Zar kanatlılar (Hymenoptera) takımının, çoğunlukla arıgiller (Apidae) familyası türlerine verilen genel ad. Bütün böceklerde olduğu gibi, vücutları baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden meydana gelmiştir.
Başın yanlarında bir çift petek göz, tepe kısmında üç adet nokta (osel) göz ve bunların yakınında da koku alma ve dokunma organı olarak kullanılan bir çift anten yer alır. Ağız organları, yalayıp emici, bazılarında kemiricidir. Göğüs kısmından, üç çift eklemli bacak ve iki çift az damarlı, şeffaf kanatlar çıkar. Ön kanatlar, arka kanatlardan daha büyüktür. Arka kanatların ön kenarlarında bir sıra kıl çengel bulunur. Uçuş esnasında çengeller ön kanatlara bağlanarak kanat çiftleri birlikte hareket ederler.
Dişilerde, karın kısmının arka ucunda içeri çekilebilen yumurtlama borusu bulunur. Bununla yumurtalar istenilen yerlere (petek, bitki veya hayvanların içlerine) bırakılır. Testereli arılarda yumurta koyma boruları isminden de anlaşılacağı gibi testere şeklinde dişlidir. Bazı arılarda bu borunun yumurtlamayla ilgisi yoktur. Zehirli iğne şeklini almıştır. Sokmaya ve bağlı olduğu zehir bezinin salgılarını akıtmaya yarar.
Yaban arılarının çoğu yalnız yaşarlar. Bal arıları, cemiyet hayatı yaşayan, polen ve balla beslenen çok faydalı böceklerdir.
Bal arısı (Apis mellifica): Cemiyet hayatı en düzenli hayvan bal arısıdır. Dünyanın her tarafına yayılmış olmakla birlikte anavatanı Batı Asya veya Anadolu olarak bilinir. Yabani şekilde yaşayan iki türü daha bulunmakla birlikte, evcilleştirilen sadece “Apis mellifica” olarak bilinen türdür.
Arıların hayatları hakkında en iyi bilgi onları kovanlarında veya kovanlarının yakınlarında gözlemekle elde edilebilir. Kovan içine bakıldığında dikey vaziyette asılmış balmumu tabakaları ve onların üzerlerinde petek yapmaya çalışan arılar görülür. Balmumu tabakasının her iki yüzeyinde de petek hücreleri bulunur. Balmumu, işçi arıların karın halkalarının arasındaki bezlerden salgılanır. İşçi arılar orta ayaklarında bulunan balmumu çubuğu ile balmumunu toplayarak ağıza götürür. Çeneleri arasında çiğneyerek kullanılabilecek kıva getirir. Karın yüzeyleriyle de cilalıyarak altıgen prizma şeklinde binlerce petek yaparlar.
Petekler altıgen prizma şeklinde olup, en az balmumuyla en çok balı depo edebilecek şekilde imal edilirler. 500 gram balmumundan otuz beş bin petek yapılıp, içine 10 kg bal saklanır.
Yapılan petekler kuvvet ve hafiflik bakımından birer harikadır. Duvarları santimetrenin 1/500’ü inceliğinde olup kendi ağırlığının 30 mislini taşıyabilir. Altıgen prizma aynı zamanda dışarıdan zorlamaya karşı en dayanıklı şekildir. Petek hücreleri o kadar muntazamdır ki, on sekizinci asırda yaşamış Fransız bilim adamı Remaur, bu hücrelerin çaplarının milletlerarası bir ölçü olarak kullanılmasını teklif etmiştir.
Bütün petekler aynı büyüklükte değildir. İhtiyaca göre değişik konum ve şekillerde olurlar. Bir kısmı polen (çiçek tozu) veya balla doldurulmuştur. Boş olanlara ise, bey arı tarafından birer adet yumurta bırakılır. Arılar, boruya benzer emici dilleriyle nektar da denen bal özünü çiçeklerin taç yapraklarının diplerinden emerler. Midelerinin ilk bölümü olan “bal midesi”ne aktarırlar. Burada midenin özsuları balözünün şekerlerini daha basit şekerlere çevirirken, başka maddeler de katılır. Toplanan balözünün gerilere gitmesine mani olmak için bal midesinin sonunda bir vana (valv) sistemi bulunur. Bu vanadan sonra sindirim enzimleri ihtiva eden “asıl mide” gelir. Bunun da arka ucu boşaltım organlarına bağlıdır. Ancak hayatı için lüzumlu çok az miktarda balözü, bal midesinden sindirim midesine aktarılır.
Balözü ile kovana dönen arı, bal midesindeki bu tatlı sıvıyı genç işçilerin ağzına kusar. Onlar da bunu ağızlarındaki salgılarıyla karıştırır ve kendi aralarında dilden dile geçirerek içindeki suyun bir kısmını buharlaştırırlar. Sonra boş peteklere doldururlar. Artık bu sıvı, zevkle yediğimiz baldır. Yuvada görevli diğer işçi arılar, peteklere dolan balı daha fazla buharlaştırmak için, petek hücrelerinin üzerinde devamlı kanat çırparak hava akımı sağlarlar. Depolama sırasında da baldaki suyun bir miktarı daha buharlaşarak bal yoğunlaşır. Bu işlemlerden sonra peteklerin ağzı, balmumu kapağı ile iyice kapatılır.
Bir kovanda 50-60 bin kadar arı bulunur. İyi bir mevsimde bir kovandan günde 1 kg bal üretilir. Yarım kilo bal için 37 bin arı yükü bal gerekir. Bal arılarında düzenli bir cemiyet hayatı mevcuttur. Bir bal arısının yalnız başına 2-3 günden fazla yaşayamadığı gözlenmiştir. İki tanesi ancak bir hafta kadar yaşayabilmiştir. Bir kovanın kurulabilmesi için de, en az 40 bal arısına ihtiyaç vardır. Bunların arasında da yumurtlayan kraliçe ana arının olması şarttır.
Petekler arasına göz atıldığında bütün hücrelerin bal ile doldurulmadığı, bir kısmında yumurta ve bazılarının içinde “sürfe” adı verilen kısa tombul, beyaz kurtçuk bulunduğu görülür. Sürfelere “larva” veya “tırtıl” da denir. Bunlar arının bebek devresidir. Arı cemiyetinde yaş esasına göre düzenli bir iş bölümü vardır.
Yumurtalar 3 günden sonra çatlayarak açılır, içinden gözsüz (kör) ve bacaksız larva çıkar. Larvaların hepsi ilk 3-4 gün, hizmetçi arıların yutak altı bezlerinden salgılanan, vitamin ve proteince zengin arı sütüyle (royal jelly = kraliyet peltesi) beslenir ve hızla büyürler. Bu beslenme devresinden sonra larvalar, çiçek tozuyla karıştırılmış bal yerler. Bu bal - polen karışımına “arı maması” denir. Çiçek tozu, arılar için gerekli bütün proteinleri ihtiva eder. Bal ise, çeşitli vitamin, şekerler, protein ve sindirime yardımcı enzimlerce zengindir. Arı maması, dadı arıların midelerinde kısmen sindirildikten sonra yemeleri için larvaların yanına bırakılır.
Larvaların çoğu polen-bal karışımı ile beslenmeye başlarken birkaç tanesi ise arı sütüyle beslenmeye devam eder. Bu beslenme farkı, larvanın gelişiminde harikulade bir değişiklik yapar. Bal ve çiçek tozu ile beslenen larvalardan daima işçi veya erkek arılar gelişir. İşçi arılar dişi oldukları halde kısırlaşmışlardır, yumurtlayamazlar. Yumurtlama organları, arı iğnesine dönüşmüştür. Arı sütüyle beslenmeye devam eden dişi larvalardan ise kraliçe arılar meydana gelir. Kraliçe (Bey) arılar hem yumurtlama organlarına, hem de eğri zayıf bir iğneye sahiptir. Erkek larvalar, biraz daha büyükçe petekler içinde bulunur.
Üç günlük yumurtalardan çıkan kurtçukların her biri günde 1000-1300 defa beslenir. 24 saat içinde ilk ağırlığının 5 katı büyür. Altı günde 1570 kere büyür. Beşinci günün sonunda pupa (koza) devresine girer. Bakıcı arılar kozaya giren hücreleri balmumu kapağı ile kapatırlar. Pupa devrine giren larvanın kısa bir süre sonra ipek salgı bezleri çalışmaya başlar. Ağzından çıkan ince ipliklerle etrafına ipekten bir koza örer. Koza içinde vücudu yavaş yavaş kanatlı arıya dönüşür. 12 günlük koza devresinin sonunda kapağı yırtarak genç bir arı olarak dışarı çıkar. Eğer hücreleri yırtıp çıkan erginler gözlenebilirse bunların arasında işçi, erkek ve kraliçe arı görülebilir. Erkek arılar, işçilerden; kraliçe ana arı ise hepsinden daha iridir.
İşçi arılar: 14-15 mm boyundadırlar. Küçük gözleri, polarize ışığa karşı hassastır. Petek gözler ise, bizim göremediğimiz morötesi ışınlara karşı hassastır. Su, nektar ve bal emmek için boru şeklinde dilleri, koklama ve dokunmak için antenleri, saldırı ve korunmak için iğneleri, uçmak için iki çift kanatları, tutunmak ve yürümek için üç çift bacakları mevcuttur. Her ayak ucunda iki sivri çengel ve bunların arasında yapışıcı birer yastık vardır. Ön bacaklarında petek gözlerini temizlemek ve vücudunun ön kısmına yapışan çiçek tozlarını toplamaya yarayan kıllardan meydana gelmiş fırçalar ile bunların arasında birer anten temizleme cihazı yer alır. Orta bacaklarında ise, balmumunu toplamaya yarayan birer çubuk ile ön ayak ve göğüse yapışan çiçek tozlarını toplamaya yarayan polen fırçası görevi yapan kıllar mevcuttur. Arka bacaklarda ise çiçek tozlarını doldurmak için birer kıl sepetçik bulunur. Ayrıca vücutlarında yer çekimini, rüzgar hızını, kovan sıcaklığını, uçuş sıcaklığını ölçmeye yarayan hassas duyu organları mevcuttur. Esas itibariyle kısır dişilerdir. Altı hafta (40 gün) kadar yaşarlar (kışın 5-6 ay dayanırlar). Kancalı iğneleri vardır. Beyinleri, erkek arılardan daha büyükçedir. Arı kovanının bütün işlerini yaş esasına göre işçi arılar yaparlar. Çiçek tozu, balözü toplar, petek yapar, larvalara bakar, kovanı temizler ve havalandırırlar. Dışarıdan saldıran düşmanlara iğneleriyle karşı koyarlar. Her arı cemiyetinin kendilerine has kokuları vardır. Kovan nöbetçileri bu kokuyu taşımayan fertleri içeri sokmazlar.
Erkek arılar: İlkbaharda ortaya çıkarlar. İşçilerden iri kafalı olmalarıyla ayrılırlar. Sayıları bir kaç yüz (200-300) kadardır. 3-6 ay kadar yaşarlar. Tek işleri kraliçeyle (ana arıyla) çiftleşmektir. İşçi arılar tarafından beslenirler. İşçi arıların çok iyi gördüğü sarı renge karşı kördürler. Morötesi ışığa karşı ise son derece hassastırlar. Bu özelliklerini zifaf uçuşu esnasında yön bulmada kullanırlar. Sonbahar başlangıcında kraliçeyle yaptıkları “zifaf uçuşu”ndan sonra artık kovan için yük olmaya başlarlar. Sonbahar sonlarında işçi arılar tarafından kovandan atılır veya öldürülürler.
Arı beyi (Kraliçe-Ana arı): Kovanda tektir. Boyu 18-20 mm kadardır. 4-5 yıl kadar yaşar. Kovanda yumurtlayabilen tek dişidir. Tek işi yumurtlamaktır. Ortalama olarak dakikada 2, günde 2500 ve ömrü boyunca iki milyon yumurta yapabilecek durumdadır. Kendisinin, yumurta ve yavrularının bakımı, dadı işçi arılar tarafındn sağlanır. Arı sütüyle beslenir, bakım ve temizliği yapılır. Arı sütü, işçi arıların yutak altı bezlerinin ürettiği vitamin ve proteince zengin bir madde olup, çiçek tozu ve balla karıştırılarak kraliçeye yedirilir.
Kovandaki en mühim arı olduğu halde, kovan idaresiyle alakası yoktur. Yalnız bir çeşit hormon salgılayarak kovandaki arıların davranışlarını kontrol altında tutar. Bu hormonları işçi arılar, kraliçenin vücudunu tımar ederek temizlerken ağzından alır ve ağızdan ağıza yiyecek değiştirme esnasında koloniye yayarlar. Hormonun kolonide yayılışı, kraliçenin hayatta olduğunu haber verdiğinden, kovandaki faaliyetler normal devam eder. Kovanın gerçek idarecileri işçi arılardır. Nerede ne zaman balözü toplanacağına, kraliçe arının nereye yerleştirileceğine, yeni bir koloni kuracak arıların ne zaman kovandan çıkarılacağına karar veren hep onlardır. Balmumu hazırlamak, yumurta ve yavruların bakımı, kovanın temizlik ve savunması hep onlara aittir. Kraliçe arının kararlarda hiç rolü yoktur.
Hücresini yırtıp çıkan genç kraliçe, rakip kraliçe larvalarını iğneleyerek tahrip eder. Kozadan çıktıktan 7 gün sonra kovanın bütün erkeklerini peşine takarak “zifaf uçuşu” için havanın çok yükseklerine çıkar. Zayıf, yaşlı iyi beslenememiş erkekler çok geçmeden kraliçeyi takipten vazgeçip boşlukta kaybolur. Geride sadece yorulmak bilmez bir grup kalır. Kraliçe, zifaf uçuşunda altı veya daha fazla erkekle eşleşir ve eski kraliçenin yerini almak üzere kovana döner.
Eski kraliçe, yeni kraliçenin hücresini yırtıp çıkmasından bir hafta önce işçilerin yarısına yakınını alarak yeni bir kovan kurmak için kovandan ayrılır. Bu toplu halde kovandan ayrılmaya “oğul verme” denir.
Zifaf uçuşunda kraliçe ile eşleşen erkekler, kraliçenin ömrü boyunca vücudunda depolayacağı milyonlarca sperm aktarır. Kraliçe bu spermleri vücudundaki özel bir bölmede (sperm kesesinde) ömrü boyunca canlı olarak muhafaza eder. Spermler, kraliçenin yaşadığı müddetçe yumurtlayacağı yumurtaları aşılamaya (döllemeye) yarar. Kraliçe, istediği zaman döllenmiş, istediğinde döllenmemiş yumurta yumurtlayabilme özelliğine sahiptir. Sperma kesesini büzdüğü taktirde, yumurta kanalından geçen yumurta döllenir. Döllenmemiş yumurtalardan hep erkek arılar çıkar. Bu çeşit döllemesiz çoğalmaya partenogenez denir. Döllenmiş yumurtalardan ise dişi arılar çıkar. Ancak larva dönemindeki beslenme durumu bunun işçi veya bey arı olmasına te’sir eder. Döllenmiş yumurtadan çıkan larva, şayet arı sütü ile beslenirse, iri bey arı; aksi halde küçük kısır işçi arı halinde gelişir.
Arılar yapacakları bütün şeyleri nasıl öğrenirler? İşçiler çiçeklerin yerini keşfetmeyi, nektar emmeyi, polen toplamayı, bal petekleri yapmayı, larvalara bakmayı ve düşmanları iğnelemeyi nasıl öğrenirler? Balarısı mühendis gibi petek yapar. Silindir yapsaydı aralarında boşluk kalırdı. Altıgen prizmalar arasında yer ziyan olmuyor. Dörtgen olsaydı hacimleri daha az olurdu. Bunu insanlar okumakla, öğrenmekle anlıyor. Öğrenmeyen anlayamıyor. Arıya bunu bildiren kimdir?
Bütün bunları, onu yaratan kendisine “ilham” etmektedir. İlhama “içgüdü” de denir.
Arılar yapacakları şeyleri diğer arılardan öğrenmezler, bir arı bu kabiliyetleri ile doğar.
Gözleri açık olarak uyur. Başındaki iki anteni ile koku alır ve bunları dokunma organı olarak da kullanır. Bacakları aynı zamanda tat alma organıdır. Arı, diliyle olduğu kadar bacaklarıyla da tat alır. Bal arıları, kelebekler ve daha başka böcekler morötesi (ultraviole) ışınlara karşı duyarlıdırlar. Kuşlar ve yarasalar, insanlar gibi morötesi ışınları göremezler. Gözleri sadece kendileri için faydalı olanı görebilecek biçimde tanzim edilmiştir. Küçük osel gözleri polarize ışığı görmekte kullanılır. Başın yanlarındaki petek gözler ise morötesi ışığa karşı hassastır.
Parlak çiçekler, bal arısına daha güzel bir manzara içerisinde görünür ve onu cezbederler. Son araştırmalar, çıplak göze pek renkli görünmiyen çiçeklerin bile arılara morötesi ışınlarla rengarenk göründüğünü açıklamıştır. Arılar bu kabiliyetleri sayesinde bulut arkasındaki güneşi bile görürler ve kovanların ve çiçeklerin yerini hesap ederler. Yalnız bu üstünlükleri için arılar bir bedel ödemek zorundadır. Ultraviole alanında kazandıklarını bir yerde kaybederler. Bu yüzden onlar yeşil ve kırmızıyı göremezler. Yeşil otlardan meydana gelen bir çayır onlara gri görünür. Çiçekler bu renksizliğin içinde parlak renkleriyle ortaya çıkarlar. Zaten onlara insanlar gibi renkli görmenin ne faydası olabilir ki? Onlar için esas mesele balözüyle dolu çiçekleri görebilmektir. Kırmızı ve yeşili görememeleri onlar için zarar değil faydadır. Kırmızı renkli çiçekler daha çok kelebeklere hitap eder. Bal arıları çoğunlukla mavi renge düşkündür. Kırmızı haricindeki renkler de kendilerini cezbederler. Bizim sarı olarak gördüğümüz bir çiçeğin dış kenarları morötesi ışığı aksettirdiğinden arıların gözünde değişik renkte gözükür. Sadece ortası sarı olarak netleşir ve arıyı doğrudan nektar kaynağına çeker. Bizim için beyaz olan bir çiçek, ultraviole sayesinde arılar için renklidir. Hatta morötesi ışığın diğer renklerle karışımından ortaya çıkan ve bizim tamamen yabancısı olduğumuz çeşitli renk harmonileri de arılar için manalar ifade eder.
Yaban tarla çiçek arısı (Bombus terestris): Uzunluğu 15-24 mm kadardır. Koyu kahverenkli tıknaz vücudları tüylü olup, özellikle tarlalarda çiçekli alanlarda uçuşurlar.
Yuvalarını toprak altında kurarlar. Petekleri balmumundan yapılmış yuvarlak kürelerden meydana gelir. Uzun borulu çiçeklerin tozlaşmasında önemli rol oynarlar. Kraliçe ve işçi arıların arka bacaklarında çiçek tozu toplama sepetçiği vardır. Midelerinin bir bölümünü bal midesi olarak kullanırlar. Halk arasında; “toprak çiçek arısı”, “kadife tüylü arı” veya “yaban arısı” olarak bilinmektedir. Bombus cinsinin bir kaç türü vardır. Cemiyetleri 50 ile 200 kadar bireyden meydana gelir.
Sarıcalı kağıt yaban arısı (Polistes gallicus) : 15-20 mm uzunlukta, vücutları sarı-siyah bantlarla süslü yaban arılarına yaz ve sonbaharda evlerin çevrelerinde rastlanır. "Eşek arıları" olarak da bilinirler. Dinlenme halinde kanatlarını üst üste getirerek sırtlarına yapıştırır. Antenleri oldukça kalın, ağız parçaları çiğneyicidir. Bal yapmazlar. Avını yakalamada ve savunmada kullandığı zehirli iğnesinin ucu çengelsiz ve sivridir. Avladıkları tırtıl ve böcekleri çiğneyerek larvalarını beslerler. Kağıttan yapılı petekleri bir binanın köşesine veya saçak altına bir sapla bağlıdır.
Kazıcı yaban arısı (Sphecidae): Vücutları ince uzun yapılıdır. 15 mm uzunluktadır. Arka kısımları kırmızı koyu renklidir. Yalnız başına(soliter) yaşar. Balözü ve polenle beslenirler. Larvaları ise tırtıl ile beslendiği için etçildir. İlkbahardan sonbahara kadar görülürler. Bilhassa açık kumlu arazileri severler. "Kum eşek arısı" olarak da tanınırlar.
Yaban arısı toprağa bir delik açar ve hemen tırtıl avına çıkar. Yakaladığı böcek veya tırtılın karnına yumurta borusunu batırır. Büyük bir ustalıkla avının sinir boğumlarını delerek onu felçleştirir. Hareketsiz fakat canlı tırtılı kazdığı deliğe getirir ve oraya bir yumurta bırakır. Daha sonra deliği kapatır. Yumurtadan çıkacak larva, bu tırtıldan beslenerek gelişir. Gelişimini tamamlayan yabani arı gelecek yıl delikten çıkar. Anne arı ise kışı geçiremeyip öldüğünden yavrularının çıkışını hiç bir zaman göremez.
Sondajcı yaban arısı (Ichneumonidae): Çok çeşitli türleri vardır. Uzun antenli, ince narin vücutludurlar. Bazı dişilerin çok uzun, delici yumurtlama boruları (Ovipositor) karekteristiktir. Erginler balözü ve çiçek tozu (polen) ile beslenmelerine rağmen, larvaları, başka böceklerin tırtıllarında parazit yaşarlar.
Sondajcı yaban arısının dişisi, yumurtlama döneminde ağaç kabukları altında gizlenmiş tırtıl avına çıkar. Kabuğun 2-4 cm altındaki tırtılı duyargaları ile keşfeder. Milim şaşmadan delici yumurta borusu ile kabuğu delerek yumurtasını tırtılın vücuduna bırakır. Bu yaban arısının duyarlılığı şaşılacak derecededir. Kabuk altındaki kurtçuğun vücudunda başka bir böceğin yumurtasını taşıyıp taşımadığını da keşfeder. Böyle taşıyıcı tırtıla yumurtasını bırakmak için boş yere kabuğu delme zahmetine katlanmaz.
Yumurtadan çıkan kurtçuklar evvela tırtılın vücudundaki yağlı besinleri yerler. Gelişimlerinin sonlarında ise organlarını da yiyerek tırtılın ölümüne sebep olurlar. Gelişen yavru arı, dış dünyaya çıkmak için içten dışa doğru kabuğu delme ameliyesine girişir. Yavru arı dalın dış dünyaya bakan kısmını tayin etmekte yanılmaz. Bu yaban arılarının bazı türleri tırtıl kontrolünde ve haşerat mücadelesinde kullanılmak için üretilmektedir.
Arılar neden önemli?
Çiçek ve bitki türlerinin polenleri arıların ayaklarına yapışır. Arılar farklı bitkilere konarak bu polenlerin taşınmasını sağlar. Polenizasyon adı verilen bu yolla bitkiler döllenerek çoğalır. Arılar 130 bin farklı bitki türünün üremesini sağlar. Sadece bir kovandaki arılar 1 gün içinde 400 kilometrekarelik bir alanı dolaşarak 1 milyon çiceğin döllenmesini sağlar. Bu işlem gerçekleşmezse yavaş yavaş yenebilen bitkiler ve meyveleri ortadan kalkar. Daha sonra da bitkiyle beslenen hayvanlar ve ardından da insanlar ölür.
Arının morfolojisi ve anatomik yapısı
Baş; Başta gözler, duyargalar ve beslenme organları bulunur. Baş vücudun ikinci kısmı olan göğüse ince oynak bir boyunla bağlıdır. Göğüs ve karın segment denilen halkalardan oluşmaktadır.Arının petek şeklinde bir çift bileşik ve üç adet basit gözü vardır. Basit gözlerin her biri binlerce küçük üniteden oluşmaktadır. Bileşik göz ana arıda 3.000, işçi arıda 4.000 ve erkek arıda 8.000`den fazla basit gözün birleşmesinden meydana gelmiştir.
Başta bir çift duyarga bulunmaktadır. Bunlar koku, tat ve dokunma-hissetme duyularını sağlarlar. Duyargalar içerisinde bulunan sinir uçları sayesinde duyularına ek olarak rüzgar hızını ve hava sıcaklığını da algılayabilmektedirler. Arıların duyargaları o kadar hassatır ki 2 km mesafeden balın kokusunu alırlar.
Arıların ağız yapısı; üst dudak, üst çene, alt çene ve alt dudak olmak üzere dört kısımdan meydana gelir. Dil 6-7 mm arasındadır ve arı ırkına göre değişir.
Baş iç yapı itibariyle de önemli salgıların yapıldığı kısımdır. İşçi arıların yutak üstü salgı bezleri genç yaşta arı sütü, daha ileriki yaşlarda baldaki sakarozu parçalayan enzimler salgılarlar. Çenede bulunan bezler ana arıda ana arı feremonunu, işçi arılarda ise alarm feremonunu salgılamaktadır.
Göğüs arının hareket merkezidir. Dört adet segmentten meydana gelmiştir, bunların üzerinde üç çift bacak ve iki çift kanat bulunmaktadır. Arının orta bacakları üzerinde polen fırçası denilen sert tüyler bulunur. Bunlar çiçeklerde bulunan polenin göğüsten ve ön bacaklardan arka bacaklara aktarılmasını ve arka bacaklarda bulunan polen sepetine toplanmasını sağlar. Bu polen sepetçikleri polenin kovana taşınması görevini görmektedir. Kanatlar kitinleşmiş damarlarla desteklenmiş çok ince zar şeklindedir. İki çifttir. Uçuşta ikisi birlikte çalışır, uçuşu ve uçuşu yönlendirmeyi de sağlarlar. Arının uçuş sırasındaki hızı saatte 50 km.`ye yaklaşır.
Karın (Abdomen), ergin arıda 9 segmentten oluşur ve mide, bağırsak ve üreme organları gibi iç organlarla balmumu bezleri ve iğne bulunur. Segmentlerde bulunan sağlı-sollu bir çift mum salgı bezi (balmumu aynası) işçi arıların balmumu yapma döneminde kalınlaşarak mum salgılama yeteneğini kazanmaktadırlar. Sıvı olarak aynalar üzerine salgılanan mumlar, mum ceplerinde katılaşarak küçük pulcuklar halini alır. Arılar zincirleme birbirine tutunarak özel hareketlerle balmumu sızdırmaktadırlar. Ayaklar yardımıyla ağza götürülen balmumu pulcukları orada yumuşatılarak yoğrulmakta ve böylece petek gözlerinin yapımında kullanılmaktadır. Mum örme dönemini tamamlayan işçi arılarda mum salgı bezleri dejenere olur ve birer sıra hücre tabakasına dönüşür.
İşçi arıların 7. abdominal segmentinin iç yüzeyinde ve sırt plakasının ön kenarına yakın kısmında büyük hücrelerden oluşan koku bezi (nasanof bezi) bulunmaktadır.
İşçi arılar ve ana arıda abdomenin sonunda iğne bulunmaktadır. İğne, iğne odacığından çıkan ince, sivri uçlu bir savunma organıdır. Bu iğne bir zehir kesesine bağlıdır. İşçi arıların iğnesi geriye çentiklidir; bu yüzden işçi arılar birisini sokmak üzere iğnesini batırdığında geri çekemez. Çentikler testere ağzını andıran çıkıntılar olup bu çıkıntıların sivri uçları iğnenin batış yönünün tersine yöneliktir. Bu nedenledir ki arılar kendi hayatını tehlikede görmediği sürece insanı sokmaz.
Yabani Arıları
BBC Focus dergisinde yer alan habere göre, Queen Mary Londra Üniversitesi'nde yürütülen çalışmada araştırmacılar, yaban arılarının göze giren ışığı elektriksel sinyallere dönüştürüp beyne gönderen fotoreseptör hücrelerinin bu işlemi insan gözünden 5 kat daha hızlı gerçekleştirdiğini tespit etti.Bu yetenek yaban arılarının yırtıcı hayvanlardan kaçmalarını ve karanlık, yapraklı çalılıklarda yönlerini bulmalarını sağlıyor. İnsanlar hızlı hareket ettiklerinde, hızla değişen görüntüleri anlamak için büyük çaba sarfediyor. Çünkü hızlı görüntüler gözümüzde bulanıklaşıyor. Odanın içinde uçan bir arıyı takip etmenin bizim için zor olduğunu söyleyen Dr. Peter Skorupski, "Fakat yaban arıları hızlı olan her bir görüntüyü yeterince yakalayabiliyor. İnsanların ise hızlı görüntüleri almak için daha fazla metabolik enerji harcamaları gerekiyor. Sahip oldukları retina, arı için oldukça pahalı bir yapı" diye konuştu.
Yaban arıları çevreyi renkli olarak görebiliyor, fakat şu ana kadar hızlı bir şekilde uçarken çevreyi tüm renkleriyle görüp görmedikleri bilinmiyordu. Birçok hayvanda renkli görüş farklı hücreler arasında ışık seviyelerinin karşılaştırmasını gerektirdiği gibi daha yavaş süren bir işlemdir. Fakat en son yapılan araştırmada, yaban arılarının renkli görüş fonksiyonlarının da normal görüş ile neredeyse aynı hızda olduğu bulundu. Hatta cırcır böceği ve çekirgelerin daha hızlı fotoreseptör hücrelere sahip olduğu belirtiliyor
Kaynaklar
- aricilik.gen.tr
- dogaaricilik.com.tr
- aricilik.gov.tr
- Vikipedi
- Zaman Gazetesi web sitesi (Yaban arıları bölümü)
kingmin - 2 ay önce