkte, açkılı, astarlı çanak çömlekler vardı. Aynı yörede bir başka höyük,Burney`in “Km 208” adını verdiği höyüktür Ilgaz ilçesi yakınlarda Salman Höyük` ün doğusundaki bu höyükte aynı dönem Orta Tunç ve Son Tunç çanak-çömlekleri bulunmuştur. Bu iki höyük dışında Çankırı`nın batısında bulunan Dümeli Höyüğü`nün de aynı döneme ait olduğu sanılmaktadır. İ.Ö XVII. yy`ın başlarında Hititler`in kralı Labarnas`tı. Labarnas`tan sonra sırasıyla I. Hattuşil (Labarnas II.) ve I. Murşil (İ.Ö. 1620-1590) tahta geçti. I. Murşit`in tahtta bulunduğu dönemde Devrez Çayı (Kummesmaha) yöresinin en önemli yerleşme merkezlerinden biri Tiliuara`dır. Bu kent ortaya çıkarılamamıştır, ancak Karacaviran- Kurşunlu yakınlarında bulunduğu sanılmaktadır. Tiliura, Murşil`den sonra kral olan Hantilis döneminde terkedilmiştir. Bu durumu Hitit İmparatorluğu (Yeni Hitit-Devleti) Dönemi krallarından III.Hattuşil`den kalma bir tablet şöyle dile getiriyor:
“ Tiliura Kenti Hantili`nin gününden beri boştu. Babam Murşil onu yeniden yaptırdı, ama oraya iyice yerleşme sağlayamadı. Oraya silah ile yendiği Namra`ları yerleştirdi. Sonradan (Çiftçi) olan (Tiliura`nın) eski sakinlerini çekip (aldım) ve (ben) majeste, onları geri getirdim ve onları yeniden Ti (Liura) da (yerleştirdim).”
C.A. Burney`in Orta Tunç ve Son Tunç çağlarından kaldığını ileri sürdüğü Salman Höyük, Tiliura`nın bulunduğu sanılan Devrez Çayı`nın kuzeybatısında yer almaktadır. Yörede Eski Hitit Krallığı Dönemi`nden kalma bir başka kent, İnandık Köyü`ndeki İnandık Höyüğü`dür. Çankırı`nın 40 Km. güneyindeki bu höyükte, 1966-1968 arasında Ankara Müzesi arkeologları tarafından bir kazı yapılmıştır. Kazıda İ.Ö. XVI. ve XV. yüzyıldan kalma ve yerel bir tanrıya adandığı sanılan bir tapınak bulundu. Tapınakla ilgili fazla bilgi olmamasına karşılık, bulunan pişmiş topraktan bir tapınak modeli, o dönemin tapınak mimarisi üstüne sınırlı da olsa bir bilgi vermektedir. İnandık Höyüğü`nde rastlanan diğer buluntular arasında Boğazköy`de de rastlanmış olan, boğa biçimindeki kutsal içki kapları vardır. Ayrıca pişmiş topraktan bir mülk bağış belgesi bulunmuştur. Belgede Hanhana Kenti Vekili Tutulla`nın bağışladığı bir ev söz konusudur. Bu kentin bugünkü yeri tartışma konusu olmakla birlikte, Karadeniz kıyısındaki Kaşka Ülkesi sınırında sıralanan Eski Hitit kentlerinden biri olduğu bilinmektedir.
Hanhana, İnandık tabletinin bulunduğu kentin Hitit Dönemi`ndeki adı olmalıdır. İnandık Höyüğü`ndeki yerleşmenin tarihini ve halkının yaşantısının aydınlatması açısından önemli bir buluntu da “İnandık Vazosu” olmuştur. Bu vazo, bir rastlantı sonucu bulunmuş ve burada kazı yapılmasına yol açmıştır. Dış yüzü kabartmalı ve renkli büyük boy vazoda, dinsel bir tören, olasılıkla dinsel bir evlenme töreninden görüntüler yer almıştır. Dış yüzeyleri kabartmalarla süslü kaplar, Orta Anadolu`da İlk Tunç Çağı`nın son, Orta tunç Çağı`nın ilk evrelerinden beri bilinmektedir. İnandık vazosu da, tapınak ve başka buluntularla birlikte I.Hattuşil (İ.Ö. 1650-1620) ve I. Murşil`in (İ.Ö. 1620-1590) yaşadıkları Eski hitit Krallığı Dönemi`nden kalmadır. Söz konusu “İnandık Vazosu” halen Ankara`da Anadolu Medeniyetleri Müzesi`nde sergilenmektedir.
III. Hattuşil döneminde, Hitit devletinin kuzeyinde oturan ve sürekli akınlarıyla tedirginlik yaratan Kaşkalar`la Hitit-Kaşka sınırında yer alan Tiliura kentinde bir anlaşma yapıldı. III. Hattuşil, Tiliura ve sınır bölgesinin çevre yerleşimleriyle yaptığı bir anlaşmada, Hantilis`in Eski Krallık Dönemi`nde Kaşkalar için bazı yasaklar koyduğundan söz eder. Buna göre Kaşkalar Devrez Çayını geçemeyeceklerdir. Daha önce de belirtildiği gibi, Murşil döneminde yeniden kurulmuş, ama yerleşmenin tam sağlanamadığı bu kent, Kaşkalar ile yapılan anlaşmadan sonra yeniden canlandı. Anlaşma Hitit halkının buraya yeniden yerleşme koşullarını da içermekteydi. Anlaşmada, hiçbir Kaşkalı askerin ya da yurttaşın bu kente giremeyeceği, girerse suç işlemiş sayılacağı ve cezalandırılacağı belirtilmekteydi. Hitit halkından bir kişi, Kaşka ülkesinden bir esir alırsa, bu kente girmeden, kent dışında köle olarak çalıştırılabilecekti. Çoban, çifti ve köylülerin Kaşka halkı ile gizli bir anlaşma yaptıkları saptanırsa, cezalandırılacakları da antlaşmada belirtilmekteydi.
İ.Ö. 1200`lerde Yunanistan`ın kuzeyinden gelerek Trakya`dan geçen Ege Göç Kavimleri Hitit Devleti`nin yıkılmasına neden oldu. Hititler, bu saldırılar sonucunda, Güney ve Güneydoğu Anadolu`ya çekilerek küçük beylikler halinde yaşamaya başladılar. Öte yandan, Karadeniz kıyısında bugünkü Çankırı`nın kuzeyinde oturan Kaşkalar da, doğuya çekilerek, Mezopotamya`nın kuzeyindeki dağlık yörelere yerleştiler.
Paflagonlar Ve Çeşitli Toplulukların Yöreye Gelişleri
Gerek Hitit İmparatorluğu dönemi öncesinde ve gerekse imparatorluğun yıkılışından sonra Çankırı`nın içinde bulunduğu Sakarya ile Kızılırmak arasındaki bölge, çeşitli toplulukların uğrak yeri oldu. İ.Ö. 3000-2400`lerde, Akalar`ın, sonradan Paflagonya adını alan bölge kıyılarında bir süre kaldıkları, buradaki arkeolojik kalıntılardan anlaşılmaktadır. Sonradan Ege Adaları`na göç eden Akalar, oradan Mikene uygarlığını kurmuşlardı. Aynı dönemler Paflagonya`nın iç kesimlerinde Kaşkalar yaşamaktaydı. Bu dönemi, Ege göçleri dönemi izledi. Avrupa`dan Trakya yoluyla Anadolu`ya geçerek Mısır`a kadar uzanan büyük Kavimler Göçü sırasında Paflagonya bölgesinden pek çok topluluğun geçtiği bilinmektedir. Bunlar arasında dorlar, bölgede 400 yıl kadar üstünlük kurmuşlardır. Antik Yunan kaynaklarında, Paflagonya`nın eski halkı olarak Henet, Kaukon ve Mariandina toplulukları gösterilmektedir. Henetler, Cide-Amasra arasında, Mariandinalar Ayancık dolaylarında oturuyorlardı. Kaukonlar ise, Eskişehir (Frigya) yörelerinde yerleşmişlerdi. Paflagonlar, hatti Devleti`nin yıkılmasına yol açan Kavimler Göçü`nün karmaşası içinde, tahminen İ.Ö. 1100de bölgeye geldiler. Paflagonlar`ın geliş tarihi, Henet, Kaukon ve Mariandinalar`dan sonra, ama onların kolları olan Traklar, Bitinler ve Tinler`den önceki zaman dilimine gelmektedir. Paflagonlar, yaşam tarzı itibariyle kendilerinden önce burada yaşamış olan Kaşkalar`a benziyor, çoğunlukla çobanlıkla geçiniyorlardı. Ünlü tarihçi Herodotos Paflagonlar`ı, Persler`in Ahameniş (Akamen) sülalesine vergi ödeyen satraklıkları arasında saymaktadır. Ancak, Pafagonlar, o dönemlerde de kendi beylerinin yönetiminde özerk bir yaşam kurmuşlardı. Bir diğer ünlü tarihçi olan Ksenofon da bu bilgiyi doğrulamaktadır. Paflagonlar`ın 100.000`e yakın askerleri olduğunu anlatan Ksenofon, bu kuvvetin bölgedeki güç dengesini bozacak bir nitelikte olduğunu belirtmektedir. Bitin ve Tinler`in yanı sıra, İ.Ö. 700-650 dolayında Kafkasya`dan Kimmerler de Paflagonya`ya kadar gelmişlerdir. Kimmerler, Lidyalılar`ca buralardan atılıncaya kadar (İ.Ö. 584) bu yörede yüzyıla yakın bir süre kalmışlardır.
Pontus Krallığı
Bölgede, çok sonraları Pontus Devleti`nin kurulduğu görülmektedir. Ama devletin ilk başkenti Ameseia (Amasya) Paflagonya sınırları dışında kalıyordu. Bir Paflagonya kenti olan Sinop, sonradan Pontus Devleti`nin başkenti oldu (İ.Ö.183). İskender`in ölümünden sonra onun komutanlarından Antigonos. Paflagonya kıyılarını ele geçirdi. Bu dönemde, Ilgaz Dağlarının güneyi Galatyalı Mersias`ın yönetimi altındaydı. Pontuslular İ.Ö. 126 dolayında, buraları da ele geçirdiler. Paflagonlardan sonra Anadolu`ya geçmiş olan Bitimler, batıda Bursa-İznik-Bilecik dolaylarında, giderek güçlenen bir devlet kurmuşlardır. Gangra`nın (Çankırı) bir yerleşim merkezi olarak kuruluşu da bu döneme rastlamaktadır. Bu dönemlerde, yerel oyma beyleri, gerek Pontus Kralları, gerekse Bitin ve Galat beyleriyle sürekli çatışıyorlardı. Mitridates döneminde, bölge askeri hareketlere sahne olmaktan geri kalmadı. Özellikle, III. Mitridates Savaşı sona erince Pontus Krallığı parçalandı. Pompeius Magnus`un kendi adıyla anılan yasalarla getirdiği yeni bir düzen uygulanmaya başlandı. Bu yeni düzen Paflagonya`nın Pontus ve Bitimya olarak ikiye ayrılmasına yol açtı (İ.Ö. 104). Bitim Devleti ile Portus Kralı VI. Mitridates, Paflogonya` yı aralarında paylaştılar. Paflogonyanın iç kesimleri Pilaimenes soyunun egemenliğine bırakıldı.
Roma Dönemi
MS 5 yılında Gangra (Çankırı), Antrapa (İskilip/Çorum) ile birlikte tüm paflagonya, Romanın Galatya vilayetine bağlandı. Roma döneminde bölgeyi en çok etkileyen olay, Galatya Kralı Deitaros`un yönetimi oldu. Deitaros, Roma İmparatoru Sezar`ın öldürülmesi olayını (M.S.41) katıldıktan sonra, Paflagonya`ya döndü ve Trokme diye anılan Galat oymağının topraklarını ele geçirdi. Deitaros Anadolu`daki Roma Eğemenliğinin önemli bir beyi olmuştur. Yönetimi altına aldığı yörede, kent yapımında ve tarımının gelişmesinde katkıları olmuştur. Roma topraklarının Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasından sonra ise, Paflagonya bir Doğu Roma Eyaleti oldu.
Bizans Dönemi
Bizans yönetimi altında Paflagonya, Honorias Pontus ya da Pilaimeles Teması diye anılan yerel bir birim durumuna getirildi. Pompeiopolis (Taşköprü) bu temanın başkenti oldu. Bu bilgilerin dışında bölgenin Bizans Dönemindeki tarihi oldukça karanlıktır. Ancak 1082`de Türklerin bölgeye gelmesiyle Bizans etkinliğinin kırılmaya başladığı görülür
Spor etkinlıkler
ayrıca bu koyde her yaz geleneksel senlıkler spor etkinlıkleride yapılmıstır en son yapılan 100 m kosuda emre toruk 1. olmustur.
Kültür
Köyün gelenek, görenek ve yemekleri hakkında bilgi yoktur.Coğrafya
Çankırı iline 45 km, Şabanözü ilçesine 5 km uzaklıktadır.İklim
Köyün iklimi, Karasal iklimi etki alanı içerisindedir.Nüfus
Yıllara göre köy nüfus verileri | |||
---|---|---|---|
2007 | |||
2000 | 877 | 1997 | 856 |
Ekonomi
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.Muhtarlık
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:
2004 - Yüksel Köse
1999 -
1994 -
1989 -
1984 -
Yapacağımız çalışmaların başlıcaları şunlardır. 1- Köyümüzdeki dernek binamızın çevre düzeni, 2- Mutfakta yemek pişirmek için gaz tankı sisteminin yapılması, 3- Binanın diğer bölümlerini ısıtılması için çalışmaların yapılması, 4- Mezarlığın bir bölümünün planlı bir şekilde dizayn edilmesi, 5- Ankara`da ayrı oturan her aileden bir kişinin derneğimize üye yapılması, 6- Köyümüze ait wep sitesi`nin kurulması, Bu çalışmalar önemine göre yapılacaktır.
[3] Murat YILMAZ Karaoren Koyu Şabanözü ÇANKIRI www.karaoren.org Murat YILMAZ Ve Ahmet Elibol web sitemiz [4][5]
Altyapı bilgileri
Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. Ptt şubesi ve ptt acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.Linkler
köy-taslak Şabanözü belde ve köyleri ==
- www.karaorenkoyu.com Web Sitesi Murat YILMAZ ==
- www.karaoren.org