Ömer Seyfettin dört yaşındayken mahalle mektebine verilir. Yazarın çocukluk yılları Gönen'de ve Karalar köyündeki çiftlikte geçer.
Ayancık'taki Reşit Efendi'nin Mahalle Mektebi'nde yedi yaşına kadar okuyan yazar, eğitimini yetersiz bulan ailesi tarafından İstanbul'da bulunan Mekteb-i Osmani'ye kaydettirilir. Daha sonra babası tarafından Askeri Baytar Rüştiyesi'ne yazdırılır. Baytar Rüştiyesi'nde iken yazar gözlerinden rahatsızlanınca Ayancık'a babasının yanına gönderilir. Rüştiye'yi 1896 yılında bitirdikten sonra, arkadaşı Aka Gündüz ile birlikte Edirne Askeri Lisesi'ne girerler. 1900 yılında buradan mezun oldular.
İstanbul'a dönen yazar Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye kaydolur. 22 Ağustos 1902 tarihinde bu okulu Piyade Asteğmeni ünvanıyla bitirir. Yazar Kuşadası'ndaki orduda beş yıl görev yapar.
Ömer Seyfettin İzmir'de Yakup Kadri Karaosmanoğlu Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman, Türkçü Necip gibi yazarlarla tanışır. Serbest İzmir, Sedat ve Muktebes gibi gazete ve dergilerde yazılar yazar.
1909'da Köprülü'deki Askeri Rüştiye'de Üsteğmen rütbesiyle beden eğitimi öğretmenliği yapar. Genç Kalemler dergisiyle çalışmaya başlar. Bu sıralarda Ziya Gökalp ile tanışır. Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları nedeniyle orduya döner. Daha sonra 17 Aralık 1913'te İstanbul'a döner. İstanbul'da Türk Sözü Dergisi'nin başyazarlığına getirilir. Ömer Seyfettin 1914 yılında Kabataş Sultanisi'nde Edebiyat Öğretmenliği yapar ve hayatının sonuna kadar bu görevde kalır.
Ömer Seyfettin'in hayatı
Ömer Seyfettin (1884-1920) Türk edebiyatının en çok okunan hikaye yazarıdır. Asker ve öğretmendir. Türk kısa hikayeciliğinin kurucu ismidir. Ayrıca edebiyatta Türkçülük akımının kurucularındandır. Türkçede sadeleşmenin savunucusudur. Kısa ömrüne çok sayıda eser sığdırmıştır. En tanınan eseri "Kaşağı" isimli öyküsüdür.1884 yılında Gönen'de (Balıkesir) doğdu. Hatko Çerkezlerindendir. İyi derecede Adige dili konuşurdu. Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'le, Fatma Hanım'ın ikisi küçük yaşlarda ölen dört çocuğundan birisidir. Öğrenimine Gönen'de bir mahalle mektebinde başladı. Ömer Şevki Bey'in görevinin nakli dolayısıyla Gönen'den ayrılan aile İnebolu ve Ayancık'tan sonra İstanbul'a geldi.
Ömer Seyfettin, önce Mekteb-i Osmani'ye, 1893 ders yılı başında da Askeri Baytar Rüştiyesi'ne kaydedildi. Bu okulu 1896'da tamamlayarak Edirne Askeri İdadisi'ne devam etti. 1900'de İdadi'yi bitirerek İstanbul'a döndü. Burada Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye başladı. 1903 yılında Makedonya'da çıkan karışıklık üzerine "Sınıf-ı müstacele" denilen bir hakla imtihansız mezun oldu.
Ömer Seyfettin, mezuniyetten sonra piyade asteğmeni rütbesiyle, merkezi Selanik'te bulunan Üçüncü Ordu'nun İzmir Redif Tümeni'ne bağlı Kuşadası Redif Taburu'na tayin edildi. 1906'da İzmir Jandarma Okulu'na öğretmen olarak atandı. Bu, Ömer Seyfettin için önemlidir; zira bu vesileyle İzmir'deki fikri ve edebi faaliyetleri takip edecek ve bunlar içerisinde yer alan gençlerle tanışacaktır. Nitekim batı kültürünü tanıyan Baha Tevfik'ten Fransızca bilgisini artırmak için teşvik gördü; Necip Türkçü'den ise sade Türkçe ve milli bir dille yapılan milli edebiyat konusunda önemli fikirler aldı.
Ömer Seyfettin Ocak 1909'da Selanik Üçüncü Ordu'da görevlendiridi. Selanik'te çıkmakta olan Hüsün ve Şiir dergisinin ismi Akil Koyuncu'nun istek ve ısrarı üzerine Genç Kalemler'e çevrildikten sonra 11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin'in Yeni Lisan isimli ilk başyazısı imzasız olarak yayımlandı.
Genç Kalemler yazı heyetini oluşturanlar Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine dağılmak zorunda kaldı. Ömer Seyfettin yeniden orduya çağrıldı, Yanya Kuşatması'nda esir düştü. Nafliyon'da geçen 1 yıllık esareti sırasında sürekli okumuştu. "Mehdi", "Hürriyet Bayrakları" gibi hikayelerini bu dönemde yazdı. Hikayeleri Türk Yurdu'nda yayımlandı. Esareti süresince gerek okuyarak, gerekse yaşayarak yazarlık hayatı için önemli olacak tecrübeler kazandı.
Ömer Seyfettin 1913'te esareti bitince İstanbul'a döndü. 23 Ocak 1913'te Enver Paşa'nın organize ettiği Babıali Baskını'na katıldı. Daha sonra askerlikten ayrıldı, yazarlık ve öğretmenlikle hayatını kazanmaya başladı. Türk Sözü dergisinin başyazarlığına getirildi ve burada Türkçü düşüncenin sözcülüğünü yapan yazılar yazdı. 1914 yılında Kabataş Sultanisi'nde öğretmenlik görevine başladı ve bu görevini ölümüne kadar sürdürdü.
1915'te İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinden Doktor Besim Ethem Bey'in kızı Calibe Hanım'la evlenmiştir. Bu evlilik Güner isimli bir kız çocuğuna rağmen bozulunca tekrar yalnızlığına döndü.
1917'den ölüm tarihi olan 6 Mart 1920'ye kadar geçen zaman birçok acı ve sıkıntıya rağmen verimli bir hikayecilik dönemini içine alır. Bu dönemde 10 kitap dolduran 125 hikaye yazdı. Hikaye ve makaleleri Yeni Mecmua, Şair, Donanma, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Diken, Türk Kadını gibi dergilerle Vakit, Zaman ve İfham gazetelerinde yayımlandı. Bir yandan öğretmenlik yapmayı sürdürdü.
Hastalığı 25 Şubat 1920'de artınca yazar, 4 Mart'ta hastahaneye kaldırıldı. 6 Mart 1920'de hayata gözlerini yumdu. Önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedilir. Daha sonra mezarı buradan yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle 23 Ağustos 1939'da Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na nakledildi.
En yakın arkadaşı Ali Canip Yöntem, onun hayatını ve mizacını anlatan, en kuvvetli hikayelerini içeren Ömer Seyfettin ve Hayatı adlı bir kitap yazdı ve bu kitap 1935 yılında yayımlandı. Kısa bir süre sonra da bütün hikayeleri bir kitap serisi halinde basılmıştır ve bu hikayeler günümüzde de okunmaktadır.
Fikri ve edebi kişiliği
Ömer Seyfettin, yirminci yüzyıl Türk realist hikayeciliğinin önemli simalarındandır. Birbirinden güzel hikayeler kaleme almış olan Ömer Seyfeddin’in bu hikayelerinin çıkarıldığı kaynakları şu şekilde sıralayabiliriz:1. Çocukluk hatıralarından alınmış hikayeler: Bunlar, Çocuk Edebiyatımızın en güzel örnekleridir. Baba ocağının şefkat ve muhabbet dolu hatıralarının, ilkokul günlerinin dile getirildiği eserlerdir. Bazıları hafif bir mizah karıştırılarak anlatılmıştır. And, Falaka, Kaşağı bu devrenin mahsülü hikayelerdir.
2. Yakorit sınır bölüğünün ilham ettiği hikayeler: Balkanlı kavimlerin, özellikle Bulgar eşkiyasının Müslüman Türk halkına ve Osmanlı tebaası olan kendi soylarından insanlara karşı işledikleri çirkin ve pek adi cinayetler, tecavüz ve tasallutlar, sataşmalar dile getirilmiş ve açık sahnelere yer verilmiştir. Bu yönden okuyucuda menfi tesir uyandırmıştır.
Bugün medeni insanlığın gözleri önünde cereyan eden, Türklere karşı işlenen insanlık suçu, o devirde de aynen devam ediyordu. Ömer Seyfeddin, Balkan kavimlerindeki bu insanlık dışı Türk-İslam düşmanlığını Beyaz Lale, Tuhaf Bir Zulüm gibi hikayelerinde dile getirdi.
3. Türk savaş tarihinden çıkarılan hikayeler: Ömer Seyfeddin, Türkün kahramanlığına, vatan sevgisine imanına hayrandı. Son zamanlarda Türk münevverinin Batıya karşı hayranlığı, kendisinde korkunç bir aşağılık duygusunun doğmasına sebep olmuştu. Ömer Seyfeddin, mazideki muhteşem devirleri, Türkün yenilmez, aşılmaz iman gücünün sembolü yiğitlikleri dile getirmek suretiyle yeni kahramanların yetişmesine yardımcı olmak istiyordu. Bu maksatla yarı tarih, yarı destan havası taşıyan hikayeler neşretti. Çok sevilen bu hikayeler, Birinci Dünya Harbinin muhtelif cephelerinde çarpışan insanlarımıza ümit aşılıyordu.
4. Folklörden ve Anadolu efsanelerinden çıkarılan hikayeler: Bunlar, Anadolu ve Rumeli Türkleri arasında dolaşan hikmetli kıssalardır. Yazar, bu efsaneleri modern hikaye tekniğiyle ifade etmiştir. Yüz Akı, Üç Nasihat, Kurumuş Ağaçlar gibi. Bitirilememiş Yalnız Efe adlı bir roman tasarısı da, mevzuunu bir Anadolu efsanesinden alır.
5. Bir fikri yermek veya övmek için yazılmış hikayeler: Hikaye tekniği itibariyle zayıftırlar. Bu hikayelerde Türklüğü inkar eden kozmopolit, yabancı kültürlere hayran kişiler ve zümreler, enine boyuna işlenir. Türklüğü hakir gören bu asi tiplere karşı kahramanları, daha doğrusu kendisi ateş püskürür. Onlara karşı isyan eder. Efruz Bey, Fon Sadriştayn’ın Oğlu, Kızıl Elma Neresi, Primo Türk Çocuğu bu duyguların yaşandığı hikayeleridir.
6. Günlük hayattan alınmış hikayeler: Onun en realist olduğu hikayelerdir. Çoğunda açıkça bir mizah göze çarpar. Bazılarında bir fikir ağır basar. (Mahçupluk İmtihanı, Perili Köşk, Gizli Mabed, Bahar ve Kelebekler vb.)
Bazı hikayeleri, üzerinde durulmamış olmalarından dolayı hikaye tekniği itibariyle zayıftırlar.
Ömer Seyfeddin, edebiyatımızda, destan ruhu taşıyan milli hikayeleriyle şöhrete ulaşmış, İttihat ve Terakkinin bütün menfiliklerinden uzaklaşmış bir şahsiyettir.
Eserleri
Yazarın sağlığında müstakil kitap olarak yayınlanan eserleri çok azdır. Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür (hikaye, 1910), Ashab-ı Kehfimiz (roman, 1918), Harem (roman, 1918), Efruz Bey (roman, 1919), Yalnız Efe (roman tefrikası, 1919). Ölümünden sonra ise, Gizli Mabed (hikaye, 1926), Yüksek Ökçeler (hikaye, 1926), Bahar ve Kelebekler (hikaye, 1927) adlı hikaye kitapları basıldı. Ömer Seyfeddin’in tahkiyeli, hikaye türündeki eserlerinin ilk külliyatı 1938 yılında şu isimlerle yapılmıştır:Yüksek Ökçeler, İlk Düşen Ak, Bomba, Gizli Mabed, Asilzadeler, Bahar ve Kelebekler, Beyaz Lale, Mahcupluk İmtihanı, Dalga, Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür.
Ömer Seyfeddin otuz altı yıllık ömrüne 159 hikaye, 7 piyes, bazısı yarım kalan 7 roman, 1 masal, 71 şiir, 81 makale sığdırmıştır.
Yazar 6 Mart 1920'de vefat eder ve Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedilir. Daha sonra 23 Ağustos 1939 tarihinde Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na nakledilir.
ESERLERİ Hikayeleri:Ashab-ı Kehfimiz, Harem, Efruz Bey, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Asilzadeler, Bahar ve Kelebekler, Beyaz Lale, Mahcupluk İmtihanı, Nokta, Kaşağı, And, Falaka, Tuhaf Bir Zulüm, Bomba, Başını Vermeyen Şehit, Vire Forsa, Şehit, Pembe İncili Kaftan, Topuz, Diyet, Yalnız Efe, Binecek Şey, Yüz Akı, Kurumuş Ağaçlar.