|websitesi = www.kosektas.net
thumb|255px|right|Ankara-Kayseri Asfaltı üzerinde bulunan ve adeta köyün olmazsa olmazı Kemerli Çeşme`den bir görünüm
Köşektaş, Nevşehir ilinin Hacıbektaş ilçesine bağlı olup, Ankara-Kayseri asfaltının güneyinde; Dervişler ve Erenler Diyarı, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli`nin İlim Yurdu, hoşgörünün merkezi Hacıbektaş`ın doğusunda; yağmurla rüzgarın, tarihle coğrafyanın elele vererek yarattıgı `Güzel Atlar Diyarı Kapadokya` ile; adını içinde bulunan kızıl renkli, kumlu-killi topraktan alan, 1.355 km uzunluğu ile Türkiye`nin en uzun akarsuyu olan Kızılırmağın kuzeyinde; buğday tarlaları ve volkanik tepelerle dolu, Türkiye´nin kalbini oluşturan Orta Anadolu Platosu`nun tam orta kesiminde yeralan şirin bir köyür. Buğday tarlaları ile kaplı, volkanik tepelerle dolu bu step ortamının apayrı bir büyüsü vardır. Orta Kızılırmak Platosu diye de adlandırılan bu bölüm, kırsal nüfus yoğunluğunun da en fazla olduğu bölümdür. Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Kırıkkale bu bölüm içinde yer alan illerdir.
Adının kaynağı
Köşektaş adı bir yer adıdır. Anadolu`da çoğunlukla köy adları gibi, bir aşiret, bir oba adı değildir. Köyün altbaşında, çevresinde başkaca bir benzeri bulunmayan, tek bir kütle olarak, yerden gri bir ur gibi bitmiş, büyükçe, volkanik bir kaya vardır. Yine bu kaya türünden olduğu anlaşılan, 20-30 m yakınlarında, aynı renkte, aynı yapıda, büyüklüğü 80x80x80 cm olarak varsayılabilecek, küre biçiminde bir kaya parçası daha bulunmaktadır. Ancak bu kaya parçası, büyük kaya gibi köklü değildir. Yaşlı insanlar, böyle, bu ölçülere yakın, bir kaya parçasının daha var olduğunu söylerler. Muhtemelen o kaya kırılmış, belki de bir yapıda kullanılmıştır. Köşektaş köyünün adı bu kayalardan gelmektedir.Tarihçe
Köşektaş Köyü`nün kurulduğu yıllar, kesin olmamakla birlikte, Anadolu`daki köylerin birçoğu gibi 1800-1830 yılları kabul edilmektedir.Köşektaş Köyü`ne yerleşen ilk kişinin “Deli İbrahim” olduğunu kabul edip, ondan türeyen “Delioğlanlı” aile grubunun soy kütüğünü geriye sayacak olur ve her kuşak arasında yirmi yaş olduğunu kabul edersek karşımıza yine yukarıda saptanılan 1800-1830 yılları çıkmaktadır.
Adem Güneş tarafından yapılan bir araştırmada Köşektaş Köyü`nün de kayıtlı olduğu Arabsun (Gülşehir) Tahrir Defteri`nde 1872 yılında köyde 38 evin olduğu ve nüfusun da 900 dolayında olduğu tespit edilmiştir.
Hacı Hakkı Şen(1)`in anlatımına göre, 1900`lü yılların başında Köşektaş Köyü`nün otuz hane kadar olduğu bilinmektedir. Buna dayanarak köyün ilk kuruluşunda on veya on iki hane olduğunu; savaş, talan, kırım, kıtlık ve salgın hastalıklarla ancak yetmiş seksen yıl sonra otuz haneye ulaşabildiğini söyleyebiliriz.
Bu saptamalardan sonra, Köşektaş Köyü nasıl kuruldu ve kimler kurdu? sorularına yanıt bulabilmek için ancak yaşlıların anlatımlarına ve varsayımlara başvurabiliriz.
Kızılağıl Köyü`nden geçimsizliği nedeniyle kovulan, göçe zorlanılan, Delioğlanlılar`ın atası Deli İbrahim, karısı ve tek öküzüyle, o zamanlar sulak, yeşillikli bir yer olan Ortaçeşme`nin doğusuna kendi ve ailesinin sığınabileceği küçük bir pea (2)yaparak yerleşmiştir. Hacı Hakkı`nın; “Benim çocukluğunda Köşektaş`ta bu kadar ev yoktu. Bizim evin hemen kıblesinden yukarı mahallenin olduğu yerlere kadar kim bilir kimden kalma mezarlıktı, çoğu evlerini bu mezarların üstüne hem de taşlarını sökerek yaptılar”(3) diye anlatımına göre köyün kurulduğu yer de eski bir yerleşim yeridir. Deli İbrahim belki de evini bu temel üzerine yapmıştır, diyebiliriz. Anlatılanlara göre Deli İbrahim gözü kara birisiymiş. O günlerde daha önce yerleşik düzene geçen ve çevrenin en verimli, sulak arazilerini kapmaya çalışan Baraklılara karşı Uçkuyu mevkiindeki yerleri sürmeye bir gün kara öküzüyle gider, ertesi gün de burada birden çok insan yerleşmiş desinler diye, kara öküzün üstüne beyaz gömleğini sararak ala öküz yaparmış. Bunu bir süre devam ettiren Deli İbrahim çevresinden (belki de yalnızlıktan)korktuğundan olacak, Kalaycık Köyü`ne giderek hem Kalaycık köyünün hem çevredeki tüm köylerin ser muhtarı” olan Çopuroğlu Memiş Ağa`dan yardım ister. Ser muhtar hem o çevrenin sözü en çok dinlenilen kişisi hem de aynı zamanda çevreye gelen, aşiretlerden bölünmüş, kendilerine yerleşecek yurt arayan parakendeleri (parça, kırıntı) iskan etmekle, onların vergi kayıtlarını, askere gönderme işleriyle de görevli kişidir ki büyük bir olasılıkla Herikli`dir ve bu sekiz köy onun egemenlik alanıdır. Çevredeki Kızılağıl, Kayaaltı, Cağşak, Karayaylak, Abdi, Gerce ve Kalaycık köylerine Herikli köyleri denmesine, köken gösterilmesine neden de bu köylerin kuruluşuna izin veren, organize eden kişi olmasından kaynaklanmış olabilir. Deli İbrahim ser muhtarın da yardımıyla Kırımlı, Karayusuflu (Ahmetli), Çöllü aile guruplarının ataları olan genç aileleri alıp kendi evinin yakınlarına evler yaptırarak yerleştirir. Daha sonraki yıllarda yine Kalaycık köyünden Köydağıtan, Mehmet Kea`lı, Kelemenli, Şehirliuşağı Kel Ali`li aile gurupları gelip yerleşmişlerdir. Melekli ve Kızılhalilli, dört beş evden oluşan bu yerleşim yerine sonradan, kendilerine yurt(4) arayan ve bir iki günlüğüne konaklayan Kızılhalilli, Melekli, Şehirliuşağı, Handilli, Camlı ve diğer aile gurupları (belki öncekilerin zorlaması, belki de kendi istekleriyle) yerleşmişlerdir.
(1) Hacı Hakkı Şen (ölümü:1982) bir sohbetinde, “Benim çocukluğumda Köşektaş otuz hane kadardı.” diyerek köy hane sayısını ifade etmiştir.
(2) Pea: Bekçi kulübesi, alçak damlı temelsiz yapı.
(3) Bu bilgi Ercihan Tandoğan`dan alınmıştır.
(4) Yurt: Sürekli yaşanılan yer, arazi, köy yeri.
1880-1890 yılları arsında, Kayseri Tuzhisar Köyü`nden Kırkoğlu aile grubunun ataları Kör Fakı (Mustafa) gelip evlenerek köye yerleşmiştir. Bundan başka kocası seferberlikte (1914-1918) kalan Kızılağıl köyünden Topal Zeynep oğlu İbrahim (Ölgün)`i, Doyduk köyünden Fati de oğlu Hasan(Polat)`ı kocası öldürüldüğünden Köşektaş`taki baba ocaklarına getirerek köye yerleşmişlerdir. (Hüseyin Serçe (Erdem)-(Üstük) de Köşektaş`tan evlenerek yerleşmiştir.)
Kültür
- anamadde|Kazım Yalım
- anamadde|Adnan Yalım
- anamadde|Nedim Uçar
- anamadde|Özgür Yalım
Coğrafya ve iklim
Coğrafi konumu
Köşektaş Köyü, Nevşehir ili, Hacıbektaş ilçesine bağlı olup, Ankara-Kayseri asfaltının güneyinde, Kapadokya ile Kızılırmağın kuzeyinde, Orta Anadolu Platosu`nun tam orta kesiminde yeralır.
Bitki örtüsü
Köşektaş Köyü´nün tabii bitki örtüsü genellikle steptir. Yaz sıcaklığı ve kuraklığı, tabii bitki örtüsünün gelişimini engellemektedir. İlkbahar yağışlarıyla yeşeren seyrek papatya, gelincik, çiğdem, çayır ve ot toplulukları yaz aylarında şiddetli kuraklık ve sıcaklardan sararır yok olurlar. İç Anadolu Bölgesi`nin bozkır kuşağı içinde bulunan köyün tepelerinde yer yer çalılıklar göze çarpmakla birlikte; kavak, söğüt ve benzeri ağaç toplulukları genellikle akarsu boylarında görülür.
Ağaçlandırma çalışmaları
Tüm bu olumsuz şartlara rağmen bölgenin en yeşil köyü olma özelliğine sahip olan Köşektaş`ta etrafı daha fazla yeşillendirme amacı ile bilhassa son yıllarda köy geneline değişik türden bir çok fidan dikimi gerçekleştirilmiş, Yeni Harman Yeri diye adlandırılan bölgede dikilen fidanların su ihtiyacını karşılayabilmek için sondaj vurulmuş, 70 metre derinliğe inilerek fidanların sulama ihtiyacını karşılayabilecek miktarda su gün ışığına çıkartılmıştır. Özellikle köy halkının kendi çabası ile Köşektaş`ın gelecek 20 yıl içinde bir orman köyüne dönüştürülmesi hedefleniyor.
İklim
İklim bakımından Köşektaş Köyü İç Anadolu Bölgesi`ne özgü kara ikliminin etkisi altında kalır. Kış ayları soğuk ve kar yağışlı, yaz ayları ise sıcak ve kurak geçer. İç Anadolu Bölgesi`ni çevreleyen Toroslar ve Kuzey Anadolu Sıradağları, Akdeniz ve Karadeniz ılıman iklimlerinin iç kesimlere girmesini engellediklerinden, köyün bulunduğu bölgede Dogu Anadolu Bölgesi`ndeki gibi sürekli olmasa da kara iklimi özellikleri görülür.
Aylar | Oca | Şub | Mar | Nis | May | Haz | Tem | Ağu | Eyl | Eki | Kas | Ara | Yıl |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Ort. En Yüksek °C | 4.4 | 6 | 10 | 17 | 21 | 25 | 28 | 29 | 25 | 20 | 14 | 8 | 17 |
Ort. En Düşük °C | -5 | -2 | 0.5 | 5 | 9 | 12 | 16 | 15 | 10 | 5 | 2 | 0 | 6 |
Yağışlı Gün Sayısı | 5.4 | 3.5 | 4.4 | 4.1 | 3.7 | 2.9 | 0.6 | 0.5 | 0.8 | 1.1 | 2.9 | 4.8 | 34.7 |
``Kaynak: Weatherbase``
Kırşehir ili Metoroloji Müdürlüğü`ndeki kayıtlara göre, bölgede yıllık ısı ortalaması 11°C civarındadır. Bölgede en soğuk geçen aylar Aralık ve Ocak, en sıcak geçen aylar ise Temmuz ve Ağustostur. Yörede en düşük sıcaklık ortalaması -8,8 °C (1930) ile -28,0 °C (1942) arasında; en yüksek sıcaklık 34 °C (1950) ile 39,4 °C (1954)`dür.
Yağışlar
Kırşehir ili Metoroloji Müdürlüğü`nün 1929 yılından 1970 yılı sonuna kadar yaptığı gözlemlerden elde edilen verilere göre, bölgede yağışlar genellikle kış ve bahar mevsimlerinde oluyor. Yaz mevsiminde bölgede hemen hemen hiç yağış olmuyor. Bölgede en yağışlı aylar Aralık, Ocak ve Şubat, en az yağışlı aylar ise Ağustos ve Eylül`dür. Bölgede en az yağış 202.3 mm ile 1932 yılında, en çok yağış 483.9 mm ile 1966 yılında olmuştur. 24 saat içinde en fazla yağış ise Hazıran ayında 65.9 mm ile düşmüştür. Yağışlı günlerin sayısı ise 37 ile 113 gün arasında değişmektedir. Bu arada 1930 yılında birgün karla örtülü geçerken, 1949 yılında 74 gün karla örtülü geçmiştir.
Öyküler ve söylenceler
Köşektaş Kayası
Köşektaş`a adını veren kaya, köyün kuzey kıyısındadır. Tek katlı ev büyüklüğünde bir kaya ve yanında bir metre çapında top biçiminde başka bir taş kütlesidir. Söylencelere göre: büyük kaya “deve”, küçüğü de onun yavrusu yani “köşeği” dir. Son yıllara kadar her iki kaya yan yana iken zaman zaman Köşek`in yuvarlanarak Ahmetli bahçelerine indirildiği olmuştur. Büyük kayanın çok yakınına evler yapılmış hatta bu ev sahipleri kayaların çevrelerini gübrelik durumuna sokmuşlardı.
Anlatıldığına göre köyün kurulduğu yer, Körçeşme, Göllüpınar, Ortaçeşme gibi birçok pınarın kaynadığı çayırlık, yeşillikli dolayısıyla da geçen kervanların dinlenmek için konakladıkları, develerini otlatıp karınlarını doyurdukları bir alanmış.
Zaman içinde burada konaklayan kervandan bir deve ile yavrusu kaçmış. Sahibi tutmak için koşmuş, arkasından yalvarmış, bağırmış, boşuna. Kervancı ermiş biri olmalı ki; kaçıp giden deve ile yavrusuna,
“Olduğunuz yerde taş olasınız” diye kargışı vermiş. Kargışı tutmuş ki deve büyükçe bir kaya parçası, köşeği de yuvarlakça bir taş olmuş. Yüzyıllar boyu anlatıla gelmiş bu söylence; buraya yerleşen halkın köyüne ad olmuş.
“Köşektaş Kayası`nın çevresi şu an talan edilmiş durumdadır. Son yıllara değin çevresindeki ev sahiplerince kül, ahır gübresi dökülerek kirletilmişti.
Kaya, kendine zarar verenlerden öcünü aldı diye anlatılır.
Köşek: Bir yaşından küçük deve yavrusu.
Törenler
Düğün gelenekleri
Geleneksel olarak yapılan düğünler ülkemizde bölgeden bölgeye, ilden ile hatta yakın mesafedeki köyden köye bile değişmektedir. kültür etkileşiminden kaynaklanan bazı benzerlikler olsa da bariz farklılıklar vardır.
Bizim köyümüz çevresiyle etkileşimi oldukça fazla olan bir köydür. Bu etkileşimden dolayı yeniliklere açık, hareketli bir yapıya sahiptir. Dolaysıyla bazı kökleşmiş gelenekler dışında çeşitli gelenekler değişikliğe uğramıştır. Geleneksel olarak yapılan düğünlerimiz de eskiye göre değişikliğe uğramıştır. Bu değişmelerin nedeni yukarıda da bahsettiğim gibi kültür etkileşimidir.
Köşektaş Köyü orta büyüklükte nezih bir yerleşim birimidir. Fazla büyük olmadığı için insanlar birbirini tanır. Kış aylarında köyün nüfusu azalır, yaz aylarında ise artar. Bazı köylüler şehirdeki eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi olanaklardan faydalanmak için göç etmiştir. Ama köyle bağlantılarını koparmamışlardır. Uzun tatillerde ziyaretlerini yaparlar.
Köyümüzde düğünler genellikle yaz aylarında yapılır. Özellikle temmuz ayı düğün ayıdır. Çünkü köyün nüfusu en üst noktasına ulaşır. Düğünler genellikle Cuma günü başlar ve üç gün sürer. Düğünlerimizin geleneksel çalgısı davul ve zurnadır. Düğün için günler önce hazırlıklar yapılır. Geleneksek yemekler hazırlanır. Köy halkına yetecek kadar çok yemek yapılır. Günümüzde ise bu gelenek pek uygulanmamaktadır. Yemekler nelerden oluşur derseniz; etli bulgur pilavı, köfte, yaprak sarması, dolma, mantı, şerbet, baklava gibi.... Şimdilerde ise kolaylık sağlayan yönü düşünülerek kıymalı pide yaptırılmaktadır.
Yemek hazırlıkları bittikten sonra Cuma günü Cuma namazından sonra düğün başlar. Cuma namazını kılan köy halkı, erkek evine gider. Bayrağın altına kurban kesildikten sonra düğün duası yapılır. Bayrak herkesin görmesi için erkek evinin çatısına dikilir. Davul çalmaya başlar. Önceden hazırlanan yemekler köy halkına sunulur.
Erkek evine köy halkının genç kızları ve erkekler toplanır. Gelin ve damadın yakınları, gelin ve damat, genç kızlar ve erkekler köyü dolaşıp köy halkını düğününe davet ederler. Köy halkına okuntu adı verilen fıstık ve şeker dağıtılır.
Cuma gecesi bütün köy halkı düğün evinde toplanır. Kadınıyla , erkeğiyle hep birlikte davul zurna eşliğinde gece geç saatlere kadar eğlenirler. Her düğünde mutlaka söylenen birkaç tane türkümüz vardır. Bunlar içinde en çok söyleneni şu kıtalardan oluşur.
Düğünlerimizde ikinci gün daha yoğun geçer. Ikinci günde deve donatılır ve ikindi vaktinde gündüz kınası yakılır. Gündüz kınası için erkek evi deve donatır.
Deve donatmada gerçek bir deve söz konusu değildir. Tamamıyla düzmece, bir tür oyundur deve donatma geleneği. Bütün düğünlerde kullanılan bir deve başı vardır. Deve başının kulakları tahta kaşıklardan, gözleri ise aynadan yapılır. Rivayetlere göre gözlerin aynadan yapılması nazarı geri yansıtmak içindir.
Erkek evinde bunlar yapılırken kız evinde tatlı bir telaş vardır.Gelin yakın arkadaşı ya da akrabasının evine götürülür. Orada gelin başı yıkanır ve gelin gündüz kınası için hazırlanır. Erkek tarafı devesini alıp gelin başının yıkandığı eve gider. Erkek evi burada gündüz kınasını yakar . Kınadan sonra gelin erkek tarafıyla kız evine götürülür ve takı merasimi olur. Herkes bütçesine göre bir şeyler takar. Erkek tarafı kınasını yaktıktan sonra evine döner. Kız tarafı gece yapılan eğlencelere katılmaz... Kız tarafı kendi yapacakları kına gecesinde eğlenirler.
Erkek tarafı gece kınası için tekrar kız evine gider. Gelin bir sandalyeye oturur ve etrafında çember oluşturulur. Kına gecesinde türküler söylenerek gelin ağlatılır. Kaynana gelinin kınasını yakar ve gelinin avucuna kına altını (Cumhuriyet altını) koyar. Gelinin arkadaşları kendi aralarında kına gecesi yaparlar. Sonra teft çalıp eğlenirler ağlar.
Pazar günü son gündür. Gelin arabası süslenip diğer arabalarla gelin alınmaya gidilir. Kız evi için bu son gün çok zordur. Kız evi gelinin çeyizini hazırlar. Erkek tarafından sandık parası istenilip çeyizler gönderilir. Erkek tarafı gelini almak içn öğlen vakti kız evine gider. Tabi ki gelin hemen çıkarılmaz.. kız evi yüklü miktarda kapı parası ister. Gelinin erkek kardeşi yada babası gelin kuşağını bağlar. Gelin yakınlarıyla vedalaşıp alkışlarla gelin arabasına bindirilir. Bu an kız evinin en hüzünlü zamanıdır. Gelin arabasının arkasından su dolu çömlek kırılır.
Eskiden gelin erkek evine getirilince kaynana ile kayınbaba güreş tutarmış. Bu gelenek şimdilerde uygulanmamaktadır.
Üç günlük yorucu ama bir haylide eğlenceli olan Köşektaş Köyü`nün düğünlerini sizlere anlatmaya çalıştım. Düğünlerimizin amacı sadece iki kişinin evlendiğini duyurmak değildir. Düğünler sayesinde köy halkında birlik duygusu oluşur ve mutluluklar paylaşılır. Ayrıca genç kızlar ve genç erkeklerin birbirlerini görüp beğenmelerine vesile olur. Ne yazık ki kültür yozlaşması, teknolojik gelişmeler gibi faktörler nedeniyle bazı geleneklerimiz yok olmaktadır. Umarım uzun yıllar boyunca düğünlerimiz çok fazla değişikliğe uğramadan yapılmaya devam edilir.
Taşlaşma Töreni
Nineler, dedeler anlatırlarken dinlenenler.
1960`lı yıllarda neredeyse gelenekten düşmeye, köy yaşamından tard etmeye başlamıştı. Çünkü, çok uğraş istemesinin dışında, Köşektaş`a hem komşu, hem de akraba olan, aynı oymaktan, Herikli aşiretinden, Kızılağıl Köyü ile düşmanlığını artırdığı için, Köşektaş`a gelen ve o çevreden olmayan, gelenek dışı ilkokul öğretmenlerinin, köy enstütüsü mezunlarının çabaları sonucu ve onların etkilerine aldıkları, öğretmenlere saygı beslemeyi bir görgü kuralı sayan köy sakinleri, tabi ki o günlerin muhtarının da onayı ile, altmışlı yılların ortalarında kaldırılmış.
Nereden bilsin yabancı öğretmen, sapanla taşlaşma eğlencesinin, Herikli aşiretinin kendi geleneklerini sürdürme ve geçmişlerini saygıyla anma gereksinmesinden kaynaklandığını? Sanmışlar ki, iki köy birbirine düşmanlık beslediği için, bahar gelirken bibirleriyle, sapanla taşlaşma yoluyla kapışıyorlar.
Sultan Nine`ye sorarsan, bu olayın tarihçesi onun bile bilmeyeceği kadar eskilere dayanırmış. O bile annesinin kış boyunca, en güzel sapanı örmek için didinip durduğunu anımsarmış.
Sapanın en iyisi yünden, kirmenle eğirilerek yapılan ipliklerden örülürmüş. Sapanı yapacak olan kadın, ilk önce, kocasına ya da oğullarına, kendi içinde besleyip oluşturduğu renklerle başlarmış örmeye. İlk önce bir sicim kalınlığında, yarım metre bir tutkaç örerler, sonra da ona bir yumurta büyüklüğünde taşı kavrayıp taşıyacak biçimde bir yuvayı evirerek dokurlarmış. Sonra da bu yuvaya bir diğer kolu ekleyip bitirirlermiş örme işini. Ördükleri sapanları komşularına bile göstermezler, ilk yaz kendini gösterene, taşlaşma günü gelene kadar sabırsızlıkla beklerlermiş. Ninemin anlatmasına bakarsan, en softa kadınlar bile, "çıkar da şu yaptığın sapanı bir görelim", diyen komşularına, daha başlamadıklarına, ya da bitirmediklerine değin, olmadık yeminler ederlermiş.
Yalnız "o" gün gelip de çattığında, iki köyün de sakinleri, erkek-kadın, çoluk- çocuk, kız-kızan demeden, kendi köylerinin orta yerine, kuşluk vakti toplanmaya başlarlar ve bu birikme bir saat içinde tamamlanırmış. Erkekler yaş, güç, ve yüreklilik sırasına göre guruplandırılırlarmış. En delikanlılar en ön saftlarda bir yerlerde taş atma ve yıldırma görevi üstlenirlermiş. Bu koçaklar taşları o kadar güçle fırlatırlar, o kadar uzaklara eriştirirlermiş ki, bir ok gibi ulaşırmış karşı tarafa. Böyle bir taşı yiyen de, kolay kolay bir dahaki taşlaşma törenlerinde pek gözükmez, ona, bir tür gazi olarak bakılırmış. Kimse de onunla alay etmez, onun önceki inatçı, kavgacı, Herik beyliğine de pek haram gelmezmiş.
Doğal ki, taşlaşma töreni, iki köyün çocuklarının taşlaşmasıyla açılırmış. Çünkü çocuklar taşları çok yıraklara kadar yetiştiremeyecekleri için, iyice birbirlerine yaklaşırlar, birbirlerini tanıyacak, yüz yüze vuruşacak denli karşılıklı döğüşürlermiş. Taşı yiyen yere yatar, arkada duran yaşlılar veya kendi aile üyeleri tarafından geriye çekilir, yarasına göre iyileştirme uygulanırmış. Eğer aldığı yara pek önemli değil ya da yalnız bir sıyrıksa, aileler, " bundan da yara mı olurmuş canım, git de kendine doğru dürüst bir yara seç ya da bir yara da sen aç da gel!", diye çocuklarını cesaretlendirirlermiş. Çocuklar bir yarım saati geçkin taşlaşıp da yoruldu mu, iç içe girerler, boğuşarak kıyıya doğru çekilirlermiş. O zaman da izlemeye dayanamayan gençler devreye girerler, attıkları daha aralıklı taşlarla, diğer köyün gençlerine saldırı başlatarak, mevzi kazanmaya çalışırlarmış. Üstün gelen köyün gençleri, diğer köyün toplanma sınırına dayandı mıydı da, bu defa da en arkada bekleşen orta ve yaşlı grubu, kendi sınırlarına doğru yaklaşan güruhu püskürtmek için, atağa kalkarlarmış. Bu karşılıklı ataklar saatlerce sürer, her iki köyün de gençleri ve orta yaşlıları yaptıkları bu hücumlarla sınırlara gider gider gelirlermiş. Kadınlar ise gözleri kendi kocalarının ve çocuklarının üzerinde kaygıyla dolaşırken, bir taraftan da onlara taş taşırlar, yetiştirirlermiş.
Karşı köyün sınırını her ne pahasına olursa olsun, direnç ve çabayla, atılım ve kıvrak hareketlerle yaran akıncılar, diğer köyün gençlerini kendi köylerinin içlerine kadar kovalarlar; arkadan da çocuklar, orta yaşlılar ve taş taşıyan yardımcı kuvvetler, çil yavrusu gibi dağılırlarmış.
Durumu kurtarmaya çalışan, yenilen köyün yaşlı kurulu, bir işaretle, arkada koşumlu bekleşen at arabalarına kadınları, yaşlıları ve küçük kaçamayan çocukları bindirip kendi köylerine ulaştırma emrini çıkarırlarmış. Aynı anda taşlaşma yerinden yıldırım gibi fırlayan köyün atları, ter su içinde, arabaların arka tekerlerinden balçıklar sıçratarak bir kaç dakika içinde kendi köylerinin orta yerine ulaşırlarmış.
Kadınlar hemen bozguna uğrayan yavrularına kanatlarını gererler, köyün yaşlı kurulu da köye ilerleyen akıncı gurubu her hangi bir olaya meydan vemesin diye, hep şu aynı öyküyü anlatırmış. "Yaptığınız ayıp sizin, bir de akraba olacaksınız. Sizin köy de bizim köy içinden çıktı. Deli İbrahim, zamanında babasına kızıp terketmiş Kızılağıl`ı. Sonra da, yanına İlecik`ten Herikli Beyi hem kendi oğlunu vermiş, hem de yanına kattığı bir kaç aileyle şimdiki Köşektaş`a gelip yerleşmişler. Bizimkiler de yardım etmişler, başlarına bir iş gelince, ya da diğer oymaklar baskı yapınca. Hep birlikte kovalamışız, Sarılar`ın, Barak` ın uşaklarını. İnanmıyorsanız, dedelerinize sorun da söylesinler, Köşektaş`lıların Herikli`lerin asileri olduğunu." Böylece, hem kendi çocuklarını, hem de akıncı köyün gençlerini engellerlermiş.
Öyle bir taşlaşma töreni ki, köyün yaşlıları araya girdi mi, kimse elini kaldırıp taş atmazmış. O an taşlar yere atılır, sapanlar ceplere sokulur, yenilen köyün meydanında, bu kez de barışma töreni uygulanırmış. Muhtar hemen bir şerbet hazırlattırır, diğer köylülere sunulur, hep birlikte içilir, kaçak atlıların akşam kızıllığında köylere sokularak ev ev üleştirdikleri, o sarı yasak tütünler tüttürülürmüş. Sonra da yenen köylüler, gönenerek, "amma yendik", diye böbürlenerek, kendi köylerinin yolunu tutarlar, en iyi taş atan sapanı yapan kadının adı da, gelecek yıl tekrarlanan taşlaşma törenine kadar övülerek anılırmış.
Köydeki aile grupları
Tüm Köşektaşlılar kendilerini Herikli aşiretine mensup olarak benimsese de köy halkını oluşturan aile guruplarının (sülale) hepsinin kökenleri Herikli değildir. Heriklilik bir üst kimliktir diyebiliriz. İlk yerleşen kurucu sülalelerden ya da köyün kuruluşuna izin veren aynı zamanda çevredeki iskanı düzenlemekle görevli Kalaycık ve çevre köyleri ser muhtarının Herikli olmasından dolayı "Heriklilerin Köyü” diye anılmıştır. Sonradan gelen aile gruplarının kökenlerini unutmaları ya da öncekilere uymaları sonucunda Heriklilik ortak bir köken olarak benimsenmiştir. Ancak, Herikli cemaatinin mensubu olduğu “Boynuinceli” aşireti ve “Danişmentli” oymağı incelendiğinde, Kızılhalilli, Kelemenli, Mehmet Kea`lı Kırımlı, Deliler vb. cemaatler Herikli ile akrabadır. Bu akrabalık Köşektaş Köyü`ne yerleşmede ve aynı sülaleden geldiğine inanmada etkili olmuştur. (*) Türkmen, Türk kökenli demektir. Diğer bir sözcük karşılığı da Oğuz`dur. Tarihte Oğuzlar (Türkmenler), Bozoklar ve Üçoklar diye iki kola ayrılır. Daha sonra Bozoklar; Dağhan, Denizhan, Gökhan, Üçoklar da; Günhan, Ayhan, Yıldızhan olmak üzere üç kola ayrılırlar. Her kol dörder boya ayrılır ki Oğuzların hepsi 24 boydur. Avşar, Çepni, Beydili, Bayat, Peçenek, Çuvandır(Çandır), Bayındır v.b. Her boy oymaklara, oymaklar aşiretlere, aşiretler de cemaatlere ayrılır. Kızılhalilli aşiret olmasına karşın, Herikli cemaattir. (Cemaat, birlikte oturan, bir yerde toplu olarak yaşayan anlamındadır.)Köşektaş Köyü halkının tamamı Türkmen(*)`dir ve köy halkını oluşturan büyük aile grupları şunlardır:
Camlı, Capıllı, Çöllü, Delioğlanlı, Handilli, Karayusuflu, Kelalili, Kelemenli, Kırımlı, Kırkoğlu, Kızılhalilli, Kokara, Köşgerli, Köydağıtan, Kelalili, Mehmet Keali Melekli, Şehirliuşağı, Uzunlu
Aile gruplarının aktarımı alfabetik sıraya göre yapılmıştır.
Görev yıllarına göre muhtarlar
Görev Yılları | Muhtar, Mensubu Olduğu Aile Grubu |
2004-.... | Hulusi ALTUNTAŞ, Karayusuflu |
1999-2004 | Ali AKÇAY, Camlı |
1994-1999 | Ali AKÇAY, Camlı |
1989-1994 | Eşref ÇELİK, Delioğlanlı |
1988-1989 | Eşref ÇELİK, Delioğlanlı |
1987-1988 | Arif UÇAR, Kızılhalilli |
1984-1987 | Hasan YILDIZ, Melekli |
1977-1984 | Yusuf SEYFİ, Şehirliuşağı |
1973-1977 | H.Mehmet YILDIZ, Melekli |
1969-1973 | Eşref ÇELİK, Delioğlanlı |
1968-1969 | Mehmet DOÄAN, Kelaliuşağı |
1966-1968 | İhsan YILDIZ, Melekli |
1965-1966 | Mehmet TANDOÄAN, Kelemenli |
1964-1965 | H.Mehmet AKDEMİR, Kırımlı |
1961-1964 | Ahmet YILDIZ, Melekli |
1960-1961 | Halil DÜNDAR, Delioğlanlı |
1959-1960 | Mehmet YALIM, Delioğlanlı |
1957-1959 | H. (Osman) ŞEREF, Şehirliuşağı |
1954-1957 | H. (Osman) ŞEREF, Şehirliuşağı |
1953-1954 | Mustafa AKDEMİR, Kırımlı |
1950-1953 | Zekeriya TANDOÄAN, Kelemenli |
1946-1950 | Zekeriya TANDOÄAN, Kelemenli |
1942-1946 | İbrahim GÜNEŞ, Köşgerli |
1938-1942 | Ali Osman DÜNDAR, Delioğlanlı |
1934-1938 | Yusuf KARATEKİN, Karayusuflu |
1930-1934 | Mehmet ŞEN, Mehmetkeali |
....-.... | Mehmet ATEŞ, Kırımlı |
....-.... | Hacı Kea (DÜNDAR), Delioğlanlı |
....-.... | Ali Kea (KARATEKİN), Karayusuflu |
....-.... | Mehmet Kea (AKÇAY), Camlı |
....-.... | Yahya Kea (ÇELİK), Delioğlanlı |
....-.... | Mehmet Kea (Babas Kea) (AKDOÄAN), Şehirliuşağı |
....-.... | Hanifi Kea (ÇELEBİ), Kırımlı |
....-.... | Mehmet Kea (ŞEN) (Göğ Kea), Mehmet Keali |
Köşektaş`tan görüntüler
Dış bağlantılar
uzayfoto | enlem = 38.9833| boylam = 34.7500 Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası, Herikli Türkmenleri, Malya Ovası, Ressam Adnan Yalım, Şair Nedim Uçar, Hacıbektaş İlçesi Bilgisunum Sayfası, Batı Alman WDR Bilgisunum Sayfası, Edition Lingua Mundi Bilgisunum Sayfası, Ayrıntı Edebiyat Bilgisunum Sayfası, Sosyolog F. Ö. Şimşek`in Aktuel Etkinlikler ve Yenilikler Sayfası, Hüseyin Seyfi`nin Sanat Köşesi, Yerelnet Bilgisunum SayfasıKaynakça
Sultan Ölgün, Sabiha Özsoy, Hacı Hakkı Şen, Adem Güneş, Celalettin Ölgün, Sinan Uçar,Engin Korelli, Ercihan Tandoğan, Weatherbaseköy-taslak Hacıbektaş belde ve köyleri