İstanbul’un siluetini minareler ve kubbeler süsler. Dış ve iç estetiği, fevkalade muntazam, göz okşayıcı proporsiyonları seyredeni büyüler. Süleymaniye Camii bir mimari şaheserdir. 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunun her bakımdan gelişmiş ve ilerlemiş olduğu bir devirdir. 36 Osmanlı Sultanı arasında 47 yıl ile en uzun hüküm süreni Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu büyük şöhretli Sultan, kendi adına yaptırtacağı camii Koca Mimar Sinan’a havale etmişti. Mimarlık dünyasının bir dehası olan Mimar Sinan, camii ve etrafını saran büyük kompleksi 1550-1557 yılları arasında tamamlamıştır. Türk sanatının klasik döneminin kurucusu ve geliştireni Mimar Sinan, sanatının üstünlüğünü burada da ispat etmişti. Caminin avlusunun etrafını çevreleyen büyük komplekste okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkanlar bulunur. Süleymaniye’nin dış güzelliğini seyredebilmek için yapıdan uzakta olmak gerekir. Galata Kulesi’nden veya Haliç’in Galata kesiminden, bu imparatorluk eseri bütün haşmeti ile görülebilir. Dört minaresi olan caminin esas mekanını büyük bir kubbe örter. Caminin ana girişi etrafı revaklarla çevrili, ortasında şadırvanı olan iç avludandır. İç mimarideki açıklık, bütünlük, ölçülü bir süsleme buranın haşmetli etkisini güçlendirir. 53 metre yüksekliğinde 26.50 m. çapındaki merkezi kubbeyi fil ayağı denilen dört büyük paye taşır. Mekanın bütün elemanları uyumlu bir armoni içerisindedir. Statik bakımından da yapının dengesi kusursuzdur. Zaman içinde İstanbul şehrini sarsan depremler burada tek bir çatlağa bile sebep olamamıştır. Kubbenin içi geçen yüzyılda yapılmış barok tesirli dekorasyondur.
Yerdeki el yapısı tek örnek, mihraplı halı 1950’li yıllarda yerleştirilmişti. İçerideki en göz alıcı yer mihrap duvarındaki 16. yy. orijinal, fevkalade renkli, Türk motifleri ile süslü vitraylardır. Gayet sade mevlithanlar balkonu ve minber yanında, yine mermerden yapılmış mihrap nişinin etrafı çinilerle süslüdür. Sultan locası mihrabın solunda bulunur. Duvarlar Kuran’dan alınan ayetlerle süslüdür. Bunlar Türk kaligrafi sanatının çok güzel örnekleridir. Giriş ve yan cephelerde kadınlara ayrılmış balkonlar yer alır. Girişin sağında bronz kafesli bölme 18. yy. Türk maden işçiliğinin güzel bir örneğidir. Caminin arka avlusunda Sultan Süleyman’ın, bunun yanında da çok sevdiği karısı Roksana’nın büyük türbeleri bulunur. Etrafta değişik asırlarda yapılmış önemli kişilerin mezarları vardır. Süleymaniye kompleksinin bir ucunda küçük ve gayet mütevazı bir mezar bulunur. Burası 99 yıl şan ve şöhret ile yaşamış 50 yıl süre ile İmparatorluk baş mimarlığı yapmış, büyük usta Mimar Sinan’ın mezarıdır. Koca Sinan çalışkan ve verimli bir mimardı; uzun yaşamı boyunca 400’den fazla eser tamamlamıştı. Kurucusu olduğu klasik Türk mimarisinin en önemli temsilcisi de oydu. Eğittiği öğrencileri diğer İslam ülkelerinde de eserler üretmişlerdi.
Süleymaniye
Osmanlı'nın eski yapılarında, iki önemli konuya özen gösterilirdi. Bunlardan biri yapının yapılacağı yer, ikincisi de yapının bölümlerinin birbirine uyum sağlamasıdır. Yeri bakımından yapısı yüksek bir alanda bulunsun, bulunmasın yapının sayesinde geniş bir alan görülür. Ne kadar uzağa bakılsa da gökyüzü görülür. Yapının genel görünümü gösterişli ve genişçedir. Her ayrıntısı ve çeşitli süslemeleriyle devamlı şekilde sade ve uyumlu bir etki sağlayabilir. Mimar Sinan ile öğrencilerinin üstün zekaları sayesinde meydana gelen güzel sanat eserleri içinde Osmanlı Mimari usullerinin en gerçekçi olarak görüldüğü yapı, Süleymaniye Camii'dir. Camii, Kantarcılar mahallesine bakan bir tepe üzerinde Bab-ı Vala-yı Seraskeri (Genelkurmay Başkanlığı bugünkü İstanbul Üniversitesi Rektörlük ve diğer binaları) ile Bab-ı Vala-yı Fetva- penahi (bugünkü İstanbul Müftülüğü binası) arasındadır. Ulu bir görüntü ile göğe doğru uzanır. Geniş avlusunda etrafa göz atıldığında Rumeli ve Anadolu kıtaları ve İstanbul önünde birleşen iki deniz ve adalar görülür. Biraz daha uzaktan ve havanın sisi içinden Keşi (Bursa Ulu Dağ) Dağı, açık bir havada Osmanlı'nın eski büyüklüğünü düşündürür.Böyle bir güzel görünüm insanın aklına hoş düşünceler getirir. Süleymaniye Cami'nin oldukça sade olan dış görünümü, son derece güzel ve etkili hatları, bulunduğu yerin güzelliğini tamamlar. İnsanın düşüncelerini en doruk noktada kendisini yaratana ulaştırır. Süleymaniye Camii 1556 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Avlusunun iki yanında minareleri vardır. Rivayete göre, dört minare, camii yaptıranın İstanbul'un Fethi'nden sonra dördüncü hükümdar olduğunu gösterir. Minarelerin şerefelerinin toplam sayısıda Kanuni Sultan Süleyman'ın Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Sultan Osman Gazi'den sonra onuncu padişah olduğunu belirtir. Camii ön kısmının iki yanındaki minarelerde ikişer ve avlunun sonunda iki minarede de üçer şerefe olup dört minarede toplam on şerefedir ve alt kısımlarında sarkaç süslemeleri vardır. Yine Camii'nin ön kısmıyla iki yanında bulunan üç güzel kapıdan içeri girilir. Bu kapıların üstleri yassı kemerlidirler. Kemerin üzerinde de süslü oymalar vardır. Kubbenin etrafında yirmi dört kubbe ve bir o kadar da sütunlar ile bir daire oluşur. Ön kısmında bulunan kapıya en yakın olan iki sütun somaki taşındandır. Diğer sütunlardan sıra ile onu sarı gül renginde mermer ve onu da beyaz mermerdendir. Bu sütunların tamamı mücevher mimari yöntemi ile yapılmış olup boşlukları beyaz mermerdir. Sarkaçların uçları dahi süslenmiştir. Caminin çatısında dört kubbe vardır. Kubbelerin iç yüzeyleri yağlıboya üzerine çek motifleri işlenip süslenmiştir. Ortada olan en büyük kubbe beyaz mermerden sarkaçlar ile süslenmiş olup, sarkaçların ucu yaldızlıdır. Caminin iç kapısının yukarı kısmı üçgen şekilde, süslü beyaz mermerden yapılmıştır. Üzerindeki süsleme son derece güzel olup görünüşü dahi büyük yapılara örnektir. Kapı camiinin bütün mimari özellikleri ile son derecede uyumludur. Camii binası ile avlunun duvarı arasında eşit aralıklarda ve her iki tarafta iki küçük oda vardır. Kapı aralığının pencereleri dikdörtgen şeklindedir. Ortalarında mavi yüzey üzerine mineli çiniler ile süslenmiş bir kemer bulunmaktadır. Bu kemerin üzerinde beyaz harflerle ayetler yazılı levhalar vardır. Kapının önünde avlunun ortasında üzeri çinko kaplı ve birbirine paralel dört yönlü, son derece sade bir şadırvan yapılmıştır. Bunun güzel süslemeleri zümrüt yeşili renkte boyanmış demir parmaklıklardır. Bu parmaklıkların üzerindeki pervazlar beyaz mermerdendir. Bunların üzerinde de büyük yaprak şekilleri bezenmiştir ki bu yaprakların ortaları da zümrüt rengidir.
Avlunun tabanı tamamen beyaz büyük mermer taşlarla döşelidir. Ancak caminin içine girilecek bölümde kapı arasında yani, büyük kapının önünde çok güzel somakiden yapılmış iki metre kadar çapında yuvarlak bir taş konulmuştur. Her ne ise bu somaki taşın üzerinden geçilip camiinin içine girilir. Orada ilgi çekici olarak göze ilk görünen şey camiinin son derece geniş alanı ve yüksek kubbesidir. Kubbenin tamamının üzerinde açık mavi, beyaz ve sarı süslemeler kaplıdır. Bu renkler camii çok canlı bir şekilde süslemektedir. İçten ve dıştan birçok işlemeler ve oymalar, değerli mermerler ve fağfuri (porselen)ler vardır. Bu işlemelerde beyaz ile mavi, özellikle beyaz renk çoktur. Somaki ve gül renginde granit sütunlar ve bazı kırmızı çizgiler süslemelere uyumlu şekilde çeşni katarlar. İşlemelerin yaldızlan da son derece sınırlı bir şekilde kullanılmış olduğundan yapının ulu görüntüsüne zarar vermemiştir. Büyük kubbeyi tutan dört büyük dirsek vardır. Bunların, alt yanında da, giriş katı ile kadınlara özel olan ve kare şeklinde caminin ortasına bakan mahfelin bulunduğu yerin karşısında ikinci katın yan tabakalarının dayandığı sütunlar bulunmaktadır. Ortada bulunan dairenin etrafında üç yuvarlak kat vardır. Ramazan ve bayram gecelerinde bunların parmaklıkları üzerinde yakılan kandiller yıldız, çiçek ve yaprak gibi şekiller oluştururlar. Bu katların birine kapının yanında yapılmış iki merdivenden girilir. İki yüksek katdan biri ortada bulunan büyük kubbenin altındadır. Yukarıda sözü edilen kubbelerin üzerine de camii avlusunun dışından konulmuş ağaç merdivenler ile çıkılır. Bu ikinci katta insan hoş bir manevi duyguya kapılır. Caminin içinde çıkan her çeşit ses (akustik) orada toplanır. Caminin içinde herhangi bir tarafında alçak sesle bile söylenmiş olsa, her ne söylenirse orada duyulur. İlgi çekici insanı şaşırtan diğer bir özellik de mimarlara örnek gösterilebilir. Bunu da aşağıda açıklayalım:
Yeraltında birtakım yollar kazılıp üzerlerinde birtakım kemerler yapılmıştır. Bu yollardan camiinin içinden dışarıda, Süleymaniye'nin bütün yan yapılarına su dağıtan su depolarına gidilir. Süleymaniye Camii'nin mimarı ünlü Mimar Sinan camii içinde devamlı hoş güzel bir hava bulundurmak için bu yer altındaki yolları yapmıştır. Caminin tabanının orta kısmında yer alan bu yollar üzerinde tahtadan kapaklar konularak aşağıdan gelen hava aracılığı ile caminin içerisinin yaz mevsiminde devamlı serin ve kış mevsiminde sıcak olması sağlanmıştır. Süleymaniye Camii’sini süslemekte olan levhaların tümü ünlü hattat Hasan Çelebi tarafından çizilmiş ve yazılmıştır. Bu ünlü hattatın mezarı Sütlüce'de öğretmeni olan kişinin yanındadır. Hasan Çelebi'nin güzel eserlerinden olarak mavi zemin üzerine beyaz harfleri oluşturan mineli çiniler gerçekten övgüyle anlatılacak eserlerdir. Bu çinilerin etrafı zümrüt mavisi renkte yaprak şekilleri olarak mihrabın iki tarafını süslerler. Sol tarafta bulunan minber gibi mihrabın da beyaz mermerden yapılmış süslü sarkaçları vardır. Minberi oluşturan mermer taşlar dört parçadır. Minberin kapısıyla kanatlan birinin uzunluğu ve diğerinin yüksekliği sekiz metre olarak tek parça mermerden yapılmıştır. Sağ tarafta bulunan mahfel (Padişaha özel bölme)de beyaz mermerden olup, mücevheri mimari yöntemi ile yapılmıştır ve uçlarında süslü beyaz mermerden başlıklar ile somaki sütunları vardır. Bu mahfelde abdest almak için çok süslü iki musluk vardır. Mahfelin kapısıyla tahtaları tamamen geometrik şekiller oyulmuş ceviz ağacındandır. Yine aynı mahfelde bulunan ceviz bir kürsünün üzerindeki oymalar da son derece özenilerek yapılmıştır. Camiinin diğer tarafında hatib (din konularında konuşan, bilgi veren)'in konuşma yeri vardır. Burası sade olarak yapılmış ise de Padişah mahfeli kadar güzeldir ve mücevheri yöntem ile yapılmıştır. Hatib mahfelinin arka kısmında bir kütüphane yapılmıştır. Çok güzel bir parmaklık ile ayrılmıştır. Bu parmaklığın onarımı Sultan I. Mahmud zamanında Sadrazam Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra bu parmaklık Ahmet Vefik Efendi tarafından tekrar onarım yapılarak yenilenmiştir. Camiden dışarı çıkıldığında diğer dış katların üslerinden geçilir. Bu katların en aşağıdaki olanı sıra ile kemer şeklindeki kubbeler ile yapılmıştır. Bu kubbelerin bazıları yüksek ve bazıları da alçak ve dardır. En yukarıdaki kubbe ise müstevi mimari yönteminde yapılmış olup kemerleri aynı hizada dar ve yüksektir.
Kıble tarafında içinde gül ağaçları dikili mezarlar vardır. Bunların ortasında çok güzel türbeler de bulunur. Bunlardan camiyi yaptıran Padişahın (Kanuni Sultan Süleyman) türbesi de buradadır. Türbenin tanıtımı özel olarak ayrıca yapılacaktır. Türbenin etrafında gerek padişah soyundan, gerek tarihte adı geçmiş ünlü kişilerden bazılarının mezarları olduğu gibi ünlü Sadrazam Ali Paşa ile ailesi de orada gömülüdür. Süleymaniye Camii'nin mimarı olan Mimar Sinan'ın mezarı bu anlatılan ünlülerin arasında olmayıp, camiinin dış avlusu ile kendi zamanında Yeniçeri Ocağı olan Bab-ı Fetva-Penahi (bugünkü İstanbul Müftülüğü) arasında, kendilerine özel, alçak gönüllüce bir güzel mezar yapmıştır. Mimar Sinan'ın Yeniçeri (bir askeri sınıf) komutanlarından olduğu ve uzun zaman onur ve şerefle mimar oldukları sürece yeniçeriler sınıfında Hasekilik ulufesi (ücreti) almış olduğu bilinmektedir. Başlangıçta Osmanlı Devleti'nin askeri gücünü en yüksek düzeye çıkarmış oldukları halde sonraları devamlı ayaklanmalar ile hem padişaha hem de halka zararlı davranışlarda bulunan Yeniçeri Ocağı, Sultan II. Mahmud tarafından yüksek kararlılıkları ile kapatılmasıyla, geride kalanlara yeniçerilerin adını hatıra getirecek bir iz ve eser bırakmayıp herşeyiyle yok edilmiştir. Hatta Yeniçerilerin mezar taşlarında bulunan imame (başlıklar)leri kırılmıştır. Ancak özel olarak Mimar Sinan'ın mezarına dokunulmamıştır. Padişah Sultan II. Mahmud'un özel izinleri ile Osmanlı Mimarisi'nin öncülerinden olan kişinin mezarı üstünde Hasekilerin görülmeye değer imamelerinin şekli bugünde durmaktadır. Süleymaniye Camii'nin yan yapıları İslami bilimlerin öğretildiği özel bir mektep, dört yüksek okul (medrese), bir lise, bir tıb mektebi, bir ilk öğretim mektebi, bir aşevi ve öğrenciler için hastahane, bir hamam ve bir akıl hastahanesinden oluşan külliyeden meydana gelir. Peçevi Tarihi'nin 424. sayfasında anlatıldığına göre Süleymaniye Camii'nin yapılmasında vekillere (hesap görevlisi, muhasebeci) tarafından tutulan defter kayıtlarında caminin yapım giderlerinin sekizyüzdoksanaltıbin sekizyüzseksen üç (896.883) florin olarak gösterilmektedir. O zaman elli tanesi bir kuruş olmak üzere elliüç milyon yediyüzseksenikibin dokuzyüz (53.782.900) akçe karşılığıdır. Kanuni Sultan Süleyman'ın zamanındaki bir kuruşun zamanımızdaki gümüş Mecidiye ile elli kuruş yirmiyedi paraya karşılık olacağı Mösyö Belen tarafından tahmin olunduğuna göre Süleymaniye Camii’nin bütün yapım giderleri şimdiki hesaplarla ve Sim Mecidiye (bir para çeşidi) karşılığı olarak ellidörtmilyon beşyüzsekizbin dokuzyüzaltmışdokuz (54.508.969) kuruşa ve yahut onmilyon dokuzyüzbin (10.900.000) Frank'a ulaşır. Florin altmış akçe olarak hesaplanırsa yaklaşık yine bu rakam elde edilir.
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce