Bilim, insanlık tarihi boyunca kuruluşu, içeriği ve işlevleri bakımından öylesine değişimler geçirmiş, toplumdaki öteki kurumlarla ilişkisinde öylesine başkalaşımlar göstermiştir ki, geçmişten günümüze değin bütün çeşitliliklerinin ötesinde, bilimin ortak ve süreklilik gösteren niteliği ancak doğa süreçlerinin bilgisi olarak yalınlaştınlabilir. İnsan davranışının toplumsal ve kültürel yanlarını inceleyen bilim dalları ise toplum bilimleri olarak adlandırılır. Ayrıca bak. bilim felsefesi; bilimsel kuram.
Doğa felsefesi olarak bilim
Ussal nedenlerle açıklanan ve belirli bir kuşkucu dikkatle incelenen doğal düzenliliklerin bilgisi olarak bilimin ortaya çıkışı yazının gara resimlerinden, gerek boynuz ve kemik-lerdeki düzgün çizgilerden tarihöncesi insanının yılın mevsimlerini dikkatle izlemiş olduğu bilinmektedir. Arkeoloji, antropoloji ve prehistorya gibi bilim dallarının günümüzde paylaştıkları ortak yargıya göre, tarihöncesi ilk uygarlıklar Nil, Dicle ve Fırat, İndus, Huang (San Irmak) ve Yangtze gibi büyük ırmaklann kıyılarında filizlenmiştir. Bununla birlikte her kentleşme birikimi, oluşturduğu uygarlığın çevreye yayılmasına da yol açmıştır.Piramitlerde ya da İngiltere'deki ünlü Stonehenge taş anıtında, dinler ile astronominin birleşimi sayılabilecek, bilimin en eski tarihsel bulguları görülmektedir. Gökcisimlerinin düzenli hareketleri, kuyrukluyıldızların geçişi ve nova patlamalan gibi olağanüstü olaylar, ilk insanlar için dayanılmaz düşünsel bilmecelerdi. Bu yüzden, düzenliliği araştıran insan aklı için gökleri kavramak istemesinden daha uygun kesin bilgi örneği bulunamazdı.
Bilim Tarihi Nedir?
Bilim tarihi kısaca bilimin doğuş ve gelişme öyküsüdür. Amacı nesnel bilginin ortaya çıkma, yayılma ve kullanılma koşullarını incelemektir.Bilim çoğu kez sanıldığı gibi ilk defa ne Rönesans’tan sonra, ne de Bati dünyasında ortaya çıkmıştır. Bilim; insanlığın kafa ürünüdür. Kökleri ilkel toplumların yaşamına kadar uzanır.
Bilimin İlk Zamanları
Bilim ilk defa on bin yıl önce orda doğuda parladı. Bilim, her ne kadar özellikle günlük insanların günlük yaşamına faydalı bilgileri toplamaya başlamış olsa da, doğuşundaki tek sebep bu değildi. Bitkilerin özellikleri kaydedildi. Bu bitkilerin arasında ilaç veya gıda olarak kullanılmayan fakat yalnızca merak duyulduğu için tanımlanan bitkilerde bulunmaktaydı. Hayvanlar yakalandı ve sınıflandırıldı. İhtiyaçlar da zamanla ek bilgiler getirdi. Ağır yüklerin nasıl kaldırılacağı bulundu; makaralar, palangalar ve tekerler icat edildi, tarım teknikleri geliştirildi, çanak çömlek yapıldı, bazı maddeler eritildi.Çin'de Bilim
Çin Uygarlığında bilimsel faaliyetin başlangıcı M.Ö. 2500'lere kadar götürülebilir. Çin, ilk insan kalıntılarının bulunduğu yerlerden biridir. Çin uygarlığı, genellikle, kapalı bir uygarlık olarak nitelendirilmiştir. Ancak Türklerle ve Hintlilerle yakın ilişki içinde oldukları bilinmektedir. Bu etkileşim sonucunda Türklerin kullandıkları On iki Hayvanlı Türk Takvimi'ni benimsemişlerdir. Hint uygarlığından ise, özellikle matematik konusunda etkilendikleri bilinmektedir. On ikinci yüzyıldan itibaren yapılan seyahatler sonucunda, matbaa ve barut gibi teknik buluşlar, Avrupa'ya Çin'den götürülmüştür.Çin'de kullanılan sayı sistemi on tabanlıdır. Ayrıca, işlem yapmalarını kolaylaştıran, abaküs ve çarpım cetveli gibi bazı basit aletler de kullanmışlardır. Diğer uygarlıklardan farklı olarak Çin'de daha çok aritmetik ve cebir bilimleri gelişme göstermiş ve hatta geometri problemleri bile bu iki disiplinden yararlanılarak çözülmeye çalışılmıştır.
Hindistan'da Bilim
Hindistan'daki bilimsel etkinliklerin başlangıcını M.Ö. 5000'lere kadar geriye götürmek mümkündür; ancak bilim gibi düzenli bir bilgi topluluğunun oluşumu için yaklaşık M.Ö. 2500'leri beklemek gerekmiştir. Erken dönemlere ilişkin bilgileri Vedir metinlerden ve nispeten daha geç tarihli olan Siddhantalardan edinmek olanaklıdır. Hindistan'da kullanılan sayı sistemi, on tabanlı (yani desimal) olup, erken tarihlerden itibaren konumsal rakamlandırma yönteminin benimsendiği görülmektedir. Sıfırı ilk defa Hintli matematikçiler kullanmıştır. Sayı sistemindeki bu erken tarihli gelişme, aritmetiğin gelişim hızını büyük ölçüde etkilemiştir. Daha sonra Pythagorasçilara mal edilecek olan Pythagoras Teoremi'nin çözümü ile ilgili erken çözüm örneklerine Hintlilerin geometrik metinlerinde rastlamak mümkündür. Cebir alanında birinci ve ikinci derece denklem çözümleriyle ilgilenmişler ve trigonometri alanında ise, sinüs ve kosinüs fonksiyonlarını kullanmışlardır. Daha sonra Hintlilerin aritmetik, cebir ve trigonometri konusundaki bilgileri Sanskrit dilinden Arapça'ya yapılan çeviriler yoluyla İslam Dünyası'na aktarılacak ve buradaki bilimsel uyanışta önemli bir rol oynayacaktır; on ikinci yüzyıldan itibaren Arapça'dan Latince'ye yapılan çeviriler sonucunda ise, Hıristiyan Dünyası bu bilgilerle tanışacaktır.Orta Aysada Bilim
Orta Asya bilim tarihi M.Ö. 8000'lere ve hatta çok daha eskilere kadar götürülmektedir. Arkeologlar tarafından bugün de sürdürülmekte olan kazılarda, tas devrinden kalma çanak ve çömleklere, çakmak tasından ve tastan yapılmış topuz veya kargı biçimindeki silahlara, buğday ve arpa yetiştirildiğine ilişkin izlere rastlanmıştır. Daha sonra, demir kullanılıncaya kadar geçen süre içinde hayvanlar evcilleştirilmiş, bakir ve kursundan çeşitli eşyalar yapılmıştır. İlk defa alaşım olarak bronzu kullanan Türklerdir.Demir devrinden sonra, iklim koşullarının bozulması nedeniyle, Türklerin güneye doğru göç ettikleri görülmektedir. Orta Asya'da ati evcilleştirmişler ve M.Ö. 2800 yılı sıralarında arabayı icat etmişlerdir.
Türkler, evrenin bir kubbe biçiminde olduğunu düşünüyorlardı. Bu kubbe, altın veya demirden bir kazık, yani Kutup Yıldızı çevresinde, muntazam bir hızla dönüyordu. Burçları taşıdığı düşünülen ekliktik çarkı ise buna dik olarak yerleştirilmişti. Gökteki bu düzen, Yeryüzü'ne de yansımıştı. Kutup Yıldızı’nın tam altında, Yeryüzü'nün yöneticisi olan hakanın oturduğu kent bulunuyor ve Ordug adi verilen bu kentin planı da göksel düzeni yansıtıyordu. Merkezde kesişen iki ana yol vardır. Nasıl gök, kutup yıldızının çevresinde dönüyorsa, toplumdaki isler de hükümdarın çevresinde döner.
Misir'da Bilim
Nil nehri civarında gelişen Mısır uygarlığı M.Ö. 2700 yıllarından itibaren matematik, astronomi ve tip konularındaki etkinliklerle parlamıştır. Mısırlılar matematiklerinde, kullandıkları on tabanlı hiyeroglif rakamlarıyla, sayıları sembollerle ifade etme safhasına ulaşmışlardır. Bu rakamlarla çeşitli matematik işlemlerini yapabilmişler ve cebir işlemlerine çok benzeyen ve diğer uygarlıklarda da görülen "aha hesabi" adli bir hesaplama yöntemi geliştirmişlerdir. Bu hesaplamada "yanlış yoluyla çözüm" tekniği kullanılmıştır. Geometrilerinde ise alan ve hacim hesapları yapıyorlardı. Mimari alanında Mısırlılardan kalan eserler arasında en önemli yeri piramitler tutar; onlar birer mimari harikasıdır. Mısırlılar gökyüzü olaylarını dini açıdan yorumlamışlardı. Gök cisimlerini tanrı olarak kabul etmişler ve gök yüzündeki olayların da tanrıların faaliyetleri olduğuna inanmışlardı; yani astronomileri dini öğelerle iç içe idi. Takvimleri Güneş takvimi idi ve yıl uzunluğu 365 gün olarak kabul ediliyordu. Günümüzde kullanılan takvimin temelinde Mısır takvimi yer alır. Günün 24 saate bölünme geleneğini de Mısırlılara borçluyuz.İlk uygarlıklarda, insanların gözledikleri doğa olayları ile kozmolojik evren anlayışları arasında bir bağ kurmaya yönelik sistemler geliştirme yolunda dikkate değer bir yaratıcılık görülmektedir. Bu sistemler çoğu zaman pratik ihtiyacın çok ötesinde matematiksel yapıları içermiştir. Bilimleri bir çok eski toplumun biliminden çok daha gerçekçi olan mısırlılarda bile, piramitlerin muhteşem boyutları, matematiğin insan ile evren arasındaki ilişkinin anahtarı olduğu izlenimini vermektedir.
Ancak, eski astronom ve matematikçilerin çalışmalarının büyük bir kısmı yanlış yönlendirilmiştir. Göklerin hareketini gözleme ve hesaplama yolundaki çalışmaları çok defa şaşırtıcı olmakla birlikte, bu çalışmaların çoğu bilimin daha sonraki gelişmesi için az önem taşımaktadır. Onları çıkmaza sürükleyen gök cisimlerinin doğasını ve gökyüzündeki hareketlerine sebep olan mekanizmanın doğasını daha dikkatli şekilde incelemeleri olmuştur. Bununla birlikte çalışmalarındaki incelik, beceri ve yaratıcılık, gerek animistik dinden kaynaklanan gerekse nesnelerin doğasından çok olgular arasındaki ilişkilere daha fazla önem veren bir çeşit büyüye olan inançtan alınan ilhamın güzel bir eseridir..
Orta Çağda Bilim
Orta çağın sonlarında yapılan bilimsel çalışmalar özellikle fizik biliminde yoğunlaşmıştı. Çünkü bu alan düşüncelerin açık olarak ifade edilebildiği ve spekülasyonun serbestçe yapılabildiği bir alandı. Diğer sahalarda bütün bunlar daha zor hatta imkansız olabilmekteydi. Bu çalışmalar daha sonraki yüzyıllarda Rönesans olarak bilinen çağda ve sık sık Bilim Devrimi olarak adlandırılan dönemde de devam etti. Büyük ölçüde orta çağın sonlarında çalışan bilim adamlarının sorgulayıcı tavırları üzerine kurulmuş olan modern bilimin doğuşu da en açık olarak fizik bilimlerinde görülecekti.Rönesans’tan Bilim Devrimine
Bilimin tarih boyunca fiziksel evren hakkındaki görüşlerde devrim yapan çok sayıda teori ortaya çıktığı gibi evrenin işleyişini anlamak için benimsenen paradigmalarda bir çok değişiklik meydana gelmiştir. Bu bilim devrimlerinin hepsi aynı şiddette olmamıştır. Önce Babillilerde sonra Yunanlılarda görülen ve gezegen hareketlerini tanımlamak için matematiğe dayalı paradigmaları ortaya koyan büyük devrimlere benzeyen bazı devrimler evrene bakışımıza yeni bir anlayış getirmede ileri doğru önemli adımlar oluşturmuştur. Yeryüzünde yaşayan sayısız yaratığı sınıflandırma yöntemi olarak Aristoteles’in teklif ettiği varlıklar sıralaması paradigması gibi olanlar ise önemli fakat insanın konuya yaklaşımını yeniden yönlendirecek kadar radikal olmayan küçük devrimlerdir. Ancak bütün diğer devrimlerin çok üzerinde yer alan gerek doğaya olan yaklaşımı gerekse doğa ile ilgili temel fikirleri değiştiren yani modern bilimsel yaklaşımı doğuran devrim 15. yüzyılda başlayıp 16. yüzyıl boyunca devam eden devrimdir. Etkisi o kadar büyük olmuştur ki bu gelişme çoğu zaman haklı olarak Bilim Devrimi olarak adlandırılmıştır. Bu devrim bilim tarihindeki ne ilk ne de son devrimdir. Son birkaç on yıl içinde en temel fiziksel fikirlerin hatta bilimsel gerçeklerin daha eski fikirlerin açıklayamadığı gerçekleri açıklayan yeni bir teorinin otaya çıkmasıyla nasıl değiştirebildikleri çok tartışılmıştır. Bu gibi yeni bir teori kendi alanında devrim yapabilir. Teorinin yeni ve daha ayrıntılı görüşler getirip getirmediği sınanacaktır. Teorilerdeki bezeri değişiklikler veya paradigmalar yoğunluk ve yaygınlık bakımında farklılık gösterebilir bazıları yalnızca tek bir bilim dalını ve de kısa bir süre için etkileyebilir. Ancak 1500-1600’lardaki bilim devrimi bilimin her alanını etkilemekle kalmamış bilimsel araştırma tekniklerini bilim adamının, bilim adamının belirlediği hedefleri, bilimin felsefede ve hatta toplumda oynayabileceği rolü de değişmiştir. Bu kadar derin bir değişiklik tek başına meydana gelmemiştir. Bu değişiklik, insanın kendine ve içinde yaşadığı dünyaya bakışındaki daha genel bir değişikliğin yan ürünüdür. Bu da, Rönesans olarak bilinen değişikliktir.17. ve 18. Yüzyıllarda Bilim
On yedinci yüzyılın başından on sekizinci yüzyılın sonuna kadar geçen süre içinde fiziksel evren hakkındaki genel bakış açısı, Kopernik’i bile hayrete düşürecek şekilde değişti. Başlatmış olduğu devrim o kadar çabuk gelişti ve yayıldı ki astronomi yanında fizik de değişime uğradı. Böylece Aristoteles evreninin son kalıntıları da tamamen yok oldu. Matematik gittikçe daha fazla fizik bilimlerinin temel aracı oldu. Sonuçlar sayılarla ifade edildi ve nitel değerlendirmeler reddedildi. Bilimsel aletlerin tasarımında ve üretiminde de önemli gelişmelere ortaya çıktı. Eğer fiziksel evren daha yakından ve daha yüksek hassasiyetle incelenecekse bunun için özel donanıma ihtiyaç vardı. Hassas aletlerin tasarımında yeni bir devir aslında on altıncı yüzyılın ikinci yarısında başladı.19. Yüzyılda Bilim ( Endüstri Devrimi ve Bilim )
On dokuzuncu yüzyılda bilimin her dalında büyük ilerlemeler görüldü. Daha önceki bilim akademilerine ilave olarak uzmanlaşmış yeni bilim cemiyetleri ortaya çıktı ve bunlar bilgi miktarındaki artışın ve daha gelişmiş tekniklerin gerektirdiği gittikçe artan uzmanlaşmanın bir belirtisiydi. Diğer tarafta bilimin pratik sonuçlarının günlük hayatta açıkça kendini göstermesi bilimi daha popüler kıldı. Bu sonuçların en dikkat çekici olanı muhtemelen buhar makinesiydi. Daha sonra on dokuzuncu yüzyılın sonunda Michael Faraday’ın öncü çalışmalarıyla elektrik mühendisliği dediğimiz yeni bir teknik doğdu. Bilim Adamı kelimesi de ilk defa bu yüzyılda kullanıldı.Bu dönemin önde gelen özelliklerinden birisi bilimle teknolojinin yakınlaşmaya başlamasıdır. Özellikle bu yüzyılın ikinci yarısından sonra, bilimsel bilgi birikimi, gündelik ihtiyaçların karşılanması maksadıyla teknolojinin hizmetine verilmiş ve teknolojideki gelişmeler yerleşik yasam biçimlerini değiştirmeye başlamıştır. Örneğin, kuramsal elektrik araştırmalarından elde edilen sonuçlar, hemen elektrik dinamosu ve motoruna, telgrafa, telefona ve diğer cihazlara dönüştürülmüş ve bunların yaygınlaşmasıyla Dünya yeni bir çehre kazanmaya başlamıştır.
Bu dönemin en önemli gelişmelerinden birisi, üretime yönelik araştırma laboratuarlarının kurulmasıdır. Bu laboratuarlarda geliştirilen ürünler, bunlara bağlı olan fabrikalarda seri olarak üretilmiş ve satışa sunulmuştur. Özellikle ABD'deki sanayi atılımında, gerek devlet ve gerekse özel teşebbüs eliyle kurulan dev araştırma laboratuarları etkin rol oynamışlardır.
Bilimlerle felsefenin birbirlerinden kesin sınırlarla ayrıldığı bu yüzyılda, bilimlerde uzmanlaşmanın başladığı ve bilgi üretiminin ivmesinin inanılmayacak boyutlarda arttığı görülmektedir. Artık daha önceki devirlerde olduğu gibi bilimin bütün sahalarının bilinmesinin ve hatta tanınmasının imkanı kalmamış, bilim adamları öğrenme ve araştırma faaliyetlerini bir ya da birkaç saha ile sınırlandırmaya başlamışlardır.
Bu yüzyılda, çeşitli alanlarda elde edilen bulgulara dayanarak büyük çaplı bilimsel kuramlar doğmuştur. Fizikteki termodinamik ve elektromagnetik kuramları ile biyolojideki evrim kuramı bir alanın sınırlarını aşmış ve birçok uzmanlık sahasında tartışılır hale gelmiştir.
Dönemin en belirgin özelliklerinden bir diğeri de, neredeyse Rönesans'tan beri beslenen bilim sevgisinin bu dönemde had safhaya ulaşmasıdır. İnsanlar birbiri ardısıra gelen bilimsel ve teknolojik gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmiş, bilime büyük bir tutku ile bağlanmış ve bilimin her sorunun çaresini bulacağına inanmışlardır. Bu hayranlık ve iyimserlik, 20. yüzyılın ortalarına değin büyüyerek sürmüştür.
20. Yüzyılda Bilim ( Çağdaş Bilim )
On dokuzuncu yüzyıl boyunca hızla gelişen bilim yirminci yüzyılda daha da çabuk ilerledi. Bilimsel keşifler sayıca arttığı gibi daha önce hiç görülmemiş sayıdaki bilim adamı daha etkin ve daha gelişmiş bir donanım kullanarak çok kez şaşırtıcı sonuçlara ulaştı. Bunlar birkaç nesil öncesinin hayal gücü en kuvvetli aydınlarını bile hayrete düşürecek nitelikteydi. Bu kadar çok bilimsel araştırma doğal olarak çok miktarda yeni ve ayrıntılı delilleri de yanında getirdi ve fiziksel hakkındaki bazı karmaşık ve özel kavramlar doğdu. Bilimin gelişmesi hala devam etmektedir ve yapılan araştırmaların büyük bir kısmı geride durup onları tarihsel perspektif açısından görmemize izin vermeyecek kadar yenidir. Yirminci yüzyıl astronomisinin ortaya çıkardığı yeni ve geniş evren anlayışı, anlayışımızda meydana gelen büyük gelişmelerin bir neticesidir. Bununla çok yakından bağlantılı olan bir diğeri ise görelik ve kuantum teorilerinin fizik bilimlerinde yaptığı devrimdir ki modern nükleer bilim bu devrimin sayesinde doğmuştur. Biyoloji konusunda olağanüstü gelişmeler görülmüştür. İnsan ve hayvan fizyolojisini, kalıtımı ve evrimi içine alan bu gelişmeler neticesinde moleküler biyoloji denilen yeni bir bilim dalı doğmuştur. Bu fiziğin, kimyanın ve genetik teorisinin bir araya geldiği son derece önemli bir alandır.Yirminci yüzyıl bilimi bir çok yeni sahada araştırma yapmayı kolaylaştıran yirminci yüzyıl teknolojisindeki dikkat çekici gelişmeler tarafından da değişime uğratılmıştır.
Matematik
Bu dönemde matematiğe daha sağlam bir temel oluşturmaya yönelik felsefi ağırlıklı çalışmalar genişleyerek devam etmiştir. Russell, Poincaré, Hilbert ve Brouwer gibi matematikçiler bu konudaki görüşleriyle katkıda bulunmuşlardır Bu dönemin en orijinal matematikçileri olarak Dedekind ve Cantor sayılabilir. Dedekind erken tarihlerden itibaren irrasyonel sayılarla ilgilenmeye başlamış, rasyonel sayılar alanının sürekli reel sayılar biçimine genişletilebileceğini görmüştür. Cantor ise, bugünkü kümeler kuramının kurucusudur.Astronomi
Bu dönemde astronomi alanında yıldızlar ve evrenin yapısına ilişkin çalışmalar artarak devam etmiş ve evrenin oluşumuna ilişkin Büyük Patlama Kuramı ortaya atılmıştır. Diğer taraftan, insanin bu evrende yalnız olup olmadığı tartışılmış ve bunu belirlemeye yönelik çeşitli projeler geliştirilmiştir.Fizik
Bu dönemde Görelilik ve Kuantum kuramlarının ortaya çıkmasıyla birlikte, fizik alanı kavram ve kuramları açısından yeni temellere oturtulmuştur. Atom altı parçacıkların bulunmasından sonra Atom Kuramı bütünüyle yeni bir görünüme kavuşmuştur.Kimya
Bu dönemde kimya, sanayinin belkemiği haline gelmiştir; ancak kimya çalışmaları sadece sanayide değil, tip basta olmak üzere değişik bilim dallarında da önemli rol oynamıştır. Atom konusundaki çalışmalar, genetik ile ilgili çalışmaları ve canlıların temel maddesi konusunda yapılan araştırmaları büyük ölçüde etkilemiştir.Biyoloji
Bu dönemde hücrenin yapısı ve işlevlerine ilişkin çalışmalar biyolojiyi büyük ölçüde etkilemiştir. Bunun yani sira genetik alanında çok önemli adımlar atılmış ve özellikle son dönemde yapılan araştırmalarla klonlama yöntemine götüren yol açılmıştır.Jeoloji
Bu dönemde jeoloji iki gelişmeden büyük ölçüde etkilenmiştir. Teknolojik atilim, radyo metrik tarihleme yönteminin uygulanmasında, kayaç ve minerallerin kimyasal çözümlenmesinde ve sismolojik incelemelerde büyük ilerlemelere yol açmıştır. Levha tektonogi ise bu yüzyılın ikinci yarısından sonra yerbilimlerinin hemen bütün dallarında büyük dönüşümlerin gerçekleşmesine neden olmuştur.Bilgisayar
İnsanoğlunun ilk hesap makinesi abaküslerdir ve abaküse benzeyen ilk araçlar bundan 3000 sene önce kullanılmıştır. Otomatik hareketlerden yararlanan ilk toplama makinesini Blaise Pascal geliştirmiştir. Pascal bu makineyi tasarlarken, bir tarafa doğru döndürülen dişli çarkların hareketinden faydalanmıştır. Daha sonra Leibniz ayni prensiple çarpma işlemi de yapabilen bir makine daha geliştirmiştir. Hesaplamada elektronik sistemin öncüsü İngiliz bilim adamı Charles Babbage'dir. Babbage'nin Analitik Motor adini verdiği cihaz belli bir programlama içinde hesapları otomatik olarak yapabilmekteydi.Gerçek anlamda bilgisayarlar 1941 yılında Berlin'de Kondrad Zuse tarafından geliştirilmiştir. Onun yaptığı bilgisayar elektron lambalarından oluşuyordu ve ayni yıllarda Busines Machines Corporation adli firmanın yaptigi otomatik bilgisayardan çok daha hızlı çalışıyordu.
1946'da, Amerikalı J. Presper Erchert ve John W.Mauchly, yüksek işlem hızına sahip tam elektronik ilk sayısal bilgisayarı geliştirdiler. 17500 civarında elektron tüpü, 1500 röle, 70000 direnç ve 10000 kondansatörden oluşmuş 30 ton ağırlığındaki bu dev makine, on haneli bedbin sayıyı bir saniye içinde toplayabiliyordu. Sonraki yıllarda inanılmaz bir süratle geliştirilen bilgisayarlar, bilgiyi çabuk ve doğru bir şekilde isleme ve saklama özellikleri nedeniyle, kısa sürede günlük hayatin ayrılmaz bir parçası haline geldiler. Bilgi üretimi ve dolaşımı hızlandı. Bu gelişmeler sayesinde, bir toplumun bütün bireylerinin bilgiye kolayca ulaşmaları ve onu tüketmeleri mümkün oldu. Bilgi toplumunun oluşumunu hızlandıran bu gelişmelerin yanısıra, basımevlerinden uzay gemilerine kadar hemen bütün makine ve araçların kontrolünü de bilgisayarlar üstlenmeye başladı. Böylece insanlar uzun süre alan ve oldukça karmaşık olan yorucu ve bıktırıcı islerden kurtuldular.
Bilimin Keşifleri
17. Yüzyıl :- 1658 Jan Swammerdam bir mikroskop altında kırmızı kan hücrelerini (alyuvarlar) gözlemledi.
- 1663 Robert Hooke bir mikroskop kullanarak mantar tapası üzerinde hücreler farketti.
- 1668 Francesco Redi larvaların kokuşmuş gıdalardaki "spontan generasyon" teorilerini çürüttü.
- 1676 Anton van Leeuwenhoek protozoa (tek hücreli canlılar sınıfı) gözlemledi.
- 1677 Anton van Leeuwenhoek spermleri gözlemledi.
- 1683 Anton van Leeuwenhoek bakterileri gözlemledi.
- 1765 Lazzaro Spallanzani hücresel hayatın spontan generasyonla gerçekleştiğine dair teorilerin bir çoğunu çürüttü.
- 1771 Joseph Priestley bitkilerin karbondioksiti oksijene çevirdiğini keşfetti.
- 1798 Thomas Malthus Nüfusun Esasları Üzerine Bir Makale'sinde insan nüfusundaki artış ve gıda üretimini ele aldı.
- 1800 Karl Friedrich Burdach "Biyoloji" terimini ilk kez kullandı.
- 1801 Jean-Baptiste Lamarck omurgasız canlıların sınıflandırılmasının detaylı çalışmasına başladı.
- 1802 Modern anlamda "Biyoloji" terimi, birbirlerinden bağımsız olarak Gottfried Reinhold Treviranus ve Lamarck tarafından kullanıldı.
- 1817 Pierre-Joseph Pelletier ile Joseph-Bienaime Caventou klorofili elde ettiler.
- 1828 Friedrich Woehler, organik bir bileşiğin ilk sentezi olan ürenin sentezini gerçekleştirdi. 1838 Matthias Schleiden tüm bitki dokularının hücrelerden oluştuğunu keşfetti.
- 1839 Theodor Schwann tüm hayvan dokularının hücrelerden oluştuğunu keşfetti.
- 1856 Louis Pasteur mikroorganizmaların fermantasyonda etkili olduklarını vurguladı.
- 1869 Friedrich Miescher hücrelerin çekirdeğinde bulunan nükleik asitleri keşfetti.
- 1902 Walter S. Sutton ve Theodor Boveri mayoz bölünme sırasında kromozomların hareketlerinin Mendel'in kalıtım birimleriyle paralellik gösterdiğini saptayıp, bu birimlerin kromozomlarda bulunduğunu ileri sürdü.
- 1906 Mikhail Tsvett organik bileşiklerin ayrıştırılması için kromatografi tekniğini keşfetti.
- 1907 Ivan Pavlov sindirim fizyolojisi ve eğitim psikolojisi bakımından büyük önem taşıyan salya akıtan köpeklerle klasik koşullanma deneyini tamamladı.
- 1907 Emil Fischer yapay olarak peptid amino asit zincirlerinin sentezini gerçekleştirdi ve bu şekilde proteinlerde bulunan amino asitlerin birbirleriyle amino grubu - asit grubu bağlarla bağlandıklarını gösterdi.
- 1909 Wilhelm Ludwig Johannsen kalıtsal birimler için ilk kez "gen" terimini kullandı.
- 1926 James Sumner üreaz enziminin bir protein olduğunu gösterdi.
- 1929 Phoebus Levene nükleik asitlerdeki deoksiriboz şekerini keşfetti.
- 1929 Edward Doisy and Adolf Butenandt birbirlerinden bağımsız olarak östron hormonunu keşfettiler.
- 1930 John Northrop pepsin enziminin bir protein olduğunu gösterdi.
- 1931 Adolf Butenandt androsteronu keşfetti.
- 1932 Hans Krebs üre siklusunu keşfetti.
- 1932 Tadeus Reichstein yapay olarak gerçekleştirilen ilk vitamin sentezi olan Vitamin C'nin sentezini başardı.
- 1935 Wendell Stanley tütün mozaik virüsünü kristalize etti.
- 1944 Oswald Avery pnömokok bakterilerde DNA'nın genetik şifreyi taşıdığını gösterdi.
- 1944 Robert Woodward ve William von Eggers Doering kinini sentezlemeyi başardı
- 1948 Erwin Chargaff DNA'daki guanin birimlerinin sayısının sitozin birimlerine ve adenin birimlerinin sayısının timin birimlerine eşit olduğunu gösterdi.
- 1951 Robert Woodward kolesterol ve kortizonun sentezini gerçekleştirdi.
- 1951 Fred Sanger, Hans Tuppy, and Ted Thompson insulin amino asit diziliminin kromatografik analizini tamamladı.
- 1953 James Watson ve Francis Crick DNA'nın çift sarmal yapıda olduğunu ortaya koydu.
- 1953 Max Perutz ve John Kendrew X-ray kırınım çalışmalarıyla hemoglobinin yapısını belirledi.
- 1955 Severo Ochoa RNA polimeraz enzimlerini keşfetti.
- 1955 Arthur Kornberg DNA polimeraz enzimlerini keşfetti.
- 1960 Robert Woodward klorofil sentezini gerçekleştirmeyi başardı.
- 1967 John Gurden nükleer transplantasyonu kullanarak bir kurbağayı klonlamayı başarıp, bir omurgalı canlıyı klonlayan ilk bilim adamı olarak tarihe geçti.
- 1970 Hamilton Smith ve Daniel Nathans DNA restriksiyon enzimlerini keşfetti.
- 1970 Howard Temin and David Baltimore birbirinden bağımsız olarak revers transkriptaz enzimlerini keşfetti.
- 1972 Robert Woodward vitamin B-12 vitamininin sentezini gerçekleştirdi.
- 1977 Fred Sanger ve Alan Coulson dideoksinükleotidleri ve jel elektroforezini kullanımını içeren hızlı bir gen dizisi belirleme tekniğini bilimin hizmetine sundu.
- 1978 Fred Sanger PhiX174 virüsüne ait 5,386 bazlık dizilimi ortaya koydu ki bu tüm genom dizilimi gerçekleştirilen ilk canlıydı.
- 1983 Kary Mullis polimeraz zincir reaksiyonunu keşfetti.
- 1984 Alex Jeffreys bir genetik parmak izi metodu geliştirdi.
- 1985 Harry Kroto, J.R. Heath, S.C. O'Brien, R.F. Curl ve Richard Smalley Karbon-60 Buckminster-fulleren molekülünün olağanüstü stabilitesini keşfettiler ve yapısını açığa çıkardılar.
- 1985 Wolfgang Kratschmer, Lowell Lamb, Konstantinos Fostiropoulos ve Donald Huffman Buckminster-fulleren'in benzende çözülebilirliğinden dolayı isten ayrılabildiğini keşfettiler.
taffempathi - 1 hafta önce
SCGT Insert - 6 gün önce
easiest way to smoke hash - 3 gün önce