Geçmişten bugüne Cumhuriyetçi Parti
Amerika Birleşik Devletleri'nde siyasi partilerin köken ve gelişimleri iç savaş ve kölelikle ilgili tartışmalarla yakından bağlantılı.Abraham Lincoln Cumhuriyetçileri iktidara taşıdı
Şimdiye dek 18 başkan çıkaran Cumhuriyetçi Parti, 1850'lerde, köleliğin ABD'nin yeni batı bölgelerine yayılmasına karşı çıkanlara, kölelik karşıtı kuzeyli Demokratların da katılımıyla kuruldu.
Kölelik konusu Amerika'daki siyasi manzarayı kökten değiştirdi ve Cumhuriyetçi Parti'yi 1860 yılında Abraham Lincoln'ün başkanlığında iktidara taşıdı.
Kuzeyin ve Cumhuriyetçilerin iç savaştaki zaferi partiyi güçlendirirken, güneyi de tamamiyle Demokrat çizgiye yöneltti.
Başlangıçta, radikal ve destekleyici oylar ve siyahların hakları, Cumhuriyetçileri iktidarlarının devamlılığını sağlamak için yavaş yavaş daha ılımlı bir siyaset izlemeye zorladı.
Cumhuriyetçi Parti böylelikle, 1869-1892 yılları arasındaki yedi başkanlık seçiminden beşini kazanmayı başardı.
1880'lerin sonlarında, sanayinin yükselişi Cumhuriyetçilerde dönüşüme neden oldu. Partiye sanayiinin ve iş dünyasının çıkarları hakim olmaya başladı.
Parti aynı zamanda Protestanlıkla ve İrlanda, İtalya ve daha sonra Doğu Avrupa'dan gelen yeni göç dalgalarıyla kendini tehdit altında hisseden gruplarla da bağlantılı hale gelmeye başladı.
İktidar Demokratlara geçti
1912 yılına gelindiğinde eski Cumhuriyetçi devlet başkanlarından Theodere Roosevelt'in liderliğinde kurulan İlerici Parti (Progressive Party) yükselişe geçti.İlerici Parti'nin başarı kazanmasıyla Cumhuriyetçilerin oyları da bölündü.
Bu bölünme, Woodrow Wilson'ın Demokratları yeniden Beyaz Saray'a taşımasına yardım etti.
İlericilik ateşinin sönmesiyle Cumhuriyetçiler 1920 ile 1932 yılları arasında yeniden iktidara geldi.
"Büyük Ekonomik Bunalım" ve Başkan Hoover'ın başarısızlığa uğraması ise, Franklin D. Roosvelt önderliğindeki Demokrat Parti'nin önünü açtı.
İkinci Dünya Savaşı öncesi, Cumhuriyetçiler tecrit politikasını öne çıkardı. Savaş sonrası dönemde ise komünizm karşıtlığı öncü rol oynadı.
Bu dönemde ılımlığıyla bilenen General Eisenhower'ın seçimiyle Cumhuriyetçiler 1952 ila 1960 yılları arasında iktidarda kaldı.
Muhafazakarlar yükseliyor
1960'lı yıllarda muhafazakar kanat ortaya çıktı. 1964 yılında Barry Goldwater'ın adaylığıyla muhafakar kanat, liberal cumhuriyetçileri tehdit etmeye başladı.1968 yılında Richard Nixon iktidara gelişiyle ılımlı dönem de son buldu. Nixon'ın Watergate skandalı nedeniyle istifa etmesinin ardından, 1968'den 1992'ye kadar olan süreçte Cumhuriyetçiler kısa bir dönem başkanlığı elinde tuttu.
1976'da başkan seçilen Cumhuriyetçi Jimmy Carter 1980'e kadar iktidarı götürdü.
Güneyin Demokratlardan giderek uzaklaşması ve partinin kuzeydoğu liberal parti kanadının zayıflamasıyla, Cumhuriyetçilik daha tutarlı bir ideoloji haline gelmeye başladı.
Cumhuriyetçi Parti'deki muhafakazakar eğilim en büyük ifadesini ise Ronald Reagan'ın başkan olduğu 1980-1988 yılları arasında buldu.
Reagan'ın vergi indirimleri, savunma harcamalarının yükseltilmesi ve komünizm karşıtlığı Demokratları tarihteki en büyük yenilgilerinden birine uğrattı.
Cumhuriyetçiler, Reagan'ın halefi (baba) George Bush'a da büyük umutlar bağlamışlardı. Ancak dış politikada yaptıklarına karşın Bush'un başkanlığı çoğu muhafazakar için hayalkırıklığı oldu.
1992 yılında, Demokrat Bill Clinton, seçim kampanyasını, George Bush'un iç siyaset konularına eğilmekteki başarısızlığı üzerine kurarak Beyaz Saray'a girdi. Clinton döneminde Demokratlar, ilk defa Temsilciler Meclisi, Senato ve Beyaz Saray'ın kontrolünü ele geçirdi.
Ancak buna rağmen, sekiz yıl iktidarda kalan Demokratlar, sağlık başta olmak üzere temel yasaları geçirmekte başarısız oldu.
Temsilciler Meclisi'nin Cumhuriyetçi lideri Newt Gingrich'in öncülüğünde yeniden canlanan muhafazakarlar, 1994 yılında 'Amerika ile sözleşme' sloganıyla Kongre'nin kontrolünü geri aldı.
Sözleşme'nin hükümet karşıtı popülizminin uygulamaya geçemeyeceğinin anlaşılması, Bill Clinton'ın halkın Cumhuriyetçilerin daha ileriye gidecekleri korkusunu kullanarak 1996'daki seçimlerde Bob Dole'u yenilgiye uğratmasına yardım etti.
Bu eğilimler sonucu olarak, Cumhuriyetçiler içinde hükümet karşıtı popülistler, iş dünyasına yakın enternasyonalistler, tecritçiler ve ahlakçılar gibi farklı kanatların ortaya çıkmasına yol açtı.
Bunlara son olarak ABD eski başkanı Bush'un oğlu Teksas valisi George W. Bush'un başını çektiği yeni daha ılımlı bir Cumhuriyetçi grup eklendi.
Bush bu eğilimi 'şefkatli muhafazakarlık' olarak tanımlıyordu.
2000 yılında, George W. Bush tartışmalar yaratsa da seçimlerden zaferle çıktı ve Cumhuriyetçiler yenide iktidara geldi.
Florida eyaletinde oyların birbirine yakın çıkması ve geçersiz oylar nedeniyle, Demokrat aday Al Gore oyların yeniden sayılmasını talep etti.
Ancak Anayasa Mahkemesi'nin yeniden sayımın durdurulması kararıyla seçimin galibi Bush oldu.
Az oy farkıyla seçimi kazanmalarına rağmen Cumhuriyetçiler, 1952 yılından beri ilk kez devlet başkanlığıyla birlikte Temsilciler Meclisi ve Senato'da da kontrolü ele geçirdi.
Başkan Bush, seçim fiyaskosunun ardından iki kanat için de çalışacağı sözü verse de, ilk icraatı büyük ölçüde muhafazakarlardan oluşan bir kabine atamak oldu ve yönetimi dini öne çıkaran söylemiyle de dikkat çekti.
Babasının dış ilişkilere ağırlık veren siyasetinin aksine, George W. Bush, küresel ısınmanın önlenmesine yönelik en kapsamlı düzenleme olan Kyoto Protokolü'nden çekildi ve Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'ne muhalefet etti.
'Terörle savaş'
11 Eylül 2001'de New York ve Washington'u hedef alan saldırılar Bush'un başkanlığını da dönüşüme uğrattı.Daha önce, dış karışıklıklara açıkça düşman olan yönetim, Bush'un "terörle savaş" ilanıyla yeni bir hedefe odaklandı.
11 Eylül'den sonra, Kongre'nin Başkan Bush'a verdiği açık çek ve ulusal güvenlik yapıların oluşan siyasi boşluk, Cumhuriyetçi Parti içinde, daha iddialı bir dış politika uygulamak isteyen ve kendilerine yeni muhafazakarlar diyen radikal kanada görülmemiş düzeyde siyasi bir güç sağladı.
Newt Gingrich'in hükümet karşıtı Değişim Partisi de, büyüyen mali açığa rağmen, artan askeri harcamaları ve yeni Ulusal Güvenlik Dairesi'nin oluşturulmasını destekledi.
2002 Kasım'ındaki ara seçimlerine gelindiğinde, Cumhuriyetçi stratejistler, Başkan Bush'un popülaritesini ve 11 Eylül'e verdiği yanıtı, partinin vatanseverliği ve ulusal güvenlik konularını öne çıkartarak kullabilecek hale geldiler.
Sonuç olarak, parti rekor bir zafere imza attı. 1934 yılından beri ilk defa bir ara seçimde, hem Senato'nun hem de Temsilciler Meclisi'nin kontrolünü ele aldı.
Bu Cumhuriyetçilere, Washington'da Eisenhower döneminden beri görülmedik bir hakimiyet sağladı.