Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi`nin çabası milli teşkilatlanmayı başlatmaktir.Bu çaba İstanbul Hükümetini tedirgin etti. Bu nedenle İstanbul`ca Denizli`deki bu milli hareketi engelleme girişiminde bulunuldu. Hulusi Efendi İstanbul hükümetin 1919`da Denizli Milli Heyetinin kaldırılması ve dağıtılması emrine karşı çıktı.
5 Ağustos 1919 tarihli yazısında, İzmirde yapılan ve dünya kamuoyunda bilinmeyen ve İstanabul hükümeti tarafındandan önemsilmeyen katliamları bu tahrihi sözlerle açıklıyor:
``İtilaf devletlerinin hiç de haklı olmayarak mütareke anlaşmasına dayanıp verdikleri nota ile İzmir Şehri ve kalelerinin Yunan askeri tarafından işgal edileceğinin bildirilmesinden sonra, işgal sırasında İtilaf devletleri temsilcilerinin gözleri önünde Yunanlıların yaptıkları cinayetler ve zulümler ne sorulmuş ve ne de men edilmiş olmadığı gibi, bu cinayet ve hareketleri zavallı İslam ahali üzerinde korku ve ürküntü yaratılması kasdiyle şiddetlendirilmiş ve çoğaltılmış ve bir taraftan Yunanlıların bir başarıları şeklinde örtülmüş ve gizlenmiş olduğu gibi, aynı facialar ve zulümler İzmir civarına ve köylerine yayılarak buralarda da savaş sahnelerini ve engizisyon zulümlerini pek geride bırakacak zulüm ve cinayetler meydana getirilmiş ve yapılmıştı. Bütün Avrupa`ya yabancı temsilcilere, hükümetimize, basına ve vaveylalara rağmen, İzmir şehri, kaleleriyle sınırlandırılmış olan işgal yetkisini Yunanlılar kendiliklerinden genişleterek Aydın civarına kadar geldikleri ve hükümetce halkın hayat hakkını korumak için hiçbir mukavemet ve müdafaada bulunulmadığı bir sırada, Aydın ahalisi de hem hükümete siyasi etkilerle haksızlıkları ve zulmü durdurtmağa zaman kazanmak, hem de Müslümanları imha etmeği bir siyasi düstur edinen Yunanlılara fırsat vermeyerek haksız kan dökülmesine engel olmak düşüncesiyle vakarla ve temkinle Yunanlıları karşılamışlarsa da, milletlerin kendi hak ve kaderlerine sahip ve insanlığa zararlı her türlü teşebbüsleri menedecek Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti)`nin kurulmasına uğraştıkları bir zamanda, Aydınlıların bu akıllıca hareketleri Yunanlıların anılması bile haşyet doğuran hunharca ve vahşice faaliyetlerin bir gün bile durdurup geri bırakmağa sebep olamamış ve sonunda bütün şehrin yakılmasıyla binlerce halkın ve çocuk ve kadınların öldürüldüğünü ve kocalarıyla kardeşlerinin ve babalarının gözleri önünde kadın ve kızların namuslarına saldırıldığını ve kadınların memelerinin kesilmek ve tenasül uzuvlarına konulmak suretiyle insanlık tarihinin hiç kayıd etmediği aşağılık ve rezaletin iftihar ve gururla yapıldığını görmüşlerdir. Aydın`da cereyan eden bu hunharca ve vahşice hareketler Nasyonel Sosyalistlli İlçesi`ne de uzatılmış ve Nasyonel Sosyalistlli`de her gün birçok facialara sahne olmakda bulunmuş iken insanlığı ebediyyen titreten bu hareketlerin ne İtilaf Devletlerinden ve ne de bizzat şu zavallı müslümanların haklarının koruyucu olan hükümetiniz tarafından men edilemediğini gören ve birkaç gün sonra kendilerinin de aynı akibete maruz kalacağını ve Yunanlıların önlerinde hiçbir engel olucu kuvvet görmeyince zulüm ve fecaat dairelerini daha da ilerilere ve hatta Eğridir bölgesine kadar genişletecekleri, buralara gelen özel Yunan memur ve delegelerinden ve buralarda Yunanlılar lehine yapılan gösterilerden anlayan Denizli İslam ahalisi, sadece hayatımızı, ırzımızı, namusumuzu, dinimizi korumak maksadıyla ve hükümetin durum ve zaman dolayısıyla yapmasında aciz gösterdiği vazifelerin yerine getirilmesi gayretiyle silahlarımıza sarılmağa ve Yunan vahşet ve fecaati altında ölmekten ise, çarpışa çarpışa hayatımızı sona erdirmeğe karar verdik ve bu kararımızla binlerce Müslüman halkın kopup gelmekte olduğunu ve onların da aynı esas haklarının koruması gayretiyle çalışmakta bulunduklarını anladık. Bu gün halk, bütün kuvvet ve gayretleriyle bu husus için çalışmakta ve kanlarını ve paralarını bu yolda feda etmektedir. Milli Heyetimizin takip ettiği gaye, hiçbir devletin ve milletin hakimiyetini kabul etmeyerek ancak kendi al bayrağımız altında Osmanlı hakimiyetinde kalmak ve bugün, ne sebepten olursa olsun, hükümetin sağlayamadığı halkın yaşama hakkını ve milli ve dini namusu korumaktadır. Bugün Anadolu`yu işgal etmekte olan devletlerden bazıları ve mesela İtalyanlar işgalleri altında olan ahalinin ırz ve namuslarına, hayatlarına ve başka şeylerine saldırmayarak kendilerine yumuşaklıkla muamele etmekte oldukları ve bulundukları yerlerden Denizli ve civarına kadar gelmeleri için davet edilmeleri kafi olduğunu hakkında bazı tavsiyelere de muttali olduğunuz halde, bunların hiç birisine kulak asmadığımız gibi, hükümetin emniyeti ve emanı altında bulunan Hristiyan ahalinin hayat ve namuslarının korunmasına her vakitten fazla gayret ediyor ve Hristiyanlar vesilesiyle hükümetin başına bir gaile çıkartmamağa her zamandan çok çalışıyoruz. Yunanlıların, işgalleri altında bulunan yerlerdeki Müslüman halka her türlü cefa ve zulmü reva görmesinin tesiriyle bilhassa Yunanlılar aleyhine yapılmakta olan bu hareketin öbür devletler hakkında yapılmaması ve içerilerde bulunan Hristiyan unsuru hiçbir surette saldırıya maruz bırakılmadığı gibi livanız içinde emniyet ve asayişi ihlal edici herhangi bir olayın meydana gelmemiş olması ve liva asayişinin umumi harbden evvelki halinden daha iyi bir durumda bulunması iddiamızın doğruluğuna ve hareketlerimizin samimiyetine kesin bir delildir. Bugün bizler, sadece yaşama haklarımızın savunulması maksadıyla yaptığımız bu hareketlerin meşru ve insanlığın açık bir hakkı olduğuna inanmış bulunuyoruz. Bu hareketlerin tesiriyle düşman Denizli livasına gelememiş olduğu gibi, akıp gelen gönüllülerin ve hakiki inanış sahiplerinin hücumundan korkarak umduklarını elde edemeden Nasyonel Sosyalistlli kasabasından kaçmağa mecbur olmuştur. Düşman, Aydın ovasında-İzmir ve Manisa livalarında yaptıklarından vazgeçilse bile elli dokuz tane köyü ve koskoca Aydın kasabasını yakıp, binlerce Müslüman halkı katl ve imha ederken, binlerce kadının ırzını ayaklar altına alır, çocuklarını öldürüp ve memelerini kesip avret yerlerine sokarken; bu facia ve zulümlerin tesiriyle ovaları, kasabaları, dağları çil yavrusu gibi kaçışan kolları kırık, başı tüysüz, sakat ve ihtiyar, kadın, çoluk-çocuk, yersiz yurtsuz felakete uğramışlar doldururken, çok yazıktır ki bu mateme uğramış halkın facialarını görüp kaydedecek ne bir memur, ne yaralarını saracak bir doktor ve ne de kurtarılmış birkaç namus ve hayatı kurtaracak asker gelmedi. Milli heyetimiz tarafından Mutasarrıflık makamına yapılan müracaata ve Bakanlıklarla Başbakanlığa yağdırılan feryad ve yardım istemelere derin ve hazin sükutlarla karşılık verildi. Hayat ve varlıklarını korumak için birçok vasıfları bulunan kimselerden, izzet-i nefis ve namusu muhafaza ile hayatı taşıma ve tanımayı bağ edinmiş insanlar arasında herkesten çok bu kutsal şeylere bağlı ve bu uğurda hayatı küçük görmeği yol edinmiş Türkler, bu haller karşısında pek tabii olarak nefislerini muhafaza ve haklarını müdafaaya koyuldular. Kediyi bile arslan haline getiren olayları kaydeden insanlık tarihi, kaderlerini tevekkül ile bekleyen Türklerin, Yunan zulüm ve aşağılığı karşısında ateşten bir hiddet ve celadet parçası kesildiklerini kaydederse çok mudur? Bizler, bu faciaları incelemeğe memur olarak buraya gelen yabancı temsilcilerin, feryad, zulümden şikayet ve yardım istemelerine kulağını tıkamış ve mübarek memleketleriyle adeta alakasını kesmiş görünen hükümet karşısında izzet-i nefsini, yaşama hakkını ve hürriyetini idrak etmiş ve kutsal tanıdığı şeyler tecavüze uğramış bir milletin yapacağı da, böyle silaha sarılarak düşmanını gebertmektir, diyerek takdir ve öğmelerine uğrarken ve yukarıda arz olunduğu gibi, bazı yabancı hükümetlerin okşama ve sahip çıkmaları görülmekte iken, yine başları yükseltmek ve vatanın namusunu korumak için her türlü fedakarlığı göze alan bu necip kütlenin emelleri ve hareketleri, hükümetin isteğine aykırı görülüyor. Ne işgal bölgesinin sınırını tayin, ne zulüm ve facialar silsilesini durdurma ve ne de yağma, çapul, imha ve yok ederek Osmanlı vilayetini işgal eden düşman kuvvetlerini koğmaya ve uzaklaştırmaya muvaffak olamıyan hükümetin "Siyasi teşebbüslerde bulunduk, milli hareket ve teşebbüslerden vazgeçiniz; yerlere yatınız, düşman biraz daha öldürüp saldırsın gelsin" demekten başka nasıl yorumlanabilir? Hayır Beyefendi... Biz Osmanlıyız, Osmanlı kalacağız. Biz, hükümetin kanunlarına itaatlı idik, yine itaatlı kalacağız. Biz bunu, gerek makamınıza ve gerekse Başbakanlık makamına vaki olan pek çok maruzatımızla bildirdik ve isbat ettik. Ve bilhassa şunu da arz ederiz ki, bu hareketlerimiz particilik gibi hasis duyguların pek üstünde ve sadece milli hayatın ve dini namusun muhafazası gayesi içindir. Biz, hiçbir partiyi tanımıyoruz ve ancak vatanı, vatan evladını, padişahı (yani devleti) emellerin gayesi biliyoruz. Fakat başımıza getirilen felaket ve musibetten kurtulmasını hükümetin siyaset dediği kör ve nankör müdafaa aletinden değil, vefalı silahımızdan ve azmimizden bekliyoruz. Hükümet, iki buçuk aydan beri siyasi teşebbüslerden de hiçbir netice alamamaktadır. Eğer hükümet, siyasi gayesi İslamın yok edilmesi olan Yunanlıların vilayetimizden fiilen çıkarıldığını siyasi teşebbüslerle gösterirse ve bu suretle Müslüman halka yapılmakta olan zulüm ve facialara bir son verdirirse, hareketleri hemen durdururuz. Aksi takdirde, Yunan zulüm ve vahşeti altında ölmektense, çarpışa çarpışa hayatımızı feda etmeyi ve bu suretle başarıya ulaştığımız halde kendi hükümetimizin kanunlarıyla kendi haklarımızda koğuşturmada bulunmasına boyun eğmeyi cana minnet bilmekte olduğumuzu arz ederiz.``
Linkler
- http://www.pamukkale.gov.tr/content.asp?id=271
- http://www.diyanet.gov.tr/turkish/weboku.asp?id=694&yid=26&sayfa=8
- http://www.diyanet.gov.tr/turkish/weboku.asp?id=694&yid=26&sayfa=8
- http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?sayfa=yazarlar&haberno=2542&tarih=2002-06-25