Türkiye Selçuklu Devleti'nin Kuruluş Yılları
Bizans'ın sınır komşusu olan Süleyman Şah bir süre sonra bu devletin içişlerine karışmaya başladı. 1078'deSultanı Melikşah, Anadolu’da ayrı bir devlet kuran I. Süleyman Şah’ın güçlenmesinden kaygı duymaya başladı. 1078'de ordusunu Süleyman Şah'ın üzerine gönderdiyse de beklediği zaferi kazanamadı. Süleyman Şah, Bizans'taki taht kavgalarından yararlanarak sınırlarını genişletmeyi bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra I. Süleyman Şah 1082'de Adana ve Tarsus kentleriyle birlikte bütün Kilikya'yı topraklarına sahip oldu. 1084'te de Antakya'yı ele geçirdi. Ardından Büyük Selçuklu İznik’te Ebu'l-Kasım'ı bırakmıştı. Melikşah, Süleyman Şah'ın ölümünden sonra İznik üzerine yeni bir ordu gönderdi. Ebu'l-Kasım, Bizans’tan destek alarak Büyük Selçuklu u geri çekilmek zorunda bıraktı ve böylece Türkiye Selçuklu tahtını korudu.I. Kılıç Arslan ve I. Mesud
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın ölümünden sonra kaçmayı başaran I. Kılıç Arslan 1092'de Türkiye Selçuklu tahtına çıktı. I. Kılıç Arslan, İzmir yöresinde gittikçe güçlenen Türk beyi Çaka Bey'i ortadan kaldırdı. Haçlılar karşısında yenilgiye uğrayınca İznik’e terk edip Anadolu içlerine çekilmek zorunda kaldı ve Konya'yı başkent yaptı. 1100'de Danişmendlilere yenilen Haçlılar ertesi yıl Anadolu'ya ikinci bir ordu gönderdiler. Anadolu beylikleriyle birlikte hareket eden I. Kılıç Arslan, bu kez Haçlı ordusunu bozguna uğrattı. Ama Danişmendlilerin Malatya'yı, I. Kılıç Arslan'ın da Elbistan'ı alması iki devlet arasında savaşa yol açtı. Danişmendlileri yenen I. Kılıç Arslan, artık Büyük Selçuklu tahtını isteyecek kadar güçlenmişti. Bu amaçla 1107'de Büyük Selçuklu yönetimindeki Musul üzerine sefere çıktı. Ama Habur Suyu kıyısında Büyük Selçuklu ordusuna yenildi ve atıyla ırmağı geçerken boğularak öldü. I. Kılıç Arslan'ın genç yaşta ölümüyle Türkiye Selçuklu Devleti’nin egemenliği sarsıldı. Anadolu’da üstünlüğü Danişmendliler ele geçirdi.Türkiye Selçuklu tahtı bir süre boş kaldıktan sonra, I. Kılıç Arslan'ın oğlu Şahin Şah 1110'da başa geçti. Ama kardeşi Mesud onun sultanlığını tanımadı ve Danişmendlilerin desteğiyle iktidarı ele geçirdi. I. Mesud, bir süre Danişmendlilerin denetimi altında kaldı. 1142'de Danişmendli Mehmed Bey’in ölümünün ardından Türkiye Selçuklularının Anadolu'daki üstünlüğünü yeniden kurdu. Bizans ordusunu 1146'da Konya önlerinde yendi. Ertesi yıl II. Haçlı ordusunu Eskişehir yakınlarında bozguna uğrattı.
I. Mesud, geleneğe uyarak ülkesini üç oğlu arasında paylaştırdı ve II. Kılıç Arslan'ı veliaht ilan etti. I. Mesud’un 1155’te ölmesinin ardından oğulları arasında taht kavgaları başladı. Bu sırada Danişmendliler, Bizanslılar, Musul Atabeyi Nureddin Mahmud Zengi ve Ermeni Derebeyi Toros birleşerek Türkiye Selçuklu Devleti'ne karşı harekete geçtiler. II. Kılıç Arslan devleti ayakta tutabilmek için önce Bizans’la barış yapmanın yollarını aradı ve İstanbul'a giderek bir antlaşma yaptı. Daha sonra, kardeşi Şahin Şah ile Danişmendlilerin birleşik ordusunu yendi. 1175'te Danişmendlilerin egemenliğine son verdi.
Bir süre sonra II. Kılıç Arslan ile Bizans arasındaki barış bozuldu. Bunun üzerine Bizanslılar büyük bir orduyla Anadolu içlerine girdi. II. Kılıç Arslan 1176'da Sandıklı ile Dinar'ın doğusunda, Miryokefalon Savaşı'nda Bizans ordusunu pusuya düşürdü ve ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu, Türklerin Anadolu’da Bizans karşısında Malazgirt'ten sonraki en büyük zaferdi. Bu yenilginin ardından Bizans, Türkleri Anadolu'dan çıkarma umudunu tümüyle yitirdi.
II. Kılıç Arslan 1186'da ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırdı. Ne var ki, daha kendisi hayattayken oğulları arasında veliahtlık mücadelesi başladı. 1192'de II. Kılıç Arslan'ın ölümünden sonra oğullarından I. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı. Ama 1196'da tahtını ağabeyi II. Süleyman Şah'a bırakmak zorunda kaldı. II. Süleyman Şah, Erzurum'u alarak Saltukluların varlığına son verdi. 1204'te öldüğünde Türkiye Selçuklu Devleti’ni yeniden eski gücüne ulaştırmıştı.
Son parlak yılları
1205’te I. Gıyaseddin Keyhüsrev ikinci kez tahta çıktı. Karadeniz'deki ticaret yollarını kesen Trabzon İmparatorluğu üzerine bir sefer düzenleyerek bu yolu yeniden Türklere açtı. Daha sonra önemli dış ticaret limanı olan Antalya'yı topraklarına kattı. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, sultanın ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırma geleneğine son vererek merkezi yönetimi güçlendirdi. Vilayetleri yönetmekle görevlendirilen şehzadeleri merkezi yönetime bağlı birer vali durumuna getirdi.I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1211'de öldü ve yerine büyük oğlu I. İzzeddin Keykavus tahta çıktı. Önce kendisine karşı ayaklanan kardeşi Alaeddin Keykubad’ı etkisiz hale getiren I. İzzeddin Keykavus, böylece iktidarını sağlaştırdıktan sonra bütün dikkatini Anadolu'da ticaretin canlandırılmasına verdi. Kıbrıs Krallığı’yla bir anlaşma yaparak iki ülke arasındaki ticareti serbest hale getirdi. Kuzey ticaret yolunu açmak için Sinop'u Trabzon İmparatorluğu’ndan aldı. Daha sonra, güney ticaret yolunu engelleyen Ermeni derebeyinin üzerine yürüdü ve Ermenileri yenerek Suriye ticaret yolunu açtı. Böylece Anadolu, ticaret kervanlarının merkezi durumuna geldi.
1220'de Keykavus'un ölünce kardeşi I. Alaeddin Keykubad tahta çıktı. En ünlü Türkiye Selçuklu hükümdarlarından biri olan I. Alaeddin Keykubad, Akdeniz kıyısında önemli bir liman olan Kalonoros'u (bugünkü Alanya) aldı. Kendi adından dolayı daha sonra Alaiye olarak anılan bu kentte bir tersane kurdurdu ve kentin kalesini yeniden yaptırdı. Tüccarların karada Ermenilerin, denizde Avrupalı korsanların saldırılarına uğraması üzerine İçel'den Antalya'ya kadar bütün kıyı şeridini topraklarına kattı. Moğolların Anadolu’ya girmesi tehlikesi karşısında 1226'da Eyyubilerle ilişkilerini geliştirdi. Bu arada Trabzon İmparatorluğu’yla ittifak kuran Harezmşahları 1230’da Yassıçimen Savaşı’nda ağır yenilgiye uğrattı. Moğollara karşı komşu devletlerle bir birlik kuramayan I. Alaeddin Keykubad, 1233’te Moğol kağanının egemenliğini tanımak zorunda kaldı.
Alaeddin Keykubad 1237’de ölünce yerine oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı. Ama devletin yönetimi fiilen vezir Sadeddin Köpek'in elindeydi. Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya sığınan göçebe Türkmenler Türkiye Selçuklu ülkesini tam bir kargaşaya sürükledi. Türkiye Selçuklu yönetimi bu kargaşayı önlemek için sert önlemlere başvurunca, Türkiye Selçuklu tarihinin en büyük ayaklanması patlak verdi. Baba İshak'ın önderliğindeki ayaklanmacılar başkent Konya üzerine yürüyünce II. Gıyaseddin Keyhüsrev kenti terk etmek zorunda kaldı. Ama sonunda, 1240’ta ayaklanma kanlı biçimde bastırıldı.
Moğol istilası ve Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılışı
Bu ayaklanmanın ardından Moğollar Anadolu’ya girdi. 1243'te Moğolları Kösedağ'da karşılayan II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in komutasındaki Türkiye Selçuklu ordusu ağır bir yenilgi aldı. Kösedağ Savaşı, Türkiye Selçuklularının sonunu hazırladı. İran ve Anadolu’da egemen olan bu Moğol kolu 1256’da İlhanlı Devletini kurdu. Türkiye Selçuklu Devleti, İlhanlıların atadığı Anadolu valisinin denetimine girdi. Türkiye Selçuklu sultanlarının yönetimde hiçbir etkisi kalmadı. Bu arada İlhanlı egemenliğine son vermek isteyen bazı Anadolu beylerinin çağrısıyla Anadolu'ya giren Memluk Sultanı Baybars, 1277'de İlhanlı ordusunu yendi. Ama Türkiye Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'nin İlhanlı yanlısı siyaseti yüzünden Anadolu'dan ayrılmak zorunda kaldı. Anadolu'ya gönderilen İlhanlı Valisi Timurtaş'ın 1318'de V. Kılıç Arslan'ı tahttan indirmesiyle Türkiye Selçuklu Devleti tarihten silindi. Türkiye Selçuklu Devleti’nin bu çözülme sürecinde, daha önce uçbeylikleri biçiminde örgütlenmiş olan Türkmen beyleri bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar. Bir bölümün Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra olmak üzere, Anadolu’da yeni Türk devletleri kuruldu.Devlet yapısı ve ordu
Türkiye Selçuklularında devlet toprakları hanedanın ortak mülküydü. Sultan ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırıyordu ve şehzadeler yönetimleri altındaki bölgelerde yarı bağımsız hareket ediyorlardı. Bu, Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki taht kavgalarının ve şehzadelerin ayaklanmalarının önemli nedenlerinden biriydi. I. Gıyaseddin Keyhüsrev bu geleneğe son verdi ve merkezi yapıyı güçlendirdi. Sultan unvanıyla anılan Türkiye Selçuklu hükümdarları devletin ve ordunun başıydı. Merkezi devlet işleri Divan-ı Âli (Büyük Divan) adı verilen bir kurulda görüşülür ve karar bağlanırdı. Bu kurula vezirler başkanlık ederdi. Vezirden sonraki en yüksek devlet görevi, Niyabet-i saltanatlık makamıydı. Bu makama atanan saltanat naibi, yokluğunda sultana vekalet ederdi. Öbür yüksek devlet görevlilerinden müstevfi, maliye işlerini yürütürdü. Pervane, divanın yaptığı atamalara ve dirliklerin (iktaların) dağıtım işlerine bakardı. Yazışmaları tuğracı yürütür, hukuk işlerine emir-i dad bakar ve askerlik işleriyle beylerbeyi ilgilenirdi. Askeri davalara ise Kadı-i leşker bakardı.Vilayetlerin yönetiminden sorumlu kişiye subaşı denirdi. Bir tür vali sayılan subaşı, kentin düzenini sağlar ve bölgedeki askerlere komutanlık ederlerdi. Ayrıca melik denen şehzadelerin yönettiği vilayetler vardı. Melikler doğrudan sultana bağlıydılar ve vilayet merkezinde Büyük Divan’a benzer bir divan kurarlardı. Türkiye Selçukluları, Bizans sınırlarına bir tür sabit öncü kuvvet olarak Türkmen boylarını yerleştirmişlerdi. Bu boyların beyleri sınır bölgelerinde, uçbeyliği denen yarı bağımsız beylikler kurmuşlardı.
Türkiye Selçukluları'nda devletin malı olan topraklar üçe ayrılırdı. Bunlara dirlik, vakıf ve mülk denirdi. Sultan dirlikleri, kendisi için asker besleyip yetiştirmeleri karşılığında Türkmen beylerine ve komutanlarına verirdi. Mülk denen topraklar üstün hizmetlerde bulunanlara gene sultan tarafından verilirdi. Vakıf araziler ise, han, hamam, medrese gibi kurumların giderlerinin karşılanması için ayrılmış topraklardı. Selçuklu ordusu asıl olarak, beylerinin komutasında savaşa katılan Türkmenlere dayanıyordu. Dirlik sahiplerinin kendilerine verilen topraklarda besledikleri tımarlı sipahiler ve kapıkulu askerleri, savaş zamanında ordunun önemli bir parçasıydı. Tımarlı sipahiler subaşıların buyruğunda savaşa katılırdı. Kapıkulu askerleri, devlet tarafından çocuk yaşta alınıp eğitilen Türkler ve Hıristiyanlardan oluşuyordu.
Toplumsal ve ekonomik yaşam
Türkiye Selçukluları döneminde ülkenin hemen her yerinde imarethaneler vardı. Buralarda yoksul halka, öğrencilere ve yolculara parasız yemek verilirdi. Başlıca eğitim kurumları medreselerdi. Başta Konya, Sivas, Tokat ve Amasya olmak üzere birçok kentte medreseler kurulmuştu. Darüşşifa denen hastaneler daha çok Divriği, Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri, Konya ve Kastamonu gibi kent merkezlerinde yoğunlaşmıştı. Kent ve kasabaları birbirine bağlayan yollar üzerinde han ve kervansaray denen konaklama yerleri vardı. Ulaşım ve ticaretin gelişmesine bağlı olarak bu tür konaklama yerlerin sayısı gittikçe arttı. Bu kurumların giderleri vakıflarca karşılanırdı.Türkiye Selçukluları ticarete ve yol güvenliğine büyük önem verdiler. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak Anadolu'da ticaret büyük ölçüde gelişti. Karadeniz ve Akdeniz'deki limanlar önemli birer dış ticaret merkezi durumuna geldi. Ticareti güvence altına alan devlet, karada haydutların, denizde korsanların saldırısına uğrayarak malları yağmalanan tüccarların zararlarını karşılıyordu. Gerek yolculukları sırasında, gerekse kervansaray ve hanlarda konakladıklarında tüccar ve yolcuların güvenliği ve ihtiyaçları sağlanıyordu Türkiye Selçukluları’nda özellikle dokumacılık çok gelişmişti. Ayrıca Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki demir, bakır, gümüş gibi madenler işletiliyordu.
Sanat ve mimarlık
Türkiye Selçukluları Devleti’nde edebiyat ve düşüncede büyük gelişmeler oldu. Necmeddin İshak, Muhiddin Arabi, Sadreddin Konevi, Mevlana Celaleddin Rumi ve Yunus Emre gibi bilgin ve yazarlar yetişti.Türkiye Selçukluları ülkenin pek çok yerinde cami, han, kervansaray, imaret, köprü, çeşme ve medreseler yaptırdılar. Beyşehir'deki Eşrefoğlu Camisi (1296), Türkiye Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan en önemli örneklerden biridir. Ağaç direkler üzerine kurulan, içi çini mozaik ve ağaç oyma işleriyle süslenen tip camilerin başka örnekleri de vardır.
Türkiye Selçuklu sultanları adına yapılan kervansaraylar "Sultan Han" ya da "Han" olarak adlandırılırdı. Bu dönemdeki dinsel yapılar genellikle küçük boyutlarda olmasına karşın, hanlar çok büyük boyutlu yapılardır. Bir bakıma sultanın ihtişamını yansıtırlar.
Türkiye Selçuklu mimarisinin günümüze kalan en önemli örnekleri arasında, Konya ve Niğde'deki Alaeddin Camileri, Ankara'daki Aslanhane Camisi, Kayseri'deki Huand Hatun Camisi ve Külliyesi, Afyonkarahisar'daki Ulucami, Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese, Sivas'taki Gök Medrese, Buruciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese, Kırşehir'deki Melik Gazi Kümbeti, Tercan'daki Mama Hatun Türbesi, Ahlat'taki Ulu Kümbet ve Çifte Kümbetler ile pek çok yerde buluna hanlar gösterilebilir.
Türkiye Selçukluları Sultanları
Sultan Tahta Geçişi- Kutalmışoğlu Süleyman Şah 1076
- Ebü’l-Kasım’ın naibliği 1086
- Birinci Kılıç Arslan 1092
- Fetret Devri 1107-1110
- Şehinşah (Melikşah )1110
- Birinci Rükneddin Mes’ud 1116
- İkinci Kılıç Arslan 1155
- Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (Birinci hük.) 1192
- Rükneddin Süleyman Şah 1196
- Üçüncü Kılıç Arslan 1204
- Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (İkinci hük.) 1205
- Birinci İzzeddin Keykavus 1211
- Birinci Alaeddin Keykubad 1220
- İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev 1237
- İkinci İzzeddin Keykavus 1246
- Ortak İktidar 1249-1254
- Birinci Keykavus 1254
- Dördüncü Kılıç Arslan (Ülkenin bir bölümünde) 1257
- Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev1266
- İkinci Gıyaseddin Mes’ud (Birinci hük.) 1284
- Saltanat mücadelesi 1296-1298
- Üçüncü Alaeddin Keykubad 1298
- İkinci Gıyaseddin Mes’ud (İkinci hük.) 1302
- Beşinci Kılıç Arslan 1310
Moğol Valisi Timurtaş’ın Türkiye Selçukluları saltanatına son vermesi 1318