Ozanlar, sevdikleri ve sevmedikleri herşeye karşı tepkilerini sazları eşliğinde şiirler okuyarak dile getirmişler ve bu şiirler halk tarafından öyle beğenilmiş ki yazıya dökülmeden, dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelebilmişler. Halk şiirinin büyüsü, çarpıcılığı burada.
Şiirler, herhangi bir kritere göre seçilmeden bu sayfada yer alacaklar. Bugüne ulaşmayı başarmış her şiir, bunu zaten hakediyor.
Şu anda Yunus Emre, Dadaloğlu, Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Köroğlu ve Aşık Veysel'e ait pek çok şiir, ayrıca yüzden fazla halk şairine ait örnekler var.
Şiirler, ne kadar çok kişiye ulaşabilirlerse, o kadar iyi. Dolayısıyla, şiirleri sayfalarınızda yayınlamak isterseniz hiç çekinmeyin. Yalnızca şiirleri veya şairleri değiştirmemeye özen gösterin. Bugüne, bize ulaşanı, elden ele bizden sonraya taşıyalım.
Sözlü edebiyat geleneği, Türklerin İslamiyet'i kabulüyle başlayan kültürel değişikliklere uyum sağlamış, özünü kaybetmeden biçim ve içerik bakımından bazı değişikliklerle varlığını sürdürmüştür. Çoğunlukla halkın ortak yaşayışını, beğeni ve değerlerini yansıtan bu geleneğe "halk edebiyatı" adını veriyoruz. Halk edebiyatı; geniş halk yığınlarının özlemini, sevincini, acısını ve yaşayışını konu edinen sözlü bir edebiyattır. Türk halk edebiyatının ilk örnekleri, İslamiyet'in kabulünden önceki Türk edebiyatında görülmektedir. Ozan, kam, baksı, şaman, oyun gibi adlarla anılan sanatçılar; kopuz adı verilen çalgı eşliğinde sığır, şölen ve yuğ törenlerinde, sade bir dille hece ölçüsünü ve dörtlük nazım birimini kullanarak şiirler söylemişlerdir. Divan edebiyatında olduğu gibi halk edebiyatında da nesirden çok şiir alanında ürün verilmiştir.
13 ve 15. yüzyıllarda destan edebiyatından halk hikayelerine geçildiğini ve şiirde genellikle din konularının işlendiğini görüyoruz. 13. yy.da Yunus Emre, 15. yy.da Kaygusuz Abdal ve Hacı Bayram-ı Veli, tasavvuf ve din çerçevesinde şiirler yazmış, halk şiiri geleneğinin ilk şairleri sayılmıştır. 15 yüzyıldan itibaren toplum düzeni değişmiş, göçebelikten yerleşik yaşama geçilirken, ozan, kam, baksı, şaman, oyun; yerini aşıklara bırakmıştır. Destansı şiirlerin yerini koşmalar almış; çalgı aleti olarak kopuzun yerine saz kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda Bektaşiliğin etkisi artmış, din ve toplumla ilgili düşünce ve eleştiriler önem kazanmıştır. 16. yy.da Pir Sultan Abdal, Köroğlu gibi şairlerle gelişimini sürdüren halk şiiri 17.yy. da güzellemeleri ile ün salmış Karacaoğlan gibi bir saz şairini yetiştirmiştir. 17. yy.dan itibaren bazı halk şairlerinde divan şiirinin etkisi görülse de geleneksel çizgisini devam ettirmiş ve başarılı şairler yetiştirmiştir.
Günümüzde de varlığını sürdüren Türk halk edebiyatı şiir geleneği üç bölümde ilerlemiştir. Bu gelenekleri ve ürünlerini aşağıdaki şemada birlikte görelim:
Halk Şiirinin Genel Özellikleri:
*
İçerik, tema ve şekil yönünden İslamiyet'in kabulünden önceki Türk Şiir geleneğiyle benzerlikler gösterir.
*
Halk şiiri geleneğinde eser verenlerin çoğu halkın içinde gelip onların ortak duygularını yansıtmayı amaçlayan, düzenli bir eğitimden geçmeyen kişilerdir. Özellikle anonim halk şiiri ve aşık tarzı halk şiiri, genel olarak ekonomik durumu çok iyi olmayan, hayatın zorluklarıyla mücadele eden, edebiyat estetiğinden çok; ince bir sezgi, duyuş algılama yeteneğine sahip Anadolu insanının zihniyet dünyası etrafında oluşmuştur.
*
Halk şiiri, divan şiirinde olduğu gibi yüce, yüksek ve ideal olmaya değil hayatın gerçeklerine yönelik bir şiirdir. Bu şiirde önemli olan biçim değil özdür. Bu yönüyle soyut unsurlardan çok somut unsurlar, hayali güzellerden çok gerçek güzeller; mitolojik kahramanlar, olağanüstü olay ve olgulardan çok günlük hayatın gerçekleri şiirde işlenir.
*
Sözlü gelenek içinde çoğunlukla da irticalen (doğaçlama, birdenbire ve içinden geldiği gibi söylemek) oluşturulan halk şiiri, sonraki kuşaklara da genellikle sözlü gelenek yoluyla aktarılmıştır.
*
Şairlerin çoğu şiirlerini ilk söylediklerinde yazıya geçirmedikleri için, şiirlerin birçoğu unutulmuş, hafızalarda kaldığı kadarıyla günümüze ulaşmıştır. Günümüzde bu edebiyata ait bir şiirin, Anadolu'nun farklı yörelerinde, farklı varyantlarıyla karşımıza çıkmasının nedeni budur. (Varyant: Bir eserin aslından çok az ayrılan değişik biçimi)
*
Divan şairleri, kendi şiirlerinden beğendiklerini divan adı verilen kitaplarda toplayıp yazıya geçirmişlerdir. Ancak, halk şiiri, yazılan bir şiir olmaktan ziyade söylenen bir şiir olduğu için şairlerin hayattayken kendi şiirlerini bir araya getirip yazıya geçirmeleri pek mümkün olmamıştır. Bu nedenle bu şairlerin şiirleri başkaları tarafından "mecmua" veya "cönk" diye adlandırılan defterlerde toplanmıştır.
*
Zaman zaman Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmışsa da bu şiir geleneği, halkın konuşma diliyle oluşturulmuştur. Buna bağlı olarak özellikle anonim halk şiiriyle aşık tarzı halk şiirinde Türkiye Türkçesinin ortak sözcüklerinin yanında ürünlerin dilinde yöresel sözcüklere de rastlanır.
*
Anlatım, içten, canlı ve yalındır. Divan edebiyatındaki kadar edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir. Fakat söyleyiş güzelliği yaratmak için kalıplaşmış benzetmelere (mazmunlara) başvurulmuştur. İnci: diş, kalem: kaş, elma: yanak, ok: kirpik, suna: turna; ela göz, yeşil başlı ördek gibi...
*
Şiirlerde, aşk, ayrılık, sevgiliye özlem, doğa güzelliği, ölüm, toplumsal olaylar, kahramanlık, din ve tasavvuf gibi temalar işlenmiştir.
*
Şiirlerin birim değeri (nazım birimi) genellikle dörtlüktür.
*
Şiirler, hece ölçüsüyle söylenmiş, en çok 7, 8 ve 11'li kalıplar kullanılmıştır. Bunun yanında divan şiirinden etkilenen bazı şairler aruz ölçüsünü de kullanmıştır. (Âşık Ömer, Katibi, Dertli, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni gibi)
*
Halk şiirinde ahengi sağlamak için genellikle yarım ve cinası uyak kullanılmıştır. Bazen de sadece redifle yetinilmiştir. Halk şiiri geleneğindeki şairler özellikle ölçü ve uyak yönünden divan şairleri kadar titiz değiller, biçim mükemmelliğine önem vermezler. Örneğin 8'li hece ölçüsüyle söylenmiş bir şiirin bazı dizelerinde 7 veya 9 hece bulunması, iki dizesinde tam kafiye bulunan bir dörtlüğün üçüncü dizesinde yarım kafiye kullanılması halk şiirinde zaman zaman karşılaşılan bir durumdur. Biçimle ilgili bu kusurların nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
*
Bazı, şairlerin okur-yazar olmaması, biçim ve uyak konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması,
*
Şairlerin, şiirlerini saz eşliğinde ve hazırlıksız (irticalen) söylemeleri,
*
Kulak için kafiye anlayışı benimsenmiştir.
*
Şairlerin biçim güzelliğini değil, anlam güzelliğini ön planda tutmaları.
*
Koşma, semai, mani, türkü, varsağı, gibi nazım şekilleri kullanılmış, temaları Bakımından şiirler, güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt, nefes, ilahi, sathiye gibi isimler almıştır. İşledikleri temaya göre adlandırılan bu ürünler halk şiiri nazım türlerini meydana getirmiştir.
*
Şiirler çoğu zaman müzikle iç içedir, belli bir ezgiyle söylenir.
Nazım Biçimleri
Halk Şiiri Nazım Biçimleri:
Mani: Halk şiirinde en küçük nazım biçimidir. Yedi heceli dört dizeden oluşur. Uyak düzeni aaxa şeklindedir. Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı maniler de vardır (xaxa).
Manilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Temel duygu ve düşünce son dizede ortaya çıkar. Başlıca konusu aşk olmakla birlikte bunun dışında türlü konularda da yazılabilir.
Le beni eyle beni İpek yorgan düreyim
Elekten ele beni Aç koynuna gireyim
Alacaksan al artık Açıldıkça ört beni
Düşürme dile beni Var olduğun bileyim
Birinci dizesi yedi heceden az olan maniler de vardır. Dizeleri cinaslı uyaklarla kurulduğu için böyle manilere “Cinaslı Mani” ya da “Kesik Mani” denir.
Bugün al Sürüne
Yarim giymiş bugün al Madem çoban değilsin
Şad edersen bugün et Ardındaki sürü ne
Can alırsan bugün al Ben bir körpe kuzuyum
Al kat beni sürüne
Beni böyle yandıran
Sürüm sürüm sürüne
TüRKü: Türlü ezgilerle söylenen anonim halk şiiri nazım biçimidir. Söyleyeni belli türküler de vardır. Halk edebiyatının en zengin alanıdır. Anadolu halkı bütün acılarını ve sevinçlerini türkülerle dile getirmiştir.
Türkü iki bölümden oluşur. Birinci bölüm asıl sözlerin bulunduğu bölümdür ki buna “bent” adı verilir.
İkinci bölüm ise bentlerin sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme “bağlama” ya da “kavuştak” denir.
Türküler, genellikle yedili, sekizli, on birli hece kalıplarıyla yazılmıştır. Konuları çok değişik olabilir. Ninniler de bu gruptandır.
Söğüdün yaprağı narindir narin
İçerim yanıyor dışarım serin ( bent )
Zeynep’i bu hafta ettiler gelin
Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim
üç köyün içinde şanlı Zeynebim
( nakarat )