Kişiden kişiye değişen bir yorum ve algılama kabiliyetine dayanan rengarenk plastik formlar, kareler, yuvarlaklar, ilgi çekici düzenlemelerle yüzeyleri dolduran bir sanat.
Kinetik sanat, Victor Vasarely tarafından 1955 yıllarında Paris’te tanıtılmışken, günümüzde bu sanatın merkezi New York gösterilmektedir. Victor Vesarely, dünyada kinetik sanatın babası olarak tanınır. Macar asıllı olan bu sanatçı, grafik sanatlarına ve geometrik resim çalışmalarına 1930 yıllarında başladı. 1955 yılında kinetik sanat manifestosunu yayınladı.
Figüre yer verilmeyen resim çalışmalarından 1950 neslinden sonraki sanatçıların etkilendiği bilinmektedir. Günümüzde şişeden-koltuğa, otomobil lastiğinden kurşun kaleme kadar her üretilen şey üzerinde estetik değerler denenmektedir. Kinetik sanatta illizyon (göz aldatma) ilkeleri ön planda gelir.
Kinetik Sanat
Hareket olaylarını inceleyen bilim dalıdır. 20. yy.’ da Amerika’ da doğmuş olan Op’art duran ya da hareket halinde bulunan objelerin retina ile algılanması olayı denemelerini konu edinen bir sanat türüdür. Optik deyimi hareket olayını da kapsamaktadır. Böylece kinetik-optik deyimi birbirine yakın anlamda kullanılmaktadır. Kinetik sanat büyük ölçüde optik özellik göstermektedir. [1]Önceleri fizik ve kimya dallarında hareketle ilgili olayları tanımlamak için kullanılan kinetik sözcüğü 1945’ten sonra sanatçıları ilgilendirmeye başlamış, ışık ve hareket, plastik ve görsel sanatların tasvirinde estetik öğeler ve ifade araçları olmuştur. 1960’ ta kinetik, sanat kronolojisinin yayınlanışıyla sanat dilinde yer etmiştir.[2] Arkaik sanatların hareketsiz, blok gibi görünen heykelleri zamanla ve sanat anlayışlarına göre hareketlendirilmiş, barak sanat aşamasında hareket ve ışık temel sanatsal ifade öğeleri sayılmıştır. Bernini’nin Apollon ve Daphne, Prosperina’nın kaçırılması, daha sonraları Carheaux’un La Danse’i, Rude’ün Marseillaise grup heykellerinde hareket, ifadenin tümüyle bütünleyici elemanları olarak değerlendirilmiştir. Fütürist resim ve heykel sanatçısı Baccioni tümüyle hareket algısı veren mekanda tek fom sürekliliği adlı bronz heykelini, hareket olayını somutlaştırmak için yapmıştır.[3]
Kinetik Sanat’ın Başlangıcı
Bauhaus, Rus Konstrüktivistleri, De Stilj hareketi ve daha yakın dönemlerden Alexandre Calder bu akımın kaynağını oluşturmaktadır. Kinetik sanat ilk kez konstrüktivistlerce ortaya atılmış ve bu sanat düşüncesini Pevsner ve Gabo kardeşler manifestolarında şöyle savunuyorlardı. “Sanatın Mısır’ dan gelme bin yıllık yanılgısından, sadece statik ritimlerden oluşabileceği yanılgısından kendimizi kurtarmalıyız. Çağımızın duyarlılığının ana biçimi olarak, sanatın en önemli unsurlarının kinetik ritimler olduğunu bildiriyoruz.” İlk kinetik heykel bu anlayışla 1920’ de N. Gabo tarafından yapılan “kinetik heykel: Yükselen ve Duran Dalga” dır. [4]1960’a kadar Kinetik Akım
1930 öncesi kinetik sanat özellikleri sayıca çok azdır. “GELECEKÇİLİK” akımı sanatçıları dinamik harekete dayalı bazı yapıtlar üretmiş, BALLA ve Fortunata Depero (1892-1960) dönen, dağılan, dönüşen, yok olan ve yeniden görünen üç boyutlu nesnelerden söz etmekle birlikte bunları daha çok “mekanik tiyatro”da kullanmışlardır. ARCHIPENKO’nun ahşap, cam, tel, ve metal kullanarak gerçekleştirdiği heykelleriyle LAURENS’in “parçalanabilen”yapıtlarında bazı hareketli parçalar bulunmakla birlikte, bunların hiçbirinde hareket bir estetik öğe olarak kullanılmamıştır. Bu anlamda en erken kinetik sanat örneği, DUCHAMP’ın Bisiklet Tekerleği (1913) yapıtıdır. DELAUNAY’ın Diskler (1912-1913) dizisi GABO’nun Kinetik Konstrüksiyon No-1’i (1920), TATLİN’in III. Entegrasyonal Anıtı Projesi (1919)’de hacim yaratan kinetik örneklerdir. [5] 1920’lerde MOHOLY – NAGY ‘nin elektrikli makine aracılığıyla ışık etkileri yarattığı yapıtları ve RODÇENKO’nun konstrüksiyonları, 1940 öncesi kinetik sanatın önemli örnekleridir. Hareketi estetik ve anlatımsal öğe olarak kullanma eğilimi ancak 1940’larda ivme kazanmıştır. Dadacılık ve Gerçeküstücülük ile Yapımcılık’ tan kaynaklanan sanatçılar “kinetik” kavramını işlemeye başlamıştır. İtalyan sanatçı MUNARI 1930’larda “kullanışsız makineleri tasarlamış, 1940’larda da kinetik nesneler gerçekleştirmiştir. 1950’erde Fransız sanatçı Pol Bury (d-1922) istendiği zaman döndürülebilen” hareketli düzlemleri ile (Plans Mobiles) hareketi anlatım aracı olarak kullanılmıştır.[6]1960 ve sonrası Kinetik Sanat
Kinetik sanat 1960’larda gerek ABD’de gerek Avrupa’da yaygın anlatım türlerinden biri haline gelmiştir. İngiltere’de MARY MARTIN (1907-1969) ALTINORAN gibi matematik kuralarıyla biçimlendirdiği yapıtlarında hareketi doğal ışık aracılığıyla elde ederken, kocası MARTIN hareketli nesnelerden yararlanmıştı. Fransız sanatçı MORELLET ile Arjantin’li LE PARC da yapıtlarında özellikle bilimsel ilkelerden hareket etmişlerdir. Öte yandan TİNGUELY ve TAKIS gibi deneysel sanatçılarda hareketli yapıtlarıyla ünlenen kişilerdir. Bu dönemde Avrupa’nın bir çok önemli sanat merkezinde kinetik sanatın irdelendiği grup sergileri açılmıştır. Bu yapıtların çoğunda çok çeşitli malzeme ve tekniklerden yararlanıldığı, hatta bilgisayarın bile kullanıldığı görülür. Kimi örneklerde hareket yavaş, kimilerindeyse gözün izleyemeyeceği kadar hızlıdır. Düzenli olan kadar, rastlantısal olanda vardır. 1970’lerin yeni estetik arayışları içinde hareketin yene anlamlar kazanması yumuşak, zarif, ritmik, tekdüze, düzensiz vb. gibi sıfatlar yüklenmesi kinetik sanat örneklerinin çeşitliliğinin artmasına katkıda bulunmuştur.[7] Kişilerin katılması ile değişik mekanlarda yapılan ışıklı denemeler sanal gösterileri sayılabilmektedir. Laser ışınlarıyla uzayda yapılan ışık düzenlemeleriyle 20 yy’ ın son aşamasında sanata verilen değişik anlam belgelenmek istenmektedir. [8]Kinetik Sanat Türleri
1974’de Frank J.Malina hazırladığı Kinetik Art : Theory And Practice (Kinetik Sanat : kuram ve uygulama) adlı kitapta, Kinetik Sanat’ın kapsamını parçaları mekanik yöntemle hareketli kılan üç boyutlu nesne ve kuruluşlar olarak tanımlamış, ayrıca film aygıtlarından yararlanılarak yaratılan resimleri de bu kavram içine dahil etmiştir. Bugünkü kinetik kapsamında değerlendirilen türlerse şöyle sıralanabilir. [9] 1. Optik Yanılsama ve Görsel İkiliklerin Olanaklarından Yararlanılarak İzleyicide Optik Oynama ve Hareket Yaratan Resimler: Bu tür yapıtlar çoğunlukla OP SANAT tanımı içinde değerlendirilir. Statik durur gibi görülen bazı eserlerde hareket algısı verebilir. Fransız resim sanatçısı Victor Vasarely’nin bazı iki boyutlu yapıtları, küçük hücremsi yüzey düzenlemeleriyle hareket ediyormuş gibi gösterilmiştir. Kişiden kişiye değişen bir yorum ve algılama kabiliyetine dayanan rengarenk plastik formlar, kareler, yuvarlaklar, ilgi çekici düzenlemelerle yüzeyleri dolduran bir sanat olan kinetik sanat 1955’de Paris’te Victor Vasarely tarafından tanıtılmışken günümüzde bu sanatın merkezi Newyork’ta gösterilmiştir. Vasarely, dünyada Kinetik Sanatın babası olarak tanınır.2. İzleyicinin Mekan İçinde Yerini Değiştirmesiyle Biçim Değiştiren İşler: Bunun ilk örneği ELLİSSİTSKİ’nin 1928’de Hannoverde tasarladığı “Soyut Galeride” ki uygulamasıdır. 1950’den sonraysa Venezüella’da ressam SOTO, İsrailli sanatçı AGAM ve Fransız Görsel Sanatlar Araştırma Grubu (GRAV) benzer türde çalışmalar yapmıştır. 3. Neon Işıklı İlanlarda olduğu gibi, bir işin kademeli olarak aydınlatılmasıyla elde edilen ışık akışından yararlanarak yaratılmış hareket yanılsamasının bulunduğu Yapıtlar: “Işık Sanatı” bu yöntemden yararlanmıştır. Nicolas Schoefe; kinetizmin temel malzemesi olan mekan, ışık, zaman, dinanizm ilkelerini ortaya koyan Nicolas akımın kuramcısı olarak kabul edilir. Heykellerinde devinim ve ışık yansıması sorunlarını irdelemiştir. 4. Calder’in Mobilleri gibi hareket sağlayan bir aygıt olmaksızın kendiliğinden hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler 5. Bir aygıt aracılığıyla hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler
Bu akımın başlıca sanatçıları
Alexander Calder (1898-1976)
ABD’li heykelci ve ressam. Geliştirdiği Mobil’lerle heykel alanına hareket kavramını sokan sanatçıdır. 1923’de Newyork’ta sokak ve metrodaki insanların eskizlerini yapan Calder, tek bir çizgiyle hareket duygusunu yaratabilmiştir. Sirklerden de esinlenerek hayvan, akrobat ve palyaçoları işlediği desenler yapmıştır. 1925’de desenlerden yola çıkıp ilk tel heykelleri yapmaya başlamış, 1927’de devinen oyuncaklar üretmiştir. 1930’larda soyut konstrüksiyonları, portreleri ve tel heykelleriyle Amerika ve Paris’te ün kazandı. Mondrian’dan etkilenmiş ve “devinen modrianlar” üretmeyi amaçlamıştır. 1931’de Soyutlama – Yaratma Topluluğuna katılmış aynı yıl, figüratif olmayan ilk kinetik konstrüksiyonunu yapmıştır. Calder’in elle yada motorla hareket edebilen yapıtlarını 1932’de Duchamp “mobil”ler olarak adlandırmış. Aynı yıl ARP’da sanatçının hareket etmeyen kuruluşları için “stabil”ler deyimini önermiştir. Daha sonra bu deyimler tüm diğer heykeller içinde kullanılır olmuştur. 1950’lerde kuleler diye adlandırdığı “duvar mobilleri” “çanlar” diye adlandırdığı “ses mobilleri” üretmiştir. 1959 tarihli stabil, ince siyah metalden yapılmış dört ayağa oturan bir korstrüksiyondur. Komik ve fantastik olana sürekli ilgi duyan Calder yapıtlarında bu nitelikleri vermeye amaçlamıştır.Naum GABO (1890-1977)
Rus heykelcidir. Antonie Pevsner’in kardeşidir. Heykele teknolojik bir duyarlılıkla yaklaşmış ve bu anlayış içinde soyut ve matematiksel biçimler üretmiştir. 1915’de bir dizi baş heykelleri yapmıştır. Ağaç ve ince metal tabakalar kullanılarak kübist eğilimli heykelleri oluşturmuştur. Bunlar modern sanatın ilk örneklerindendir. 1917’de Sovyet devriminden sonra Kendisky, Tatlin ve Maleviç’ le birlikte NARKOMRROS’UN Görsel Sanatlar Bölümüne bağlı bir araştırma merkezi olan İNKHUK’a katıldı. 1919-1920’de Serpuçau kenti için bir radyo istasyonu projesi hazırladı. 1920’de BRANCUSİ’nin yetkin kuş biçiminden esinlenerek ince uzun bir metalden elektrik yardımıyla titreşen bir heykel denemesi yapmış adını Kinetik Konstrüksiyon koymuş, ancak sanatçı bu türü sonradan sürdürmemiştir.Naylon ve plastikten ince şeriter kullanarak değişik türde konstrüksiyonlar yapmış ve bu yapıtlardaki geleneksel heykeldeki kütlesellik tümüyle yok edilmiş, onun yerini matematiksel olgunluk almıştır. (1935) Küresel Bağlamda saydam çeşitleme (1937) ve uzayda çizgisel konstrüksiyon (1949), bu türün yetkin örnekleri arasındadır. Tüm yaşamı boyunca yapımcı düşünceyi salt bir sanat akımı ve yaratım üslubu olarak değil, bir yaşam biçimi olarak da benimseyen santçının bu içtenliği ona 20.yy’ın teknolojik gelişimini sanat alanına aktaran sanatçılar arasında seçkin bir yer kazandırmıştır.
Nicolas SCHOEFER
Kinetizmin temel malzemesi olan mekan–ışık–zaman–dinanizmin ilkelerini ortaya koyan Nicholas akımının kurucusu olarak da kabul edilir. Sopistike aygıtlar tasarlayan Schoefer birçok duyuyla beslenen yapıtlar önerir. Macar kökenli Fransız heykelci ve deneysel sanatçı heykellerinde devinim ve ışık yansıması sorunlarını inceleyen, kinetik sanatın ilkelerini benimsemiş bir sanatçıdır. Heykelde GABO ve MOHOLYNAGY doğrultusunda yapımcı bir anlayışla başlamış ve ilk yapıtlarında mekanı bir öğe olarak kullanılmıştır. 1948’de mekansal - dinamik adını verdiği konstrüksiyonlarını yapmaya başlamıştır. Bu yapıtlar ışığı ansıtan ince metallerden yada pleksiglastan oluşan, diklemesine oluşturulmuş açık kuleler biçimindedir. Bunlara 1950’de devinim, Paris’te kurulan “Mekan Grubuna” katılan Schoefer 1956’da Philips firmasının desteği ve teknisyenlerinin katkısıyla ilk “sibernetik” heykelini gerçekleştirmiştir.bu renklere ve seslere yanıt veren bir robottur.1957’de Newyork merkez garında düzenlediği “ışınsal dinamik” adlı gösteri ile deneysel sanat anlayışını toplumsal yaşama katma çalışmasının bir örneğidir. 1961’de Liege’de 52 m yüksekliğinde, devinen ve ses veren (mekansal-dinamik) bir kule gerçekleştirmiştir. Bu tür yapıtlar izleyici üzerinde hem görsel hem de işitsel bir etki bırakmakta devinimleriyle Kinetik Sanat anlayışına bağlı sanatçıların benimsediği gibi çeşitli biçim olanakları sunmaktadır. Schöffer, ayaklar üstünde yükselen kentler ve gelişmiş teknolojik araçlar yardımıyla görkemli yaşam mekanları da tasarlamıştır.[10]
Jean TİNGUELY
Makineler kullanarak hareketlendirdiği heykellerinde endüstri dünyasının korkularını sergilemiştir.[11] Bazı yapıtları ışık ve elektromagnetik güçler hareket ettirmektedir. Bu sanatın teknoloji ile buluşması, kaynaşması olayıdır. Tinguely çizgilerle soyut resim yapan matemachine meydana getirmekle bu tür çalışmaların en özgün örneğini veriyordu.[12] 1960’larda yaptığı kinetik heykeller yeni Dadacı mizah anlayışına örnektir. Tinguely kendi kendini yok eden “Newyork’a saygı” adlı çalışması bir heykelin aynı anda hem bir nesne hem de bir olay olması kavramını kusursuz biçimde dile getirmiştir.[13]Pol BURY
Ağır hareketlerden yararlanmıştır.- TAKIS: Sallanan manyetik heykelleriyle sürekli bir hareket yaratarak kozmik devingenliği çağrıştırmak ister.