Toplumsal gerçekçilik ya da sosyal gerçekçilik, 19. ve 20. yüzyılda üretilen gerçekçi tarzdaki yapıtlar arasında, toplumsal ya da siyasi içeriği olan örnekleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Kavram birçok yönüyle eleştirel gerçekçilikle benzerlik göstermektedir ancak daha çok plastik sanatlardan özellikle de resim sanatından eserler için kullanılmaktadır. Bu yanıyla gerçekçilikle de bağlantılıdır. Gerçekçilikle arasındaki en büyük ayrım kavramsal yönde değil kronolojiktir. Asıl kavramsal ayrışma tıpkı eleştirel gerçekçilikte olduğu gibi sosyalist gerçekçilikledir. Özellikle Sosyalist gerçekçi eserlerde görülen açık net bir politik yan-tutarlık(taraflılık) sosyal gerçekçilikte görülmez. Toplum ve bireyi, toplumsal ve gerçek yönleriyle sergilemeyi amaçlar. Toplumsaldır, toplumun sorunlarından haberdardır ve bunlara duyarlı yaklaşır; Gerçekçidir, sanatçının konu hakkındaki kişisel duygu ve düşünceleri herkes tarafından açıkça anlaşılır bir ifadeye dönüşür.
Toplumsal Gerçekçilik, idealizme ve Romantizmin teşvik ettiği abartılı egoya karşı bir tepki olarak gelişti. Sanayi Devrimi'nin sonuçları belli oldu; kentsel merkezler büyüdü, gecekondu mahalleleri, üst sınıfların zenginliğinin sergilenmesine zıt bir şekilde yeni bir ölçekte çoğaldı. Sosyal Realistler, yeni bir sosyal bilinç duygusuyla, göze veya duygulara hitap eden herhangi bir tarz olan "güzel sanatla savaşma" sözü verdiler. Çağdaş yaşamın çirkin gerçeklerine odaklandılar ve işçi sınıfından insanlara, özellikle de yoksullara sempati duydular. Gördüklerini (“var olduğu gibi”) tarafsız bir şekilde kaydettiler.