Kıbrıs'ın yüzölçümü 9.251 km2 olup, Türkiye sahillerinden 70, Suriye'den 100, Mısır'dan 370, Rodos'tan 400 ve Yunanistan sahillerinden 800 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Girintili çıkıntılı bir özelliğe sahip olan 782 km. uzunluğundaki sahilleriyle kendine has bir şekle sahip olan Kıbrıs, 35° kuzey paraleli ve 35° doğu meridyeni üzerinde yer alır. Ada; kuzeyinde Kormakiti Yarımadası'ndan başlayarak Karpas Yarımadası'na doğru uzanan ve en yüksek zirveleri 1.000 metreyi nadiren aşan Girne-Karpas Dağları, güneyinde Trodos Dağları ve bunların arasında 100 km. uzunluğunda, 10-15 km. genişliğinde bir alçak sahadan meydana gelir. Adanın doğuda ve batıda uç noktalarını teşkil eden Andreas ve Drepena burunları arası 227 km. ve güney ve kuzey istikametindeki uç noktalar olan Gata ve Kormakiti burunları arası ise 97 km.'dir.
Kıbrıs yapı ve yeryüzü şekilleri itibariyle Anadolu'nun güneyindeki Toros sistemi içinde mütalaa edilir. Hatay'daki dağ ve ovalar 130 km. güneybatıda, Kıbrıs'ta deniz seviyesi üzerine çıkarak aynı vasıflarla devam etmektedir. Derinliği birkaç yüz metrelik bir denizaltı platformu ile Anadolu'ya bağlı olan adanın temeli, batıda ve güneyde 2.000 metreden daha derin denizaltı çukurları tarafından çevrilmiştir.
Yeryüzü şekilleri ve yapısı hakkında verilen kısa bilgiler Kıbrıs Adası'nın, Anadolu Yarımadası'na akraba, hatta onun küçük bir örneği olduğunu göstermektedir. İklim bakımından da aynı paralelliği görmek mümkündür. Akdeniz Bölgesi'ne has iklim kuşağında olup yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı geçer. Bitki örtüsü bakımından da Toroslarla benzerlik arz etmektedir.
İlkçağın başlangıcında Kıbrıs'ın, yalnız dağlarının değil ovalarının da kesif ormanlarla kaplı olduğu, fakat bakır ve gümüş madenlerinin işletilmesi, gemi inşaatı ve Mısır gibi ormanları olmayan ülkelere yapılan odun ihracatı yüzünden ormanlarının büyük tahribata uğradığı bilinmektedir.
Tarihi
Eski devirlerde Anadolu’nun bir parçası olan Kıbrıs, suların yeryüzünde bazı karaları basması sonucu meydana gelen adalardandır. Yapılan kazılarda adada Ortadoğu kültürüyle alakalı eserler bulunmuştur.Adanın bilinen ilk sahibi Mısırlılar olup, bunlardan Hititlere geçmiştir. Hitit çivi yazılarında “Alasya” denilen ada, deniz kavimlerin istilasına uğrayarak, Asurlular, Fenikeliler, Medler, Roma ve Bizans İmparatorluklarından sonra, Dört Halife (632-661) devrinde Müslümanların hakimiyetine geçerek, 648 tarihinde vergiye bağlandı. Hazret-i Ebu Bekr (632-634) devrinde Müslümanlar Kıbrıs’ta Kitiyon’u fethetti. Hazret-i Osman (644-656) devrinde Şam valisi bulunan hazret-i Mu’aviye 647’de Kıbrıs’a tekrar sefer tertib etti. Sefere Eshab-ı kiram ve Tabiin-i izamdan çok kimse katıldı. Bunlardan biri hazret-i Enes bin Malik’in teyzesi Hazret-i Ümm-i Hıram’dır.
Emevilerin hakimiyetine geçen Kıbrıs Adası vergiye bağlandı. Adaya Müslümanlar yirmi dört sefer tertib etmiştir. Emevilerden sonra vergilerini vermemesinden dolayı da, Abbasi halifesi Harun Reşid (796-809) devrinde tekrar hakimiyet altına alındı.
Haçlı seferlerinin üçüncüsünde İngiliz Kralı Arslan Yürekli Rişar’ın gemileri fırtınaya tutulunca 1191’de İngilizler, adanın kıyılarına sürüklenip karaya çıkarak, Limasol’u zaptettiler. Fakat Rişar’ın paraya ihtiyacı olduğundan adayı eski Kudüs Kralı Lusignan’a sattı. Bundan sonra ada, Suriye ve Filistin kıyılarından kaçan Doğu Latinlerinin merkezi haline getirildi. Selahaddin Eyyubi’nin kudüs’ten çıkardığı Latinler adaya yerleştirildi. Ceneviz, Fransız, Venedik korsanlarının yaşadığı adadan, Anadolu sahillerine saldırılar tertiplendi. Kıbrıslıların saldırıları, Anadolu Selçukluları ve beylikleri tarafından savuşturuldu. Haçlı ittifakınca Kıbrıs sularında bulunan Haçlı donanması, Mısır ve Suriye sahillerine ve Müslüman gemicilere zarar vermeye başlayınca; Memluk Sultanı Melik-i Eşref Baybars 1425’te adaya asker çıkardı. Devrin Kıbrıs kralı Janus’un ordusu imha edilip, kendisi esir alındı. Kral Janus, yıllık beş bin düka altın ödemek şartıyla azad edilip, vergiye bağlandı. Kıbrıs Latinleri, Osmanlılar ile hakimiyet meselesinde mücadele eden Akkoyunlular ve Safevi devletleri ile ittifak içine girdiler. Yavuz Sultan Selim Hanın Suriye ve Mısır’ı fethi ve İslamiyetin mukaddes topraklarını Osmanlı Devletine kazandırmasıyla Doğu Akdeniz’de hakimiyet kurmanın lüzumu ortaya çıktı. Bunun için de Kıbrıs’ın fethi gerekiyordu.
Kıbrıs sahillerine yerleşmiş bulunan Venedikliler ise gelip geçen ticaret gemilerine tecavüzden geri durmuyordu. Diğer taraftan Hint Okyanusunda beliren Portekiz tehlikesi de Akdeniz’de bir an evvel sükunetin sağlanmasını zaruri kılmaktaydı. Bundan başka Kıbrıs halkından pek çoğu da Osmanlının adil idaresini istemekteydi. Bu sebeplerle İkinci Sultan Selim Han (1566-1574) devrinde Şeyhulislam Ebüssü’ud Efendinin fetvasıyla Kıbrıs’ın fethine karar verildi. 1570’te Vezir Lala Mustafa Paşa, Kıbrıs Serdarı tayin edilerek, Piyale Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması adaya çıkartma yaptı. Lefkoşe ve Magosa fethedildi. Papalığın teşvikiyle Haçlı donanması Kıbrıs’a gönderilip, 1571 İnebahtı Muharebesinde Osmanlı donanması yakılmışsa da, 1572’de iki yüz elli parça gemiyle Akdeniz’e açılan Kılıç Ali Paşa karşısında dayanamayacaklarını anlayan Haçlılar, 1573’te anlaşmak zorunda kaldılar. Adanın hakimi Venedik Cumhuriyeti, Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini ve yıllık üç yüz bin filorin vergi vermeyi kabul etti. Kıbrıs’ta Osmanlı devlet teşkilatı kurulup, eyalet haline getirilerek, beylerbeyi tayin edildi. İslami eserler, tamir edilip, yenileri kuruldu. Türk-İslam nüfusunun adada fazlalaşması için Osmanlı iskan siyaseti tatbik edildi. 1577 tarihinde adanın nüfusu 84.000 olup, bunun 47.000’i Türktü.
On dokuzuncu yüzyıla kadar bütünüyleOsmanlı Devletinin hakimiyetinde kalan Kıbrıs, Papalığın organize ettiği oyunlar neticesiyle çok tehlikeli meselelerin içine itildi. 1876’da Birinci Meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı Devleti Rusya ile harp içine sokuldu. Ancak harbin mağlubiyetle bitmesi üzerine 3 Mart 1878’de çok ağır şartlarla Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalandı. Saltanatının ilk yıllarında olan İkinci Abdülhamid Han devleti daha o tarihte yıkıma götürebilecek olan bu antlaşmayı bir türlü hazmedemedi. Dahiyane bir kurnazlıkla, 4 Haziran 1878’de İngiltere ile gizlice anlaştı. Ayastefanos Antlaşmasını tatbik ettirmeme karşılığı, Kıbrıs Adasının idaresini İngiltere’ye bıraktı. Adanın gelirleri her yıl İstanbul’a yollanacak ve Osmanlı Devletinin bir parçası kalacaktı. Bu durum Birinci Dünya Harbine kadar muhafaza edildi.
Üç yüz yıldan fazla Osmanlı Devletinin hakimiyetinde bulunan Kıbrıs Adasına bu devirde birçok kültür, sanat eserleri ve iktisadi müesseseler kurulmuştur. Her kasabada medrese ve Lefkoşe’de Sultan Mahmud Kütüphanesi yapılarak, ilmin yayılmasına ve kültür seviyesinin yükseltilmesine çalışıldı. Adanın bütün kalelerinin tamiri, liman inşaası, cami, mescid, tekke, imaret, hastahane, han, kervansaray, sebil, çeşme gibi sosyal tesisler yapıldı.
1923 Lozan Antlaşmasıyla İngiltere’nin ilhakına bırakılan Kıbrıs, 1925’te Büyük Britanyaİmparatorluğuna bağlanarak, sömürge statüsüne girdi. Adanın İngiltere’nin ilhakına geçmesiyle, günümüzde de devam eden Kıbrıs Meselesi ortaya çıktı. İngiliz idaresini önce hoşgörü ile karşılayan Rumlar, Kıbrıs Rum Kilisesinin telkinleriyle adayı Yunanistan’a katmak arzusu içine girince, hadiseler başladı. Adadaki Rumlar’ın Yunanistan’a katılma faaliyetlerinin, İngiliz siyasetince de dolaylı olarak destek görüp, idari, iktisadi ve siyasi kolaylık gösterilmesi hadiselerin büyümesine sebeb oldu. Türkler dış bir destek bulamayınca vakıfları korumak, milli kültürü muhafaza etmek için, İngiliz sömürge sisteminin tanıdığı hakları kullanmak suretiyle hadiselere, mukavemet etme teşebbüslerinde bulundular. Adadan Türkiye, İngiltere, Avusturalya ve diğer ülkelere Türk göçü de oldu. İngilizlerin Rumlara idari, siyasi ve iktisadi kolaylık göstermesine rağmen, asıl gayeleri, Yunanistan’a ilhakı olan Kıbrıs Rum Cemaati, 1931’de isyan ettilerse de bastırıldı. Rumlar arasında Yunanistan’a katılma fikri devamlı empoze edilerek, Kıbrıs’ta nüfuslarını arttırmak için adaya göçmen getirme ve Türkleri taciz etme siyaseti içine girdiler.
İngiltere, Kıbrıs’ın sömürge statüsünü değiştirme taraftarı olduğundan, 1950 yılında İngiltire-Türkiye-Yunanistan ve Türk-Rum cemaatleri arasındaki meseleler arttı. Türkleri taciz edip, göçe zorlama ve katliamlarla nüfuslarını azaltan Kıbrıs Rum Kilisesi, adaya getirttiği göçmenlere güvenerek, halk oylamasıyla idarecilerini seçme hakkı istemeye başladı. Hadiseler üzerine Kıbrıs Türk Cemaati tepki gösterince, Türkiye meseleyi dikkate aldı. Adadaki Türkler Türkiye tarafından desteklenerek, mesele yalnız İngiltere ve Yunanistan’ın olmaktan çıktı. 1954 hadiseleri Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler teşkilatına götürüldüyse de, siyasi komisyon görüşülmemesi kararını aldı. 1955 Rum-Yunan tedhiş hadiseleri üzerine, İngiltere Türkiye’yi meseleyi halletmek üzere toplantıya çağırdı. İngiltere’nin Türkiye’ye toplantı çağrısı, Yunanistan tarafından, Türklerin hakkının resmen tanınıp, meşrulaşması demek olarak kabul edildi. Yunanistan ikinci defa Birleşmiş Milletler Teşkilatına müracaat etti. Kıbrıs meselesinin sulh yoluyla halledilmesi kararlaştırılınca, 1959 yılında imzalanan Zürih ve Londra antlaşmaları ile buhran geçici olarak sona erdi ve 16 Ağustos 1960’ta “ortaklık” temeli üzerine kurulan bağımsız ve “iki toplumlu” Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. Ada’ya altı yüz elli kişilik bir Türk alayı yerleştirildi. Kıbrıs’ın güvenliği için İngiltere-Türkiye-Yunanistan “Garanti Antlaşması” imzaladılar. Kıbrıs Cumhuriyetinde Türklere eşit haklar tanınıp, Cumhurbaşkanı Rumlardan, yardımcısı da Türklerden seçilecekti.
Türkiye’nin garantör devlet olarak Türklerin haklarını müdafaa etmek ve hadiselere müdahale hakkı verilen Garanti Antlaşmasını Rumlar bir türlü kabul edemediğinden, hadiselerin önüne geçilemedi. Rumlar, Enosis gayesini gerçekleştirmek, Türkleri yıldırmak, Türkiye’yi zor duruma düşürmek için, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını tanımayarak, 22 Aralıkta Kıbrıs’taki Türklere karşı tedhiş ve katliamlara başladılar. Garantör devlet olarak Türkiye hadiselere müdahale etti. Türkiye’nin kararlı tutumu Rumlar’ın hadiseleri durdurmasına, Birleşmiş Milletler de meselenin sulh yoluyla halledilmesi için garantör devletler arasında görüşmelerin başlamasına ve adada Barış Gücünün bulundurulmasına karar verdi. Yunanistan’daki 1967 askeri darbesi sonunda Enosisci iktidar, tedhişçi Grivas’ın teşkilatlandırdığı Rum Milli Muhafız Kuvvetlerini destekleyerek, Türklerin toplu bulunduğu Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı harekete geçince, TBMM 16 Kasım 1967 tarihli toplantısında üyelerinin tamamına yakını Kıbrıs’a asker çıkarma kararı aldı. Türk çıkarma birliklerinin ve donanmasının İskenderun’da toplanması, jetlerinin de Kıbrıs semalarında görünüp, alçak uçuşlar yapması, Grivas’ın ve 12.000 kişilik Yunan ordusunun adadan çekilmesine sebeb olup, ABD’nin araya girmesiyle Türkiye çıkarma yapmaktan vaz geçirildi. Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin anavatan olarak haklı tepkisine şahit olunca, kendi işlerini kendileri görmek üzere 29 Aralık 1967’de Kıbrıs Geçici Türk İdaresini kurarak, 19 maddelik de esas tespit etmişlerdir. Kıbrıs meselesinin halledilmesi için toplumlararası görüşmeler 1968’de başlamasına rağmen 1974 yılına kadar bir netice alınamamıştır.
Yunanistan ve Kıbrıs Rumları, Enosis gayesinin gereği doğrultusunda hareket edip, Türkiye ve Türklere düşmanca hareket içine girdiler. Atina’daki Askeri Cunta, adanın Kıbrıs’ta bulunan Yunan Kuvvetleri ve EOKA-B aracılığı ile 15 Temmuzda darbeye teşebbüs ettirip, Türklere hayat hakkı tanımayan katliamlara girişince; Türkiye, garantör devlet olarak 20 temmuz 1974’te birinci, 14-16 Ağustos 1974’te de ikinci barış harekatını gerçekleştirmek mecburiyetinde kaldı. Türk Ordusunun muvaffakiyetle gerçekleştirdiği askeri harekatlar neticesinde Kıbrıs’ın istiklali muhafaza edilip, adadaki Türkler imha edilmekten kurtarılarak, Kıbrıs Türk Devleti için zemin hazırlanmıştı. Yıllardan beri devam eden görüşmelerde kesin bir neticeye gidilemeyince, Kıbrıs Türk toplumu 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devletini, 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurarak, istiklalini ilan etti. Kıbrıs meselesinin halli için, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti ve Kıbrıs Rum Toplumu ile ikili ve milletlerararası görüşmeler hala devam etmektedir. (bkz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)
Kaynaklar
* Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfları), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Yayın Nu: 43, Ankara 2000.- Rehber ansiklopedisi
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce