Tunay Bozyiğit

Kısaca: Tunay Bozyiğit, (1 Mart 1961 Tuzluca, Iğdır) Azeri asıllı şair, besteci, edebiyatçı. ...devamı ☟

Tunay Bozyiğit, (1 Mart 1961 Tuzluca, Iğdır) Azeri asıllı şair, besteci, edebiyatçı.

Hayatı

İlköğrenimini Kağın ve Tuzluca'da, ortaöğrenimini ise Iğdır'da tamamladı. 1983 senesinde Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir memur olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde Anadolu Üniversitesi İş İdaresi bölümünden mezun oldu. 1984-1987 yılları arasında Zeytinburnu Halk Eğitim Merkezi'nin müzik korosu ve halk oyunları bölümlerinde çalıştı. 1988-1993 yılları arasında siyasi nedenlerden dolayı beş yıla yakın tutuklu kaldı. Tutukluluk sonrası memurluktan ayrıldı ve 1994 senesinde Marmara Üniversitesi Biyomedikal Cihaz Teknolojisi bölümünde öğrenim görmeye başladı. Grup Yorum' un kuruluşunda fikir babalarından oldu. Şahrud'un Seyduna'sı,Seyduna türkülerinin yaratıcısıdır. Bugüne dek dört kitabı basılmıştır. İnsan Hakları Derneği üyesidir.

İlk aşk

Şair, anadolu kızlarının erken yaşta kocaya verilişinin acısını çocuk yaşta öğrenir.

İlk aşk

ı olan ve bir kitabına isim veren Zerişan, zedeli ilkokul sıralarından mezopotamya toprağına düşecek olan kalemin habercisidir aslında.

İlk aşk

ını şöyle anlatmıştır: «Zerişan’ım, çocukluk aşkım... Orada kavuşma hasreti var. Şeveren benim köyümde küçücük bir deredir. Onu alır önce Aras’a sonra da Azerbeycan’daki Hazar Denizi’ne götürürüm. Kars’ın küçücük bir köyü ve oradaki özlemi alıp onu toprağına götürüyorum. Ama bir buluşma, bir kavuşma, ama suyun destanı, aşkı, kavuşması bir başkadır. Zerişan erken büyüdü ve 13 yaşında kocaya verildi. Ben de 13 yaşındaydım. Tenimde göz göz ayrılık yaraları o günden başladı durmaya etimde, yüreğimde. Ondan sonra zaten aşklarda hep yenildim, hep kaybettim ama oradan başladı. Bu kavuşamamanın sebebini ben, o kavuşma özlemi ile bari hiç olmazsa suyu suya kavuşturayım ya diye düşünmüşümdür. O kitabın sonunda bir şiir var orada anlatırım. Gelir kavuşurlar ama Şeveren ırmağı dağın yüreğinden doğduğu an Hazar onu hisseder, adını değiştirir Şeveren koyar. Doğan Şeveren’de adından olur adını Hazeri koyar, kavuşacağının adını alır. O süreç destansı bir dille anlatmaya çalıştığım bir süreçtir. Sonra kavuşurlar sular ki cehennemi bir kavuşmadır bu, ikisi de kendini inkar eder. Üçüncü bir senteze dönüşür bu ve Zerişan olur, o kavuşmaların adı. Özlemimi, hasretimi suların sırtına yüklemişimdir, benim kavuşamadığıma sular kavuşur. »

Politikayla harmanlanmış bir hayat

Dönemin siyasi koşullarından etkilenmemek mümkün değildi ve henüz ilkokul yıllarında siyasetle tanıştı. Bu siyasi duruş, sonraki yıllarda babasıyla ve arkadaşlarıyla çeşitli sorunlar yaşamasına sebep oldu. Okul hayatında, iş hayatında, askerlik döneminde siyasi kimliği peşini bırakmadı. «3.sınıfta siyasetle tanıştım ve devrimci olarak babamın ölünceye dek utancı oldum. Sülalem beydi ve vekil ya da senatör sadece bizden olur, halkı oy davarı bizimkiler yapardı. Ailemi izole ederek cezalandırdı sülalem, bendim sebep. Derken lise; sınıflarda sıralar ayrışır sağcılar sağda, solcular solda oturur, jandarma arada volta vurur, hoca karatahtada ders anlatır, teneffüsler sırayla yapılırdı. Temel dersler boş geçer, tali dersler kaymakamla beraber hükümet memurlarıyla doldurulurdu. Dövülmediğim gün şanslı sayardım kendimi, şaşırırdım. Eve gelip babamdan isterlerdi dövmek için malum çevreler. Denizlere yaptığım bir türküyle ölümüne dövülüp bayıltılmıştım. Türkülerden çekeceğim ta o zamandan sabitti ve sabıkalaşmıstı. Karakolda ayna yerine korkunun ve işkencenin olduğunu da o zaman öğrendim. Ve son sınıfta sömestrde komşuluk arkadaşımca öldürüleceğimi haber aldım. İkinci yarı yıl açılmayınca birinci yarı yıl notlarıyla mezun oldum. Üniversite sınavları için İstanbul’a koyuldum. Otobüsün yedek şoförünün karnında uyuyarak Erzurum’da ölümden kurtuldum. O ilde öfkem ve ölüm korkum kaldı. Ankara’da 13 katlı Gülhane’yi hayretle saydım, İzmit’de denizin mavisine şaştım. Haritada deniz olduğu belli olsun diye maviye boyandığını sandıydım. İstanbul’da Ataköy çadırlı kampta tuvalet temizlemek ve çöpçülükle işe başladım. Sonra askerlik, Samsun, olaylar ve kurayla tekrar İstanbul. Ve 12 eylül; bana ikinci askeri darbe. Daha 13 ünde Eylül’ün, zimmetimdeki her şeyin teslim alınması... Yemekhanede ve her duvarda var olan, uyulması gereken kurallarda 6. madde olarak yer almam; dikkat Tunay Bozyiğit tehlikelidir, onunla ilişki kurulmayacak ve 24 saat astsubay gözetiminde bulunacaktır. İşkence haneye dönüstürülen Samandıra Kışlası’nda isyanım, telefon eylemim ve sürgünler... Derken 1983’te Kanarya Ortaokulu memuriyeti. Yine kuralsızlık ve cezalar ve 88’de Eğitder’i kurma çabalarım, sonrası politik tavrımla yargılanmam ve mahpushane. Beş yıla yakın mahpusluk... Paşa kapısı yakması, Metris isyanı ve sekiz sürgün ve bitişle yine İstanbul. Yine her iş, sabıkamla iş bulmam zor olsa da. Ve oradan Marmara Üniversitesi. Yine politik yaşam ve mezun olamama . İki dersim var ve silmemişlerse öğrenciyim hala... Kendimi bildim bileli dört şeyi sevdim; politika (politik ahlakı olmayanın baska ahlakı olmaz, bütün ahlaklar politik ahlaka tabidir), şiir, aşk ve türkü, hala da onlarla varım. »

Şahrud ile Seyduna

Mezopotamya ve anadolu tarihinden etkilenmiş olan şair, Alamut’ tan esinlenmiş ve

Şahrud ile Seyduna

aşkı böylece filizlenmiştir. Politik kimliğinin getirisi aşka geç kalmak olmuştur. «Böyle bir aşkın tarihte yaşandığını sanıyorlar, böyle bir aşkı ben yaşadım. Benim hayatımın aşkıdır bu. Ben ömrü kıt zamanlar yaşamış bir insanım. Beş yıl ceza yattım, 35’imden önceki tüm hayatım politik mücadeleye adandığı için bir sevdayı yaşamadım ben. E sonra da yaşamaya kalkarsan nasıl yaşarsın, genç sayarsın kendini ve gider bir genç sevdaya tutulursun, çünkü yaşamamışsındır gençliğini. Ben de öyle bir şey yaptım işte, gittim ve aşık oldum. O dönem Wladimir Bartol’ un ‘‘ Alamut: Fedailerin Kalesi ’’ kitabı çok yaygın; bir tarafta o okuyor bir tarafta ben okuyorum falan. Ben ona Şahrud dedim, ben de Seyduna oldum sonra. Doğal olarak binbir türlü nedenden dolayı biz ayrılmak zorunda kaldık. Sonra da işte şiir yetmedi, yüreğimdeki o ritim beni besteciliğe sürükledi. Çünkü benim bir derdim vardı. O derdimi anlatmak için; kendime has bir dilim oluştu sonra. Çünkü ben masallarla, destanlarla büyüyen bir insandım, dedim ya bizim coğrafyamızın özelliği böyle bir şeydi. ‘‘

Şahrud ile Seyduna

’’ nın dili de böyledir işte ama insanlar isimlerden yola çıkarak bunun tarihten bir aşk olduğunu varsayıyorlar ve efsaneleşti, işin ilginci beni öldü bilen de bir kesim var. Ben de her şey doğaçlamadır, söz - müzik beraber gelir, oturup yapmak için özel olarak uğraşmam. Yaşamadığım hiçbir şeyi yazmadım, bestelemedim ben. ‘‘ Acıya Gülmek ’’ ile başladı her şey ve devam etti, dediğim gibi kırkından sonra azdık galiba, hepsi bu.
»

Kazım Koyuncu ile dostluğu

Kazım Koyuncu ile uzun yıllara dayanan dostlukları, hem besteci kimliğini beslemiş, hem de ilk albümünü çıkarmasına vesile olmuştur.

Şahrud ile Seyduna

albümleri için Hayat isimli türküyü okuyan Kazım, kimi eserlerde şiir okumuş, kimi eserlerde ise aranje yapmıştır. «Kazım öldüğünde benim 16 yıllık dostumdu. Ve ben bugün Seyduna’ ysam, ‘‘ Seyduna Türküleri ’’ diye beş albüm yapmışsam, bunun öncülerinden biri Kazım’dır. Beni o ikna etmiştir bu albümleri yapmaya. »

Eserleri

Kitapları

• Lal • Şeveren ile Hazeri (Zerişan) • Leyli Lal • Elahar Belcesi

Albümleri

• Şahrud ve Seyduna Türküleri 1 • Şahrud ve Seyduna Türküleri 2 • Şahrud ve Seyduna Türküleri 3 • Şahrud ve Seyduna Türküleri 4 • Şahrud ve Seyduna Türküleri 5 • http://www.birgun.net/report_index.php?news_code=1260109962&year=2009&month=12&day=06 • http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=68806 • http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=88888

Dipnotlar

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.