Hayatı
1903'de Teğmen rütbesiyle Harp Okulu'ndan mezun oldu. İlk görev yeri Manastır'da konuşlanan 6. Nizamiye Piyade Tümeni idi. Burada Enver Paşa'nın emrinde bulunmuş ve hayatı boyunca da Enver Paşa'nın en yakınındaki adamlarından biri olmuştur. II. Meşrutiyet dönemine kadar bu bölgede görev yaptı. Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut çetelerine karşı mücadele etti. Gayri Nizami Harp tecrübesini bu dönemde kazandı. İttihat ve Terakki'ye katılması da yakın arkadaşlarının etkisiyle aynı dönemdedir.
İhtilal ardından İttihat ve Terakki cemiyetince 1909 yılında İran'a gönderildi. Görevi daha önceden kaldırılmış olan meşrutiyeti yeniden ilan ettirmek üzere yeraltı faaliyetlerinde bulunmaktı. Yol boyunca, bölgedeki kürt aşiretlerinin desteğini toplayarak ilerledi. İranlı meşrutiyet yanlıları ile işbirliği yapdı. 31 Mart Olayının patlak vermesiyle İstanbul'a çağrılınca görevini bırakmak zorunda kaldı. İsyan bastırıldıktan sonra Ermeni ayaklanmaları sebebiyle müfettiş-i umumi olarak Adana'ya gönderildi. 1910 da gazeteci Ahmet Samim Bey'e düzenlenen suikastın faili olduğu iddia edildi ancak bu iddia ispatlanamadı.
Trablusgarp Dönemi
1911'de İtalyan işgaline maruz kalan Kuzey Afrika'daki Osmanlı topraklarını kurtarmak amacıyla başlatılan mücadeleye katıldı. Trablusgarp yoluna Binbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) Bey ile çıktı. Başta Kurmay Binbaşı Enver Bey olmak üzere İttihat ve Terakki'nin en önemli komutanları Trablusgarp-Bingazi eksenine gelmişti. Yakub Cemil yine Enver Bey'in emrindeydi. Yerel halkı örgütleyerek gerilla savaşını başlattılar. Bu esnada, öteden beri fikir ayrılığında olan Enver Bey ile Mustafa Kemal Bey'in arasında kaldı. Bağlı olduğu Enver Bey, onu ve bir başka arkadaşını Mustafa Kemal Bey'e suikast düzenlemek üzere görevlendirdi. Ancak Mustafa Kemal Bey'le olan samimiyeti ve saygı ilişkisi nedeniyle bunu reddetti, hatta suikast konusunda Mustafa Kemal Bey'i uyardı. Kısa bir süre sonra, Enver Bey'le ters düştüğü başka bir konu nedeniyle cepheyi bırakıp İstanbul'a döndü.
Bab-ı Ali Baskını ve Balkanlar
1912'de başlayan Balkan Savaşları'na 4000 cezaevi mahkumundan oluşan gerilla ordusu katıldı. Bu ordu ile beklenenin üzerinde yarar sağladılar. Ancak Osmanlı ordusu savaşta yenilince hükümet, Edirne ve Çatalca'yı Bulgarlara bırakarak barış yapmak istedi. O dönemde muhalefette olan İttihat ve Terakki Fırkası ve dolayısıylada cemiyet buna şiddetle karşı çıktı. Bu sebeple de cemiyet, tarihe Bab-ı Ali baskını olarak geçen ikinci ihtilalini gerçekleştirdi. Yakub Cemil, Bab-ı Ali binasına ilk giren baskıncılar arasındaydı. Baskın esnasında karşılarına çıkan Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa'yı "bu herife laf anlatılırmı" deyip şakağından vurmuştur. Bu olayın etkisiyle kısa bir süre sonra, yüzbaşı rütbesinde iken ordudan atıldı. Yine de aynı yıl Garbi Trakya Muvakkat Hükümeti'nin kurulmasıyla sonuçlanan muharebe döneminde Enver Bey'in emrinde orduda gönüllü olarak yer aldı.
Teşkilat-ı Mahsusa
1914 de Teşkilat-ı Mahsusa'nın resmen kurulmasıyla bu kuruma alındı ve ilk görev yeri olarak da Doğu Anadolu belirlendi. 2000 kişilik mahkum ordusuyla yola çıktı. Çorum'da konakladıkları esnada yerel halktan birini yargılamadan idam ettirmesi tepkilere sebep oldu. Bölgedeki diğer ordu birlikleriyle çeşitli zaferler kazandı ancak Ardahan'da ciddi bir yenilgiye uğradı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Ermeni çetelere karşı mücadele etmekle görevlendirildi. 1915 de alınan kararla Erzurum ve çevresindeki Ermenilerin tehcir edilmesini organize etti. Tehcir süresinde emrini verdiği bazı komitacıların yargısız infazları nedeniyle bu görevinden de alındı. Yeni görev yeri olan Bitlis'te, emirleri ihlal edip çıkan isyanlara karşı aşırı sert davrandığından dolayı, bu seferde Bağdat'a gönderildi. Bağdat cephesinde de emirleri ihlal etti ve fevri olarak emrettiği bir taarruzda bölüğünün büyük kısmını kaybetti. Bu olay cephe günlerinin de sonu oldu ve acilen İstanbul'a çağrıldı.
Yakup Cemil son adamlarını, ünü bütün imparatorluğa yayılmış ve günümüze kadar da gelmiş olan Sinop Zindanlarından devşirir. Hepsi birbirinden belalı, hepsi birbirinden tehlikeli iki bin adam. “ Berberler bir adım öne çıksın” der. Ve komutlar komutları izler: “ 1 leşi, 2 leşi, 3 leşi, 4 leşi, 14 leşi olan bir adım öne çıksın.” Sonunda bir kişi kalır hem berber olan hem de 14 leşi bulunan, yani 14 cinayeti olan, yani 14 adam öldüren. Yakup Cemil 14 leşli berberi şöyle bir süzer tepeden tırnağa ve sonra “ getir bir sandalye ve beni tıraş et, seni özel berberim tayin ettim” der. Berberin gözü kanlı, Yakup Cemil’in gözü kara. Usturanın sapı katilin elinde, ağzı Yakup Cemil’in gırtlağında. Ölümle liderlik arasındaki süre saniyeden de kısa. 14 leşli özel berber Yakup Cemil’in yüzünü sabunlamada, 2 bin kanlı katil sahneyi izlemede ve Yakup Cemil sandalyede ayak ayak üstüne atmış tütününü tüttürmede. O sandalyenin üstünde, o usturanın ucunda ve o 2 bin kanlı katilin huzurunda liderlik sınanmada, daha doğrusu insanlara liderlik dersi verilmede.
Osman Kara[1]
İdam Edilişi
İstanbul günlerinde Enver Paşa ile ters düştü ve yakın arkadaşları ile ihtilal planları yaptı. İttihat ve Terakki hükümetini dağıtmak, Enver Paşa'nın yerine Mustafa Kemal Paşa'yı getirmek istiyordu. Sonradan bu fikrinden vazgeçtiği halde hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklandı. Vatana ihanetten suçlu bulundu. 11 Eylül 1916 günü kurşuna dizilerek idam edildi.Yakub Cemil efsaneleri
İdamında vücuduna 14 mermi saplanmasına rağmen yarım saat boyunca can vermediği söylenir. Vücudundan sızan kanların toprağa önce vatan yazdığı efsanesi türemiştir.Yakub Cemil benzetmeleri
Yakub Cemil, usta bir silahşor ve keskin nişancıydı. Gönülden bağlı olduğu İttihat ve Terakki için her türlü fedakarlığı yapmakyan çekinmezdi. Cemiyet düşmanlarının en fazla korktuğu kişilerdendi. Bununla beraber cemiyet içerisinde isyankar yapısı ve sorunları silahla çözme arzusuyla tanınırdı. Bu özellikleri yakın tarihimizde dahi çeşitli benzetmelere ve spekülasyonlara sebep olmuştur.
Susurluk Skandalı sonrasında, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Abdullah Çatlı için Yakub Cemil benzetmesini kullanmıştı.[2]
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Danıştay saldırısı için Yakub Cemil'in Bab-ı Ali baskını gibi benzetmesini kullanmıştı.[3]
Kaynaklar
Yalçın, Soner. Teşkilat'ın İki Silahşoru. Doğan Kitap (2001). 314 s. ISBN 975-6612-13-4
Lord Kinross. Atatürk : Bir Milletin Yeniden Doğuşu (orj. Atatürk: The Rebirth of a Nation). Altın Kitaplar (12. Basım - 1994). 592 s. ISBN 975-4050-35