Hücre yaşlanması, tüm dokuların ve organların, sonuç olarak tüm bedenin yaşlanmasını getirir. Canlılar, doğumdan sonraki her gün bir gün daha yaşlanır. Yaşlanma, fizyolojik organizasyonun giderek azalması ve organların çalışmalarındaki aksamalarla başlayan ve somatik ölüme dek giden bir süreçtir. Yaşlanmayla birlikte çok sayıda hastalık tablosunun oluşmasına yol açan risk faktörleri yoğunlaşır; sonuçta kanserler, diabet, kalp ve damar hastalıkları gibi ölüme neden olabilen patolojiler belirir.
Hücre yaşlanması, bir hücrenin belli bir sayıda mitoz bölünme geçirdikten sonra iç ve/veya dış etkiler sonucu bölünebilme yeteneğini kaybetmesi ile açıklanabilir. Hücre yaşlanmasının çok az görüldüğü (örn. bazı soğukkanlı hayvanlar) veya hiç görülmediği canlılar (örn. çok yıllık bitkiler) da vardır. Hücre yaşlanması ve programlanmış hücre ölümü, DNA kırılması veya toksinlerin etkisi sonucu hücrelerde ileride kansere dönüşebilecek derecede hasar birikmesini engellemek için alternatif savunma mekanizmalarıdır. Kromozom uçlarını koruyan telomerlerin kısalması hücre yaşlanmasının en önemli sebeplerindendir. Örneğin, bazı kanser türleri yeniden etkinleştirdikleri telomeraz sayesinde telomer uzunluklarını koruyarak hücre yaşlanmasından kaçabilmekte ve sınırsız olarak bölünebilmektedirler. Genomik değişkenlik, telomer kısalması, epigenetik değişimler, protein dengelerinin (proteostazis) yitirilmesi, mitokondri işlevlerinde bozulma, hücrelerin yorulması, kök hücrelerin azalması ve hücrelerarası iletişimin bozulması gibi moleküler etkiler yaşlanmanın kökenindeki genetik faktörlerin temelini oluşturur. Yaşlanmanın en önemli nedeni organizmanın kendisinden gelen (endojen) ya da çevresel (ekzojen) faktörlerdir. Ekzojen ya da endojen faktörler akut ve güçlü olduklarında ölümle, küçük miktarlarda ve kronik etkilerini birikerek gösterdiklerinde ise yaşlanmayla son bulurlar. İnsanlar, işte bu nedenle yaşlandıkça çok sayıda dejeneratif hastalıklarla karşılaşırlar.