Sultan Vahdettin

Kısaca: Sultan Abdülmecid'in en küçük oğludur. Küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinden, ağabeyi II. Abdülhamid'in himayesinde yetişti. Çok zeki olup fıkıh bilgisinde pek ileriydi. 4 Temmuz 1918'de ağabeyi Sultan Reşad'ın vefat ettiği gün padişah ve halife oldu. Saltanata geçtiğinde I. Dünya Savaşı'nın korkunç neticeleri alınmak üzereydi. Nitekim 30 Ekim 1918'de Mondros mütarekesi imza edilerek, Birinci Dünya Harbi mağlubiyetimizle bitti. ...devamı ☟

<b>Sultan Vahdettin</b>

Son Osmanlı Padişahı
Sultan Vahdettin Son Osmanlı Padişahı
Otuzaltıncı ve son Osmanlı padişahı, yüzbirinci İslam halifesi.

Saltanatı: 1918-1922 Babası:Sultan Abdülmecid Han - Annesi: Gülistu Kadın Efendi Doğumu: 2 Şubat 1861 Vefatı: 16 Mayıs 1926

Sultan Abdülmecid'in en küçük oğludur. Küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinden, ağabeyi II. Abdülhamid'in himayesinde yetişti. Çok zeki olup fıkıh bilgisinde pek ileriydi. 4 Temmuz 1918'de ağabeyi Sultan Reşad'ın vefat ettiği gün padişah ve halife oldu. Saltanata geçtiğinde I. Dünya Savaşı'nın korkunç neticeleri alınmak üzereydi. Nitekim 30 Ekim 1918'de Mondros mütarekesi imza edilerek, Birinci Dünya Harbi mağlubiyetimizle bitti. Vahideddin Han bu mütarekeye imza koyan delegeleri kabul etmedi. Mütarekeden hemen sonra Osmanlı Devleti'ni sebepsiz yere savaşa sokan, milyonlarca vatan evladını cephelerde eriten Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal paşalar yurt dışına kaçtılar.

İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahideddin'in elinde ancak düşmanlara teslim edilmiş bir milleti idare etmek kaldı. İstanbul, 16 Mart 1920'de İtilaf devletleri tarafından işgal edildi. (bkz. İstanbul'un İşgali) Yunanlılar İzmir'e, İtalyanlar güney batıya, Fransızlar da Güney Anadolu'ya girdiler. Suktan Vahideddin 11 Mayıs 1920'de düşmanların hazırladığı ve Anadolu'nun işgalini ihtiva eden Sevr Antlaşmasını bütün baskılara rağmen imzalamadı. Osmanlı ordusu tamamen lağvedildi. Medine muhafızı Fahri Paşa, on ikinci ordu kumandanı Ali İhsan Paşa ve harbiye nazırı Mersinli Cemal Paşa gibi değerli kumandanlar Malta'ya sürüldüler. Padişah'ın şahsını korumak için yalnız yedi yüz kişilik maiyyet-i seniyye kıtası bırakıldı. Sultan bu taburu, Ayasofya etrafındaki sipere sokup camiye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş etmeleri emrini verdi.

İşgal altındaki İstanbul'dan vatanın kurtarılmayacağını anlayan Vahideddin, güvendiği kumandanları Anadolu'ya göndermek istedi. Ancak bunlar; "Dış dünyaya karşı harp edilmez. Bu iş olmaz." diyerek gitmeyi reddettiler. Sultan'ın kurtuluşun Anadolu'dan gerçekleşeceğine ümidi tamdı. Bir ara kendisi gitmeyi düşündü ise de, İngilizler "Eğer Anadolu'ya geçersen İstanbul'u Rumlara işgal ettirir, taş üstünde taş bırakmayız." diyerek engellediler. Bunun üzerine bir gün saraya çağırdığı Mustafa Kemal'i; "Paşa paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Devleti kurtarabilirsin!" sözlerinden sonra, büyük yetkilerle Anadolu'ya gönderdi. Böylece İstiklal mücadelesi başlamış oldu.

İstiklal harbi zafer ile neticelendikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti 1 Kasım 1922'de hilafet ile saltanatın ayrıldığını ve saltanatın kaldırıldığını bir kanun ile ilan etti. Vahideddin Han'ın adı hutbelerden kaldırıldı. İstanbul ve Anadolu basınında aleyhinde yazılar çıkmaya başladı.

17 Kasım 1922 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı'ndan Malaya harp gemisi tarafından alınıp Malta adasına götürüldü. Oradan Melik Hüseyin'in daveti üzerine Mekke'ye gitti. Oradan da İtalya'daki Sen Remo şehrine giderek orada ikamet etti. Vahideddin Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayatından sonra, 16 Mayıs 1926'da İtalya'da vefat etti. Cenazesi Şam'a getirilerek Sultan Selim Camii kabristanına defnedildi.

Vahideddin Han, çok akıllı ve çabuk kavrayışlı idi. Arada Sultan Reşad olmayıp da, II. Abdülhamid Han'dan sonra tahta çıksaydı, belki devletin başına böyle bir bela gelmezdi. Çünkü O, İttihat ve Terakki hükümetinin hatalarını önleyip, felaketlerin önüne geçebilecek kudret ve irade sahibi bir kimseydi. Çok sevdiği vatanından koparken yanında şahsi ve pek cüzi mal varlığından başka bir şey götürmediği, ülkesinden ayrılmasının üzerinden henüz dört yıl geçmeden vefatında kasaba, bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılmamış olmasından da anlaşılmaktadır.

Vahideddin Han'ın vatanının ve milletinin uğradığı felaketler karşısında neler düşündüğü ve neler hissettiği kayıtlara geçmiş şu hadiseden çıkarılabilir. 1919 senesi Ramazanında bir sabah Yıldız Sarayı'nda yangın çıkar. Kısa zamanda büyüyen alevler, Sultan'ın geceleri kaldığı daireyi de sarar. O geceyi tesadüfen Cihannüma Köşkü'nde geçirmiş olan Vahideddin, yangını haber alınca, üzerine pardesüsünü giyerek dışarı çıkar. Köşkün önünde hiç telaş göstermeden yangını seyrederken çevrede ağlayanları görünce gözleri yaşararak; "Benim vatanım ateş içinde, onun yanında bunun ne kıymeti var." demekten kendini alamaz.

misafir - 9 yıl önce
Eski Başbakan [[Bülent Ecevit]]’in “Sultan Vahdettin vatan haini değildi. Kurtuluş Savaşı’na belirgin şekilde destek verdi.” sözleri tarihçilerden destek buldu. Kuva-yı Milliye hareketinin Vahdettin tarafından başlatıldığını vurgulayan Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Cumhuriyet ve Osmanlı dönemindeki yöneticileri ‘iyi’ ya da ‘kötü’ diye ayırmanın haksızlık olacağını belirtti. Akgündüz, “1922’den sonra Vahdettin hakkında söylenen hiçbir ithamı tarihsel kaynak olarak kabul etmiyorum. Siyasi demeçler belge olmaz. Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır. Vatanı için hayatını, sülalesini feda etmiştir.” şeklinde konuştu. Kuva-yı Milliye başarıya ulaşana kadar Sultan Vahdettin ile Mustafa Kemal’in birbirini desteklediğini anlatan Akgündüz, daha sonra Hakimiyet-i Milliye gazetesinin Vahdettin’e ‘vatan haini’ demeye başladığını kaydetti. Akgündüz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadolu’da kurtuluş hareketi başlatmak için Osmanlı Genelkurmayı Erenköy’de günler süren toplantı yapıyor. ‘Kimi bu işle görevlendirelim’ tartışması yapılıyor. Burada çıkan isimlerden biri Mustafa Kemal. Neticede karar Mustafa Kemal lehine veriliyor. Bunu 19 Mayıs’tan 3 ay önce söylüyorlar. Heyet Vahdettin’e giderek kararı iletiyor. Mustafa Kemal’in cumhuriyetçi olduğunu, saltanatı yıkıp kendisini devirebileceğini de söylüyorlar. Vahdettin ise ‘Vatan ve millet tehlikede. Vatanım kurtulsun da kim neyi kurarsa kursun. Getirin Mustafa Kemal’i görüşmek istiyorum.’ karşılığını verir.” Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Belge de fikirleri yüzünden Vahdettin’i vatan haini ilan etmenin yanlış olduğunu belirtti. “Bir padişah kendi devletini, memleketini istemez mi?” sorusunu yönelten Belge, şu görüşleri dile getirdi: “Vahdettin, Damat Ferit ve Ali Kemal’in İttihat Terakki’ye karşı birikmiş nefretleri var. İttihat Terakki, insanları nefret ettirecek çok şey yapmış. Ankara’daki hareketi de İttihat Terakki’nin yeni bir direnişi olarak yorumluyorlar. Bu da çok yanlış. Mustafa Kemal de İttihat Terakki tarafından itilmiştir. Ama çevresindeki adamların yüzde 80’i ittihatçıydı. Bazı tarih kitaplarında Vahdettin ve diğerleri hakkında yanlış bilgiler var. İdeolojimize göre akları karaları tespit ediyoruz. Çocuk o kitabı okuyunca bizim istediğimiz şekilde şunlar iyi şunlar kötü diyecek. II. Abdülhamit de benzer suçlamalara maruz kaldı. Abdülhamit, belki dağılan imparatorluğu kurtarmanın yolunu İslam birliği olarak düşündü. O zamanki düşmanları İngiltere ve Fransa’nın bünyesindeki Müslümanlara ulaşmaya çalıştı. Bunlar gerçek dışı düşünceler değildi. Abdülhamit gerçekçi ve kafası çalışan bir adamdı.” Ders kitaplarımızda Vahdettin’in vatan haini olarak gösterilmesine tepki gösteren Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Hanefi Bostan ise ‘ciddi bir içerik sorgulaması’ gerektiğini ifade etti. Vahdettin’in, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesinde büyük emeği olduğunu kaydeden Bostan, kitaplardaki hain suçlamasının kaldırılmasını istedi. Bostan, “Ancak Vahdettin’in hatası yoktu demek de yanlış olur. İngilizlerin İstanbul’u işgali sırasında yaptığı yanlışlar vardır. Bunları bilerek yaptığını söylemek de yanlış olur. Olayları zamanın koşullarında değerlendirmek gerekir. Ancak hiçbir şey bir insanı vatan haini ilan etmemize yetmez.” dedi.

misafir - 9 yıl önce

Hain, demek haksızlıktır

PROF. METE TUNÇAY Ben öteden beri ‘Hain padişah Vahdettin’ sözünün, o dönemin şartları içinde söylenmiş haksız bir şey olduğunu düşündüm. Vahdettin siyasi anlamda yanlış hesap yapmış olabilir ama bu Vahdettin’in veya Damat Ferit Paşa’nın hain olduğu anlamına gelmez. Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin’in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, Cumhuriyet’in kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız. Hain siyasi bir kavram YILMAZ ÖZTUNA Sultan Vahdettin’in hain olmadığını ben 40 senedir yazıyorum zaten. Kaldı ki, tarihçiler ‘hain’ kelimesini kullanmaz. Çünkü bu siyasi bir kelimedir. Kuruluş yıllarının ateşli dönemlerinde kullanılmış bir kelimedir bu ve öyle bir dönemde de mutlaka kullanılması gerekirdi. Bu Fransız İhtilali’nden sonra da böyle olmuştur, Rus Devrimi’nden sonra da böyle olmuştur. Ama aradan zaman geçip yeni rejim yerleştikten sonra, geçmiş dönemleri daha dikkatle tetkik etmek ve inceleme yaparken de böyle kavramlara yer vermemek gerekir. Ecevit’in böyle düşünmesi ve düşüncelerini cesurca söylemesi, bence önemlidir. Ne haindi ne kahraman PROF. M. KEMAL ÖKE Vahdettin ne bazılarının iddia ettiği gibi ne hain, ne de onlara karşıt olan kesimlerin iddia ettiği gibi, Mustafa Kemal’e Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’yi başlatması insiyatifini kullanan perde arkasındaki gizli kahramandır. Doğrudur, Vahdettin, Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderirken, Mustafa Kemal’in ne yapacağını gayet iyi biliyordu. Ve bu projeye de sadece onay vermekle kalmadı, para da verdi. Ancak, bunu saraya yakın çevrelerin telkin ve hatta tazyikiyle yaptı. Bir yerde bu işe zorlandı. Mustafa Kemal’in idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur. Sevr’deki tutumu tartışmalı PROF. REŞAT KAYNAR Padişah Vahdettin’in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin’in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk’ün Nutuk’ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin’in en büyük kusurunun Sevr’in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin’i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin’in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır. İhanetle alakası yok MURAT BARDAKÇI (Vahdettin biyografisinin yazarı) Bir hükümdarın devletine ihaneti ile sıradan bir insanın kendi evini yakması arasında hiç fark yoktur, zira hükümdarlar devletin kendilerine Allah’ın lutfu olduğuna inanırlar ve devleti mülkleri olarak görürler. Vahdettin herşeyin bittiği bir anda, 4 Temmuz 1918’de tahta geçti, üç ay sonra, 30 Ekim’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayıp teslim olduk. Yani, dünya savaşının ve yenilginin Vahdettin ile hiçbir alákası yoktur. İktidarı, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği sözkonusu. Tek yaptığı, ‘iki tarafı birden idare edip zaman kazanma’ çabası ve işte bu oyalama taktiği bizde ihanet olarak yorumlanıyor. Hatıralarında, ‘Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım’ diyor. Vahdettin hakkındaki tek belgesel biyografiyi yazmış bir kişi olarak şunu söyleyebilirim: Osmanlı Tarihi’nin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alákası yoktur. Sefa Kaplan / Hürriyet

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Fatma Ulviye Sultan
3 yıl önce

terk etmek zorunda kaldı. Babası Vahdettin ile birlikte İtalya’nın San Remo kentinde yaşamını sürdürdü. Sultan Vahdettin’in ölümünden sonra yaşamını Avrupa’nın...

VI. Mehmed
3 yıl önce

VI. Mehmed, Sultan Vahîdeddin ya da Sultan Vahdettin (Osmanlı Türkçesi: وحيد الدين, Vahîdüddîn, Mehmed-i Sadis; 14 Ocak 1861, İstanbul - 16 Mayıs 1926...

Sabiha Sultan
3 yıl önce

Sabiha Sultan 1894 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da doğdu. Babası son Osmanlı padişah Sultan Vahdettin, annesi ise Vahdettin’in ilk...

Necla Sultan
7 yıl önce

Necla Hibetullah Sultan, (15 Mayıs 1926, Nice – 16 Ekim 2006, Madrid), son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'in ve son İslam halîfesi Abdülmecid Efendi'nin...

Feyzi Tuna
7 yıl önce

En İyi 2. Kısa Film Çöpçüler. Cumhuriyet- 1998 - Sultan Vahdettin Kurtuluş - 1996 - Sultan Vahdettin Talihli Amele - 1980 At Gözlüğü - 1978 Toprağın Kanı...

Feyzi Tuna, 1939, Antalya Film Şenliği, Aziz Nesin, Baba Evi, Cumhuriyet (film), Halit Refiğ, Süper Baba, Seni Kalbime Gömdüm, Ezo Gelin, Talihli Amele
Fatma Sultan
3 yıl önce

Fatma Sultan şu anlamlara gelebilir: Fatma Sultan (d. 1430 - ö. ?) Osmanlı padişahı II. Murad'ın kızı Fatma Sultan (d. 1500 - ö. 1573) Osmanlı padişahı...

Vahdettin Engin
7 yıl önce

olan ve özellikle Sultan II. Abdülhamid dönemine ve Türkiye'de ulaşım tarihine ilişkin araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Vahdettin Engin, 1956 yılında...

Balım Sultan
3 yıl önce

yörelerde tutunurken, Anadolu ve köylük yörelerde Balım Sultan Ekolü benimsenir. Balım Sultan, soydan Alevi olmayanlara kapı açarak Bektaşi olabilmelerinin...

Balım Sultan, Alevi, Bektaşi, Bektaşilik, Dedebabalık, Din, Hulul anlayışları, Mengüç, Pir, Taslak, Türkmen