Babiler`in İran`da Yaşadığı Zulümler
O dönemde Şah`ın sarayında görevli Avusturyalı bir subay olan Yüzbaşı von Goumoens, Babilere yaşatılan zulüm sahnelerinin etkisiyle istifasını verdi. Bundan iki hafta sonra “Soldatenfreund” da yayınlanan bir mektubunda şu açıklamada bulunmuştu (1):
"Beni izle dostum, kalbin varsa eğer ve Avrupa ahlak kurallarına bağlıysan, izle beni: Oyulmuş gözleriyle bu işin işlendiği yerde kendi kesik kulaklarını salçasız olarak yemek zorunda bırakılanlara, insanlık dışı bir şiddetle dişleri cellat tarafından sökülenlere, çıplak başları balyoz darbeleri ile ezilenlere, halkın göğüs ve omuzlarına derin delikler açıp yanar fitiller yerleştirdiği bahtsız kurbanların aydınlattığı pazar yerlerine, önlerinde askeri bandonun yürüdüğü, zincirlerle sürüklenen bazılarında bu fitiller öyle derine işlemişti ki, fitilin yağı yeni söndürülmüş bir lamba gibi titreyerek parlıyordu. Doğu`lunun yorulmaz zekasının yeni işkenceler icad etmesi nadir değildir. Babiler`in ayak tabanlarının derisini yüzüyor, yarayı kaynar yağa bastırıyor, ayağı at gibi nallıyor ve kurbanı koşmaya zorluyorlar. Kurbanın bağrından hiçbir feryat yükselmiyor, eziyete bir fanatiğin uyuşmuş duyguları ile katlanıyor; şimdi koşmak zorunda, ruhun katlandığını beden kaldıramıyor ve düşüyor. Kurtarıcı son darbeyi indirin! Acısından kurtarın! Hayır! Cellat kırbacını şaklatıyor ve -ben bunu seyretmeğe mecbur ediliyorum-yüz katlı işkencenin kurbanı koşuyor! Bu, sonun başlangıcı oluyor. Sona gelince, kavrulmuş ve delik deşik vucutları el ve ayaklarından başaşağı bir ağaca asıyorlar, artık her İran`lı, çok yakın olmayan bir mesafeden bu soylu hedefe karşı nişancılığını gönlünün dilediği gibi deneyebilir. Yüzelliye yakın kurşunla delinmiş cesetler gördüm. Yazdıklarımı tekrar okuduğumda, sevgili Avusturya`mızda yaşayan sizlerin, gördüklerimin tam doğruluğundan kuşku duyacakları ve abarttığımı sanacakları fikrine kendimi kaptırıyorum. Tanrım, keşke bunları görecek kadar yaşamasaydım! Fakat görevim dolayısıyle bu mekruh işlere çok, pek çok kez tanık oldum. Şimdi yeni dehşet sahneleriyle karşılaşmamak için evimden hiç çıkmıyorum...Bütün ruhum bu alçaklığa isyan ediyor...Artık bu cinayetlerin işlendiği yerle ilişkimi sürdürmiyeceğim.” Renan gibi şöhretli birinin “Les Apí´tres” kitabında, büyük Tahran katliamında tek bir günde cereyan eden iğrenç kasaplığı, “Dünya tarihinde belki de eşi görülmemiş bir gün” olarak nitelendirmesine şaşılır mı?..."
Bahaullah`ın Sürgün Hayatı ve Yeni Dini İlan Etmesi
Bu şiddet olaylarından sonra İran yönetimi, Mirza Hüseyin Ali ile ailesi ve dostlarının bir tehlike oluşturmakta olduğunu düşündüğünden sürgün ettirmek niyetindeydi. Nitekim 1853`te, İran toprakları dışına çıkarsa ülke için artık bir tehdit olmayacağı düşüncesiyle Osmanlı İmparatorluğu şehri olan Bağdat`a sürgün edildi. 1863`e kadar Bağdat`ta yaşadı. Bab, kendisinin hemen ardından, yakın bir zamanda gelecek bir peygamberi müjdelediğini söylemişti. Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah), Bağdat`ta iken 1863 yılında, Bab`ın müjdelediği kişinin kendisi olduğunu çevresindekilere ilan etti. Böylelikle yeni bir dini ve dönemi ilan etmiş oluyordu. Bahaullah`a inananlara Bahai denmeye başlandı
Bağdat`tan sonra Osmanlı topraklarından geçerek İstanbul`a, İstanbul`dan sonra ise Edirne`ye sürgün edildi. Edirne`de 5 yıla yakın yaşadıktan sonra 1868`de Osmanlı`nın Filistin`deki zindan şehri olan Akka`ya sürgün edildi. 1892`de Akka`da öldü. Kendisinden sonra Bahailer`e lider olarak oğlu Abbas Efendi`yi (Abdülbaha) atadı.
Bahaullah`ın öne sürdüğü başlıca inanışlar, dinlerin sürekliliği ve bir sonu olmadığı, dini inancın göreceli olduğu; insan aleminin bir olduğu; din, ırk ve dil gibi önyargıların terkedilmesi; genel bir barış sağlanması; dinin bilimle uyum içinde olması gerektiği aksi halde tehlikeli bir hurafeye dönüşeceği; evrensel bir eğitimin dünyada zorunlu olması gerektiğidir.
Başlıca eserlerini Bağdat`ta, Edirne`de ve Akka`da yazdı. Bunların bazıları Saklı Sözler, İkan Kitabı, Kurdun Oğlu Risalesi, değişik "Levih"ler, Bahai Dini`nin kutsal kitabı Kitab-ı Akdes`tir. Özellikle Edirne`de iken ve sonraki dönemde döneminin liderlerine yönelik uyarıcı mektuplar ve kehanetler yazdı.
Kehanetlerinden bazıları şöyledir (2): "İnsanlar arasında iki sınıfın kudreti kaldırıldı: krallar ve rahipler," Dünya hükümdarlarına uyarısı: "Bu Levihte indirdiğimiz...nasihatlere kulak vermezseniz, ilahi mücazat sizleri her yönden kaplayacak...O günde sizler...kendi güçsüzlüğünüzü anlayacaksınız." "Musibetlerimizin çoğunu bildiğiniz halde saldırganın elini durdurmadınız." "...Biz...sabır göstereceğiz, nasıl ki şimdiye kadar sizlerin elinden Başımıza gelenlere sabır gösterdikse, ey hükümdarlar!"
Özellikle dünya din liderlerine uyarıcı bir dille şöyle söylemiştir (2): "Zulmün kaynağı ve kökü din adamlarıdır...Tanrı, gerçekten onlardan arınmıştır ve Biz de onlardan arınmışızdır." "Dikkatle baktığımızda, düşmanlarımızdan çoğunun din adamları olduğunu gördük." Onlara hitap ediyor: “Ey ruhban topluluğu! Bundan böyle kendinizde iktidar göremiyeceksiniz, çünkü Biz iktidarı elinizden aldık!..." "İran mollaları dünya milletlerinden hiçbir milletin işlemediğini işlediler." "...İran mollaları ...Yahudilerin Ruh Hazretlerinin (Hz. İsa) kendilerine göründüğünde yapmadıklarını yaptılar." "Sizin yüzünüzden halk aşağılandı, İslamiyetin bayrağı indirildi ve kudret tahtı devrildi." "Yakında sahip olduğunuz her şey yok olacak, izzetiniz zilletin en aşağılığına çevrilecek ve işlediklerinizin cezasını göreceksiniz." Hz.Bab daha da açık olarak haber veriyor: "Biz, gerçekten Hüseyin`le (İmam Hüseyin) savaşanlara...en ağır eziyetle ... eziyet edeceğiz." "Tanrı yakında, Bizim geri dönüşümüz zamanında, onlardan intikam alacak. O gerçekten, gelecek dünyada onlar için şiddetli bir azap hazırladı."
Kaynaklar:
(1,2) "Bahai Dini`nin Birinci Yüzyılı", Şevki Efendi; İngilizce`den çeviri (1995).
Dış Bağlantı
- http://www.tr.bahai.org/yayinlar.htm
- http://www.geocities.com/necatialkan
- http://turkish-bahai.faithweb.com/
- http://www.bahai.org/dir/bahaullah
- http://reference.bahai.org/en/t/b/