Bronz Çağ döneminde Uruk olarak adlandırılmıştır.
KARKAMIŞ`IN KISA TARİHİ
Karkamış`ın iki yüzü vardır. Birincisi tarihin derinliklerinde yer almış, uygarlıklara, savaşlara ve saldırılara sahne olmuş, belgeleri ve izleri ile tarihe ışık tutmuş eski Karkamış. Diğeri onun devamı olan ve eskinin mirasına sahip şimdiki yani günümüzdeki Karkamış.
Eski Karkamış Fırat nehrinin akış yönüne göre nehrin hemen sağında kurulmuş, daha sonra belirlenen Türkiye-Suriye sınırının Fırat`la kesiştiği üçgenin köşesinde yer alır, artık mayınlanmış o saha içerisinde maziyi andıran bir tümsek yığını gibi dünden bugüne, çağlar ötesinden günümüze ışık tutar. Birçok uygarlık izleri ve kalıntıları bağrında saklıdır, bir iz gibi. Ve derinliğinde daha nice olayların belgeleri vardır, kim bilir. Ve kim bilir kaç kez hükümdarlar, krallar ordularının atları ile buraları çiğnediler, tahrip ve yağma ettiler. Ve eski kent, yıkıla yapıla sonuçta bir tümsek görünümü aldı. Eski ve yeni Karkamış şimdi aralarındaki çok az mesafeyi saymazsak yan yana dururlar.
Eski Karkamış zamanın törpüsü içinde yok olmuş ve belirtildiği üzere bir tümsek yığını haline gelmiş, ne sarayları kalmış ayakta ne de surları. Tarihi değerleri yağmalanmış, heykel ve sanat değeri olan eserler tahrip edilmiş durumda. Kabartma resimli duvarları yerle bir edilmiş ve savaş arabalarını çeken azgın atları, ne aslanları ve ne de kuvvetin simgesi boğaları kalmış artık. Eski kent ölgün bir harabe. Ama tarihe tanık, tarihe ışık tutmuş ve daha derinliğinde birçok gizleri saklar durumda.
Saraylara yapı olmuş taşları merdiven basamakları tarihin ve mazinin birer parçası gibi duruyorlar. Bir şeyler çağrıştırıyor insana dünden bugünlere.
Mezopotamya, Mısır, Anadolu yollarının kavşak noktasında bulunması nedeniyle Karkamış`ın coğrafi konumu tarih boyunca önem arz etmiştir. Bu durum ayrıca Karkamış`ın kesintisiz bir yerleşim alanı olmasını sağlamıştır.
Karkamış`ta Yapılan Kazılar ve Kentin Ortaya Çıkarılması
Kadeş savaşının ve tarihin ilk yazılı anlaşması olan Kadeş anlaşmasının yapıldığı yer olan Karkamış eski kenti ilk kez 1876 yılında İngiliz Hogatrh tarafından keşfedilmiş, yine bu şahıs tarafından o yıllarda yüzeysel bir araştırma yapılarak çeşitli eserler bulunmuştur.1912-1915 yılları arasında Sir Leonart Vooley başkanlığında Bannet,Lewrenve,Guy`dan oluşan kazı heyeti burada bir dizi kazı yapmış, 1915`ten sonra kazılara ara verilmiş ancak bu yıllardan önce Almanlar sonraları Birinci Dünya Savaşını takip eden yıllarda işgal gücü olarak bölgeye gelen İngilizler yaptıkları korsan kazılarla kentin birçok değerli eserlerini,kıymetli tarihi vesikaları almış ülkelerine götürmüşlerdir.Böylece Anadolunun diğer yerlerinde olduğu gibi burada da bir tarih yağmacılığı yapılmıştır.Daha sonra 1923 yılında tekrar kazı çalışmalarına başlanarak Karkamış`ın 1.Bin yılı Karkamış krallığı ortaya çıkarılır.kazı sonuçları ve arkeolojik buluntular üç cilt halinde İngilizce olarak “Garkamısh 123” olarak yayımlanmıştır.
Eski Karkamış tarih içinde bir bakıma görevini tamamlayıp da yok olduktan sonra onun batı kısmına bugünkü yeni Karkamış kurulur.Yukarıda da bahsedildiği gibi eski ile yeni yan yanadır.Yeni Karkamış eski ile aynı doğrultuda Fırat`a dökülen Çiftlik çayı üzerine kurulmuş durumdadır.Ve şu andaki idari yapısı da ilçe statüsündedir.Milli mücadele sonunda Suriye ile belirlenen sınırın sıfır noktasında kalmıştır.Yine bu sınır anlaşması eski Karkamış`ın bir kısmını da sınırlarımızın dışında bırakmıştır.
Karkamış ve Gılgamış
Eski ve yeni Karkamış`ın bulunduğu coğrafi konum 3637 enlem 3738 boylam arasındadır.Tarihi dayanağı olmamakla beraber söylentilere göre Karkamışın adı Sümerlerin ünlü destan Kralı Gılgamış`tan gelir.Esasen sözcük ve yapı olarak Karkamış ve Gılgamış birbirine yakın iki ad.Bilindiği üzere bu destan baştan sona kadar Gılgamış`ın yaşam mücadelesi,maceraları ve seyahatlarını konu eder.
Uruk Hakimi destana göre Gılgamış bütün ülkeleri dolaşır.Aşağı yukarı Mezopotamya`da gitmediği yer kalmaz.Bu destan kahramanının üçte ikisi Tanrı üçte biri insandır.Taşıdığı silahın ağırlığı ise 300 okkadır.Gılagamış kendisi gibi kahraman olan arkadaşı Engidunüm ölümünden sonra ölüm korkusuna kapılarak Uruktan ayrılarak ölümsüzlüğün çaresini aramaya çalışır.Ve işte bu vesile ile Fırat vadisinde korku;telaş ve gönlü kederli olarak dolaşır bu arada tabletlerde adı Utnapişti olan Nuh`la buluşur,kısaca destandaki ifade şekli ile bir mecnun ve haydut gibi dolaşır durur.
İşte burada,bir varsayım da olsa,bu ünlü destan kralının şimdiki Karkamış`ın bulunduğu yöreye geldiği ve onun adına izafeten kentin bu adla anıldığı bir ihtimal payı olarak insanın aklına gelebiliyor.Ancak hemen belirtelim ki bu varsayımın bir tarihi kanıtı yoktur.Burada şunu belirtelim ki çoğu kez insanlar Karkamış`la Gılgamış`ı aynı kalıp içinde görme yanılgısı içine düşmektedirler.Oysa Karkamış`ın Gılgamış destanı ile direk bir ilgisi yoktur.Bu destan tamamen Sümer kültürünün bir ürünüdür.Daha sonra bütün Mezopotamya`nın ortak bir eseri olmuştur.
Karkamış`ta en az Gılgamış kadar eski,ilkçağ tarihi boyunca bir çok uygarlıklara beşiklik etmiş eski bir kent.Tarih boyunca önemi,Mezopotamya-Anadolu ve kuzey Suriye memleketleri arasındaki kervan yollarının kavşak noktasında bulunmasından ileri gelmektedir.
M.Ö. Karkamış
Yapılan kazılar neticesinde Karkamış şehrinin daha neolitik devirlerde meskun olduğunu gösteren vesikalar bulunmuştur.Fakat şehrin en parlak çağının M.Ö.2000 yıllarında yaşadığı vesikalarla anlaşılmıştır.Bugün burada küçük taşlar üzerinde çıkan yazıların bir çokları henüz okunamadığı gibi bir kısmının da okunabilmesi için Karkamış`ın 2000 yıl tarihi için Hitit,Mısır ve Mari arşiv vesikalarından faydalanıldığı gibi M.Ö. 1.bin yılının tarihi içinde Urartu Devleti ve Asur İmparatorluğu devri vesikalarına baş vurmak gerekir.
M.Ö. 2000 Yıllarında Karkamış
Çivi yazısı vesikalarından Karkamış şehrinin adına ilk defa Mari arşivi vesikalarında rastlanmıştır.Hammurabi devrinde Karkamış`ın Mari`ye tabi bir şehir olduğu anlaşılmaktadır.Yine Hammurabi devrinde Kuzey Suriye`de müstakil şehir krallıklarının mevcut olduğu malumdur.Hammurabi` nin Mari` yi zaptettiğini biliyor isek de Babil kralının Karkamış ve Halep şehirlerine karşı durumu bilinmemektedir.
Hammurabi sülalesine son veren Hitit kralı 1.Murşil`in Babil`e giderken Halep gibi Karkamış`ı da zapt etmiş olması kati bir delil olmamakla beraber muhtemeldir.Zira 1.Hattuşil zamanında konu olan”Urşu`nun Muhasarası” metninde Karkamış şehri Halep ve Zarvar şehirleri ile beraber Urşu`nun müttefiki olarak görünüyor.
1.Murşil`in katlinden sonra Hitit sarayında birbirini takip eden saray facialarının yüzünden Hitit devleti tekrardan nüve sahası içine çekilmeye mecbur kaldığı zaman,Hiksos istilasından yeni kurtulan Mısır Firavunları, tehlikenin geldiği Suriye,Filistin yollarının hakimi olma gayesiyle Asya`ya bir çok seferler yapmaya başlamışlar,uzun zaman Mısırlıların hakimiyetinden sonra Karkamış 3. Tutmosustin halefleri kuzey Suriye`ye ehemmiyet vermediklerinden bütün kuzey Suriye şehirleri gibi Karkamış şehri de Mısır hakimiyetinden çıkmıştır.
Zira bu sırada Ön Asya memleketleri yeni bir Hint-Ari göçlerine sahne olmuştur.Bu göçlerin tevlit ettiği karanlık çağda M.Ö.15.asır Mitani devleti hakimiyetini kabul etmiştir.Bunu da Ugarit arşivlerinden öğrenmekteyiz.
Hitit İmparatorluğu Zamanı
Karanlık Çağı takip eden Amarna devrinde,M.Ö.1400-1350 tarihi kaynaklar yeniden akmaya başladığı zaman, yine Hitit devletinin kurucusu 1.Şuppilulluma`nın eski Hitit devletinin kuzey Suriye`deki tarihi haklarını talep ettiğini görüyoruz.Nitekim anelerinde 8 günlük bir muhasaradan sonra Karkamış`ın da zapt edildiğini ve buraya oğullarından Bijassilinin tayin edildiği anlaşılmaktadır.2.Murşil`in Arzawa seferine iştirak etmek üzere yolladığı kuvvetlerin Halep şehrinde Hitit ordusuna iltihak ettiğini daha sonra büyük kral ile beraber Hepat ordusunu kutlamak üzere gitmiş olduğu Gizzwatna da öldüğünü, bunun üzerine 2.Murşil`in yerine onun oğlu Polens Sarrumay`a tayin ettirilen Murşil aneleriyle bilmekteyiz.Boğazköy vesikalarında da Karkamış kralı denilen Tuthalia ile oğlu Halpahis`le bahsedildiği malumdur.
Muvattali zamanındaki Karkamış kralına gelince, bu devirden kalma Hitit vesikaları az olduğu için Karkamış`ın bu devirdeki durumu meçhul kalmaktadır.Ancak Muvattali`den evvelki ve sonraki Karkamış kralının malum olduğundan bu devir için Hitit vesikalarından Karkamış kralı olarak iki isim vardır.Bunlardan birisi Sahurunuva diğeri Tesup`tur.
M.Ö. 1.Bin Yılında Karkamış: Geç Hitit Devleti
Karkamış`ın en önemli ve çok iyi bilinen devri Geç Hitit devridir.M.Ö. 1200 yıllarında Anadolu üzerinden bir kasırga gibi göçleriyle gelen Muşki (Frig) lerin istilasına uğramıştır.Anadolu üzerinden bir kasırga gibi geçen ve her tarafı yakıp yıkan Muşkiler,Mısır kralı 3. Ramses`in anlattıklarına(Anadolu`yu baştan başa istila edip benim memleketime dayanan Muşkileri yendim) ve Assur yazılı kaynaklarına göre güneyde ve doğuda Mısır ve Assur`lulara yenilmişlerdir.Muşki istilasından kaçıp kurtulan Hititler Güney ve Güneydoğu Anadolu`ya inerek yeni bir takım krallıklar (Karkamış.Milit=Malatya,Margası=Maraş,Halpa=Halep,Zencirli,Samal,Sakçagözü v.b.) kurmuşlardır.Bu krallıklar içinde en kuvvetlilerini Malatya ve Karkamış teşkil etmekteydi.Bu devirde Karkamış şehrinin etrafı kule ve surlarla çevrili olup. Bir stadel (iç kale) vardır. Şehir gelişmiş,komşu şehir ve krallıklarla ticari ve siyasi münasebetler kurmuştur.
Onuncu asırda Assur vesikalarından Karkamış kralları Sangana ve Pisiris`in son Karkamış Krallarından olduğunu öğrenmekteyiz.Böylece M.Ö. 10.asrın başlarına konulan Tuhas sülalesinin kurucusunu tanıyoruz.Fakat başka bir Karkamış abidesi üzerinde kendisini aynı zamanda “öküzün başı ve ayağı” ideomları ile gösterilen bir şey veren Sasa isimli bir Karkamış kralı daha tanıyoruz.Luhas sülalesi zamanında 6 tane kral başa gelmiş, bu kralları da 2. Luhas`ın yukarıda adı geçen Karkamış Stelinden tanıyoruz.Karkamış şehrinin merdivenli kapısının iki tarafında duran aslanlardan soldakinin üzerindeki kitabe ile de 2.Luhas`ın babası Asutumatimais`e ait olduğu yapılan kazılarla anlaşılmıştır.Aynı surette çıplak tanrıça kabartması üzerindeki kitabenin aynı krala ait olduğu anlaşılmaktadır.Luhas sülalesi içinde inşaat faaliyeti hakkında en çok bildiğimiz olan kral 2.Luhas`ın oğlu Katuvas`tır. Bu kral bizzat kendi kabartmasını yaptırdığı gibi yanında icraatını anlatan bir kitabeyi bırakmayı da ihmal etmemiştir.Karkamış`ta bugün meydana çıkarılan şehir kapılarını Relief`li ortastatlarla tezyin ettiren bu kral ayrıca “Aslanın Fırtına Tanrısı Mabedi”ile meşhur merasim yolunu da inşa ettirmiş ve bir de annesi Anas için bir Hilanı kapı inşaatı yaptırmıştır. M.Ö.109.Y.Y.
Assur Devleti
300 sene kadar kudretli bir Geç Hitit Krallığı`nın merkezi olarak hüküm süren Karkamış şehri en son zaman istilacı komşuları Assur`luların sık sık saldırılarına uğramıştır.Saldırılar neticesinde diğer bütün Geç Hitit Krallıkları ortadan kalkmış;Karkamış,Malatya ile birlikte daha bir müddet dayanmasını bilmiştir.Fakat 700 yıllarında en kuvvetli devrini yaşayan Assur Devleti bu iki krallığın da sınırlarını içerisine almayı başarmıştır.Assur kralı Sargon yalnız kral ailesini esir etmekle ve mabetlerdeki bütün altın gümüş eşyayı alıp götürmekle kalmamış,bütün şehir halkını da Deportatine mecbur ederek Karkamış şehrine Assur`luları yerleştirmeyi başarmıştır.Sargon`un halefleri zamanında artık Karkamış`tan bir Assur eyaleti olarak bahsedilmektedir.Bu suretle Neolitik devrinden beri meskun bulunan ve 2.bin yılda Kuzey Suriye`nin en büyük şehirlerinden biri olan Karkamış şehri 1. bin yılda bir taraftan Assur, diğer taraftan Urartu krallarının tazyiki arasında siyasi varlığını Sargon zamanında da koruduktan sonra M.Ö. 7.asırda bir Assur vilayeti haline gelmiştir.
Karkamış Kralları
Tarih içerisinde (M.Ö.) Karkamış`ta yaşayan ve tespit edilebilen en önemli krallar şunlardır:
PAVA ŞARRUMA Şuppiluluima`nın torunu (M.Ö. 1300)
LUHAS 1 (M.Ö. 960)
ASUTUTAVATİMAİS (M.Ö. 940)
LUHAS 2 (M.Ö. 920)
KATUVAS (M.Ö. 900)
SANGARA (M.Ö. 873-850)
ASTARİS (M.Ö. 820)
ASTARİSİN OÄ�LU (M.Ö. 800)
ARARAS (M.Ö. 780)
KAMANAS (M.Ö. 722-754)
ASTARUS 2 (M.Ö. 745-727)
PİSİRİS (M.Ö. 727-716)
M.S. Karkamış
Karkamış ve bölgeleri 7.yüzyılın sonlarına kadar Assur egemenliğinde kaldıktan sonra onu takip eden yıllarda egemenlik sırası önce Babil`lilere sonra da Perslerin eline geçer.İleriki yıllarda da Roma; Bizans ve Araplar sırayla buraları ellerine geçirirler.Tarih seyri içerisinde bölgede Selçuklu Türkleri ve Memluk idaresi görülür.Bütün Orta Çağ boyunca Karkamış`ın da içinde bulunduğu bölge kavimlerin egemenlik sahası mücadelelerine ve sirkülasyonuna sahne olmuştur.Nitekim Osmanlı Devletini kuracak olan Kayılar Anadolu`ya,Karkamış`a yakın bir noktadan,Fırat`ı geçerek ulaşmışlardır.Geçiş sırasında suda boğulan boy beyi Süleyman Şahın mezarının bulunduğu Caber kalesinin Karkamış`a uzaklığı 30 km. mesafededir.
Osmanlılar Döneminde Karkamış
Anadolu Selçuklu Devletinin dağılmasıyla birlikte bozulan Türk birliğini yeniden kurma başarısını gösteren Osman Oğulları yaptıkları fetihlerde tüm Anadolu`yu ve kuzey Suriye`yi imparatorluk sınırları içine almayı başardılar.
Bu durum neticesinde Karkamışında içinde bulunduğu bölge bilindiği gibi Yavuz Sultan Selim zamanında 1516 Mercidabık Zaferiyle Osmanlıların eline geçer.
17. YY`ın sonlarında Osmanlı devleti bölgede yeniden bir iskan politikası uygular. Bu politikada amaç bölgenin Türkleşmesine yöneliktir. Hiç şüphesiz bu amacı gündeme getiren de devletin otoritesine girmeyen Arap unsurlardır. Buradaki yerleşik Arap kökenli topluluklar Osmanlı idaresine sık sık baş kaldırarak devlete bir takım gaileler yaratıyorlardı. Sayıca çok kalabalık ve çok ilkel Aneza, Şamar ve Tay adlı Arap aşiretleri buradaki devlet düzen ve otoritesini bozuyarlardı. Gerçekten Osmanlı devleti bölgenin düzeninin tesiste zorlalınyordu. Ve ayrıca yöredeki Türk nüfusuda bu bedevi Arapların disiplinsizliğinden zarar görüyorlardı. Bu sözünü ettiğimiz yıllarda aynı zamanda devletin merkezi otoritesi bir zaaf içerisinde, merkeze uzak eyaletlerde bu durum daha da hissedilir, derecede idi.
Bu bağlamda Anadoludaki Celali isyanlarının varlığı düşünülürse uzak bölgelerdeki durumun dahada anlaşılır hale getirir.
İşte bu neden ve düşünce çerçevesinde 17.yüzyılın sonunda (1691) devlet Orta Anadoluda yaşayan kimi Türk aşiretlerini Fırat boyu ve akarsu civarlarına zorunlu iskana tabi tuttu. Devleti ve göçe mecbur kılınan toplulukları bir hayli uğraştıran bu hareket kısmende olsa amacına ulaşır. Bir yandan bölgenin Türkleşmesi sağlanırken öte yandan bölgeye zarar veren asayişşisliğin önüne geçilmiş olur. Bu iskanla birlikte meydana elen olaylar, iskana tabi tutulan halkın yaşadıkları acılar, çekilen sıkıntılar ve yaptıkları savaşların öyküleri günümüze kadar şiir olarak, türkü olarak, darbı mesel olara gelmiştir. Ve yine bütün bu olaylar, söylenenler, menkıbeler adına Barak folklörü dediğimiz yaşam biçimi ve tarzını yaratmıştır. İşte Karkamış bu kültürün oluştuğu Barak`ın merkezi durumundadır.
19. yüzyılın sonuna gelindiğinde Almanya Osmanlı devletine yaklaşmaktadır. Bu dostluk çerçevesi içinde Anadoluda ilk kez demiryolu yapımına başlanır. Sanayi atılımını çoktan yapmış Almanyanın dikkati ve gözü petrol bölgesine ulaşmaktadır. Bu yer, o zamanlar Osmanlıların elindedir. Bu amaçla Almanya, Hicaz -Bağdat demiryolu yapım projesini uygulamaya koydu. Bu demiryolu Halep üzerinden Karkamış`a, oradanda bir köprüyle Fırat üzerinden geçilerek doğuya devam ettirildi. Bu tarihe kadar tarihin derinliğine gömülmüş gibi duran Karkamış bundan sonra yeniden bir canlılık kazanır. Böylece önemli bir istasyon durumuna gelen Karkamış`ın canlılığı giderek artmaya başladı. Dönemin en uzun ve teknolojik olarak en mükemmel demiryolu köprüsü Karkamış`ta, Fırat üzerinde kuruldu. 870 metre uzunluğundaki bu köprü yüzer metrelik 8 gözden oluşmuş, çeliğin ustalıkla işlendiği bir sanat abidesi gibidir. Köprünün yapımında tamamen perçin kullanılmıştır. Yine özel olarak dışarıdan getirilen taşlarla kurulan bina ve hizmet yerleri aynı mükemmelikte mevcudiyetini devam ettirmektedir.
I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı Yılları Karkamış
20. Yüzyılın hemen başlarında bütün Dünyayı saran 1. harp kısa zamanda Osmanlı devletinide içine aldı. Birçok cephede çok kanlı çarpışmalara katılan Osmanlı müttefiklerinin yenilmesi üzerine oda yenilmiş kabul edildi ve ülke bilinen gelişmeler den sonra bilfiil işgal altına girmiş oldu. İşgaller üzerine yurdun çeşitli yerlerinde başlayan direnme hareketleri Antep, Maraş, Urfa ve bu arada Karkamış`ta da oluşuru. Karkamış o zamanlar için Antep ve Urfa Kuvai Milliye birliklerinin sorumluluk alanlarının kesiştiği noktadadır. Bu nedenle her iki ilin kuvvetleri burada koordineli olarak düşmana karşı ortak hareket etmişlerdir. Ağırlık noktası Akçakoyun ve Çobanbey istikametinde olan Fransız kuvvetlerine karşı Kuvai Milliye çeteleri daha çok Karkamış yönünden pusu ve vurkaç hareketinde bulunuyorlardı. Bölge tamamen Fransız denetimi altına girmişti. Düşmanın maddi üstünlüğü onları yıldırmıyordu. Böyle direniş ve kurtuluş mücadelesi çok az görünürdü.
Carablus bölge komutanı yarbay Kapitrol, Akçakoyundan trene binip Karkamış`a geldiğinde Urfadaki kuvvetlerinin teslim olduğunu öğrenir.
26 Nisan 1920`de Antep`e şiddetli saldırı düzenleyen Fransızlar başarılı olamayınca geri çekildiler. Albay Normand Antepi düşüremeyeceklerini anlamıştır. Öte yandan Fıratın doğusunda demiryolu boyunca yardım bekleyen askerlerin 500 kişilik Fransız birliğini yok eden Urfadan alınacak öçleri vardı. Bunun için 28 Nisanda Antepten ayrılacaklardı. 1 Mayısta Karkamış`a varacaklar, 4 Mayısta doğu kolu adıyla Mürşitpınarda toplanacak ve 6 Mayısta da Urfaya doğru yola çıkacaklardı. Ama öyle bir direnmeyle karşılaştılarki 8 Temmuzda Fıratın doğusunu, 10 Temmuzda da Karkamış`ı bırakarak ellerindeki son istasyon Akçakoyunluda bir tabur askerle bekleyeceklerdi. Düşman Karkamıştan 20 km batıya atılmıştı. Bölge halkı ve Anadolu hareketi başarıya doğru ilerliyordu artık.
20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile Fransızlarla olan silahlı mücadele bitmiştir. Yapılan sınır anlaşmasına göre Halep demiryolu esas alınıyordu. Demiryolunun kuzeyi TBMM hükümetine, güneyide Fransızlara bırakılıyordu. Bu antlaşmayla Suriye -Türkiye Sınırı çizilmiş oldu.
Cumhuriyet Döneminde Karkamış
İşte bu çizilen sınıra göre Karkamış sınırın sıfır noktasında kaldı. Yine sınırın Suriye kesiminde kalan Türkler ve Fransız idaresinden kaçan halk Türkiyeye geçmeye başladılar. Ama buna rağmen parçalanmış aileler ve Anavatanın dışında hatırı sayılır bir Türk nüfusu kalmıştı.
Milli mücadelenin kazanılmasından sonra Cumhuriyet Türkiyesinde Karkamış nahiyelik(Bucak) statüsüne alındı. Önce Bireciğe sonrada Nizip`e bağlandı. Cumhuriyetin imkanları yavaş yavaş akmaya başladı. Karkamış`a 1926`da Cumhuriyet döneminin ilk okulu açıldı. 1960`da yeni bir demiryolu ile Gaziantepe bağlandı. Ve 1961`de de belediye teşkilatı kuruldu.
Sonraki yıllarda iller idaresindeki yeni, bir değişiklikle bucaklık uygulamasına son verilince Karkamışın Tarihi kimliğine artık beldelik kalıyordur.
Ve nihayet 1990 yılında bu keç İlçelik statüsüne getirildi. O artık bağlı 36 köyü ile Gaziantep`in yeni bir ilçesi olmuştu.
Tarihin ve bereketin kucaklaştığı şirin bir ilçe olan Karkamış her geçen gün daha önemli bir tarım, ticaret ve sınır kenti olma yolundadır.