İnka Mimarisi

Kısaca: İnka mimarisi üç temel kavram üzerine kurulmuştur: Hassaslık, kullanışlılık ve sadelik. İnka mimarisinin temel anlayış prensibi "Az çoktur!" olmuştur.İnka mimarisindeki en baskın biçim basit ancak zarif ve mükemmel bir şekilde kullanılmış olan "ikizkenar yamuk" şeklidir. ...devamı ☟

İnka mimarisi
İnka Mimarisi

İnka mimarisi üç temel kavram üzerine kurulmuştur: Hassaslık, kullanışlılık ve sadelik. İnka mimarisinin temel anlayış prensibi "Az çoktur!" olmuştur.

İnka mimarisindeki en baskın biçim basit ancak zarif ve mükemmel bir şekilde kullanılmış olan "ikizkenar yamuk" şeklidir. İkizkenar yamuk biçimindeki kapılar, pencereler ve duvarlardaki nişler her tipteki inka yapısında görülmektedir. Kullanışlılığın etkilenmediği her yerde bu yamuklardan mümkün olduğunca fazla kullanılmıştır.

İnka inşaatçılarının kullanışlılığı geri plana attıkları tek yer akan suyla girdikleri mimari ilişki olmuştur. Suyun, şırıltıyla ve köpürerek döküldüğü oluklar, bazen oyma süslerle bezenmiş taşlar ile süslenmiş bazen de hiç gerekli olmadığı halde karmaşık taş kanallar ile bir sonraki çeşmeye ya da banyolara bağlanmıştır. Bazen de bir çeşmeden bir diğer çeşmeye gereksiz denebilecek ancak hoş ve güzel bir dekorasyon vermek amacıyla şelalaler ve süslemeler yapılmıştır.

İnkalar suyun sesini ve görüntüsünü mimari bir tasarım elemanı olarak ele almışlar ve tüm hünerlerini bu hayat kaynağı sıvı üzerinde en yüksek düzeyde göstermekten büyük zevk duymuşlardır.

Malzemeler, taş işçiliği ve inşa yöntemleri

İnkalar yapılarında bölgede bulunabilen kireçtaşı veya granit gibi taşları kullandılar. Ancak bazı yerlerde kaynak olmadığı için uzun mesafelerden taşları getirmek durumunda kalıyorlardı. Örneğin Ollantaytambo köyündeki gibi bir yerde kale ve tapınak kompleksi kurmak için çok büyük kaya bloklarını Urumbamba Vadisinin bir ucunda parçalayıp, dağlardan aşağıya indirip, Urubamba Nehrinden geçirip çok uzun bir inşaat rampasından çıkarmaları gerekebiliyordu.

İnkaların demir olmadan taşları bu şekilde nasıl işledikleri tam olarak bilinmemekle birlikte, taşların yine taş aletler kullanılarak kesilip şekillendirildiği tahmin edilmektedir. Bronz ve bakırdan aletleri de kullanmış olabilirler ancak İnkaların kullandıkları taşların genellikle volkanik olması bu durumu biraz güç kılmaktadır. Cusco şehrinde bir şekilde kesme işlemi esnasında yarım bırakılmış olan bir taştaki sıralı küçük delikler bir metal alet kullanarak taşın kesilmeye çalışıldığının bir göstergesi olsa da bu durum daha çok İspanyol istilacılarının gelişinden sonraki bir işlemi göstermektedir. Cusco şehrindeki duvarların büyük çoğunluğu koloni güçlerinin kendi binalarını yaptırmak için çalıştırdığı İnka taş işçileri tarafından yapılmıştır ve Cusco`daki birçok tarihi yapıda bulunan yılan şeklindeki taş gibi İnka kültürü ile ilgisi olmayan şekiller ile bezenmiş taşlarla süslü duvarlar bunun en iyi kanıtıdır.

İnkaların çatlaklara yerleştirilmiş ahşap kamalar kullanarak kayaları parçaladıklarına inanılır. Çatlaklara sıkıca yerleştirilen ahşap kamalar ıslatılır, bu şekilde bir süre bekledikten sonra ahşap genişler ve kayayı bölerdi. Ollantaytambo yakınlarındaki taş ocağından anlaşıldığı kadarıyla İnkaların büyük kaya parçalarını ana kayadan ayırmak gibi zor bir görevleri de vardı. Ancak ana kayadan gerekli parçayı bir kere ayırdıklarında "çekiç taşları" ile darbeler vurarak şekillendirmeleri olası oluyordu. Birçok İnka taş işinde bu darbelerin izine rastlamak mümkündür. Yapılan deneylerle gittikçe küçülen çekiç taşları kullanarak vurulan darbeler ile taşların bu şekilde pürüzsüze yakın şekillendirilebildiği kanıtlanmıştır.

İnkalar, kayaları delebiliyor ve oyuklar ve bazen de halkalar yapabiliyorlardı. Ancak ne taşları delebiliyor olmaları ne de onları harika bir şekilde işleyebiliyor olmaları taş işçiliği konusunda onları dünya şampiyonu kabul etmemizin asıl nedeni değildi. Bunun asıl nedeni işledikleri çok farklı ve ilginç şekildeki taşları inanılmaz bir mükemmelikte birbirlerine bağlamalarının altında yatıyordu. Taşları o kadar hassas ve düzgün olarak yerleştiriyorlardı ki aralarına bir jileti bile sokmak olanaksız oluyordu. bunun en yi örneklerinden biri de Cusco şehrindeki ünlü 12 köşeli taştır. Bu kadar hassas bir incelikte hangi aletlerle ve hangi teknolojilerle çalıştıkları konusu ise günümüzde hala tam olarak çözülememiş bir sırdır.

İnkaların, binalarını ve duvarlarını yaparken kullandıkları malzemlerden biri de kerpiç ve güneşte kurutulmuş çamurdan yapılma tuğlalardır. Kerpiç yaparken en uygun toprağı, özellikle de killi olanları seçerler ve ``ichu`` adı verilen And bölgesine özgü bir otu toprak ile karıştırırlar. Hatta bazı özel durumlarda lama ya da alpaca yününü de karıştırdıkları olurdu. Tüm bu malzemeler su ile karıştırılarak koyu kıvamlı bir çamur elde edilir ve bu malzeme dikdörtgen şekilli kalıplara koyularak kurumak üzere güneşe bırakılırdı. Özellikle ısı yönünden büyük avantajları olan kerpiç, And bölgesi yerlileri tarafından hala en yaygın inşaat malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Duvar ve taş işçiliği teknikleri

İnkaların bu muhteşem duvar örme yeteneklerini ve bu hassas taş yerleştirme tekniklerini açıklayabilmek için birçok tez ortaya atılmıştır.

H. Bingham`ın 1913 yılında belirttiği teoriyi 1986 yılında J.-P. Protzen takip etmiş ve İnkaların kuartz taşlarından yapılmış çekiçler ile kayalara vurarak bu ince işli duvarları yaptıklarını söylemiştir. Bingham ve sonrasında 1980 yılında E. Frank taşların ahşap kamalar, metaller, donmuş su, ya da ısıtılmış vermikülitin genişlemesi ile kesilip şekillendirildiğini önesürmüştür. Bir başka araştırmacı olan Arnold D. E. ise 1983 yılında organik asit kullanımını ortaya atmıştır.

Tezler

İnkaların bu nerdeyse mükemmel taş işçiliğini nasıl yaptıklarına dair çok çeşitli tezler ileri sürülmüştür. Bunlardan bir kaçı aşağıda verilmiştir.

;Çekiçleme: Bu yöntem 1913 yılında Bingham ve 1986 yılında Protzen tarafından öne sürülmüştür. Bu yöntemde şekil verilmek istenen kaya parçasına kendisinden daha sert bir yapıda olan çekiç taşı ile vurumaktadır.

;Taşmala ve cilalama (kumlama): 1942 yılında Goetz tarafından öne sülmüştür. Bu yöntemde ehir ve dere yataklarındaki değişik büyüklükte partikülleri olan kum ile bir nevi Kaya üzerinde taşlama yapılarak kayaya şekil veriliyor ve sonrasında da ince kum ile parlaklık veriliyordu. ;Kama yöntemi: Bu yöntem 1913 yılında Bingham ve 1980 yılında Frank tarafından öne sürülmüştür. Bu yöntemle, ahşap kamaları taşlardaki oyuklara yerleştirip sonra da ıslatarak kamanın şişmesini ve dolayısıyla taşın ayrılmasını sağlıyorlardı.

;Kimyasal işleme: Bu yöntem 1983 yılında Arnold tarafından öne sürülmüştür. Doğada bulunan organik asitler ile bir sulu solüsyon hazırlanıyor ve kayanın işlenmek istenen yüzeylerine gerekli miktarda uygulanarak gerekli bir zaman kadar bekleniyor ve bu işlemin sonunda taş işlenmiş ve şekillendirilmiş oluyordu.

;Isıl (lazer) işleme: Bu yöntemde İnkalar`ın dev altın aynalar kullanarak güneş ışınlarını işlemek istedikleri kayaların üzerine odakladıkları ve bu sayede kayaları lazerle işlenmiş kadar düzgün ve hassas olarak işleyebildikleri öne sürülmektedir.

;Çizici ile işaretleme ve yonta yöntemi Bu yöntem 1987 yılında, mimar Vincent R. Lee tarafından öne sürülmüştür. Ahşap evlerin kütüklerinin köşelerinin birleştirilmesinde kullanılan tekniğin bir benzerinin İnkalar tarafından kayalara uyarlandığını söylemektedir. Bu yöntemde şekil verilmek istenen taş üzerine yerleştirileceği taşın üzerinde havada askıda kalacak biçimde tutuluyor ve askıdaki taşın taban yüzeyi üzerine oturtulacağı taşın tavan yüzeyinin şekline göre çizici bir aletle bir nevi şablonlu biçimde yontuluyordu.

Bu yöntemi yukarıda sıralanan tüm yöntemlerden farklı kılan şey 1995 yılında Vincent Lee yönetimindeki bir grup modern taş ustası tarafından uygulanmış ve kanıtlanmış olmasıdır.

Ancak yukarıda sayılan yöntemlerin hiç biri ne kesin olarak kanıtlanmış ne de reddedilmiştir. İnkaların mimarilerilerinde kullandıkları bu muazzam duvar ve taş işçiliği yeteneklerinin uygulama şekli ve yöntemi günümüzde hala tam olarak çözülememiş bir muammadır. Hangi yöntem kullanılmış olursa olsun, bunun çok çaba ve zaman gerektiren bir iş olduğu açıktır. Bu yüzden olup olmadığı kesin olmamakla birlikte İnkalar`ın duvarlarındaki taşları yerleştirirken çoğu zaman sadece taşların birbirine temas eden yüzeylerini işlemiş olmaları dikkat çekici ve bir o kadar da anlamlıdır. Çoğunlukla iş gücünden kazanmak için, sadece yük taşıyan yüzeyler hassas bir biçimde birbirine bağlanmış, diğer dik yüzeyler ise bunun kadar hassas olmamak üzere birkaç santimetre farklarla yerleştirilmişler ve aralarında kalan boşluklar da harç ile doldurulmuştur.

Duvarlar

İnka duvar işçiliğinin en güzel örnekleri en çok değer verdikleri yapılar olan tapınakların duvarlarıdır. Bu duvarlar içe doğru eğimli ve çok iyi işlenmiş ve üst sıralara doğru çıktıkça incelen taşlardan yapılmaktaydı. Duvarların bu şekilde inşa edilmiş olmaları onlara hem bir estetik hem de dayanıklılık kazandırıyordu. Bu inşa şeklinin asıl amacı ise sismik sartıntılara karşı daha dayanıklı bir yapı oluşturmasıydı. And bölgesi bir deprem bölgesi olmasına rağmen ve bölgede yeni tarihli inşa edilmiş olan İspanyol binalarının aksine İnka yapıları yüzlerce yıl yıkılmadan günümüze kadar gelebilmiştir. Aslında bölgedeki en dayanıklı İspanyol binaları da İnka duvarlarının üzerine inşa edilenler olmuştur.

Cuzco şehrindeki Coricancha`da (Kutsalların en kutsalı) görülebileceği gibi bu duvarların iç yüzeyleri dikeydi ve taban yüzeyleri gittikçe incelerek yükselen bu duvarların tavan yüzeylerine oranla daha büyüktü.

İnka yöneticileri için inşa edilmiş olan saraylarda görülen diğer bir duvar tekniği ise, sıradışı şekillerde sanki bir yapbozun parçasıymışçasına kesilmiş olan blokların harç kullanmadan birbirlerine şaşırtıcı derecede hassas bir şekilde birleştirilmesidir. Cuzco üzerindeki Sacsayhuaman kalesindeki dev taş blokların her biri 100 tondan ağır gelmektedir ve böyle bir durumda yerleştirilmelerindeki bu hassaslığı sağlamak için ilk birleştirmede tam ve düzgün bir birleştirme sağlamaları kesinlikle gerekli gibi görünmektedir. Çünkü yapıldıkları zamanın teknolojisi bu ağırlıktaki kayaları defalarca kaldırıp indirmeye yetecek bir güce sahip değildi.

İnka yapılarının hepsi bu şekilde mükemmel bir işçiliğe sahip değildir. Daha az öneme sahip yapılar sıradan taş ve çamur kullanılarak yapılmıştı. Bu türdeki yapılara ``pirca`` stilindeki binalar denmektedir.

Kapılar ve pencereler

İnka kapıları, pencereleri ve duvarlardaki nişler ikizkenar yamuk şeklindedir. Kapıların en ihtişamlıları ``çift pervazlı kapılar`` olarak adlandırılanlarıdır. Bu tür kapıların etrafında bir diğerinden biraz daha içeriye yapılmış olan iki bazen üç pervaz vardır ve çoğu zaman içteki pervaz bir çeşit tasarım elemanıyla kapının önemli bir yere (saray, tapınak gibi) geçiş sağladığını belirtmek üzere işlenmiştir. Bu tür bir çift pervaz uygulaması bazı durumlarda kapıyı kapamak amacıyla iç pervaza bağlanmış tahta bir kapı için kullanılmıştır. İnka kapılarının yanındaki taş bloklara oyulmuş olan halka biçimli tutamaçlar ya da benzeri oymalar bu tahta kapıları yerlerinde tutmak için kullanılmıştır. Kapıların iki yanına yerleştirilmiş olan basit oyma taş halkalar, kapalı bir bölgeyi belirtmek için, geçişi kapatmak için bir sopa yerleştirmek amacıyla ya da bunun benzeri göstermelik bir engel koymak için kullanılmış olabilirler. Tüm bunları kanıtlayacak bir tahta kapı İnkalar`ın çöküşü olan 1500`li yıllardan günümüze kadar ulaşamamış olmasına rağmen, birçok değişik kapama aracının kapıların yanındaki değişik düzenekler sayesinde gerçek kapıları yerlerinde tutma amaçlı olarak kullanıldığı da bilinmektedir. Bunun en belirgin örneği kapı geçişinin üstünde bir taş çember ve her iki yanındaki nişlere yerleştirilmiş iki kalas tutma taş silindiri bulunan Machu Picchu`nun ana giriş kapısıdır. Bu kapı Kraliyet Malikanesinin ana duvarındadır ve gerektiğinde iplerle bağlanabilen ya da ağır ve kalın kirişlerle desteklenebilen savunma amaçlı bir kapıdır.

Pencereler, içe bakan yüzeyleri hafif bir eğimle kesilerek ve ikizkenar yamuk oluşturabilmeye uygun olarak işlenmiş taşlarla yapılmış ve üst eşikleri için de uzun bir taş kullanılmıştır. Machu Picchu`daki ``Üç pencereli tapınak``ta olduğu gibi, bu pencerelerin, dev kayalarla da yapılmış olanları da vardır.

Masmalar ya da Wayronalar

Machu Picchu ve diğer İnka ören yerlerinde bulunan ve sadece 3 tarafında duvar bulunup bir tarafı açık olan yapılara ``Masma`` ya da ``Wayrona`` denilmektedir. Bu yapıların çatısı duvar olmayan taraflarındaki direklerle desteklenmekteydi. Bu durum Wayronaların yan duvarlarının yer hizasında bulunan girintilerden anlaşılmaktadır.

Çatı malzemeleri ve teknikleri

İnka binalarının büyük bir çoğunluğu dikdörtgen kesitliydi ve dar kenarlarındaki duvarlarının üzerindeki üçgen biçimli duvarlarla üzerlerindeki çatılar desteklemekteydi.

Çatılar çevrede yetişen ``ichu`` denilen yerel bitkinin samanları kullanılarak kaplanıyordu. Binanın dar kenarlarının üzerindeki üçgen duvarların en üst noktalarını birbirine birleştiren uzun ve kalın bir ana kiriş vardı ve bu kirişten binanın yan duvarlarının üstüne doğru inen eğimli kirişler vardı. İşte tüm bu kirişlerin üzeri samanlarla kaplanarak çatı oluşturuluyordu. Bu tip saman çatılar günümüzdeki And bölgesi köylerinde de hala kullanılagelmektedir. Ayrıca istilacı İspanyollar tarafından bırakılan günlükler de bu tip saman çatıların o dönemlerdeki en ihtişamlı yapılarda bile kullanıldığını ispatlayan bilgiler içermektedir. Özellikle çok yağmur yağan bölgelerdeki binaların çatıların yüksek bir eğimle yaklaşık olarak 55° ile 65°lik eğimlerle inşa ediliyordu.

Ancak ``masma``larda sadece 3 duvar olduğu için duvar olmayan taraf için kısa kenarların duvar olmayan üst köşeleri arasına yine en üst noktadan geçen kirişe paralel olarak ikinci bir ana kiriş çekiliyordu ve ortadan geçen ana kirişten inen yardımcı kirişler duvar yerine bu kirişin üzerine birleştiriliyorlardı.

Doğaldır ki, bu kirişlerin hiçbiri günümüze kadar ulaşmamıştır ve bu da İnka çatı tekniği hakkında kesin bir yöntem tanımlamayı zorlaştırmıştır. Bu yöntemlerden bir diğerinde ise çatıda, ana krişler arasında tahta kirişler kullanmak yerine bu ana kirişlere ve üçgen duvarlar ile binanın yan duvarlarının üst noktalarına sıkıca bağlanarak gerilmiş halde duran dokuma bir kumaş olduğu ve samanların bu dokumanın üzerine yerleştirildiği öne sürülmektedir. Bu sayade haşaratın da binanın içine girişinin engellenmiş olacağı söylenmektedir.

Ancak tüm bunların aksine, İspanyol günlükleri Cuzco şehrindeki tüm binaların çatılarının düz olduğunu belirtmektedirler. Fakat düz olmalarına rağmen yine de samandan yapılmış olduklarını Manco Inka`nın, 1536 yılındaki, İspanyol istilacılarına karşı çıkarttığı isyanda, İspanyollar`ın attıkları yanan oklar ile çatıların yakıldığını yine günlüklerden bilinmektedir.

Merdivenler

Şehirlerini kurmak durumunda oldukları And dağları göz önüne alındığında, İnkaların merdiven inşa etmede usta olduklarına şaşırmamak gerekir. Geniş merdivenler yerleşim yerlerindeki değişik seviyelerdeki sokakları veya yapıları birbirine bağlayan ``ana cadde``ler görevini üstlenmiştir. Bu tip merdivenler daha çok tarım için kullandıkları teraslarda görülmektedir. İnka merdiven basamakları, genellikle, birbirininin yanına sıralanmış küçük taşların düzgünce işlenmesinden oluşurdu; ancak bazı durumlarda, eğer uygun bir kaya varsa, yerdeki kayayı merdiven şeklinde yontarak da istedikleri merdiven basamaklarını elde ederlerdi. Bazen de, basit bir şekilde, bir duvardaki sırasıyla bir kaç taşı daha uzun tutarak ``uçan basamaklar`` yaparlardı.

Tarıma yönelik mimari

Çok büyük miktarlarda hafriyat çalışması gerektirdiği için İnkaların en çok uğraştıkları mimari yapılar tarım terasları olmuştur. İnka imparatorluğu genelindeki ve tüm And bölgesindeki hem dağ yamaçlarına hem de nehir yataklarına sayılamayacak kadar çok teras yapmışlardır. Teraslar da tıpkı diğer yapılarında olduğu gibi taş duvarlarla desteklenmiştir. Ancak bu teras kademelerinin, özellikle en alt kesimi gelişi güzel taşlardan hatta moloz denilebilecek taşlardan seçilmiştir ve bu sayede su drenajı sağlanmıştır. Fakat teras kademelerindeki en üst katmandaki toprak tarıma elverişli en iyi topraklar ile doldurulmaktaydı. Hatta bazı durumlarda bu verimli topraklar kilometrelerce ötedeki nehir yataklarından yüksek dağ yamaçlarına taşınmaktaydılar. Teras kademeleri arasındaki geçişler teras duvarları üzerine duvarın içine geçmiş şekilde yapılan kademeli olarak sırayla dizilmiş bir kaç taşın (``uçan basamaklar``) merdiven biçiminde kullanılmasıyla yapılmaktaydı.

;Terasların karekteristik özellikleri:
  • Teraslar iyi bir taş işçiliğine sahiptiler ancak özel binalardaki işçilik kadar özenli bir dış yüzey işlemesi (pürüzsüzleştirme) yapılmamıştır.
  • Çok özenle, zengin içerikli ve koyu renkli olan verimli bir toprak karışımı ile doldurulmuşlardır.
  • Teras yüzeyleri genellikle geriden öne doğru hafif bir eğime sahiptiler.
  • En ön kısımda duvarın hemen ardında küçük bir kot farkına sahiptiler.
  • Duvarların ön yüzlerinde düzgün bir su akışını sağlayacak biçimde su çıkış delikleri açılmıştır.
  • Teras kademelerinin dip kesimlerindeki moloz ve/veya çakıl dolgu yerel malzemelerden ya da yontulan taşlardan çıkan artıklardan oluştururmuştur.
  • Genellikle teras sistemlerinin kendi depoları ve bakıcılarının yaşadığı evleri olurdu.
  • Tek bir terastan daha çok olarak çok katlı olurlardı.


Her ne kadar, İnkalar, sarp yamaçları tarım alanlarına dönüştürmekte çok başarılı olsalar da tarım alanları için ilk tercihlerini vadilerin bereketli dip kesimlerinden yana kullanmaktaydılar. Bu bölgelerdeki verimli toprakları erezyondan korumak için vadilerin dip kesimlerini de teraslamakta ve nehir kenarlarına da setler çekmekteydiler. Örnek vermek gerekirse, İnkalar, günümüzde de yoğun olarak tarım için kullanılan Urubamba Nehrinin Kutsal Vadi bölgesinde o dönemlerde çok yoğun biçimde tarım yapmaktaydılar ve Pisac yakınlarındaki tarım alanını koruyabilmek için Urubamba Nehrinin yatağını en azından 3,3 km uzunluğunda kanal inşa ederek ıslah etmişlerdir. İspat edilmemiş olsa da bu kanal projesinin Kolomb öncesi Amerikadaki en uzun kanal projesi olduğu söylenmektedir.

Çeşmeler ve banyolar

İnkalar kanallar ve çeşmeler vasıtasıyla suyu inşa ettikleri binaların etrafında dolaştırmışlardır. Birçok çeşme aslında birer banyo ya da ritüel banyosu olarak inşaa edilmesine rağmen, bu çeşmelerin birincil amacı içme suyu ihtiyacının karşılanmasıdır. Su, kayaların içine oyulan yarıklardan ya da içleri oyularak birer künk biçiminde hazırlanmış taşların birbirine bağlanması yöntemiyle taşınırdı.

Cuzco şehrinin bir kaç kilometre dışında ``İnka banyosu`` olarak da bilinen Tambomachay ören yeri vardır. Burada birçok süslü niş ile bezenmiş ve değişik yükseklikte büyük taş duvarlar vardır. Bu yapıların üzerinde bir seri şelale vardır ve bu şelalere gelen su yapının içine gizlenmiş kanallardan gelmektedir. En azından bir kısmı günümüze kadar kalmış bu yapı en gösterişli inka çeşmelerdinden biridir.

Bir su kanalı, tıpkı Ollantaytambo`daki ``Baí±o de la í‘usta`` da olduğu gibi sadece bir çeşmeyi beslemek için kullanılabileceği gibi, bazen de bir dizi banyoyu ya da çeşmeyi besleyecek biçimde kullanılabilirdi. Bunun en güzel örneklerinden biri, Machu Picchu`daki hepsi bir birinden ayrı şekilde yapılmış olan 16 tane seri bağlı çeşmedir.

Yollar

İnka yöneticileri İnka İmparatorluğu`nun büyük coğrafyasını yönetebilmek için ilk işin ortak bir dil yaratmak olduğunu anlamış ve böylece Quechua`yı resmi dil olarak belirlemişlerdi. İkinci işleri de bu büyük coğrafyada ulaşım ve dolayısıyla da iletişimi sağlayabilmek için varolan yolları genişletip tüm ayrıntılarına kadar düşünülmüş ve özenle yaratılmış bir yol ağı kurmak olmuştur. İnka yol sisteminin tüm uzunluğu 40.000 km`nin üzerindedir. Ancak İnkalar tekerleği icat etmedikleri için bu yollar tamamen yürüyüş amaçlı olarak yapılmış yollardı. Bu yol sistemi biri sahil boyunca diğeri ise And dağları içlerinde olmak üzere iki ana yoldan oluşmaktadır. Kısa mesafeli yollar ise bu iki ana yolun arasını bağlamak amacıyla inşa edilmiştir. Yollar genellikle 5 ile 6 m genişlikteydiler ve şehirlere yakın bölgelerde taş döşeli iken tarım alanlarından geçen yolların çoğu zaman her iki tarafında amacı yoldan geçenlerin tarlalardaki ürüne zarar vermesini engellemek duvarlar bulunurdu ve ayrıca dağlık bölgelerdeki yolların bir kısmı da merdiven olarak inşa edilmişlerdi. Yollar üzerinde köprüler de inşa edilmişti, bataklık alanları toprak (kerpiç) köprüler ile geçerlerken, nehir geçişlerini ipler ile tutturulmuş asma köprüler ile yapıyorlardı.

İnkalar bu yol sistemlerini ``qhapaq-í±an`` (kapak-nyan) olarak adlandırmaktaydılar.

Bu yollar, İnka yöneticilerinin imparatorluğun değişik bölgelerine yaptığı ziyaretlerde kullanılmakla birlikte hem yolların üzerindeki askeri amaçlı depolara eşya ve yiyecek gibi malzemeleri taşıyan lama kervanları tarafından hem de imparatorluğun değişik bölgelerindeki isyanları bastırmak ya da savaşlara katılmak için bir yerden bir yere intikal eden askerler tarafından kullanılmaktaydılar. Aynı zamanda posta amaçlı olarak iletişimi sağlayan ve İnka dilinde ``chasqui`` olarak adlandırılan koşucular (ulaklar) tarafından da kullanılmaktaydı. Sıradan insanların İnka yollarını kullanmaları için mutlaka resmi bir izin belgesine gereksinimleri vardı.

``Chasqui``ler her 6 ya da 8 km`de bir yol boyunca inşa edilmiş olan ufak kulubelere yerleştirilmişlerdi. Bu ulaklar iletilecek mesajı aldıktan sonra bir sonraki kulubeye kadar koşarlar ve orada bekleyen ``chasqui``ye mesajı bağırarak iletirlerdi. Mesaj bu şekilde bir gün içinde 240-250 km kadar mesafeye iletilebilmekteydi. Büyük bir olasılıkla, bu kadar sıklıkla iletilen mesajın bir değişikliğe uğramaması için, bu ulaklar koşarlarken ``quipu`` denilen bir çeşit kayıt tutmaya yarayan ve düğümlü iplerden oluşan nesneyi de yanlarında taşırlardı. ``Chasqui``ler, İmparator için, imparatorluğun değişik bölgelerinden gönderilmiş olan eşyaları da taşırlardı. Örnek vermek gerekirse, sahil bölgelerinden, İmparator için gönderilmiş olan balıkları en geç 2 gün içinde Cuzco`ya ulaştırırlardı.

İnka orduları, savaş bölgesine en kısa sürede ulaşmak için bu yolları kullanırlardı ve yolların üstünde askerlerin yiyecek, içecek, giysi ve silah gereksinimlerini karşılamak için depolar inşa edilmişti. Bu depolarda savaş zamanında kullanılmak üzere, mızrak, ok, yay, kurutulmuş yiyecekler, battaniye ve askerler için sandaletler bulunurdu. Ayrıca bir bölgedeki hasat kötü geçmiş ise, depolarda saklanan yiyecekler, o bölge insanına dağıtılır ancak şartları düzelip de hasatları tekar iyi olduğunda depolardaki eksiği tamamlamaları istenirdi.

Linkler



Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

İnka mimarisi Resimleri

İnka İmparatorluğu
3 yıl önce

İnka İmparatorluğu, Kolomb öncesi Amerika'nın en büyük imparatorluğudur. İnka terimi, yarı efsanevi kurucu Manco Capac'tan 1532'de İbyollara yenik...

Kolomb öncesi sanat
3 yıl önce

günümüze kadar, sanat kritiklerin ilgidini çeken İnka sanatı mimarı sanatı olmuştur. İnka mimarisi çok büyük taş bloklarından yapılmıştı. Bu bloklar...

Civilization V
3 yıl önce

Double Civilization and Scenario Pack: İnka ve İbya uygarlıkları arasındaki savaşı konu edinen senaryoyu ve İnka ulusunu oyuna ekler. Civilization and...

Sanat
3 yıl önce

bulunmuştur. Eski Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan, Eski Yunan, Roma, İnka, Maya ve Olmek medeniyetlerinden günümüze birçok sanat eseri miras kalmıştır...

Sanat, 1950, 1956, Aile benzerliği, Andy Warhol, Arapça, Arthur Danto, Benedetto Croce, Cezanne, George Dickie, Kurumsal sanat kuramı
Yeni çağ
3 yıl önce

Amerika kıtası'nda Kolomb öncesi halklar, Aztek İmparatorluğu ve ittifakı, İnka İmparatorluğu, Maya İmparatorluğu ve şehirleri ve Chibcha dahil olmak üzere...

Yeni Çağ, Yeni Çağ
Arjantin
3 yıl önce

çıktığında, İnkaların askeri yetenekleri, nakliye (tekerleği kullanmamalarına rağmen) ve iletişimi, mühendislik, taş ve metal işçiliği, mimarisi, tıp ve cerrahlığı...

Güney Amerika, Brezilya, Buenos Aires, Falkland adaları, Tango, And Dağları, Ansiklopedi, Başkent, Bolivya, Brezilya, Buenos Aires
Osmanlı İmparatorluğu
3 yıl önce

Bursa ve Edirne şehirlerinde yer aldı. Yapılar daha çok Bizans mimarisi ve Selçuklu mimarisi etkilerini taşısa da, bu dönemde bir sonraki döneme dayanak...

Bizans İmparatorluğu
3 yıl önce

hatta daha da ötesine yayılmayı başardı. Özellikle dinî binalardaki Bizans mimarisi etkisi, Mısır ve Arabistan'dan Rusya ve Romanya gibi farklı coğrafyalara...