Dökülmenin nedenleri çok çeşitli olabilir ; Vücuttaki demir ve çinko seviyelerinin normalim çok altına düşmesi, özellikle B vitamini gruplarının azlığı, yoğun ve uzun süren stres, radyasyona maruz kalmak, ağır metal zehirlenmeleri, hamilelik ve doğuma bağlı hormonal değişmeler, diabet vb. Ama eğer genlerimizin bize hediyesi adrogenetic alopecia (erkeksi tip saç dökülmesi) ile karşı karşıyaysanız temel neden bunlardan biri olmayıp testosterone (erkeklik hormonu) türevi olan dihydrotestosterone (DHT) dur. (Diğer alopecia türlerine ve tedavilerine bu yazıda değinilmemiştir.)
5-alpha-reductase isimli bir enzim testosterone un DHT ye dönüşmesinin temel nedenidir. Normal seviyenin üstündeki DHT saç foliküllerine saldırarak onların büzüşmesine ve giderek saç üretimlerinin tamamen durmasına neden olur. Kimilerimizin saçı dökülürken kimilerimizin saçının yaşlılık yıllarında dahi eskisi gibi kalmasının ardında yatan gerçek saçı dökülen grubun atalarından 5-alpha-reductase isimli enzimi miras almış olmalarıdır. Zencilerde, sarı ırkta ve kuzey Amerika yerlilerinde erkeksi tip saç dökülmesi görülme sıklığı beyaz ırka göre daha azdır, zira anılan enzimin aktivitesi bu ırk gruplarında düşüktür. Farklı toplumlarda yapılan araştırmalarına göre de, ırksal birtakım farklılıklar gösterdiği belirlenir. Örneğin bütün beyaz erkeklerin saç dökülmesine genetik eğilim taşıdığı ve %96’sının saçlarını farklı derecelerde kaybettikleri belirtilir. Beyaz erkeklerin siyah erkeklere kıyasla 4 kat daha fazla bu sorunu yaşadıkları gözlemlenmiştir.
AGA, Eskimo ve zencilerde oldukça seyrek görülmektedir. Asyalılarda ve Afrikalı Amerikalılarda görülme sıklığı diğer iki grubun arasında yer alır. AGA yaşla da ilişkilidir. Örneğin, 50 yaşındaki beyaz kadınların %50’sinde AGA görülmektedir. 35-40 yaş arası beyaz kadınlar %27 oranında bu sorundan nasiplerini almakta. Özetle beyaz erkeklerin 2/3’ü kadınların da 1/3’ünde, klinik olarak gözlenen AGA’nin varlığı kabul edilir. Bir başka saptama da, kadın ve erkekte olan saç kayıplarının birbirinden farklı olmasıdır. Erkeklik hormonlarının fazlalığı hem erkek hem kadın tipi saç dökülmesinde rol oynamakla birlikte, erkek tipi saç dökülmesi olması için erkeklik hormonlarının normalden fazla olması bir şart değildir. Eğer saç dökülmesi geni kişide varsa saçları dökülecektir. Yani aslolan kalıtsal gen geçişidir. Erkeklerde saç kaybı, ergenliğe geçiş sonrası erkeklik hormonlarının artmasıyla ya da aktifleşmesiyle başlayabilmektedir.
Saç Folikülü Saç fibresiYağ Bezesiİç kök kılıfıDış kök kılıfıPapilla Saçın yapısı, yaşam boyunca kıl kökleri saçın büyüdüğü ve büyümediği evrelerden geçer. Bu döngüyü kontrol eden moleküllerin birçoğu bilimsel çalışmalar sonucunda anlaşılmıştır. Bu bulgular saç hastalıklarının tedavisinde yeni stratejiler belirleyecek. Kıl kökü, kalıcı ve döngüsel olmak üzere iki bölümde incelenebilir. Döngüsel olan bölüm yani follikülün alt kısmı, beş bölümden oluşur: Dermal kıl papillası, kıl matriksi kıl (medulla, korteks, kutikül), iç kök kılıfı (iç kök kılıfı kutikülü, huxley ve henle tabakaları) ve dış kök kılıfı.
Saç teli (hair fibre) keratin adı verilen bir tür atık maddeden oluşur, saç kökü hariç olmak üzere saç teli tamamen cansızdır. Kök, kafa derisinin hemen altında bulunan saç folikülünün içindedir. İşte saça hayat veren onu besleyen kimyasal döngülerin oluştuğu temel düzenek burasıdır. Saç telinin dökülmesi folikülün sağlıklı olduğu durumlarda hiç bir önem taşımaz, asıl olan folikülün sağlıklı saç teli üretimine devam edebilmesidir.
DHT nin etkisinde kalan saç folikülleri zamanla büzüşerek saçı besleyemez hale gelir (kimileri için bu süreç 6 ay –1 yıl gibi kısa bir süre olabilirken büyük çoğunluk için 3-10 yıl arasıdır) dökülecek saçlar giderek incelir cansızlaşır, ve bir süre sonra folikül dökülen saçın yerine yerisini üretemez hale gelir.
Normalde sağlıklı bir saçın temel gereksinimlerinden olan “sebum” (saç yağı) ise çoğu zaman aşırı şekilde üretilmeye başlanır (Aşırı yağlanma genellikle Tip I saç dökülmelerinde daha çok gözlemlenir). Yağı üreten bezeler (sebocaus glands) aynı zamanda DHT için bir yuva haline gelirler. Saç yağında yoğun miktarda DHT bulunur.
Erkeksi tip saç dökülmesine her iki cinstede rastlanabilir. Erkeklerde bunun sıklığı ve dökülmenin başlama yaşı kadınlara göre belirgin şekilde fazladır. (Erkeklerde Nordwood scalası ile ölçüm için bkz. http://www.regrowth.com/documents.cfm?id=10664 ) Ancak menapoz sonrası dönemde kadınlarda görülme sıklığı vücutta östrojen seviyesinin düşmesine bağlı olarak belirgin şekilde artar. Kadınlarda dökülme genellikle alın çizgisinin hemen önündeki ön saç hattının gerisi ile kafanın arkasındaki vertex bölgesi arasındaki saç yoğunluğunun azalması şeklinde görülür, dökülme bir bölgede özellikle erkeklerde olduğu gibi üst şakaklarda yoğunlaşmaz . Kadınlarda alın köşelerinde açılma erkeklere oranla çok az görülür. Saç çizgisi genellikle yerini korur. Kadınlarda tüm saçlı deride saç dökülme riski de vardır. Genel bir seyrelme de olabilir. Özellikle menopoz döneminde saç dökülmesi belirginleşebilir. Çoğunlukla da, erkeklerdendaha geç yaşta, yirmili yaşların sonu ile kırklı yaşlar arasında, saç kayıpları görülür. Kadınlardaki saç dökülmesine başka faktörler de yol açabilir; örneğin doğum kontrol hapı kullanımı, doğum sonrası, menopoz dönemi civarı ve menopoz sonrası gibi hormonal değişiklik zamanlarında kadınlar saçları açı sından da risk altındalar. 1977 yılında EŞ Ludwig, kadınlarda görülen AGA’yi sınıflar. Ludwig sınıflamasını üç evrede açıklar. Birinci evre, frontal saç çizgisinin korunması, tepedeki saç kaybı nın belirgin
olarak fark edilmesi; ikinci evre, tepedeki saçlarda belirgin bir seyrekleşme olması; üçüncü evre, birinci ve ikinci evrede belirtilen bölgelerde bütünüyle saç kaybının olmasıdır. Kadın ve erkekte saçların kaybı konusunda farklılıkların yanısıra benzerlikler de var. Örneğin, her iki cinste de saç dökülmesinin şiddeti, genler ve seks hormonları düzeyiyle ilintili. Yine her iki cins bu sorunu kendilerine oldukça dert edebiliyorlar.
Saç dökülmesi tarihi
Saç dökülmesi, insanoğlunun yeni karşılaştığı bir problem değil. Tarih boyunca eski Romalılardan, antik Mısıra, Fransaya kadar bir çok toplumda önlenmeye çalışılan ama sonunda kalıcı zaferini ilan eden tek bir kral olagelmiş: “Kellik”Yüzyılların Sorunu saç dökülmesi insanları neredeyse var oluşlarından beri etkilemiş ve insanlar bu soruna karşı çare olabilecek her yolu denemişler. Hele son yüzyılda saç dökülmesi erkeklerin ve de kadınların önemli kozmetik sorunlarından biri olmuş. Ama geçmişte de kelliğinden utanan, bunu sorun haline getirip, kelliğini gizlemenin yollarını arayan ünlüler de yok değil. Örneğin Roma’nın Julius Caesarı, dökülmüş saçlarını gizlemek için neler yapmamış ki? Caesar, kafasının ön tarafındaki bir kısmı çıplaklaşmış, bir kısmının da örtüsü seyrelmiş saç derisini gizlemek için yanlardaki ve arkadaki uzun saçlarını öne doğru getirip saçsız bölgesini gizlemeye çalışırmış. Caesar’ın, defne yapraklarını da, zafer tacı olarak takmaktan öte, kelini gizlemek için taktığı söylenir. Mısır kraliçesi Kleopatra da saç azalması sorununu az çekmemiş; saçlarını gürleştirmek için birçok formülü kendisine uygulamış. Hatta birazdan sözünü edeceğimiz Ebers papirüsündeki formüllere başvurduğu da belirtilir; ama kıskanç Cleopatra bu formüllerini Caesar’la paylaşmayı asla düşünmemiş.
Kelliğini kendine sorun etmiş ünlülerden bir diğeri de önce ingiltere sonra da Fransa kralı olan 8. Louis. O kelliğini gizlemenin bir yolu olarak farklı bir giyim tarzı geliştirmiş. Hatta onun peruklu kıyafeti yeni dünyanın ingiliz mahkemelerinde hala kullanılıyor. Kelliğe karşı tıbbi anlamda çare arama yani saç dökülmesinin tedavisine yönelik ilaç önermeleriyse ilk kez eski Mısır’da olur. Mısır tıbbının tanısı M.Ö. 2900 yılına kadar uzasa da en iyi bilinen ve en önemli ilaçlarla ilgili kayıt, M.Ö 1500 tarihli Ebers papirüsünde bulunur. Ebers papirüsünde timsah ısırığından böcek sokmalarına, kalp rahatsızlıklarından kelliğe kadar pek çok soruna karşı önerilen 800’den fazla reçetenin yanısıra 700 ilacın da adı geçer. Bu papirüste kelliğe karşı önerilen karışımlardan biri, demir,kırmızı kurşun, soğan, kaymak taşı, ve bal karışımının yutulmasıdır; ama bu karışımı yutmadan önce kesinlikle Güneş Tanrısı’na yakarmak gerektiği söylenir. Yine reçine ve balmumu karışımının da kelliğe karşı kullanılabileceği belirtilir. (Ancak siz siz olun sakın ola ki bu yöntemlerle saçlarınızı artırmaya çalışmayın.)
M.Ö 420 yılında Hippocrates de kelliğe karşı bir reçete önerir. Eski Yunan’da yaşamış ve tıbbın babası kabul edilen Hippocrates reçetesi .öyle: Afyon, karaturp (yaban turpu), güvercin dışkısı, pancar ve çeşitli baharatların karıştırılıp kafa derisine uygulanması. Ancak Hippocrates’in başına sürdüğü
merhem sonuç vermemiş. Öyle ki kelliğin en aşırı biçimlerine “Hippocrates” kelliği denmiş. 1800’lere gelindiğinde, saç kaybının tedavisinde kullanılacak yüzlerce karışım çarşı pazarda satılır. Örneğin, alkol, su ve gıda boyası, bu karışımlardan biridir. 1800'lü yılların başında bir anlamda cerrahi bir yöntem geliştirilir. ilk kez Baromio, hayvanlarda kıl transplantasyonunu başarıyla yapar. 1939’da Japon deri hastalıkları uzmanı Dr. Shojk Okuda, ilk kez saç nakli ile saç, bıyık ve kaş düzeltmesini gerçekleştirir. Dr. Okuda’nın konuyla ilgili hazırladığı raporu, IİŞ Dünya Savaşı’nın başlaması ve batı dünyasının raporunu değerlendirememesi nedeniyle 20 yıl kadar geç kalır. 1959 yılında, ABD’li Dr. NormanOrentreich, Dr. Okuda’nın raporunun hemen aynısı olan bir çalışma ortaya koyar ve böylece saç nakli cerrahisi doğmuş olur.
Bağlantılı
Bağlantılar
kaynak:sorucevap.com