Nahcıvan Seferi
Kısaca: Nahçıvan Seferi, Osmanlı orduları çekildikten sonra Şah Tahmasb, l550 yılı baslarında Şirvan'ı yeniden ele geçirmişti. Ayni yılın Mayıs'ında Özbek hükümdarı Abdüllatif Han ile Şehzâde Barak Han'ın Amuderya'yı geçip Horasan'a akın etmeleri üzerine Tahmasb, Kazvin'den Sultaniye yaylaklarına vararak hazırlıklara başlamıştı. ...devamı ☟
Rüstem Pasa, Ankara'ya geldiğinde Kanuni'nin büyük oğlu ve tahtın en kuvvetli adayı olan Amasya Sancakbeyi Şehzade Mustafa hakkında bazı haberler gönderme ihtiyacını duyar. O sıralarda 38 yasında bulunan Şehzade Mustafa, Kanuni'nin büyük oğlu olması hasebiyle taht varisi olabilecek durumdaydı. Halbuki oğullarından birinin veliahda olarak tahta geçmesini arzu eden Hürrem Sultan, ona karsı pekiyi düşünmüyordu. Bu yüzden Şehzade Mustafa gözden ve teveccühten uzak tutuluyordu. İlim ve marifette de kudretli olan Şehzade Mustafa diğer Şehzadeler tarafindan da kıskanılmakta idi. Buna karşılık asker de kendisini çok seviyordu. Şehzade Mustafa da, artik babasının yaslandığını, sefere iktidarının bulunmadığını, bu sebeple Rüstem Paşa'yı doğu seferi ile görevlendirdiğini, bunun da kendisine düşman oldugunu, şayet bunu yok ederse kendisine taht yolunun açılacağı gibi telkinlere kapılarak saltanat davasına sürüklenmişti. Rüstem Paşa ise sevmediği ve muhalif oldugu Mustafa hakkında Kanuni'ye mektuplar göndermişti. Bunun üzerine Rüstem Paşa'yı geri çağırtan Kanuni, bizzat sefere çıkmaya karar verir.
l2 bin civarındaki yeniçeri, l8 Ramazan 960 (28 Ağustos l553) 'ta İstanbul'dan Üsküdar'a geçen Kanuni'yi, büyük bir merasimle karsilar. Kanuni, yanında oğlu Cihangir bulunduğu halde 22 Eylül'de Bolvadin'e gelir. O, kendisine asi rakip olacak diye tanıtılan büyük oğlu Amasya Sancakbeyi Şehzade Mustafa'yı da sefere katılmak üzere yanına çağırtır. 26 Şevval 960 (5 Ekim l553) günü Konya Ereğlisi civarında babasına yetişen Mustafa, sairlerin tarih ibaresinde belirttikleri "Meir-i Rüstem" ( = 960 yılı) yüzünden o gün Padişah'ın emriyle çadırında boğdurularak cenazesi Bursa'ya gönderilir. Rüstem Pasa da sadaretten azledilerek yerine Kara lakaplı II. Vezir Ahmed Pasa getirilir. Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa'nın işbirliği ve hileleri ile 6 Ekimde meydana gelen bu elim hadise, halk arasında büyük bir infiale sebep olmuştu. Bunun için Kanuni, sefer arifesinde nahoş bir olaya sebebiyet vermemek için Rüstem Paşa'yı azletmek zorunda kalmıştı.
Şehzadenin ölümü, kendisini candan seven Anadolu halkını yaraladığı gibi, nimetleriyle perverde olan yüzlerce bilgin, sair, sanatkar ve şeyh de bu beklenmedik ölüme ağlıyorlardı. Bu arada Kanuni'nin sütkardeşi olan Mehmed Çelebi, olaydan iki sene sonra Padişah İran seferinden İstanbul'a dönünce, Şehzade Mustafa'ya kıydığı için yüzüne karsı ağır sözler söylemişti. Şehzade'nin, iftiraya kurban gittiği kanaati, devletin tamamında ve hatta bütün dünyada hakim olmuştu. Burada suna dikkat çekmeliyiz ki, Nahçıvan seferinden önceki 2. İran sefer-i hümayununda Kanuni ile Şehzade, karşılıklı görüşüp dertleşmişlerdi. Bu mülakatta Kanuni, oğlunun yüzüne karsı hakkındaki ithamları sıralamış, fakat Şehzade'nin cevapları karsisinda kendisine hak vermişti. Ama bu sefer, yani ölümünden önce meydana gelecek olan son karsılaşmada Şehzade, daha bebesiyle görüşme imkanı bulamadan öldürülmüştü. Gerçi Şehzade Mustafa, aleyhindeki havanın ağırlığını biliyordu. Hatta ikinci vezir Ahmed ile üçüncü vezir Haydar Paşalar, bir bahane uydurup Amasya'dan gelmemesi için kendisine haber göndermişlerdi. Fakat Şehzade böyle bir yolu tutmaya tenezzül etmedi. Zira babası ile yüz yüze geldiklerinde onu ikna edeceğine kani idi.
Halk ve asker tarafindan sevilen Şehzade Mustafa'nın katli, halkın üzüntüsüne sebep olmuştu. Bu bakımdan birçok sair Rüstem Pasa, Hürrem Sultan ve hatta Kanuni'yi yeren şiirler kaleme almışlardır. Bu mersiyelerden en çok bilinen ve yaygın olanı sancakbeyi rütbesinde bir asker olan büyük mesnevi sairi Taslıcalı Yahya Bey'indir. Yahya Bey, 7 bend ve 42 beyit tutan ve klasik Türk şiirinin mersiye vadisindeki Şaheserlerinden biri olan bu çok cesurca yazılmış olan manzumesinde Rüstem Paşa'ya şiddetle çatmaktadır. Esasen "Meir-i Rüstem = Rüstem'in hilesi" terkibi de Şehzade'nin katline tarih (H. 960 = M. l553) olarak düşürülmüştü. Bu eserinde Yahya Bey, bütün ordunun hislerine tercüman olarak Rüstem Paşa'nın idamını açıktan açığa istemişti. Büyük tarihçi Âli (Gelibolulu Mustafa Âli) Yahya Bey'e: "Gazab-i Padişahiden havf etmedin (korkmadın mı) mi ki, böyle nazma cüret ettin?" diye sorunca o da: "Şehzade'nin firakı beni mecnun ve mecbur etmiş idi" der. Yahya Bey, Türk fikir hürriyetinin abidelerinden olan bu eserinde Padişahi da tenkid etmekle beraber "nizam-i alem"i muhafaza etmek için hükümdarın aleyhinde daha fazla ileri gitmemiştir. Bununla beraber Rüstem Pasa, gerek kendisine, gerekse Kanuni'ye çatıldığı için şikayette bulunarak Yahya Bey'in cezalandırılmasını istemişti. Fakat Kanuni "Bu makulelere kulak tutma ve intikam kasdin etme" diyerek kendisini dahi tenkid etmiş olan Yahya Bey'i, himaye etmiş ve makul tenkid hürriyetine saygısını göstermiştir. Bundan başka, birçok sair, halkın bu konudaki hislerine tercüman olacak sekilde şiirler kaleme almışlardır.
8 Kasım'da Haleb'e ulasan Kanuni, burada ikinci bir acı ile sarsılır. Bu acı, ağabeyinin öldürülmesinden müteessir olan Cihangir'in hastalığının iyice ilerlemesinden sonra 20 Zilhicce (27 Kasım)'da vefat etmesiydi. Peçevi'nin ifadesine göre Cihangir, Şehzadelerin en küçüğü oldugundan dolayı Padişah tarafindan çok seviliyordu. Doktorların bütün gayret ve çabaları, Şehzadenin hastalığına ve sonunda da ölümüne mani olamadı. Cenaze Namazı Haleb'de kılındıktan sonra ne'si İstanbul'a gönderilir. Kanuni, iki oğlunun verdiği acıyı hafifletmek ve biraz olsun avunabilmek için, Haleb, Sam ve Kudüs'te bozulan düzeni yeniden tanzim edip yerine getirmek ve vakıfları geliştirmekle uğraşır.
Kişi Haleb'de geçiren Kanuni, 6 Camaziyelevvel 96l (9 Nisan l554) günü Halep'ten çıkıp şehrin önündeki Gök meydan'da ordugaha geçen Kapıkulu çerisi ile ilerleyen Kanuni, 23 Camaziyelevvel (26 Nisan)'da daha önceden gönderilen usta ve isçiler tarafindan kurulmuş bulunan Birecik köprüsünden geçerek Urfa'ya, oradan da Diyarbekir'e gider. Burada yapılan divanda askerin Erzurum'da toplanması kararlaştırılır. Kendisi de Erzurum'a doğru yola çıkar. Tahmasb ise, daha önce yaptıklarını bir bakıma tekrarlayarak pasif savunmasını sürdürür. Ayrıca, daha Kanuni ve ordusu yetişmeden Hakkari, Gevaş, Van ve Adilcevaz taraflarını yağmalattığı gibi yolların üstündeki her şeyi de yakıp yıktırır. 5 Temmuz'da Kars ovasına gelen Kanuni, Tahmasb'e bir mektup göndererek onu savaşa davet eder. Mektubunda, Rafizilik'ten ve halkın mallarını yağmalamaktan vazgeçmesini, şayet bütün korkusu top ve tüfek ise bunları bırakabileceğini, savaşmak için sadece kılıcın da yeterli olacağını bildirmişti.
Bu sıralarda Tahmasb, Nahçıvan bölgesinde bulunuyordu. Kanuni'nin mektubunu aldığı zaman ülkesi yer yer Osmanlı kuvvetleri tarafindan tahrib ediliyordu. Kanuni, mektubunda Osmanlı ulemasının verdiği fetvaları nakl ederek onu Hz. Peygamberin şeriatına davet ediyordu. Bu arada Kanuni, l7 Saban 96l (l8 Temmuz l554)'da Revan'a, daha sonra Nahçıvan'a ulaşır. Ancak çevrenin adeta çöle dönmüş oldugunu görür. Çevredeki saray ve konaklar da Osmanlı ordusu tarafindan yağma edilir. Böylece Safevi tahribinin öcü alinmiş oluyordu. Tahmasb ise yine Osmanlı ordusunun önüne çıkmaktan çekiniyordu. Kanuni daha ileri gitmeyerek geri dönme kararı alır. Hazırlıklar başladığı sırada Osmanlıların bazı kuvvetleri ile Safevi kuvvetleri arasında çarpışmalar meydana gelir. Bu çarpışmalar sonunda Safevi kuvvetleri dağıtılır. Bundan sonra Osmanlı ordusu geri dönerek 6 Ağustos'ta Beyazıt'a gelir. Bu esnada Şah'ın mektubunu taşıyan bir elçi gelir. Tahmasb'in, Vezir-i Azam Ahmed Paşa'ya hitaben yazdırdığı bu mektupta Padişah, Şark'a on defa gelse bile karsısına çıkılmayacağı belirtiliyordu. Bundan sonra gelen mektuplarda da barış isteniyordu. Osmanlılar'ın karsı cevabi, kendi ülkesinde rahat oturup, fitne ve fesada karışmaması seklinde idi. Bundan başka Kanuni, Safeviler'in kutsal sayılan yerlerinden olan Erdebil ve Tebriz'i tahrib tehdidinde bulunmuştu ki bu, Safevileri büyük bir telaşa düşürmüştü. Gerçekten, Osmanlı hükümdarının kuvvetlerini dağıtmadan serhadda kışlayıp ertesi sene Safeviler'in mukaddes şehri ve aile ocağı olan Erdebil üzerine yürüyüp tahrib edeceği yolundaki tehdidi, Tahmasb'i barısı sağlayıp sulh yapmak üzere kesif bir siyasi faaliyet göstermeye zorlamıştı. Nitekim Osmanlı ordusu, Eleşkirt'e vardığı zaman Tahmasb'in elçisi ile yeni bir mektubu gelir.
Aradaki düşmanlığın kaldırılması ve barisin gerçekleşmesini sağlayacak olan bir mütarekenin kabulünü uygun karşılayan Kanuni, Şah'ın elçisine ayrıca cevabi bir mektup verir. Kanuni'nin kişi geçirmek üzere Amasya'ya hareketi ve burada beklemesi, baharda Osmanlı ordusunun tarar harekete geçeceğini ve Erdebil ile Tebriz'in tahribi yolundaki tehdidin ciddi oldugunu ispatlamış; Tahmasb'i barış hususunda yeniden harekete geçmeye mecbur bırakmıştır.
Bu konuda henüz görüş yok.