İstiklal Marşı

Kısaca: İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin millî marşıdır. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir.   ...devamı ☟

İstiklal Marşı
İstiklal Marşı



İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy
İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy
İstiklal Marşı, genel anlamda bir milletin varlığını ve bağımsızlığını gösteren milli sembollerinden biri. Bayrak da böyle bir semboldür. İstiklal marşları, sembolü olduğu milletin özelliklerini övücü bir dille anlatan bir söz yağpısına ve özel bir besteye sahiptirler. Milletlerin milli günlerinde, resmi törenlerde, çeşitli milletlerarası karşılaşmalarda çalınıp söylenmektedir. İstiklal marşının çalınıp söylendiğini duyan herkesin saygı duruşuna geçmesi mecburidir.

İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin milli marşına verilen isimdir. Marşın sözlerini Mehmet Akif Ersoy yazmış, bestesini Zeki Üngör yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın en çetin döneminde, bir milli marşa duyulan gereksinmeyi göz önüne alan Milli Eğitim Bakanlığı, 1921 yılında bunun için bir şiir yarışması düzenledi. Yarışmaya 724 şiir gönderildi. Kazanacak şiire para ödülü konduğu için başlangıçta Mehmet Akif katılmak istemedi. Ama milli eğitim bakanı Hamdullah Suphi'nin (Tanrıöver) ısrarı üzerine, ödülsüz olmak şartıyla o da şiirini gönderdi.

Yapılan seçim sonunda, Mehmet Akif'in "Kahraman Ordumuza" sungusunu taşıyan şiiri TBMM'ce İstiklal Marşı kabul edildi. Aynı yıl bir de beste yarışması açıldı, ama kesin bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı'nca Ali Rıfat Çağatay'ın bestesi uygun görülerek okullara duyuruldu. 1930'a kadar marş bu beste ile çalındı. O yıl bunun yerini, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste aldı.

Marşın kabulü

Mehmet Akif Ersoy, bu şiirinde, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, hakka, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir. Şiirin bütünü, dörtlükler halinde yazılmış kırk bir dizedir (sonuncu bölük beş dize).

Türk Kurtuluş Savaşı'nın en çetin döneminde, bir milli marşa duyulan gereksinmeyi göz önüne alan Milli Eğitim Bakanlığı, 1921yılında bunun için bir şiir yarışması düzenledi. Yarışmaya 724 şiir gönderildi. Kazanacak şiire para ödülü konduğu için başlangıçta Mehmet Akif katılmak istemedi. Ama milli eğitim bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in ısrarı üzerine, ödülsüz olmak şartıyla o da şiirini gönderdi.

İstiklal mücadelesinin en çetin bir safhasında milletin duygularını belirtecek bir "İstiklal Marşı"nın yazılması istenmiş ve böylece, Maarif Vekaleti tarafından bir müsabaka açılmış ve müsabakada birinciliği kazanacak zata 500 lira nakdi mükafat verileceği ilan edilmişti.

Yurdun her tarafından 500'den fazla şair müsabakaya girmişti. Fakat yazılan marşlar, milletin hissiyatına tercüman olacak bir durumda değildi.

Mehmet Âkit, marşın mükafatlı olmasından dolayı müsabakaya katılmamıştı. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi böyle bir marşın ancak, Safahat nazımı şair Mehmed Akif tarafından yazılabileceğine inanmış ve 5 Şubat 1337, Miladi 1921 tarihinde şu mektubu kendisine yazmıştır:

"Pek aziz ve muhterem efendim,

İstiklal marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamaklarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır Zat-i üstadanelerinin matlub şi'iri vücuda getirmeleri maksadın husuli için son çare olarak kalmıştır. Asl endişenizin icabettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehiç vasıtalarından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbeti arz ve tekrar eylerim.

Bu mektubun yazılmasından bir ay bile geçmeden milletin istediği İstiklal Marşı yazılmış ve kahraman orduya ithaf olunmuştu.

Marş, Maarif Vekili Hamdullah Suphi ve arkadaşları tarafından beğenilmişti. Yalnız bu marşın üstada-ı rencide etmeden Büyük Millet Meclisi'nden nasıl geçirileceği üzerinde düşünülmüştü. Bu sıralarda Maarif Vekaletince seçilen yedi marş da Büyük Millet Meclisi'ne getirilmişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Mart 1921 tarihindeki toplantısında kararı, Karesi Meb'usu Basri Çantay, Meclise gelen marşlardan birinin okunması için bir takrir vermişti. Bu takrir Meclis üyelerinin re'yine sunulmuş ve tasvib olunmuştur.


Marşlardan birinin okunması için Meclis Reisi tarafından, Hamdullah Suphi Bey kürsüye davet edilmiş ve ezcümle şöyle konuşmuştur:

- Arkadaşlar, hatırlarsanız, Maarif Vekaleti son mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şairlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiirler geldi, burada yedi tanesi en fazla vasfı haiz olarak görülmüş ve seçilmiştir. Hamdullah Suphi, Mehmed Âkif'ten bir marş yazmasını rica ettiğini, marşın yazıldığını, beğenildiğini söylemiş ve intihabının Meclis'e ait olduğunu da sözlerine ilave etmiştir.

Hamdullah Suphi, gür sesiyle Meclis'in kürsüsünde İstiklal Marşı'nı okumuştur.

"Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin İSTİKLÂL"


mısraları ile bu marş, Meclis üyelerinin şiddetli ve heyecanlı tezahüratına vesile olmuş, salon alkış sesleriyle dolmuştur.

Kastamonu meb'usu Dr. Suad Beyin 12. Mart. 1337 (1921) tarihinde Büyük Millet Meclisi Riyasetine vermiş olduğu takrirde:

Riyaset-i Celileye :

Müzakere kifayetini ve Mehmed Akif Beyin İstiklal Marşı'nın kabulünü teklif ederim.

Bundan başka Bolu meb'usu Tunalı Hilmi de takrir vermiş ise de reddedilmiş ve gene aynı tarihte Karasi meb'usu Hasan Basri tarafından Riyaset-i Celileye verilen takrirde:

Riyaset-i Celileye :

"Bütün meclisin ve halkın takdiratını celbeden Mehmed Âkif Beyefendinin şiirinin tercihan kabulünü teklif ederim."

Takrir Meclis Reisi tarafından oya sunulmuş ve kabul edilmiştir.

Böylece Mehmed Âkif tarafından yazılan marş İstiklal Marşı olarak çoğunlukla kabul edilmiştir.

Kırşehir Meb'usu Müfid Efendi, bu marşın, Hamdullah Suphi Bey tarafından Kürsüde tekrar okunmasını Konya Mebusu Refik Koraltan da Milletin ruhuna tercüman olan işbu İstiklal Marşının ayakta dinlenmesini teklif etmiştir.

Bunun üzerine 12 Mart 1337 (1921) 'de kabul edilen ve kanuniyet kesbeden İstiklal Marşı tekrar Hamdullah Suphi tarafından okunmuş ve marş ayakta dinlenmiştir.

"Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."

Mehmed Âkif'in rahatsız bulunduğu Alemdağı'nda son günlerde içlerinde Tarık Us'un da bulunduğu bir grup üstadın ziyaretine gitmişler, Mehmed Âkif bitkin bir halde yatağında yatıyordu. Konuşma esnasında söz İstiklal Marşı'na intikal ettirilmiş, gelen ziyaretçilerden biri:

— "Acaba İstiklal Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?" demiş, bu söz üzerine yatağında bitkin bir halde yatmakta olan Akif; birdenbire başını kaldırmış ve ona:

Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!

Evet:

— "Allah bir daha bu memleketin, bu milletin istiklalini tehlikeye düşürmesin! Bir daha onu istiklal Marşı yazmaya mecbur etmesin!" Sözüyle ziyaretçileri susturmuş, o büyük insanın ne demek istediği herkes tarafından anlaşılmıştı.

Büyük insan Mehmed Akif Ersoy, mezarına milleti için yazmış olduğu istiklal Marşı'yla konulmuştur. Tarihte kendi eseriyle gömülen ilk bahtiyar ölülerden biri de şüphesiz Mehmed Âkif Ersoy olmuştur.

  • Veli Ertan, Milli Kültür Dergisi, Aralık 1979


İstiklal Marşı'nın Bestesi (Melodisi)

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde İstiklal Marşı olarak söylenebilmektedir.

İstiklal Marşı'nın Sözleri (Tüm kıtalar/Dörtlükler)

  • Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
  • Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
  • O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
  • O benimdir, o benim milletimindir ancak.
  • Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
  • Kahraman ırkıma bir gül! ne bu şiddet bu celal?
  • Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
  • Hakkıdır, Hak'ka tapan, milletimin istiklal!
  • Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
  • Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım;
  • Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım;
  • Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
  • Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
  • Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
  • Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.
  • "Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
  • Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!
  • Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
  • Doğacaktır sana vaadettiği günler Hak'kın;
  • Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
  • Bastığın yerleri "toprak" diyerek geçme, tanı!
  • Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı.
  • Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
  • Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
  • Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
  • Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
  • Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
  • Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
  • Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli;
  • Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli!
  • Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
  • Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
  • O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;
  • Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
  • Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden naşım;
  • O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
  • Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal;
  • Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
  • Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
  • Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
  • Hakkıdır, Hak'ka tapan milletimin istiklal!


Mehmet Akif Ersoy

İstiklal Marşı'nın açıklaması (Anlamı)

İstiklal Marşı’nın yazıldığı dönemde Türk ordusu düşmanla savaş halindedir. Bu yüzden ordu ve millete cesaret vermek isteyen şair, şiirine "Korkma" kelimesiyle başlar. Bu, bir sesleniştir. Şair, Türk milletine sesleniyor.

İki türlü korku vardır: Adi korku ve asil korku. İlk korkuda ödleklik anlamı vardır. Ancak, korkmak her zaman ödü patlamak anlamında değildir. Çoğu zaman da asil bir duygudur, insani bir endişedir. İnsanların kaybetmeyi göze alamayacakları değerleri vardır. Mesela, milletin başına bir şey gelir diye korkmak, istiklalin kaybedileceğinden endişe etmek, asil bir korkunun ifadesidir.

Birinci Kıta (Dörtlük)

*Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
  • Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
  • O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
  • O benimdir, o benim milletimindir ancak.


Şairin ‘Korkma” diye seslenmesi, asil bir endişenin, kaygının ifadesidir. Milletimiz istiklalini kaybetme korkusu içindedir. Şair, milletin endişe etmemesi gerektiğini; çünkü istiklalin kaybedilmeyeceğini söylüyor.

Birinci dizedeki şafak, güneş battıktan sonraki alaca karanlık zamanı anlatır. Şafağın bir anlamı da güneş doğmadan önceki alaca karanlıktır. İstiklal Marşı, sembolik olarak, iki şafak arasını anlatır. Akşamın şafağı Milli Mücadele’nin başlangıcı, sabahın şafağı ise bitişidir. Akşamın şafağından korkulur; çünkü arkasında karanlık bir gece vardır. Ancak, her gecenin bir sabahı olduğuna göre, içinde bulunulan karanlığın uzun süreceğini sanarak korkuya kapılmamalıdır. Biraz sonra şafak sökecek ve karanlık son bulacaktır. Bu benzetme şairin, Türk milletinin, bağımsızlığına çok kısa sürede kavuşacağı hakkındaki kesin inancını ortaya koyar.

Birinci dizede yüzmek, dalgalanmak manasındadır. Şafağın rengi kırmızıdır. Al sancak ise Türk milletinin sembolüdür. Türk bayrağının al rengi şairde bir alev izlenimi uyandırmıştır. Bu alev ’sönmez’. Zira onun çıktığı kaynak, her Türk ailesinin evinde yanan ocaktır.

Ocak, ateşin yandığı yerdir; sonradan ev anlamını kazanmıştır. Ocakta ateşin yanıyor olması canlılığa işarettir. Yurdun üstünde tüten en son ocak kaldıkça, bu bayrağın alevi bu şafaklarda dalgalanacaktır; milletimiz istiklalini kaybetmeyecektir. Yeter ki o ocak tütmeye devam etsin. Şair bu benzetmeyle ‘bayrak’ ile ‘millet’ arasındaki bağlantıyı ifade ediyor. İkinci dize, aynı zamanda, ‘Son fert olarak kalsan bile bayrağı indirtmemek için, istiklali kaybetmemek için mücadele edeceksin.’ demektir.

Üçüncü dizede şair bayrağımızdaki yıldız ile gökteki yıldızı birleştirir. Gökteki yıldıza kimsenin eli dokunamayacağı gibi, ‘Türk milletinin yıldızı’ olan bayrağa da kimse el süremez. Ayrıca; yıldız, beyazdır ve gece parlar. Milli Mücadele gece ise bayrağımızın yıldızı o gecede parlayacaktır. Yıldızın parlaması bir ışıktır. Işık, karanlıkta ümidi ifade eder.

Yıldız kelimesi aynı zamanda kader, talih manalarına da gelir. Bayrak milletin kaderini, talihini temsil eder. O parlıyorsa, millet de aydınlık günlerini yaşamaktadır. Onun sonu, milletin sonudur. Şair üçüncü dizeyle Türk milletinin ve istiklalimizin sembolü bayrağımızın kesin olarak sonsuza kadar yaşayacağını ve dalgalanacağını belirtir. Bundan zerre kadar şüphesi yoktur. Şairin bu hayallerle belirtmek istediği Türk milletinin ölmezliği fikridir. O, ordu ve millete ‘Korkma” derken böyle bir inanca dayanır. Milli Mücadele’nin zafere ulaşması işte bu sarsılmaz imanın sonucudur.

Dördüncü dizede muhteşem bir bencillik ve sahiplenme duygusu vardır. Buradaki bencillik gereklidir. Çünkü, bencilce muhafaza etmek zorunda olduğumuz değerlerimiz vardır. Bayrağımızı ve istiklalimizi işte böyle bir bencillikle muhafaza etmeliyiz.

İkinci Kıta (Dörtlük)

*Çatma kurban olayım çehreni, ey nazlı hilal!
  • Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celal
  • Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
  • Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin, istiklal!


Şair hilale, yani Türk bayrağına hitap ediyor. Edebiyatımızda sevgilinin kaşı hilale benzetilir. Bayrak nazlı bir sevgili gibi kabul ediliyor. Bayrak sevgilinin yüzüdür, hilal ise kaşı. Bayrak, bütün bir milletin sevgilisidir. Çehre, yüz demektir ve kullanımı yerindedir. Çünkü, yaratılmışlar içinde ruh hali çehresine yansıyan tek varlık insandır.

Sevgilinin kaşlarını çatışı nasıl aşığı elemlere sürüklerse istiklalin tehlikede olması da milleti elemlere sürükler. Çehresi çatık olan aslında millettir. Milletin çehresi istiklal tehlikede olduğu için çatıktır. Şair, milletin istiklalini kaybetmemesi için canını vereceğini söylüyor.

İkinci dizede şair, ırkının kahraman olduğunu belirterek milletiyle ve milliyetiyle övünüyor. Vatanın timsali olan sevgiliye (hilale) gülmesi için yalvarır. Bayrağın kahraman ırkımıza gülmesi demek, istiklalin kaybedilmemesi demektir. Bayrak gülmediği, yani istiklal tehlikede olduğu için şiddet ve celal vardır. Bayrak kahraman Türk ırkına gülmediği takdirde, bu millet onun uğruna döktüğü kanları kendisine helal etmeyecektir; çünkü bayrak, rengini bu al kanlardan almıştır. Dolayısıyla Türk milletine borçludur.

Son dizede ‘Hak’ kelimesi iki manada kullanılmıştır. Birinci manaya göre Hak, Tanrı manasına gelir. Müslüman olan Türkler ona taparlar. Hak kelimesinin diğer manası adaletle ilgilidir. Hak aynı zamanda yapılan bir iş, fedakarlık veya durum karşılığı alınması gereken paydır. Şair bu beyitte istiklal kavramı ile Hak (Tanrı ve adalet) kavramı arasında münasebet kurmaktadır. Milletler yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı bulundukları takdirde istiklale hak kazanırlar. Hakk’a tapan bu millet istiklali hak etmiştir.

Üçüncü Kıta (Dörtlük)

*Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
  • Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
  • Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
  • Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.


Bu kıtada ‘hürriyet’ kavramı söz konusudur. Burada şair ‘ben’ kelimesini kullanmakla beraber kastolunan Türk milletidir. Şair, burada Tür milletini konuşturmaktadır. Ezel, öncesi olmayan zamandır. Türk milleti ezelden beri hür yaşamış ve hür yaşamaya alışmıştır. Ona zincir vurulamaz.

Zincir vurmak, esir etmek manasındadır. Bizi esir etmek isteyenler çılgın olarak nitelendiriliyor. Ayrıca, Batılılar Kuva-yı Milliyeciler için ‘çılgın’ kelimesini kullanıyorlar. Çünkü, istiklal mücadelemizin başarıya ulaşmasını mümkün görmüyorlar. Şair, asıl çılgının onlar olduğunu demeye getiriyor. Asıl onlar olmayacak işe giriştikleri için, ezelden beri hür yaşamış Türk milletine zincir vurmak istedikleri için çılgındırlar.

Üçüncü dizede Milli Mücadele bir sele benzetiliyor. Fizik kurallarına göre suyu sıkıştırmak ve esir etmek mümkün değildir. Sıkıştırılamadığı için bent yapılır. O durumda da su, bendi ya yıkar ya da üstünden aşar. Bent esaret anlamına; kükremiş sel gibi olmak da esareti kabul etmemek anlamına gelir.

Ezelden beri hür yaşamış Türk milleti, esir edilmek istendiği takdirde kükremiş sel gibi, bendini çiğneyerek aşacaktır. Dağları yırtacak, okyanuslara sığmayarak taşacaktır. Hürriyetin başlıca özelliği sınır tanımamaktır. Hür yaşamak Türk milletinin karakteristik bir özelliğidir.

Dördüncü Kıta (Dörtlük)

*Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar
  • Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
  • Ulusun, korkma, nasıl böyle bir imanı boğar,
  • ‘Medeniyyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?


Bu kıtada savaşan iki taraf, Türk milleti ile Batı dünyası karşılaştırılmaktadır. Garp (Batı) çelik zırhlarını kuşanmış, silahlarına güvenerek Türkiye’ye saldırmıştır. Düşmanın bu maddi üstünlüğüne karşın Türk‘ün sarsılmayan imanı vardır. İman, insanın taşıdığı manevi inançların bütünüdür. Batı’nın çelik zırhlı duvarları varsa Mehmetçiğin de iman dolu göğsü vardır. İnsanı üstün kılan maddi güç değil, imanıdır. Ordular ne kadar gelişmiş savaş aletleriyle donatılmış olurlarsa olsunlar eğer güçlü bir imana sahip değillerse başarılı olmaları mümkün değildir.

Serhat, sınır boyu demektir. Sınırları askerler korur. İman dolu göğüsleriyle askerlerimiz çelik zırhlı duvarların karşısında duruyorlar.

Canavar, can alıcı mahluktur. Tek dişi kalmış canavarlar daha vahşidir. İhtiyarlığı sembolize eder.

Dördüncü dizede medeniyet, canavara benzetilmiştir. Saldırgan medeniyet, can çekişmekte olan ve can havliyle son saldırışlarını yapan, tek dişi kalmış bir canavarı andırır. Tek dişi kalmış demesinin sebebi, dehşet verici gözükmesine rağmen eski gücünü kaybetmiş ve ölmek üzere olmasından kaynaklanır. Burada bütün vahşiliğine rağmen, kendisini medeni diye tanıtan Batı dünyasıyla bir alay da vardır.

Şair medeniyete karşı değildir. O, medeniyet adı altında yapılan vahşete ve zulme karşıdır. Anadolu’yu işgal edenler, işgallerini haklı gösterebilmek için Batı Anadolu’da barbar Türkler olduğunu ve onları medenileştirmek için geldiklerini söylüyorlar. İşte şair bu tür medeniyetin düşmanıdır.

Üçüncü dizede ‘Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, bırak, varsın ulusun, onda artık korkulacak bir taraf kalmamıştır.’ deniyor. Burada millete ümit ve cesaret aşılanmaktadır. Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın, ne kadar ulursa ulusun, sonunun geldiği; bu canavarın Mehmetçiğin göğsündeki imanı boğmaya gücünün yetmeyeceği söyleniyor. Bu nedenle -yine ‘korkma’ kelimesiyle- o canavarın ulumasından endişe edilmemesi gerektiği belirtiliyor.

Beşinci Kıta (Dörtlük)

*Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın
  • Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın;
  • Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın;
  • Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.


Şairin ‘arkadaş’ diye hitap ettiği düşmanla savaşan askerimizdir. Türk yurdunu işgal hareketi hayasız bir akın, işgale gelenler ise alçak olarak nitelendiriliyor. Şair, Türk askerinden yurdumuza alçakları uğratmamasını, bu hayasız akını, göğsünü siper ederek durdurmasını istiyor; çünkü alçakları durdurmanın tek yolu, Mehmetçiğin iman dolu göğsünü siper etmesidir.

Son iki dizede imanın karşılığı olan ‘zafer’ müjdelenir. Allah, kitabında inananlara zafer vadetmiştir. Zaferin yakınlığı inananların gayretine ve kahramanlığına bağlıdır. Şair geleceğe büyük bir inançla bakarak zaferin çok yakın olduğunu belirtiyor.

Altıncı Kıta (Dörtlük)

*Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme tanı:
  • Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı!
  • Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır atanı:
  • Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.


Bu kıtada ‘vatan‘ söz konusu ediliyor. Dış görünüşü bakımından vatan bir toprak parçasıdır. Fakat bu toprak parçası, milletin tarih ve hayatına sımsıkı bağlıdır. Onu kutsal kılan maddi yönü değil, millet ve tarih ile olan münasebetidir. Bu vatan, binlerce şehit tarafından kazanılmış ve korunmuştur. Bundan dolayı, ona bakarken toprağı değil, onda gömülü olan şehitleri görmelidir.

Toprağın altında kefensiz yatanlar, şehitlerdir. Şehitler kefensiz gömülürler. Toprağı vatan yapan, şehitlerin kanıdır. Vatan toprağının her karışında şehitlerimiz yatmaktadır.

Şair, cennet vatanımızın dünyalara değişilemeyeceğini söylüyor. Eğer her karışında binlerce şehidin yattığı bu topraklar üzerinde düşman gezerse o zaman atalarımız incinecektir. ‘Şehit oğlu’ sözüyle vatan uğrunda canlar veren bir ecdada sahip olduğumuz anlatılmak isteniyor. Uğrunda canlar verilen vatanımıza sahip çıkmak ve onu muhafaza etmek, şehitlerin (atalarımızın) hatırasına olan saygının gereğidir.

Cennet, inanan insanların gideceği yerdir. Her Müslüman cennete gitmek ister. Dünya, cennete değişilmez. Vatan, cennete benzetilmiştir. Bu nedenle değişilmezdir.

Yedinci Kıta (Dörtlük)

*Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
  • Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
  • Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda
  • Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.


Bu kıtada da ‘vatan‘ söz konusu edilmiştir. Bu cennet vatanın uğruna feda olmayacak kimsenin olmadığı söyleniyor. İnancımıza göre şehitler cennete giderler. Bağrında bu kadar çok şehit barındıran toprağın cennetten farkı yoktur. Çünkü, toprak sıkılsa şehitler fışkıracak kadar şehit verilmiştir.

Vatanını seven bir insan için en büyük yoksulluk, vatandan uzak kalmaktır. Şair, vatanın candan ve sevgiliden daha üstün bir değer taşıdığına inanıyor. Allah‘tan tek istediği vatanından ayrı düşmemektir. Bunun için canını, cananını kaybetmeyi göze alıyor. Her şeyini kaybetse bile vatan toprağında yatmak onun için yetecektir. İnsan, böyle bir inanca sahip olmazsa vatanı için ölümü göze alamaz.

Sekizinci Kıta (Dörtlük)

*Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli:
  • Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli.
  • Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli ‘
  • Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.


Şair ve vatanları uğrunda çarpışarak hayatlarını veren Mehmetçiklerin, hatta Milli Mücadele’ye katılanların dilekleri, kendileri öldükten sonra da aynıdır. Şairin bir Müslüman olarak Allah‘tan tek isteği, mabedine yabancı elinin değmemesi ve dinin temeli olan kıymetlere şahadet eden ezanların yurdun üzerinde ebedi olarak işitilmesidir. Yani, vatanımızın sonsuza kadar hür olmasını istiyor. Mabet, ibadet edilen yer demektir.

Üçüncü dizedeki ‘şehadet’ kelimesi şahitlik manasına geldiği gibi ezanda geçen ‘Eşhedü en la ilahe illAllah‘, ‘Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah’ cümlelerine karşılık gelir. Bunlardan birincisi ‘Şüphesiz bilirim, bildiririm Allah‘tan başka tapacak yoktur.’, ikincisi ‘Şüphesiz bilirim, bildiririm Muhammed Allah‘ın elçisidir.’ manalarına gelir. Bir kimsenin Müslüman olabilmesi için kelime-i şehadet denilen bu cümleleri tekrarlaması ve bunlara inanması lazımdır. Müslüman ülkelerde günde beş vakit okunan ezan ile İslamiyet’in temelini oluşturan bu cümleler tekrarlanır.

Dokuzuncu Kıta (Dörtlük)

*O zaman vecd ile bin secde eder -varsa - taşım.
  • Her cerihamdan, İlahi, boşanıp kanlı yaşım,
  • Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
  • O zaman yükselerek arşa değer belki başım!


Şair, önceki kıtada ruhunun Allah‘tan tek isteğinin mabedine yabancı elinin değmemesi ve şehadetleri dinin temeli olan ezanların yurdumuzun üstünde sonsuza kadar işitilmesi olduğunu söylemişti. Bu kıtada ise emeli gerçekleştiği takdirde ne kadar sevineceğini anlatıyor. Şair -önceki kıtada olduğu gibi- burada da şehitler adına konuşuyor.

Emeline kavuştuğu takdirde şehidin eğer varsa mezar taşı coşkuyla Cenab-ı Hakk’a bin secde edecektir. Yaralarından kanlı yaşlar aka aka, her şeyden soyunmuş bir ruh gibi naaşı yerden fışkıracaktır. Ve o zaman başı yükselerek belki de arşa değecektir. Arş, göğün en yukarısıdır. Tüm bunlar emele ulaşmanın sevinciyle olacaktır.

Şair dokuz kıta boyunca, inancını bir an olsun kaybetmeden, bir an bile ümitsizliğe düşmeden, derece derece zaferi yakalar. Artık bayrak ve millet istiklale kavuşmuştur.

Onuncu Kıta (Dörtlük)

*Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
  • Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
  • Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
  • Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
  • Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!


Bu kıtada artık istiklal kazanılmış olarak düşünülüyor. Birinci kıtadaki ‘şafak’ kelimesi, güneş battıktan sonraki alaca karanlığı ifade ediyordu. Bu kıtadaki ‘şafak’ ise güneş doğmadan önceki alaca karanlığı ifade eder. Bu vakit gündüzün, aydınlığın özetle zaferin müjdecisidir.

Birinci kıtadaki ‘nazlı hilal’, son kıtada ‘şanlı hilal’e dönmüştür. Yeni, aydınlık ve hür ufuklar, şanlı hilalin dalgalanışıyla süslenecektir. Bayrak artık şafaklar gibi şanlı, dalgalanacaktır. İstiklal kazanıldığı için bayrak uğruna dökülen bütün kanlar ona helaldir. Zira bundan sonra sonsuza kadar bayrağa ve Türk milletine yok olma, yere düşme, yeryüzünden silinme şeklinde bir tehlike yoktur. Türk bayrağı ezelden beri hür yaşamıştır, bundan sonra da hür yaşamak hakkıdır. Hakk’a tapan Türk milleti de istiklali hak etmiştir.

Kaynak: Yukarıdaki açıklama, Mehmet Kaplan ve İsa Kocakaplan‘ın ortak çalışmasının Ahmet Kavaklıyazı tarafından düzenlenmiş halidir.

Marş Sesli



İstiklal Marşı'nın ilk bestesi



Yukarıdaki marşı dinleyemiyorsanız bkz. http://www.turkcebilgi.com/proxy-ayarlari/

Bu okunuşun bestesi Ali Rıfat Çağatay’a okunuşuysa Hafız Burhan’a ait. İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Milli marşıdır. Marşın sözlerini Mehmet Akif ERSOY yazmış, bestesini Zeki Üngör yapmıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı’nın en çetin döneminde, bir milli marşa duyulan gereksinmeyi göz önüne alan Milli Eğitim Bakanlığı, 1921yılında bunun için bir şiir yarışması düzenledi. Yarışmaya 724 şiir gönderildi. Kazanacak şiire para ödülü konduğu için başlangıçta Mehmet Akif katılmak istemedi. Ama milli eğitim bakanı Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine, ödülsüz olmak şartıyla o da şiirini gönderdi.

Yapılan seçim sonunda, Mehmet Akif’in 20 Şubat 1921′de yazdığı “Kahraman Ordumuza” sungusunu taşıyan şiiri 12 Mart 1921 günü büyük çoğunlukla TBMM’nce İstiklal Marşı kabul edildi. Aynı yıl bir de beste yarışması açıldı, ama kesin bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’nca Ali Rıfat ÇAĞATAY’ın (1867–1935) bestesi uygun görülerek okullara duyuruldu. 1924′ten 1930′a kadar marş bu beste ile çalındı. O yıl bunun yerini, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki ÜNGÖR’ün 1922′de hazırladığı bugünkü beste aldı.

Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, hakka, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir. Şiirin bütünü, dörtlükler halinde yazılmış kırk bir dizedir. Sonuncu bölük beş dize.

İstiklal Marşı

İstiklâl Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin[2] millî marşı. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir.

misafir - 9 yıl önce
BİR MİLLETİN ŞEHİTLERİNİN , BAĞIMSIZLIĞININ BİR SİMGESİDİR.

misafir - 9 yıl önce
istiklal marşı özel milli marşımızdır ve tektir.biz onu korumalıyız.bazı sitelerde istiklal marşına karşı yapılan saygısızlıkları okuyorum.milli marşımıza asla saygısızlık yapamamalıyız.istiklal marşında mehmet akif ersoy vatan ve millet sevgisini dile getirmiş.o zamanda insanların ne durumda olduğunu benimsemiş.ondan istiklal marşı bizim ve asla ezilmesine ve yıpranmasına izin vermiyeceğiz.83 yaşında bile olsa daha yaşayacak ve solmayacak...

misafir - 9 yıl önce
Melodisi hakkında yukarıda yazan yazıyor ancak önceki besteye yani ali rıfat çağatay ın yazmış olduğu besteye nasıl ulaşırsın bilemiyorum. İstiklal marşının ikinci kıtasının son dizesinin sonunda yer alan "istik__lal" şeklinde uzatılarak okunuyor. Tabi bu normal okunurken değil melodiyle yani beste ile okunurken bu şekilde uzatıyoruz kelimeyi.

misafir - 9 yıl önce
istiklal marşı nın son bolümü niçin beş dize? artık zafer kazanıldığı için şair büyük bir çoşku içerisindedir.diğer dörtlükler savaşı anlatır son dörtlük ise zaferi.Dolayısıyla diğerlerinden farklı olmalıdır. Bir başka düşünce ise -bu benim değil- şair mısra sayısını 41 e tamamlamış ve 41 kere maşallah demek isetmiştir askerlerimize ,vatanımıza belki de şiirine....

misafir - 9 yıl önce
Bu kadar anlamlı, bu kadar güzel bir şiir yazmak ne büyük bir meziyet, ne büyük bir ustalık. Mehmet Akif Ersoy her türlü övgüye layıktır.

misafir - 9 yıl önce
Melodisi hakkında yukarıda yazan yazıyor ancak önceki besteye yani ali rıfat çağatay ın yazmış olduğu besteye nasıl ulaşırsın bilemiyorum. İstiklal marşının ikinci kıtasının son dizesinin sonunda yer alan "istik__lal" şeklinde uzatılarak okunuyor. Tabi bu normal okunurken değil melodiyle yani beste ile okunurken bu şekilde uzatıyoruz kelimeyi.

aqsuzlar birliği - 3 yıl önce
aq gerektiren bir ödevim vardı bende internetten baktım arkadaşlarıma da attım onlarda beğendi

aqsuzlar birliği - 3 yıl önce
hocanın verdiği ödev çok ama çok aq gerektiriyordu bende internetten baktım sayfanızı arkadaşlarımada önerdim çok beğendiler

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

İstiklal Marşı Resimleri

10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü ve Atatürk Haftası
7 yıl önce

başlayan siren sesi eşliğindeki iki dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okunur. Törenden sonra Saray ziyaretçilere açılır. Okullarda düzenlenen...

Lemi Atlı
7 yıl önce

günümüze gelmiş olup, 30 kadar şarkısı bugün çalınıp söylenmektedir. İstiklal Marşı için yapılan beste yarışmasına katılmış, klasik ile modern tarzı bir...

Kudüs Mitingi
6 yıl önce

yapılmış, İstiklal Marşı'mızı söyleyenler protesto edilmiş, bu esnada yerlere oturulmuş, bir kısım yobazlar "Ezan sesi istiyoruz, bu marşı söylemiyoruz...

Osman Zeki Üngör
3 yıl önce

töreninde askeri bir bando tarafından İstiklâl Marşı çalındı. Mehmet Akif Ersoy’dan sonra cenazesinde İstiklal Marşı çalınan ikinci kişidir[kaynak belirtilmeli]...

İstiklal Marşı, Mehmet Akif Ersoy, Cumhurbaşkanlı Senfoni Orkestrası, Müzik
Rengim Gökmen
3 yıl önce

kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Nisan 2020.  ^ "Gül talimat verdi İstiklal Marşı yenilendi". yenisafak.com.tr. 18 Ekim 2013. Erişim tarihi: 20 Kasım...

Rengim Gökmen, 1955, Ankara, Devlet sanatçısı, Kişi, Orkestra, Taslak, İstanbul, İzmir, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, Cumhurbaşkanlığı Yüksek Kültür ve Sanat Nişanı
İhsan Servet Künçer
3 yıl önce

kurulmasında emeği geçmiştir. Bestesini Osman Zeki Üngör’ün yaptığı İstiklal Marşı’nın bando düzenlemesini yapmıştır. 1900 yılında İstanbul’da dünyaya geldi...

Emine Şenlikoğlu
7 yıl önce

ifadesi alınmak üzere, Atatürk Havalimanı'nda gözaltına alınmıştır. İstiklal Marşı okunurken ayakta saygı duruşunda bulmaktan hoşlanmadığını söyleyerek...

Ali Rıfat Çağatay
3 yıl önce

Mehmet Âkif Ersoy’un yazdığı ve 1921’de resmi marş olarak kabul edilen İstiklal Marşı’nın ilk bestesini Ali Rıfat Bey yazmıştır. Bu beste 1924’ten 1930’a kadar...

Ali Rıfat Çağatay, Ali Rıfat Çağatay