Nasıl ki yeryüzü hayatı için belli bir süre tespit edebilmek mümkün değilse, yeni bir bedene geri dönüş öncesi için de belli bir süre saptayabilmek mümkün değildir. Kimi insan varlıkları dünyada üç yıl, kimileri ise doksan yıl yaşarlar.
Yeryüzü hayatının süresi kişisel bir etkendir; aynen bunun gibi, dünyaya yeniden gelmeden önce geçirilen zamanın süresi de pek çok şartlara bağlı olan kişisel bir etkendir. Hemen şunu da belirtelim ki, bir gezegende reenkarne olmaya gelmeden evvel, ruh varlığı daha önceki yaşamlarının anılarını yitirmeye razı olur.
Reenkarnasyon, Antik Çağın tüm inisiyasyonlarında ezoterik bir sır olarak öğretilmiştir.
Ruh göçü kavramına inanmış topluluklar
Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır. İskandinav mitolojisinde de ruh göçüne ilişkin öğeler bulunmaktadır. Platon ruh göçü fikrine özellikle "le Phedon", "le Banquet" ve "Er’in Öyküsü" eserlerinde değinmiştir. Antik çağın Yunanistan’ından sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı’nda özellikle Mitraizm misterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala’da (gilgulim) ve belirgin ifadelerde bulunan sufilerin ( Ferideddin Attar,Bahram Elahi) sayısı az olmakla birlikte Tasavvufta da rastlanır. Günümüzde de ruh göçü kavramını kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım bulunmaktadır. Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular, Budistler, Katharlar (Cathares), Eseniler(Esseniens), Caynacılar, Sihistler, Umbanda'cılar (Makumba, Brezilya),Yezidiler, Nusayriler, Dürziler ve Anadolu Kızılbaşları sayılabilir. Bu kavram Asya’nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur. Hint'te "samsara" adıyla bilinen bu kavram, Budist Türkler'de "sansar" adını almıştır.
Mevlana ve Yunus Emre'nin dizelerinde reenkarnasyon
Mevlana Celaleddin Rumi'nin ve Yunus Emre'nin şu sözlerinde reenkarnasyonun ima edildiği ileri sürülmektedir:
- “Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?” (Mevlana Celaleddin Rumi)
- "Ete kemiğe büründüm,Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız,bizden kim usanası."(Yunus Emre)
Ruh göçü kavramının sistematize edilişi ve adlandırılışı
Ruh göçü ya da sürekli olarak tekrar doğmak kavramı ilk kez Fransız fizikçi ve yazar Allan Kardec (1804-1869) tarafından sistemli bir hale getirilmiş ve adına “tekrar ete girme” anlamında reenkarnasyon denilmiştir. Fakat reenkarnasyon kavramı Hinduizmdeki “tenasüh” adı verilen kavramla aynı şey değildir. Spiritüalizme göre varlık sürekli ruhsal tekamül içinde olduğundan, bir insan ruhu tekrar bir hayvan bedeninde doğmaz. Ayrıca evrende bir ruhun cezalandırılması diye bir şey sözkonusu olamaz. Kimi spiritüalistlere göre tenasüh inanışı, eski inisiyelerin ezoterik bilgilerine sahip olmayan Hint rahip sınıfının sembolleri yanlış yorumlamasından kaynaklanmıştır.
Çağımızda reenkarnasyonu ilke olarak kabul eden örgütlü topluluklar
GünümüzdeYeni Çağ (New Age) oluşumlarının da ilgi gösterdiği reenkarnasyon kavramını kabul eden örgütlü topluluklardan başlıcaları Spiritüalistler, Teozoflar ve Antropozoflar adlarıyla bilinirler. Ayrıca, A.B.D.’nde de ruh göçü kavramları spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramına yakın olmakla birlikte, bu terimi kullanmayan ve kullanan çeşitli topluluklar ve dernekler bulunmaktadır.
Spiritüalistlerin reenkarnasyona inanmayanlara karşı tutumları
Spiritüalistler reenkarnasyon ilkesini kabul etmese de tüm inanç sistemlerine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünürler ve inanç ve fikirlerin farklı farklı olmasını doğal karşılarlar. Çünkü spiritüalistlere göre herkesin gelişim gereksinmeleri bir değildir, dolayısıyla herkesin yürüyeceği yollar farklıdır; zaten dünyadaki insanların hepsi aynı fikirde,aynı görüşte olsaydı ve hiçbir anlaşmazlık olmasaydı ne ruhsal gelişim olanağı olurdu ne de yaşamın tadı kalırdı; herkes robotlardan farksız olurdu. Bu nedenle Neo-spiritüalistler kimseye "kendi yolunuzu bırakın, bizim yolumuza gelin" diye çağrıda bulunmaz.
Reenkarnasyon araştırmalarının özellikleri
- Vakaların ve verilerin ulaştığı miktarın çokluğundan, reenkarnasyon taraftarları için teorinin doğru olduğu kesin sayılır
- Araştırmaların büyük bölümü Üniversiteler tarafından gerçekleştirildi
- Madde ve metodlar açıkça ortaya konulmuştur
- Uzman dergilerinde bilmsel tartışmalar olmuştur
- 4 Üniversite tarafından tekrarlanan deneylerin benzer neticeler gösterdigi bilinir
- Araştırmalar dinlerden bağımsız gerçekleşmiştir
- Araştırmalarda maddi çıkarlar gözetilmemiştir
- Araştırma tekniklerindeki titizlik eleştiriciler tarafından da kabul edilmiştir. Tartışma konusu sadece verilerin yorumu üzerinedir.
20. Yüzyılda A.B.D.’nden Prof. Ian Stevenson önceki hayatını hatırladığını söyleyen yaklaşık 1000 çocuğun vakasını araştırdı. Ian Stevenson tarafından çeşitli ülkelerde incelenen vakaların sayısı 2002 yılında 2006'yı bulmuştur. İncelemelerinin bir kısmı Charlottesville Üniversitesi tarafından İngilizce olarak yayımlanmıştır.
Sembolizm'de Reenkarnasyon
Eski uygarlıklarda ve çeşitli tradisyonlarda ruh göçünün simgelenmesinde şu sembol ve sembolizmlerin kullanıldıkları ileri sürülür: Kuyruğunu ısıran yılan, ağaca dolanmış yılan, kelebek, spiral, feniks, mumya üzerine konulan ankh, kemik, daire, bilgi ağacının ya da hakikat ağacının meyvesinin yenilmesi, yaşam çarkı (Budizm), geyik (Şamanizm), ırmağın karşı kıyısına geçen ak koyunun kara koyuna dönüşmesi (Gal), suyun bir vazodan ötekine aktarılması (eski Yunan). Fakat bu semboller tekanlamlı olmadıklarından, yalnızca ruh göçünü simgelemek üzere kullanılmadıkları, çokanlamlı bu sembollerin farklı bağlamlarda farklı anlamlarda kullanıldıkları belirtilir.