Ombudsman İsveç dilinde delege, avukat, temsil etme yetkisi verilen kişi anlamına gelmektedir. Kurum olarak da parlamentoyu temsil eden büro anlaşılır. İspanya’da halkın savunucusu, Avusturya’da halk avukatı, Fransa’da arabulucu... Türkiye’de ise kamu hakemi, kamu denetçisi, halk gözlemcisi denmektedir.
İsveç’te 1713 yılında kurulan ombudsmanlık ülkede yolsuzluğun had safhaya ulaştığı bir dönemde kurulmuş, başarılı olunca da 1809’da anayasal bir kurum haline getirilmiştir. Daha sonra İskandinav ülkelerinden Finlandiya 1919, Norveç 1959, Danimarka 1954 yılında ombudsmanlık sistemine geçmiştir. Bu kurum 1962 yılında bir sıçrama yaparak Avrupa’dan Pasifik’e atlamıştır. Yeni Zelanda da Danimarka’yı örnek alarak kendi ulusal değerlerini koruyan bir ombudsmanlık bürosu kurmuştur. Parlamento Komiseri adı altında 1962 yılında kurulan büro, birçok hükümet birimini denetim ve gözetim yetkisine sahip kılınmıştır. İngiltere’de 1954 yılında Tarım Bakanlığı’ndaki görevlilerin, köylülere ait olan bir araziye hukuk dışı yollardan el koymalarıyla ortaya çıkan skandal, ombudsmanlık kurulmasında etkili olmuştur. Ombudsmanlık kurumunun demokratikleşmede, şeffaflaşmada bilhassa yolsuzlukla mücadeledeki başarısı daha fazla göz ardı edilememiştir.
Demokrasi-ombudsmanlık ilişkisi
Ombudsmanlık ile demokrasinin gelişmesi ve yolsuzlukların azalması arasında bir bağ kurulabilir. Demokrasi mi ombudsmanlığı meydana getirdi; yoksa ombudsmanlık mı demokrasiyi olgunlaştırdı? Demokrasi tarihine bakıldığında görülür ki, eğer sivil toplum olmasaydı, ombudsmanlık kurulamaz, demokrasi gelişemezdi.Kötü yönetimlerde kamuda görev yapan liyakatsiz yöneticilere geniş yetkiler verildiğinde, görevlerini kötüye kullanma ihtimali artmaktadır. Görevlilerin yetkilerini kötüye kullanmalarının önlenmesinde hem yargı denetimi hem de yargı dışı denetim olan ombudsman denetimi kaçınılmaz hale gelmiştir. Çünkü ombudsman, görevlinin keyfi tutumunu, görev ihmalini gözler, yasayı yorumlar, hukuk ve hakkaniyet ilkelerine uygunluk yanında yerindelik denetimi yapar.
Türkiye’de hırsızlık, rüşvet, zimmet, dolandırıcılık, kayırmacılık, yiyicilik... v.b. her türlü yolsuzlukla mücadelede başarı kazanılması hemen hemen imkansız gözükmektedir. Ülkede rejimi tehdit eder boyutlara varan bu hastalık birçok kurumu sarmış durumdadır. Her hükümet değişiminde bir öncekinin yolsuzluklarını ortaya çıkarmakta, buna karşı duyulan tepki ve infial belli bir süre devam etmekte daha sonra gündem değişerek yapılan çalışmalar, alınan önlemler rafa kaldırılmaktadır.
Görünen o ki şu anda yolsuzlukla mücadele edecek olan yargının eli kolu bağlanmıştır. Bunun sorumlusu bürokrat ve siyasetçidir. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yolsuzlukların temelinde siyasetçi, bürokrat ve yargı ayağının bulunduğunu, yolsuzluklar karşısında çaresiz kalındığını itiraf etmiştir. Herkes suçu yargının üzerine atmakta, yargıdaki olumsuzluklardan bahsetmektedir. “Avukat tutmayın, hakim tutun” gibi, tüm yargıyı töhmet altına sokan yaklaşımlar yanlış ve tehlikelidir.
TBMM’de ‘Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’ uzun süren çalışmalar sonunda bin sayfayı aşan bir rapor hazırlamış, raporda geçen hükümet dönemlerinde vaki olan yolsuzluklar tespit edilmiş ve yolsuzluk çeşitleri üzerinde durulmuştur. Bu çalışmada gelecek yolsuzluklar için herhangi bir önlem ortaya konulamadığı gibi komisyonun çalışmaları sırasında bile bir bankanın içinin boşaltıldığı görülmüştür.
Devlet Planlama Teşkilatı tarafından AB’nin kendi bünyesinde ve üye ülkelerde kurulan ombudsmanlık kurumunun Türkiye’de de kurulması önerilmektedir. Ne yazık ki böyle bir kurum henüz kurulamamıştır.2000 yılında TBMM’de bu konuyla ilgili bir yasa taslağı hazırlanmış, ilgili komisyonlarda görüşülmüş; fakat kanun halini alamamıştır.
Türkiye’de ombudsmanlığın kurulamaması akla birtakım soruları da beraberinde getirmektedir. Acaba bazı kurumlarda kokuşan ve yıllardan beri süren ahlaksızlıkların önlenmesi istenmemekte midir? Ombudsmanın da yolsuzluk yapmasından, yakınlarına rant sağlamasından, taraf tutmasından, hakkaniyete riayet etmemesinden mi çekiniliyor? Halbuki ülkemiz genelinde liyakatli, bilgili, güvenilir vb. ombudsman özelliklerini yaşam biçimi yapan dürüst kimseler vardır. Ombudsmanlık ile halihazırda kurulu bulunan öteki bağımsız denetim kurullarını karıştırmamak gerekir. Bu kurulların hiçbirinin halk ile ilişkisi yoktur, bu nedenle de halkın şikayetlerine bakmamaktadır. Sayısı bir hayli kabarık olan bu kurulların neye yaradığını halk da bilmemektedir. Aslında BDDK, SPK... gibi bağımsız kurulları toplumun yararına çalışır konuma getirebilir, bu da ancak bu kurullara seçilecek kişilerin nitelikleri seçiliş biçimlerinde gösterilecek hassasiyete bağlıdır.
Ombudsmanlık Kurumu Osmanlı’daki Ahilik Kurumu’ndan esinlenerek hayata geçirilmiştir. Ahilik Kurumu’nun liderinin seçimi demokratik usulde yapılır, göreve getirilen kişide, dürüstlük, liyakat, tarafsız olma özellikleri aranırdı. Bağımsız ve tarafsız bir kurum olarak faaliyet gösteren ve aynı zamanda sivil toplum kuruluşu olan Ahilik, devlet ile vatandaş arasındaki sorunların çözümünde, hakların korunmasında halkın vekilliği görevini yerine getirmiş, halkın gözlemcisi durumuna gelmiştir.