Türkiyede Reklamcılık

Kısaca: Dünden Bugüne Türkiye’de Reklam’ın TarihiTürkiye’de reklamcılığın gelişimi, dünyanın diğer taraflarındakinden pek farklı olmamış, ekonomik ve ticari hareketlerin paralelinde reklamcılık da kendi yolunda ilerleyerek bugünkü seviyeye gelmiştir.İlkel reklamcılık devri bizde de tellallar, çığırtkanlar, işportacılar, tezgahtarlarla normal seyrini sürdürmüştür. ...devamı ☟

Dünden Bugüne Türkiye’de Reklam’ın Tarihi

Türkiye’de reklamcılığın gelişimi, dünyanın diğer taraflarındakinden pek farklı olmamış, ekonomik ve ticari hareketlerin paralelinde reklamcılık da kendi yolunda ilerleyerek bugünkü seviyeye gelmiştir.

İlkel reklamcılık devri bizde de tellallar, çığırtkanlar, işportacılar, tezgahtarlarla normal seyrini sürdürmüştür. Sesli reklamcılık devrinde Türk esprisi ve zekasının eseri sayılabilecek ilginç sloganlar yerleşmiş, günümüze kadar gelmiştir. "Elimi kestim, kan akıyor kan" diyen karpuzcu, "Bal kutusu" benzetmesiyle malım satan kavuncu, "İkizlere takke" diye bağırarak tezgahındaki sütyenlere dikkati çekmeye çalışan işportacı reklam edebiyatına eserler katan isimsiz sa­natçılardır. Nane Şekeri keten helva, macun satıcılarının söyledikleri maniler reklam edebiyatı sınırlarım aşıp folklorumuza kadar girmiştir. Günümüzde bile mahalle aralarında zerzevat, balık .boza dolaştıran seyyar sa­tıcılar yeni yeni esprilerle reklam edebiyatımızı zenginleştirmektedir.

"Türkiye’de reklamcılık Balkan Savaşı’ndan önce istanbul’da David Samanon tarafından başlatılmıştır. O dönemde işletmelerden alınan reklamlar, bir altın lira karşılığı bir aya yakın süre ile devamlı yayınlanırdı. Reklamların ölçü kısıtlaması yoktu.

Balkan Savaşı’ndan sonra, Kahire’deki ünlü Ajans Havas’ın yöneticiliğini yapan Emest Hoffer, İstanbul’a ge­lir ve David Samanon ile işbirliğine girer. Bu işbirliğine 1914 yılı l. Dünya Savaşı nedeniyle bir süre ara verilir, 1919’da Jak Hulli’nin katılmasıyla Ankara Caddesi Kahramanzade Hani’nda Hoffer Samanon ve Hulli İlanat Acentesi adım alarak faaliyet devam eder. Türkiye’nin ilk telefonlarından 94 ve 95 numaralarına sa­hip olan bu ajans, şirketin reklam sloganını da bu telefonlara bağlı olarak türetmişti.

Reklam verenler, "94 veya 95 no’ya telefon ediniz, rek­lamlarınız istediğiniz gazetelerde neşredilsin" şeklinde sesleniyordu.

Hoffer, Samamon ve Hulli ilanat Acentesi ilk olarak sütun-santim kavramım Türk reklam sektörüne getirdi. Buna göre santim fiyatları 30-50 kuruş arasında bulunuyordu. Aynı zamanda afişçilik işleriyle ilgilenen ajans, o dö­nemde bir başka tür olan ve sonradan belediyenin yasakladığı "Sandviç Adamlar"la da bir çift afişçilik yapıyordu.

Bu insanların sayışı beş ila 10 arasında değişirken üstlerinde özel giysiler ve ellerinde rek­lam yapılmak istenen ürünün pankartları bulunuyordu. Bunlar günlük para alıyorlar­dı ve İstanbul’da ellerinde pankartlarla sokak sokak dolaşmaları gerekiyordu.

Üreticiliği kadar tüketiciliği de zayıf ve okuryazarlığı henüz yüzde beşleri zor bulan bir toplumda reklamcılar, Avrupa’nın hayli gelişmiş reklamcılık yöntemlerini hemen kullanmak hatasıyla işe başlamadılar. Yaklaşık 20 yıl boyunca ilanların yüzde 90’a yakınını satılık ev, arsa, araba ve atlarla ilgili olanlar teşkil etti. Cerideciler, aynı zamanda bizde ilk reklam acenteliği görevini de üstlenen kişiler oldular.

Gazete almak için para vermeye alışmamış yerli halkın, ilan için para vermesini düşünmek zordur. Olsa olsa ilan vermenin, okuyucuyu gazete almaya alıştıracağını hesaplamışlardır. Ceride’deki ilanların sadece yüzde yedisi yabancı kökenliydi. Saat, duvar kağıdı, çiçek tohumu, çeşitli aletler, altın ve gümüş eşya bu arada sayılabilir, "ilk resimli ilan" da 1842’de Avrupa malı bir nasır ilacı için çıkmıştır. 1860’da ilk özel fikir gazetesi olan Tercüman-ı Ah­val ile yeni bir dönem başlar. Bundan bir yıl sonra da Şinasi’nin Tasvir-i Efkar’ı ikinci doğru dürüst gazete olarak yayın hayatına girmiştir. Tercüman-ı Ahval 1860-1866’yı kapsayan 6 yıl süresince, yılda ortalama 130’dan 790 sayı yayınlanmıştır. ilan basıma alınacak bedeli gazete başlığının altında açıklamak gelenekleşir. Ancak 1880’e kadar, bu tür gazeteler daha çok kitap ilanlarına yer verirler. Ticari nitelikte gazetelerde ise dikiş makinesi, türlü ilaç ve doktor ilanlarının arttığı görülür.

Okuyup yazma bilenlerin azlığı ve gazetelerin ağdalı, tumturaklı dilleri nedeniyle tirajları komik derecede düşüktü. Mesela William Churchill’in ifadesine göre Ceride-i Havadis’in 3 yıl sonunda elde ettiği okuyucu sayışı sadece 150’dir. Bu arada ilan ve reklam da bahse değmeyecek kadar ender bulunabiliyordu. Bütün bunlara rağmen gerek gazete, gerekse ilan fiyatları oldukça yüksekli. Mesela Ceride-i Havadis 3,5, Tercüman-ı Ahval 3 kurusa satılıyor, ilan tarifeleri de sa­tırı 3 ile 10 kuruş arasında değişiyordu. 150 tiraja karşı bu fiyat bugünkü ölçülere vurulduğunda korkunç derecede yüksek görülmektedir. Bir kıyaslama yaparsak bu ücret, 150 bin tirajlı bir gazetede santimi 100 liraya eşit olmakta, altının o gün 113 kuruş şimdi 150 lira olduğu da hesaba katılınca l santim ilan 15.000 lirayı geçmektedir.

Gazetelerde ilk rastlanan ilanlar satılık ev, 20 arsa ender olarak kitap bir ikide resmi ilan­dır. O sıralarda Ceride-i Havadis, Avrupa gazetelerinden kopya olarak, ölüm ilanlarım da moda etmiştir.

İlk ticari ilanlara Tercüman-ı Ahval’in 1864 yılı kolleksiyonunda rastlanmaktadır. Bunlardan biri, Yeni cami avlusunda tabak çanak satan bir mağazanın, Ramazan dolayısıyla yeni çeşitler ithal ettiğini duyurmaktadır, tik resimli ilanlar olarak da Loton Ciznel müessesesinin peş peşe çıkardığı iki ilan göze çarpıyor. Bu firma zirai aletler ve demir eşya satmaktadır, ilanların birinde demirden bir bahçe kanepesi, diğerinde, zirai bir alet resmi vardır.

1865-1875 yılları arasında sayısız gazete çıktı ve battı. Gazeteler hiç bir teknik gelişim kaydetmedikleri gibi, rekabet nedeniyle fiyatlarını da 40, 30, 20 nihayet 10 paraya kadar düşür­mek zorunda kalıyor, buna rağmen tirajlar hala komik rakamlarda dolaşıyordu. Romanları ve halk dilinde kaleme aldığı yazıla­rıyla büyük sempati toplayan Ahmet Mithat Efendi 1878’de Tercüman-ı Hakikat’i yayınlamaya başladı. Böylece bir Gazete Okuyucusu sınıf teşekkülünde ilk adım atılmış ol­du. 1891 de Servet-i Fünün, 1896 da İkdam’ın yayma girişiyle gözle görülür bir gelişim başladı. Servet-i Fünün 5 yıl içinde tirajıNI 700 den 1700’e çıkarmayı başardı. O sıralarda yayınlanmakta olan ikdam. Tarik. Tercüman, Sabah ve Saadet adlı 5 gazetenin toplamı tirajları 8.000 civarında idi. Servet-i FÜnün dergisinde 1896’ya kadar ilan görül­mez.

Bunlar hep Avrupa kökenlidir. Zaman zaman Amerikan sobası, sedire alışmış topluma sandalye ve kanepe, tabak ve sofra takımları, demir kasa önerildiği, hatta yılbaşı kutlama geleneği bulunmayan topluma yılbaşı için hediyelik eşya ilanı verildiği görülüyor. Böylece değişme yolunda ilk adımlar ortaya çıkıyor. Henüz yerli üretim için kampanya yok. Ama sayıları giderek artan Avrupa ilaçlarına karşı ilk yerli ilacın tanıtımına da rastlıyoruz. "Dut ağacının yaprağı biraz kurutularak toz yapılıp bir odaya ekildiği halde, orada tahta kehlesi (kuruşu) var ise yok eder. Avrupa’dan gelip burada yüksek fiyatlarla satılmakta olan tahta kuruşu ilacı da aslında bu tozdan ibarettir."

Böylece yavaş yavaş yerli ürünlerin kendilerini gösterme çabasına giriştiğim görüyoruz.

Bu arada ilanların alınışının daha sistemleştirildiği de fark ediliyor. Basiret Gazetesi, ilan kaç defa tekrarlanacaksa altına o sayıyı koyuyor ve her kullanışta sayıyı azaltarak bire kadar iniyordu.

Gerçek ilerleme ise, II. Abdülhamit’in saltanatı sırasında 1880’de başlamıştır. O yıl Rafael Cervati’nin fikri ile gerçekleştirilen Osmanlı Ticaret ve Sanayi Rehberi, hem Avrupa’dan hem de ülke içinden ilanlar toplayarak yepyeni bir girişim başlattı. Fransızca olan kitabın yayıncısı Cervati Biraderler ve Fatzea firması "komisyonculuk, temsilcilik, ticari istihbarat"ın yanı sıra "yerli ve yabancı ilancılık" işlerini de üstlendiğin! açıklamakla, ülkede reklam acenteliği mesleğinde ilk sistemli çalışan kurum oldu. İşin ilginç yanı, her yıl olmasa da sık sık zenginleştirilerek yayınlanan bu rehberde, Sultan’ın (uğraşım taşıyan ilanların bolluğudur. Saraya eşya ya da hizmet sağlayan kişi ya da kurumlara ait bu ilanlar, saltanatın itibarına çok düşkün olan Sultan’ın ismi ve armasının ilanlarda kullanılmasına kar­şı çıkmadığını gösteriyor. Bu destek sayesinde olmalı ki, 1907’de bir Fransız yayını İstanbul’da yayıncılığın Av­rupa düzeyine erişmiş olduğunu ileri sürecektir. Mali kazanç açısından bu iddia abartılı da olsa, sunuş ve resim kullanma açısından hay­li ilerleme kaydedildiği bir gerçektir. 1904’te yeni bir reklam sirketinin belirdiğine tanık oluyoruz: "İstanbul İlan Acentesi ve Komisyon idaresi".

Bugün promosyon adıyla andığımız girişim, ilk kez 1870’de Hadika (Bahçe) Dergisi’nin abonelerine çiçek tohumu ve fidan dağıtmasıyla başlamıştır, ama gerçek gelişmesine bu yıllarda ulaşır. Nitekim en çok tü­ketilen mallardan sigara kağıdı tüccarları da promosyonlu rekabete başlamıştır.

Böylece Abdülhamit dönemi, reklamcılığın meslekleşmesi yönünde ileri adımlar atılırken, ilan-reklam farkının da anlaşılmaya başlandığı yıllar olmuştur, ilk kez el ve duvar ilanları da beliremeye başlar. Yazılar kısalır, başlıklar, hele resim kullanımı artar. Elbiseli ya da haçı açık Avrupalı kadın resimleri -elle çizim- rahatça kullanılır. İlk kez fotoğraf kullanımına da bu sürede rastlanmıştır. Çerçeve kullanarak. baslığı yan koyarak dikkat çekme çabaları da belirir. Hedef kitleyi ikna açısından, eskiden hep Avrupalı tanık göstermek adet iken, yerli tanık ve övgücü kullanmak da bu dönemde başlamıştır. Bu gelişme 1908’de ikinci Meşrutiyet’in ilanıyla bir patlama haline gelir. 1909-1911 arasında üç tane "Reklam Gazetesi." çıktığına tanık oluyoruz. Çok yaşayamamışlar, ama bir ihtiyacın belirmiş olduğuna tanıktırlar. Aynı zamanda sadece reklam acenteliği yapan şirketlerin neredeyse bir düzineye vardığı görülür. Bir toplum hem tüketimi hem de üretimi belli bir düzeye varmadıkça, reklamcılığa böyle bir yoğunlukla yönelemez. Her ne kadar ilan ve iancılık da baslıklar için hattat kullanılmasının artması, baslıkların kısalıp vurucu nitelik kazanması ile metinlerin kısalması, çerçeve ve dişi klişe biçimleri kullanılmakta ve resmi ticari ilan ayırımı lam yapılamamakla ise de, arlık 40 yıl öncesinden çok farklı bir yerde durulmaktadır.

Dönemin mesleki açıdan yenilikleri şunlardır: Başlıklar için hatta kullanılmasının artması, dikkat çekmek için ilanı yan yerlestirmeye çok başvurulması. kurumların daha çok ilan kampanyasına basvurması. En önemli yenilikler ise, duvar ilanı uygulamasının yaygınlaşmaya başlamış elması oldu.

İlancılık mesleği konusunda gazetelerde en çok haber ve makaleye rastlanan 1880-1908 yıllarında. Amerikan türü sansasyona dayalı ilanlara bol bol övgü vardır. Ama asıl önemlisi, eskinin aksine yerli üretim ve hizmet ilanlarında büyük bir artışın görülmesidir.

1840 yılında ilk sayısında "İlanat" başlıklı sütunuyla Ceride-i Havadis Gazetesi yepyeni bir mesleği başlatmış oldu, ama tellallar aracılığıyla sürdürülen hem ticari hem de siyasi amaçlı "sözlü ilan" geleneği, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde de hala devam ediyordu. Türk Basınında ilk resimli ilan 1864 de Tercuman-ı Ahval’de iki gün üstüste yayımlanan Loton Ciznel müessesesine ait demir eşya ve makine reklamıdır.

MEŞRUTİYET DEVRİ:

1908 Meşrutiyetiyle gelen basın özgürlüğü, hakiki anlamıyla ilancılığın başlangıcım sağladı. Bu arada, bu alanda istikbal gören bir kaç müteşebbis faaliyete girişti ve 1909’da İlancılık Kollektif Şirketi kuruldu. Fakat sık sık batıp çıkan gazeteler ve birkaç yıl sonra patlayan Balkan ve l. ci Dünya Savaşlarının ekonomik hayatı felce uğratması basın özgürlüğünü ve Reklamcılığı duraklatmış, hatta eskisinden de geriye götürmüştür. Bu durum. Cumhuriyetin ilanına kadar sürdü.

CUMHURİYET VE SONRASI:

Dönemin en önemli gelişmesi. o zamana kadar bu alana tamamen yabancı kalan Ankara’nın ilanı keşfetmesi olmuştur. Milli Mücadele’nin merkezi olunca, Ankara’ya gelen Balkanlı Batı Anadolulu kadroların ihtiyaç duydukları eşyalar ve yaşam türü ilana başvurmayı zorunlu kıldı.

Bu oluşumun önemi, Ankara’nın Başkent oluşundan ve Cumhuriyet’in ilanından sonra, ülkenin yöneliminde alacağı etkenliğe bu alanda da hazırlanmış olmasındandır. Zaferden sonra yabancı kökenliler çekilirken yerli reklamcıların mesleği devam ettirecek bir düzeye erişmiş olması. özellikle 192S sonlarında yeni Türk harflerine geçilmesinden sonraki açılış­ta aksamamanın sağlanmasına yardımcı olmuştur.

Aynı dönemde dünya ekonomik krizin bilmesi ile devletçi ekonomi politikalarına girilince, yoğun bir yerli malı kampanyası belir­di. Aynı zamanda Hancılık­tan reklamcılığa geçişin mi­marı ünlü grafikçi İhap Hulusi Görey, eserleriyle yepyeni bir döneni haşlattı. ünün, ya/ısı son derece a/, ağırlığı çizimlerin oluşturdu­ğu eserleri bir okul yaratmış­tır.

O döneme kadar reklam yazarı yetişlinnemiş olan bu meslek, böylece uluslararası çapla bir sanatçıya kavuşa-rak -İhap Hulusi’nin Av rupa’da da yayınlanmış pek çok eseri vardır- asıl hedefi olan reklamcılığa geçmiş ol du. Bi/deki reklamcılığın lam meslek haline gelmesi ikinci Dünya Şavaşı’ndan sonradır.

Gazetecilik ve İlancılık 1924’den itibaren tekrar gelişme yoluna girdi. Ford ve Bayer’in programlı ve sürekli reklamları hamlelere yol açmış, bunlardan örnek alan yerli firmaların da reklama önem vermesi basın mensuplarının yüzünü güldürmüştür. 1928’deki harf devrimi kısa bir duraklamaya sebebiyet vermişse de alışma devresinden sonraki ileri hareket başdöndürücü süratte olmuştur.

1928’de 50 bini bulmayan günlük tiraj 1936’da 150 bine erişmiştir. 1938’de ilanın santimi 20-30 kuruştur, yılda 300 bin liralık ticari, 200 bin liralık resmi ilan yapılmakta, 30 bin basan en yüksek tirajlı gazeteler ayda ortalama 3.000 liralık reklam geliri sağla­maktadır. ikinci Dünya Savacının başlama­sıyla yılda 200 bin liraya düşen reklam harca­maları 1942’den sonra süratle yükselmiştir. 1943’de 500 bin lira iken, 1946’da 800 bin li­raya çıkmış, 1948’de 1.5 milyon, 1951’de 3, 1953’de 5, 1955’de 8.5 milyon liralık, hem de sadece ticari ilan yapılmıştır. Bunlara resmi ilanlar da katılınca artışın ne derece hızlı ol­duğu ortaya çıkar. Artışın nedenleri, bütün dünyadaki gibi, ekonomik gelişimin yanı sıra gazetelerin teknik yönden düzelmesi ve tiraj­ların yükselmesidir. Nitekim 1945’de günde 150 bin olan tiraj, 1955’de yarım milyonu geçmiştir. Aynı zamanda artışı değerlendirirken para değerindeki düşüşü de hesaba katmak doğru olur. Bu durumda hareket artışının, harcama arıtışına oranla daha az olduğu gö­rülecektir. Reklam harcamaları 1957’10, 1959’da 18 milyona ulaşmıştır. 1981’de 200milyon yakın bir tutardır. 1955’in yarım milyon tirajına karşın 80’yıllarda tek .aşına yarım milyona yaklaşan hatta geçer gazete tirajları mevcuttu.

Birinci Dünya Savaşı yıl­larındaki durgunluğun ardından 1919’da yeniden canlan­ma görüldü. Bu dönemde, özellikle hem acentelik artışına hem de sunuşta yeniliklere rastlıyoruz. Karikatürist ve mizahçı olmasının avan­tajıyla. Sedat Simavi grafikerliğe yeni bir ufuk açtı.

Her ilanı değişik bir çer­çeve içine yerleştirmenin ya­nı sıra, kadın resmim bolca kullanmakla da dikkatleri çekmeye çalıştı. Başlık ve metinlerde de vurucu olmaya özel dikkat gösterdi. "Sinirli hanımların nazar-ı dikkatine" başlıklı ilan ilginç bir ör­nek oluşturuyor, hem metni hem de resmiyle: "Mütehassıs Doktor Rüştü Recep tedavihanesinde, sinir /.aatı, yüksek yürek çarpıntısı, uykusuzluk, inalçı baş ağrıları vesair her nevi ağrılar, felç­ler, mide ve bağırsak tembelliğinden doğan hay.ımsızlık, inatçı kabı/, elektrik uygulaması, elektrik duşları, elektrikle mesaj vesaire ile tedavi ediliyor."

Bu devrede 1957 ile 1961 arasının reklamcılar için en karanlık yıllar olduğuna da değinmek gerekir. 27.11.1957 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Gazete ve Dergilere ilan verme hakkı sadece Resmi ilanlar Şirketi’ne ta­nınıyor, böylece ajanslar ve prodüktörlerin yayın organlarıyla doğrudan doğruya temas imkanı kalkmış oluyordu. Bunda o günkü hükümetin, düştüğü politik buhran içinde, özgür basını maddi zorlamalarla kontrolün» alma amacı açıkça görülmektedir. Neyse ki bu durum uzun sürmedi 1960 devrimi ertesinde 7.1.1961 tarihinde yürürlüğe giren 195 sayılı kanunla Basın ilan Kurumu teşkil edil­di ve sadece "Resmi ilanlar ve yabancı menşe’li reklamlar bu kurum kanalıyla yayınlanabilir" şanı ile bütün ilan ve reklamlar serbest bırakıldı.

REKLAM AJANSLARI:

Sezgisel reklamcılık devresinde bir kaç sanatçı, kişisel kabiliyet ve gayretleriyle reklam dünyasının aranan isimleri olmuşlardır. Bunlar arasında başta thap Hulusi Görey olmak üzere Mesut Manioglu, Atıf Tuna, Namık Bayık, Salih Acar, Bedri Kökten vb. sayıla­bilir.

Ancak, basın hayatındaki gelişmenin parale-linde reklamcılık da günden güne ilerlemiş, bu alana atılan kişilerin çabaları ve bilimsel çalışmaları ile günümüzün modern reklam ajansları doğmuştur, Ekonomik alanda kıpırdanmaların başladı­ğı, 2 nci Dünya Savaşımn bitimine yakıngünlerde Eli Acıman, Vitali Hakko ve Began adında üç müteşebbis bir araya gelerek Faal Reklam Acentesi adıyla bir ortaklık kurdu­lar. Yıl 1944... Eli Acıman, Saint Joseph lise-sindeki tahsilin! yarıda bırakıp Fransa’ya git­miş, 8 ay gazetecilik kursu gördükten sonra yurda dönüsünde baba mesleği olan iplikçili­ğe rağbet etmeyerek, ileri bir görüşle reklam­cılık alanındaki ilk bilinçli adımı atmışiı. Bu teşebbüsüne, o zaman Mahmutpaşa’da Şap­kacılık yapan, halen Vakko müesseselerinin sahibi Vitalİ Hakko ile Koç şirketinde çalışan B. Began da iştirak etmiş, ancak işler umul­duğu gibi yürümeyince Vitali Hakko kendi işlerine bakmak, Began da Amerika’ya git­mek bahanesiyle ortaklıktan ayrılnıışlardı.

1946’da Vehbi Koç’la tanışan Eli Acıman, o sıralarda Koç-Ankara, Koç-Fermeneciler, Koç-Beyoğlu ve Koç-Lastik şubeleriyle faaliyette bulunan KOÇ sirkelinin reklam İşlerini aldı. Böylece birdenbire geniş iş imkanına kavuşan Acentesi, Faal kadrosunu genişletmek üzere teşebbüse girişti ve part-time çalışmak üzere yabancı dil bilen reklam yazan olarak Afif Erdemir’i işe aldı. Bu sırada firmanın resim işlerine Nesim Natan, muhasebesine Benjamin Pinhas bakıyor, firma bu küçücük kadrosu ile yılda 100 Bin lira ciro yapıyordu.

1949-1951 yıllarında Afif Erdemir askerlik görevini yaparken, o devrin en büyük reklam yaptıncılanndan Necip Akar da Faal Acentesinin müşterileri arasına girdi. Günden güne gelişen firma, 1957’de Eli Acıman, Afif Erdemir ve Nesim Natan’ın 50’şer bin lira sermaye ile ve müsavi şartlarla iştirak ettiği bir şirket haline dönüşerek Faal Ajans adını aldı. Aynı yıl Eli Acıman 3 yıl kalmak üzere Amerika’ya gitti. 1960’da dönüşünü İzleyen 5 yıl içinde çığ gibi büyüyen Ajans zengin bir müşteri lislesine sahip oldu, 1965 yılında çok genişleyen iş hacminin gerektirdiği bazı zor­lamalar sonunda ortaklar dostça ayrıldılar ve Eli Acıman MANAJANS, Afif Erdemir de YENİ AJANS adıyla iki ayrı şirket tesis etli­ler, Ayrılış sırasında müşterilerim de taksim eden bu iki Ajans, her geçen yıl biraz daha gelişip portföylerine yeni müşteriler katmak sureliyle bugün, memlekelimizin en başta ge­len iki dev reklamcılık kuruluşu haline gelmişlerdir.

Üçüncü büyük ajans olarak 1952’de Memduh Moran’ın 5 kişilik kadroyla kurduğu Reklam Moran’ı sayabiliriz. 1953’de 100 bin lira sermaye ile Anonim Şirket haline dönü­şen Reklam Moran, o yıl 556 bin lira ciro yapmıştır.

Ajans, başta Yapı ve Kredi Bankası olmak üzere içinde Unilever’in bir kısım mamulleri ve Singer’in de bulunduğu zengin bir müşteri listesİne sahiptir. 1957’de değişen Ticaret Ka-nununun yeni hükümlerine göre sermayesi müsait olmadığından 1958’de Limited Şirket haline geçmiş, 18 yıl boyunca gelişerek kad-rosunu 55 kişiye, cirosunu 30 milyona çıkar­mayı başarmıştır . 1909’da kurulması nedeniyle en eski reklam­cılık kuruluşu olan ilimcilik Kollektif Şirketi büyük cirosuna rağmen bir Reklam Ajansından ziyade ilan komisyoncusu görünüsündedir. Aynı usullerle çalışan Reklamcılık Şirke­ti ve yukarıda bahsettiğimiz 3 ajansla birlikte Türkiye’nin en ciro yönünden başta gelen 5 reklam firmasınını teşkil eder.

Avrupa’dan gelen malla­rın, başlıca giyim, ev eşyala­rı, güzellik ürünleri, makine­lerin ilanları artarken yani günlük yaşamımızda kullan­dığımız eşyalarla giderek Batılılara benzerken, üretim­de ve ticarette onlar gibi ol­ma eğliminin de giderek arttığına bol bol örnek buluyo­ruz. Baker, Kariman, Iştayn gibi büyük mağazalar yarım hatta tam sayfa ilanlar verir­ken, Kani ipekçi’nin Hüsnü intihab Mağazası’nın da aralarına katıldığı görülüyor, iç çamaşırdan sofra takımına, abajurlu lambadan saate kadar her şeyi satan mağazasıyla rekabete girişmiş. Bu kurumların sürekli kampan­ya sürdürmesi diğer ürünleri de etkilemiştir. İlancılık Koli. Şti. 1970’de büyük bir aşama yaparak çoğu eski ortakların oğul­ları olan genç bir idareci grubunu iş başına geçirmiştir. Bu gençlerin modern anlayışı ve ileri görüşü ile İlancılık Koli. Şti.’nin de ko­misyonculuğu ikinci plana bırakarak modern bir reklam ajansı olma yolunda olumlu adımlar atmıştır.

Dikkate değer ve köklü bir ajans olarak Grafika’dan da bahsetmek gerekir. En eski rek­lamcılık kuruluşlarından biri olan Grafika, G. Scialom ve Martin Borman adında iki ortağın matbaacılıkla işe başlayıp reklamcılık yönünde geliştirdiği modern bir ajanstır. Kaliteli bir fotoğraf stüdyosu da bulunan Grafika,başta Unilever olmak üzere birçok müşteriye sahiptir. 70’lerin sonununda film şubesini, Sintel Film’in ortaklarından Mehmet Muhtar’ı kadrosuna alarak geliştiren Grafika, böylece sinemayı da önem verdiği mecralar arasına almıştır.

Dönemin modern anlayıştaki kuruluşlarının içinde göze batanlardan biri de Ankara Reklam Ajansıdır. 1962 yılında Ankara Makarna Fabrikasının Satış Müdürü olan Sadettin Ağırnas, radyoda bir program kiralayarak reklamcılığa atılmıştır. Yıllarca makarna fabrikasında satış işlerini idare etmiş olması nedeniyle gıda maddeleri pazarını ve dağıtım kanallarını yakından tanıması, reklamcılığı pazarlama açısından ele almasına yol açmış­tır. Nitekim bünyesinde ilk araştırma şubesi kuran ajans Ankara Reklamdır. Sadettin Ağırnas reklamcılığa bir bilim olarak bak­mış, 1965’den itibaren de bu yönde örgütlenmeye çalışmıştır. Araştırma, satış teşviki şubeleri ve satış elemanları eğitimi yapabilecek nitelikteki kadrosu ile müşterilerine reklam­cılığın yanı sıra pazarlama hizmetleri de vermiştir. Reklamcılığın bilimsel tarafına ağırlık verirken bir ajansın can damarını ya­ratıcı yönünün teşkil ettiğini de akıldan çı­karmayan Sadettin Ağırnas, 1967’de Sintel Film’in sahibi Yüksel Unsal da dahil olmak üzere bütün personeli ve teçhizatıyla birlikte Ankara Reklam bünyesine alarak bu kanadını da takviye etmiştir.

Ankara Reklam; 1970’de Amerika’dan danışman olarak gelen eski AAAA başkanlarından 45 yıllık reklam­cı Harold L. Mc Clinton’un yeni organizasy­onu ve personeli eğitmesi ile çağa ayak uydurmaya çabalamıştır. Ciro bakımından başta gelen ajanslara erişememekle beraber yetişmiş elemanlar ve kalabalık kadro yönünden göze batmakatadır. Müşteri bakı­mından fazla zengin olamaması, modern pa­zarlama anlayışına sahip firmalar araması, bunun dışındakilerle çalışmaktan kaçınması prensiplerine bağlanabilir.

Pazarlama ve reklamcılık alanlarında bilimsel devrenin geldiğini görüp piyasa etüt ve araştırmalarının önem kazandığını dikkate alan bazı kişiler de bu işi konu edinen firmalar kurmuşlardır. Bunların en eski ve en tanınmışı, işletme Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Nezihi Neyzi’nin kurduğu PEVA, gerek iş adamları ve firmalar, gerekse reklam ajanslarına, istedikleri konularda piyasa etüt ve araştırmaları sunmuştur.

70’lerin sonu ve 80’lerde dikkate değer bir husus da batıdaki birleşme ve örgütlenmeye karşı, bizde dağılma ve kişiselleşmenin daha çok görülmesidir. Faal Ajansın ikiye bölünmesi gibi, bu yıllarda kurulan yeni reklam ajanslarının çoğu da büyük firmalarda yetişen ve sivrilen kişilerin ayrılarak kendi başlarına iş kurmalarıyla oluşmuştur.. Bu durum, bazı kişilerin, büyük bir ajansın calışmasına güç katmaktansa, kü­çük de olsa kendi başlarına bir kuruluşun patronu olmayı tercih etmelerinin sonucudur.

TÜRKİYE’DE RADYO:

Türkiye’de ilk radyo istasyonu, 1927 yılında yeni postanenin üst kalında kurulan küçük bir verici postadır. Bunu birkaç yıl sonra Ankara’daki diğer bir küçük vericinin yayma gi­rişi izlemiştir. Gelirlerim abonelerden aldıkları ücretlerle sağlayan bu özel kurumlar, Han konusundaki çok seyrek istekleri de cevaplandırıyorlardı. Ancak yayın alanlarının darlığı ve abone sayısının azlığı radyo reklamcılığının gelişmesin! engelliyordu.

1938’de radyo kurma ve işletme yetkisi, çıka­rılan kanunla Münakalat Vekaletine veril­miş, hemen arkasından Ankara Radyosu işletmeye açılmıştır. Böylece Devlet yöntemine giren radyoculukta İlan ve reklama yer verilmiyordu. 1939’da Matbuat Umum Müdürlüğüne bağlanan radyoların kuruluş kanunu 1949’da yeniden değiştirilmiş, Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğüne bağlı bir Daire Müdürlüğü ile yönetilen radyolarda bazı resmi bildiriler Dışında, reklamlara yine izin verilmemiştir.

1949’da kurulan ve oldukça geniş bir yayın alanına sahip olan İstanbul Radyosu, 1950’den sonra süratle gelişen ekonomik dü­zen içinde, devamlı olarak ilan ve reklam taleplerine hedef olmuştur. Nihayet, çeşitli zorlamalar karşısında 3/12/402 sayı ve 27.1.1951 tarihli Bakanlar Kurulu Kararna­mesiyle radyolar reklama açılmıştır. Bu, yurdumuzda düzenli radyo reklamcılığının baş­lama tarihidir, Bu kararname, 26.2.1962’de kaldırılarak ek­sik yönleri tamamlanıp işlemeyen tarafları düzeltilmiş olarak 6/233 sayılı kararname yürürlüğe girmiştir. Bu değişiklik de pek ya­rarlı olamamış, nihayet 1.5.1964 tarihinde kabul edilen 359 sayılı kanunla radyoların idaresi TRT- Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna bırakılmıştır.

RADYO reklamcılığı:

Radyoların reklama açıldığı 1951 yılından itibaren ilk reklam saatleri bankalar, resmi, yarı resmi kuruluşlar ve büyük firmalar tarafından özel program yapmak üzere kiralan­dı. Sonraları ileri görüşlü bazı kişiler, kollektif reklam programları düzenlemek suretiyle profesyonel radyo reklamcılığım başlattılar.

Amerika’da Wayne Couuty Universty’de bir sömestr reklamcılık ve muhasebe tahsil ettik­ten sonra yurda dönen Faruk Deniz, 1956 yılında 5.000 lira sermaye ile Televizyon reklam’ı kurarak radyo reklamcılığına başladı. Yine bu sıralarda Sedef Reklam adı altında aynı alana atılan. Türkan Sedefoğlu hem ilk radyo reklamcılarından biri, hem de ilk ka­dın reklamcı sayılabilir.

İstanbul Radyosundaki bu teşebbüslerin paralelinde, Ankara’da da Can Okan. Teleradyo adındaki firmasıyla radyo reklamcılığının öncüsü oldu.

Hareket süratle gelişti, 1957-1959 arasında Radar Reklam, Ses Reklam, Melodi Reklam, Anten Reklam gibi kuruluşlar birbirini izle­di. Genellikle Türkiye radyolarında spiker ve teknisyen olarak çalışmış olanlar, konuyu yakından tanımaları nedeniyle radyo reklamcılığının başarılı kişileri oldular. Bunlar ara­sında Tank Gürcan-Farek Yener ikilisinin kurduğu Anten Reklam, Maarifi Orhon’un Orhon Reklam’ı, Türkan Poyrazoğlu’nun Poyraz Reklam’ı, Alkan Soykök’ün Tunç. Altın Soylu’nun Altın Reklamları sayılabilir.

TÜRKİYE’DE REKLAM FİLMLERİ:

Başlangıçta bazı iş adamla­rı kendi istek ve teşebbüsleriyle, film pro­düksiyon firnmalarına bir takım basit filmler yaptırarak reklamcılığın sinema mecrasına girmesine ön ayak olmuşlardır. Bunlar ara­sında Güven Sigorta, Cemil Akar (Radyolin), Krem Pertev ve Rıdvan Umay sayılabilir.

Bu konuyu ciddi olarak ele alıp reklam filmi alanının açılmasında öncü olanların ba­sında Güzel Sanatlar Akademisi Profesörlerinden Vedat Ar’ı görüyoruz. Vedat Ar, Filmar adındaki firmasında hazırladığı esprili çalışmalarıyla halka reklam filmlerim sevdirip kabul ettirmekte baş rolü oynamıştır. Amerika’da ihtisas yapmış olan tanınmış fo­toğrafçı ve film kameramanı Kemal Baysal da titiz çalışmasıyla hazırladığı reklam film­leriyle bu alanda kaliteli eserler vermiştir.

Amerikan Haberler Bürosunun desteği ile dokümanter ve aktüalite filmleri hazırlamak üzere İlhan Arakon, Haluk Durukal, Galip San üçlüsünün kurduğu ADS ajansı, sonra­ları reklam filmi çalışmalarım da konuları arasına almıştır, 1949’da AND Film’de canlı resim çalışmalarına başlayarak Türkiye’de bu tekniği ilk gerçekleştiren kişi olan Yüksel Unsal, 1960’da Vedat Ar ile birlikte Vog-Bali firması için hazırladığı bir seri filmi animasyonun reklam alanına girmesini sağlamıştır.

1961’de Yüksel Ünsal-Mehmet Muhtar-Kemal Baysal ortaklığı, ilk renkli reklam filmlerini yapmaya başlıyordu. O sıralarda memleketimizde renkli filmlerin banyo ve kopya işlemleri yapılamadığından, işin en güç yönünü bu filmlerin laboratuar işlemleri için iki defa yurt dışına gidip gelmesi teşkil ediyordu. Her ne kadar Almanya’daki Arnold Richter ile İngiltere’deki Arthur Rank stüdyoları ile anlaşmalar yapılmışsa da yı­kanmamış filmin yurt dışına çıkışı, her seferinde Bakanlar Kurulu müsaadesini gerektirmesi nedeniyle büyük bir problem oluyordu. Bütün güçlüklere rağmen bir yıl içinde çeşitli bankalar ve firmalara başarılı renkli reklam filmleri yapıldı.

1962’de Mehmet Muhtar ile Yüksel Unsal, Kemal Baysal’dan ayrılarak Sintel Film’i kurdular. Başta Unilever ve Türk Ticaret Bankası olmak üzere çeşitli işletmeye renkli, siyah-beyaz, normal ve animasyon türünde filmler hazırlandılar.

Ancak sezgisel reklamcılığın yerini yavaş yavaş bilimsel reklamcılığın aldığını ve modern reklamcılık anlayışı içinde bir prodüksiyon firmasının tek basma başarı sağlayamayacağım, bir ajans çalışması gerektirdiğini hisse­den ortaklar 1967’de Sintel Film’i kapattılar ve Mehmet Muhtar Grafika Reklam Ajansı­nın Film departmanına, Yüksel Unsal da An­kara Reklam Ajansının Yaratıcı Daire Başkanlığına geçtiler.

1964-1965 yılları film reklamcılığının en hareketli devreleridir. Gerek basında gerekse AND Film’in canlı resim çalışmalarında başarı göstermiş karikatüristler reklam filmi yapımında çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Ali Ulvi Ersoy-Bedri Koraman-Yalcın Tüzecan’ın bir araya gelerek kurduğu Karikatür Reklam, üç sanatçının eş değerde olması ve yardımcı kadronun yetersizliği nedeniyle uzun ömürlü olamamıştır. Bu arada Ferruh Doğan, Yalçın Çetin, Eflatun Nuri, Tonguç gibi sanatçılar da çeşitli adlarda çeşitli firma­lar kurup dağılarak birçok animasyon çalışmaları yapmışlardır. Reklam filmlerini bambaşka açıdan ele alan İstan­bul Reklam, kollektif radyo reklamcılığının bir benzerini sinemada uygulamıştır. Ancak çoğu 5-6 metrelik siyah-beyaz ve basit animas­yon çalışmalarından ibaret bu filmler yapımcısına büyük yarar sağlamışsa da film reklamcılığına yarardan ziyade zarar vermiş, halkın tepkilerine hedef olmuştur. Zaman zaman Altan Erbulak, Oğuz Aral gibi kari­katür alanında haklı ün yapmış sanatçılarla çalışması dahi istanbul Reklam’ın olumsuz sonuçlara gidişini önleyememiştir.

Kaynak

http://ilef.ankara.edu.tr/

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.