Marx bu çalışmasına, Genç Hegelci Bruno Bauer`in Prusya`daki politik özgürleşimin sağlanması için yürüttüğü yargıları eleştirerek başlar. Bauer bu özgürleşimi, Yahudilerin ancak dini kimliklerinden vazgeçerek yani devletin tamamen seküler olmasıyla sağlanabileceğini söyler. Düşüncesine göre seküler bir devlette, din gibi ikinci kimliklere boş alan kalmaz, çünkü din, politik özgürleşimle ve İnsan Hakları fikriyle çelişir.
Marx, Bauer`in "seküler devlette" dinin sosyal hayatta önemli bir rol oynamayacağı yolundaki varsayımında hatalı olduğunu söyler. Prusya`nın aksine, ABD`de devletin bir dini yoktur ama dini yayılmadan ve düşünüşten örnekler bulunmaktadır. Marx`ın analizinde "seküler devlet" dine karşı değildir, aksine gerçekte onu gerektirir. Vatandaşlar için dini ve mülki niteliklerin ortadan kaldırılması dinin ve mülkiyetin yok olduğu anlamına gelmez, sadece bireylerin onlarsız ele alınmasının bir yolunu ortaya serer. Marx bu çalışmasında gittikçe din ve politik özgürleşim sorularının ötesine geçer. Ahlaksal ve politik özgürleşimi sağlamış bir devlette insanların özgür olamayacağını, ekonomik eşitsizlik tehditi altında çevrili kaldığını söyler. Bu varsayım daha sonra kapitalizm eleştirisi olarak kendini gösterecektir.