İlmiye Sınıfı

Kısaca: İlmiye sınıfı, Ehl-i şer ya da Ulema (''Alim''in çoğulu ''Ulema''), Osmanlı'da hukukçu, öğretim üyesi ve din adamlarının oluşturduğu zümre. ...devamı ☟

İlmiye sınıfı
İlmiye Sınıfı

İlmiye sınıfı, Ehl-i şer ya da Ulema (Alimin çoğulu Ulema), Osmanlı'da hukukçu, öğretim üyesi ve din adamlarının oluşturduğu zümre. Bu zümrenin görevleri adalet hizmetleri, eğitim ve yargı görevlerini kapsamaktadır. Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde ve Osmanlı'dan önceki İslam devletlerinde şeyhülislam resmi bir anlam ifade etmemiş, resmi kullanımı ilk olarak II. Mehmet döneminde olmuştur. Zamanla üst düzey yöneticilerin istismarıyla bilimsel özelliğini yitirmiş ve bu sınıfın önde gelenlerinin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. Niteliklerine bakılmaksızın aile üyelerinin atanması sonucunda, 18. yüzyılda artık ilmiye sınıfı tüm reformlara karşı çıkan, kendini yenilemekten uzak, gelişen bilim ve hukuk konusunda çağının gerisinde bir konuma gelmiştir. Görevleri Ehl-i şer; Osmanlı Devleti'nde adalet hizmetleri, eğitim ve yargı görevlerini ifa eden zümredir. Üç önemli görevleri şunlardır; *Tedris; Muallimden müderrise eğitim öğretime bakan görevliler. *Kaza; Kadıların şeriata göre yargılama ve karar verme görevi. *İfta; Müftü, kazasker ve şeyh-ül islam'ın ifa ettiği herhangi bir şeyin şeriata uygunluğu konusunda fetva verme görevi. İslam devletlerinde ilmiye sınıfının ortaya çıkışı Kur'an, hadis ve Arapça öğretimi ilk zamanlardan itibaren camilerde yapılmaktaydı.

Kuruluşu

ndan itibaren camilerde ders halkaları teşekkül etmeye başlamıştır. Bu manada camilere ilk eğitim müesseseleri de denilebilir. Müslümanların fethettikleri yerlerde inşa ettikleri camiler gerek ibadet merkezi gerekse eğitim kurumları olarak büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Zamanla fıkıh ve ilahiyat alanlarındaki gelişmeler neticesinde bu konularla ilgili dersler de camilerde okutulmaya başlanmıştır. Bu ilgi dallarının hepsinin bir arada okutulduğu camiler olduğu gibi birinin veya birkaçının bir arada okutulduğu camiler de vardı. Camilerde islamí ve lisaní bilimler dışında aklí bilimler de okutulurdu. Mesela El-Ezher Camisi'nde tıp okutulduğundan bahsedilmektedir. Ancak felsefe camilere girememiştir. Bununla beraber İspanya'da okutulduğu ve yakalananların şiddetle cezalandırıldıkları bilinmektedirYrd. Doç. Dr. Mustafa Şanal. Osmanlı Devleti'nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (149-168 s.). Tam metin. Şii mezhebine mensup olanlar Darü'l İlimleri kurarken, sünniler de medreseleri kurmuştur. Sünniler, her dört sünni mezhebi için ayrı ayrı medreseler kurdukları gibi, bunlardan bir kaçının bir arada olduğu medreseler de kurmuşlardır. İslam Eğitim Tarihinde ilk medresenin nerede, ne zaman ve hangi şartlarda ortaya çıktığına dair kesin bir bilgi yoktur. Ancak medreselerin esas ortaya çıkış yerinin miladi 9. yüzyılın sonlarına doğru Horasan ve Türkistan bölgelerinin olduğu bilinmektedir. Bununla beraber şu ana kadar yapılan araştırmalar İslam dünyasındaki medreselerin her İslam ülkesinde farklı zamanlarda ve farklı şartlar altında doğduklarını da ortaya koymuştur. Medreseler, Türklerin İslam kültürüne kazandırmış oldukları genel öğretim müesseseleridir. Fıkıh okutmak için kurulmuşlardırYrd. Doç. Dr. Mustafa Şanal. Osmanlı Devleti'nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (149-168 s.). Tam metin. Ortaçağ İslam dünyasındaki medreselerde, eğitim iki kısma ayrılırdı. Birinci kısımda matematik, astronomi, geometri, fizik, tıp, dil bilgisi ve felsefe tahsil edilirken; ikincisinde usul, fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi dersler verilirdi. Medreselerdeki dersler konularına göre ihtisaslara ayrılırdı;

Darül Hadis

, Fıkıh, Tıp gibi. Bu medreselerden mezun olanlara, aldıkları eğitime göre meslek ruhsatı verilirdi. Hekimler ile cerrahların bu ruhsatı alabilmeleri için ayrı ayrı imtihanlardan geçmeleri gerekiyorduDr. Abdullah Kaya. Selçuklular Dönemi Sivas'ta İlmi Hayat ve İlim Adamları (The scientific life and scientists in the period of Seljukians in Sivas.) Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal Of International Social Research) Volume 1/2 Winter 2008. Tam metin.

İhtisaslaşma medreseleri

İslam dünyasında ihtisaslaşma için kurulmuş medreseler de görülmektedir. Bu tür medreseler genel olarak üç gruba ayrılabilir.

Darül Kurra

} Hicri ikinci asrın başlarında, cami gibi yerlerde oluşturulan gruplarda kıraat ilmi tahsil edilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar birçok eserin yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu eserler Kurra Halkaları, Darül Kur'an, Darül Huffaz ve

Darül Kurra

'
ların ders programını meydana getirmiştir. Bu yerlerde ilm-i kıraat tahsil edilmiştir. Anadolu Selçuklu'larından önce Şam'da, Darül Kur'an adı ile Şeyh İbn Ömer ve İbnü'l Münca medreseleri vardı. Anadolu Selçukluları ve Karamanoğulları'nda bu kurumlar Darül Huffaz adını aldı. Yine Karamanoğulları ve Anadolu Selçukluları döneminde birçok Darül Huffaz medresesi kurulmuşturMefail Hızlı.

Kuruluşu

ndan Osmanlılara kadar medreseler.
T.C Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sayı:2, Cilt:2, Yıl:2; 1987. s.273-281. Tam metin
.

Darül Hadis

Sadece hadis öğrenmek için kurulmuş kurumların ortaya çıkması ve

Darül Hadis

adıyla anılmaları miladi takvime göre 12. yüzyılda başlamıştır. Bundan önce hadis öğrenimi talebu'l ilm denilen seyyah alimler tarafından yapılmaktaydı. Önceleri tahsili camilerde yapılan hadis ilminin öğretimi için kurulan medreselerin ilki Halep Atabeyi Nureddin Zengi tarafından Şam'da inşa ettirilmiştir. Eyyubi sultanlarından Kamil Nasıruddin Muhammed'in 1225 yılında Kahire'de kurduğu

Darül Hadis

de ilk hadis enstitülerinden sayılmaktadır. Anadolu'da ilk defa Anadolu Selçuklu'ların veziri Sahip Ata tarafından 13. yüzyılın ikinci yarısında Konya'da yaptırılmıştırMefail Hızlı.

Kuruluşu

ndan Osmanlılara kadar medreseler.
T.C Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sayı:2, Cilt:2, Yıl:2; 1987. s.273-281. Tam metin
.

Darüt Tıb

} Tıp eğitimi ile tedavinin birlikte yürütüldüğü bu kurumlara zaman içinde

Darüt Tıb

, Darüş Şifa, Darül Merza, Darül Afiye, Maristan ve Bimaristan gibi adlar da verilmiştir. Bu kurumların ilk olarak teşkilatlanması Emevi Halifesi I. Velid tarafından 707'de Şam'da gerçekleştirilmiştirMefail Hızlı.

Kuruluşu

ndan Osmanlılara kadar medreseler.
T.C Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sayı:2, Cilt:2, Yıl:2; 1987. s.273-281. Tam metin
. Selçuklu dönemi Anadolu'nun fethini müteakip bir taraftan iskan hareketleri vuku bulurken, diğer taraftan ele geçirilen veya yeni kurulan şehirlerde medreseler açılmaya başlamış ve böylece 13. ve 14. yüzyılda Orta Anadolu kentlerinde Selçuklu ve Karamanlı devlet adamlarınca çok sayıda medrese yaptırılmıştırHüseyin Muşmal. XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Beyşehir Kenti'nde Bulunan Müesseseler ve Vakıfları (Institutions and Vaqifs in Beysehir Town in the XVIII. And XIX Centuries). Türkiyat Araştırmaları Dergisi Tam metin. Selçuklular dönemine baktığımızda yükseköğretim kurumu olarak, bir Türk-İslam kurumu olarak medreseleri görmekteyiz. Bu medreseler içerisinde Nizamiye Medreseleri ayrı bir öneme sahiptir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu Veziri Nizamülmülk'ün 1068 yılında Bağdat'ta açmış olduğu "Nizamiye Medresesi" Türk yükseköğretim tarihinde yükseköğretim kurumu olarak önemli bir kurumdur. Nizamülmülk daha sonra Belh, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Musul, Amul, Harcird, Buçenc, Rey medreselerini yaptırmıştır. Nizamülmülk medreselerinin başlıca amaçları; din adamı yetiştirmek, yoksul ve yetenekli öğrencileri okutup topluma kazandırmak, imparatorluğun yönetimi için memur yetiştirmek ve devlet adamlarını eğitmektir. Nizamiye medreselerinin bir başka amacı da Nizamülmülk'ün de belirttiği gibi bilginleri bir görev ve maaşla medreselere bağlayıp denetim altında tutmak ve böylece devlete karşı gizli hareketlere katılmaları ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Nizamiye Medreseleri esas olarak din, hukuk, dil ve müspet bilim öğretimi yapmışlardırAli Rıza ERDEM. Üniversitelerimizin Bilim Tarihimizdeki Yeri. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi. Ocak 2005, Cilt 5, Sayı 1. Tam metinProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin. Bu dönemde medreseler devlet girişimi ve devlet parası ile yaptırılmıştır. "Nizamiye Medreseleri" adı genelde bu medreseleri anlatan bir ortak isimdir. Nizamülmülk'ün sağlığında kendinin kurdurduğu medreselerin hepsi ona bağlıydı, onun ölümünden sonra Sultan ve Halife'ye bağlanmıştırProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin. Nizamiye medreseleri, "eğitimde şans ve fırsat eşitliği" gerçekleştirmeye çalışmıştır. O zamanlar yükseköğretim maddí problemi olmayan, kolayca kitap satın alabilen ve çeşitli yerlerde araştırma yapabilenlerin görebildiği bir eğitimdi. Devlet, medreseleri "yatılı ve burslu" bir eğitim kuruluşu haline getirmekle öğretimde imkan ve fırsat eşitliğini sağlama çalışmalarına girişmiş oluyordu. Selçuklu medreseleri müderris-öğrenci ilişkilerinde bir yenilik getirmemişti ama "öğrenci statüsü"nde bazı yenilikler getirmişti. Bu yenilikle, medrese öğrencilerinin büyük bir kısmının yatılı olması ve bu arada medrese vakfından burs alabilmeleridirAli Rıza ERDEM. Üniversitelerimizin Bilim Tarihimizdeki Yeri. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi. Ocak 2005, Cilt 5, Sayı 1. Tam metinProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin. Gerek Selçuklular, gerekse bunun arkasından gelen Beylik ve İlhanlılar zamanında Anadolu'da; Zengiler ve Eyyubiler devrinde Suriye ve Irak'ta olmak üzere Selçuklu geleneğinde bir çok medreseler kurulmuştur. Bu sadece Anadolu'da olmamış; ayrıca Selçukluların yıkılmasından sonra hakim oldukları topraklarda yeni kurulan devletlerin hepsi, egemen oldukları yörelerde Selçuklu medrese geleneğini devam ettirmişlerdirProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metinMefail Hızlı.

Kuruluşu

ndan Osmanlılara kadar medreseler.
T.C Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sayı:2, Cilt:2, Yıl:2; 1987. s.273-281. Tam metin
. Osmanlı dönemi Osmanlı Devleti'nde ilmiye sınıfı, bahsedilen farklı alanlarda bulunan görevlilerin hepsi, medresede eğitim görmektedir. Medreseler, ilmiye sınıfını oluşturacak olan bireylere; hoca, yargı organı ve din görevlisi türünden görevler yüklenebilecek biçimde bir eğitim vermektedirVahap Sağ. Toplumsal Değişim ve Eğitim Üzerine Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2003 Cilt: 27 No:1 11-25. Tam metin. İlmiye sınıfı, hiyerarşik bir teşkilat olarak örgütlenmiştir. Dar anlamda ilmiye teşkilatı; tarik-i tedris ve tarik-i kaza'dan oluşturulmuş olup şeyhülislam bu teşkilatın en yüksek mevkiinde bulunmuştur. Yargıçlık ve öğretim görevini örgütleyen ilmiye teşkilatı, aynı zamanda padişah tarafından bahşedilen, ayrıcalık ve onur olarak da nitelenebilir. Ulema sınıfının özerkliği, ayrıcalığın sağlanmasıyla birlikte gelişmiştir. Bu sıkı hiyerarşi kurallara uygun atama ve terfi usulunü sağlamış, dolayısıyla ulema atamalarında dış yetkililerin müdahaleleri önlenmiştir. Ayrıca, kadılar mahkeme harçlarını, müderrisler ise vakıf ücretini alma hakkını kazanıyorduAkiba Jun. Son Devir Osmanli Ilmiye Teskilatinda Reform, 1826-1914 Annals of Japan Association for Middle East Studies, No.13(19980331) pp. 185-214. http://ci.nii.ac.jp/naid/110004854283/ ISSN 09137858 .

Kuruluşu

Osmanlılarda medrese eğitimi ilk olarak Orhan Bey zamanında başlamıştırİsmail Hakkı Uzunçarşılı. Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. baskı. s. 583-590. ISBN 975-6945-11-7 ISBN 975-6945-13-3. İhtisaslaşma ise ilk Darül-Hadis medresesinin 13. yüzyılın ikinci yarısında, I. Murat zamanında Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından İznik'te kurulması ile başlamıştır. Diğer bir ihtisas medresesi olan

Darüt Tıb

kurumları ise ilk olarak Yıldırım Bayezid tarafından Bursa'da yapılmış olup inşası 1389 tarihinde tamamlanmıştırMefail Hızlı.

Kuruluşu

ndan Osmanlılara kadar medreseler.
T.C Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sayı:2, Cilt:2, Yıl:2; 1987. s.273-281. Tam metin
. Zamanla sayıları artmış ve 15. yüzyılda Edirne'deki Darülhadis en önde gelen medrese konumuna gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet tarafından, İstanbul'un fethini takiben, sekiz kilise medreseye çevrilmiş ve ilk defa bir fakültenin temeli atılmıştır. Bu sekiz medreseye Sahn-ı Seman adı verilmiştir. Ayrıca bu medreselere öğrenci yetiştirmek amacıyla, musıla-ı sahn veya tetimme medreseleri adıyla anılan lise hükmünde okullar da kurulmuştur. Sahn-ı Seman'da Hukuk, İlahiyat ve Edebiyat fakülteleri bulunmaktaydı. Bununla beraber öğrenciler önceki tahsillerinde fen ilimleri de gördüklerinden, öğrenciler fen bilgilerine de vakıftılar. Kanuni Sultan Süleyman zamanında fen bilimlerine mahsus adam yetiştirmek amacıyla yeni okullar yapılması öngörülmüş ve bunların inşası 1550 yılında başlayıp 1556 yılında tamamlanmıştır. Bu okullar; dört medrese, bir Darülhadis ve bir Tıp medresesidir. Dört medrese doğrudan doğruya matematik (riyaziye) eğitimi için yapılmıştır. Bu okullara girmek isteyenler musıla-ı süleymaniye adı verilen okullara gider, sonra sahn-ı süleymaniye adı verilen bu okullara girerdi. Böylece İstanbul'da ilk Darü'l-Hadis medresesi kurulmuştur. Ayrıca Kanuni, kendisinin yaptırmış olduğu bu Darü'l-Hadis medresesini, medrese sisteminin en üst derecesine yerleştirmiştirİsmail Hakkı Uzunçarşılı. Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. baskı. s. 583-590. ISBN 975-6945-11-7 ISBN 975-6945-13-3Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şanal. Osmanlı Devleti'nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (149-168 s.). Tam metin.

Hiyeraşik yapısı

Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde ve Osmanlı'dan önceki İslam devletlerinde şeyhülislam kavramı bir tazim lafzı olarak kullanılmış ve resmi bir anlam ifade etmemiştir. Şeyhülislamlık ünvanı ilk olarak Fatih Sultan Mehmet devrinde kullanılmış ve; Fatih Kanunnamesi'nde "Şeyhülislam ulemanın reisidir" kuralı yer almıştır. Fatih döneminden önce "başkent müftüsü" olarak bilinen kimseler fetva vermekle görevlendirildikleri halde, şeyhülislam olarak anılmamışlardır. Daha sonraları ise, şeyhülislamlık kurumu resmi bir boyut kazanmış ve şeyhülislam başkanlığında dinsel-yönetsel bir yapılanmaya gidilmiştirErcan Türk, Dünden Bugüne Milli Eğitim Bakanlığı Kuruluş ve Tarihsel Süreç. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Ekim 2003, Yıl: 4, Sayı: 44 Tam metinDr. M. Cengiz Yıldız, Dinsel Bürokrasinin Türkiye'deki Serüvenine Kısa Bir Bakış; Din Görevlilerinin Sorunları ve Beklentileri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma: Elazığ Uygulaması (Basılmamış Doktora Tezi), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Elazığ, 1999 adlı çalışmanın I. Bölümünün bazı alt başlıklarından yararlanılması ve içeriğinin zenginleştirilmesiyle oluşturulmuştur Tam metin . Fatih'ten önce ilmiye teşkilatının en yüksek derecesi kazaskerlik olarak kabul edilmekteydi. Osmanlılarda devletin sembolü olarak görülen kadı; kadı olarak görevlendirildiği andan itibaren hukukçu olarak nitelendirilebiliyordu. Fethedilen bir yerde kadının çalışmaya başlaması, o yerin Osmanlı egemenliğine girdiğinin en önemli kanıtı sayılıyordu. 1326 yılından itibaren kadıların şeriat adına hüküm verdikleri görüşü iyice yerleşmiş, işlerine müdahale edilemeyeceği kuralı benimsenmişti. Bu dönemde devletin üst düzey görevlilerinin önemli bir kısmının kadılık mesleğinden gelenlerden olduğunu görüyoruzProf. Dr. Ramazan Arslan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı. 70. yıldönümü açılış konuşması. Tam metin.

Öğretim metodu

Osmanlı Devleti'nde medreselerde kullanılan öğretim metodu dedüktif karakterde idi. Bu metodun esasını meseleleri naslara ve otoritelere dayandırmak teşkil etmektedir. Bu dedüktif metot, ilk zamanlarda ezberi esas almıştır. İlk önce Kur'an'ı ezberlemek ve mümkün olduğu kadar çok sayıda hadis öğrenmek gerekiyordu. Bir müddet sonra imla metodu gelişmeye başlamıştır. Buna göre talebeler ders esnasında hocanın karşısında halkalar halinde oturarak dersi takip etmekte ve gerektiği yerlerde not tutmaktaydılar. Bu not tutma yöntemi Kur'an-ı Kerim dersleri hariç hemen hemen bütün derslerde uygulanmaktaydı. Zamanla imla metodunun yanında şerh ve izah metodu da gelişmeye başlamıştır. Medreselerde okutulan kitapların nüshalarının çoğalması ve bunların öğrencilerin eline geçmesinden sonra yavaş yavaş imla metodu terk edilmeye başlanmıştır. Bundan sonra metni bir öğrenci yükse sesle okuyor, hoca da gerekli izahlarda bulunuyordu ve metin üzerinde düzeltmeler yapıyordu. Ayrıca hoca, kendisinin yapmış olduğu izahları talebelere yazdırıyordu. Müderrisler, kimi zaman okuttukları derslerden herhangi bir bahis üzerine talebelerine münazaralar yaptırırlar ve neticede iki taraf arasında hakem olup mütalaalarını söylerlerdi. Medreselerde soru-cevap metodu da kullanılmaktaydı. Hoca öğrencilere soru sorup cevabını beklediği gibi, öğrenciler de belirli bir nizama göre hocaya soru sorabilirlerdi. Yani derslerde takrir ve karşılıkla konuşmaya yer verilirdi. Belirli günlerde halka açık toplantılar da düzenlenirdi. Medreselerde her ne kadar kendi binalarında ders yapılıyorduysa da camilerde de sık sık ders yapılır ve bu dersi herkes izleyebilirdi. "Ders-i amm" denen meşhur hocalar kent ve kasabaların büyük camilerinde cami dersleri adıyla herkese açık olarak dersler verirlerdi. Cemaat hocanın etrafında halka olur, anlatılanları dinlerdi. Bu derslerin düzenli izleyicileri bulunmaktaydı. İkindi namazından sonra daha sık yapıldıkları için ikindi dersleri de denilmekteydi. Osmanlı medreselerinde dersler kolaydan (muhtasardan) zora (mufassala) doğru bir seviyede okutulurdu. Medreselerdeki öğretim metodu, daha sonraları müşahede, tecrübe, tetkík ve tenkide yer vermeyen; sadace ayetlerin, hadislerin veya diğer metinlerin Aristo mantığına göre şerh ve tefsirine inhisar eden bir metot halini almıştır. Manadan ziyade lafza kıymet veren, yazı öğretimine yer vermeyen skolastik bir nitelik halini kazanmıştır. Müderrisler, felsefí ve kelamí meselelere çözüm bulmak ve tartışmak yerine, bu konuları eski bilgilerle geçiştirmeyi tercih etmişlerdir. Böylece medreselerde amaç; düşünen, araştıran ve sorgulayan insan yetiştirmek olmaktan çıkmış, sadece mevcut bilgilerle yetinen, sorgulamayan hazırla yetinen insan modeli yetiştirmek şekline dönüşmüştür. Bu kısır döngü talebenin zihninin gereksiz bilgilerle dolmasına, dolayısıyla öğrenci boyutunda zaman kaybının oluşmasına yol açmıştırYrd. Doç. Dr. Mustafa Şanal. Osmanlı Devleti'nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (149-168 s.). Tam metin.

Özelliklerinin bozulması

Özellikle İstanbul'un alınışı ve devlet merkezi olarak seçilmesinden sonra açılan yüksek dereceli medreseler, zamanla gelişerek devletin yönetici ve aydın kitlesini yetiştirecek bir düzeye erişmişse de 16. yüzyılın sonundan itibaren medrese öğretimi kuruluş ve yükseliş devrindeki dinamikliğini yitirmeye başlamıştırHüseyin Muşmal. XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Beyşehir Kenti'nde Bulunan Müesseseler ve Vakıfları (Institutions and Vaqifs in Beysehir Town in the XVIII. And XIX Centuries). Türkiyat Araştırmaları Dergisi Tam metin. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, padişahın bazı kişileri alt kademelerde müderrislik yapmadan üst kademelere ataması, ilmiye mensupları arasındaki bozulmanın başlangıç noktaları olmuştur. Hocazadeler, Fenarizadeler gibi bazı ulema soyları ortaya çıkmıştır. Bu durumu meşrulaştırmak için "Hocazadeler Kanunu" gibi rosmí destekler sağlanmıştır. Bu tür bozulmalar daha sonra II. Selim, III. Murad ve III. Mehmet dönemlerinde çoğalmış; 16. yüzyıl sonlarında ise hem medrese öğretimi hem de ilmiye sınıfı tamamen bir kargaşanın içine düşmüştür. Birçok "mevali gözdeler" soylarının adından faydalanarak kısa zamanda üst rütbelere yükselmişlerdir. İltimas ve rüşvetle pek çok kişi kadılık ve müderrislik görevlerine atanmışlardır. Bu şekilde müderris olanlar medresede ders vermemeye başlamışlardır. Ayda bir kere bile medreseye varmayan müderrisler türemiştir. Bunlar medreseye varsalar ders dinleyecek öğrenci bulamamışlar; öğrenci bulsalar ders verecek bilgiden yoksun olmuşlardır. Hocazadelere, büluğ çağına geldiğinde "Dahil elli" derecesinde medreselerde müderrislikler, Müftüzadelere "Hariç", Kadıasker oğullarına "ibtidai kırklı", İstanbul kadılarının oğullarına da "yirmibeşli", "otuzlu" derecesindeki medreselerde müderrislik verilmesi adet olmuşturProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin. Bu sistem içinde 17. yüzyıl ortalarına kadar pek çok değerli kadılar, hakimler ve hukuk bilginleri yetişmiş ise de; medresede uygulanan öğretim yöntemlerinin gelişmelere uyum sağlayamaması, bilakis gerilemesi ve devletin gücünün günden güne azalması nedeniyle, tüm kurumlarda olduğu gibi bu alanda da çöküş başlamıştır. Kadı atamalarında, müderrislik unvanı ve mülazımlık belgesi verilmesinde uyulması gereken kurallara uyulmamaya başlanmış; daha çok aile üyeleri atanmaya başlanmıştırProf. Dr. Ramazan Arslan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı. 70. yıldönümü açılış konuşması. http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-1995-44-01-04/AUHF-1995-44-01-04-Arslan.pdf. Bu uygulamanın ilk örneklerinden biri; 16. yüzyıl'da Hoca Sadettin Efendi'nin yaptığı atamalardır. Hoca Sadettin Efendi'nin büyük oğlu Mehmed Efendi henüz oldukça gençken Mekke Kadısı ve hemen ardından İstanbul Kadısı tayin edildi. İki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu; bu tarihte 29 yaşında idi. Diğer oğlu Esad Efendi medreseden birden bire Edirne Kadılığına geçti ve arkasında İstanbul'a kadı oldu, henüz 25 yaşında idiİsmail Hakkı Uzunçarşılı. Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. baskı. s. 583-590. ISBN 975-6945-11-7 ISBN 975-6945-13-3. Medreselerde bu tarihten sonra ilmi hürriyet kalkmış, iltimas ve siyaset karışmaya başlamıştır. Önceleri medresede yükselmek için gerekli bilimsel yeterlilik aranırken, 16. yüzyıldan sonra, bilimsel yetki arka plana düşürülerek, kayırmacılık ön plana geçmiştirVahap Sağ. Toplumsal Değişim ve Eğitim Üzerine Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2003 Cilt: 27 No:1 11-25.. Tarihsel süreç içersinde müderrisliğe tayin olunacak mülazimler, mülazim olduktan 7 yıl sonra "Rüus" sınavına girer, başarılı olanlara "Ders-i í‚mlık" payesi ve İptida-i Hariç medreselerde öğretim yapma yetkisini verecek olan "İstanbul Rüusu" denilen bir diploma verilirdi. Göreve en düşük seviyedeki medreseden başlayan müderrisler, zamanla kademe kademe yükselerek daha üst dereceli medreselere kadar çıkabilirlerdi. Oysa 1592 yılından itibaren müderrislik görevi bir rütbe haline getirilmiş; müderrislik payesi, yüksek dereceli ulemanın çocuklarına daha küçük yaşlardan itibaren verilmeye başlanmıştır. Böylece, ilmí hiyerarşiye uyulmaksızın terfi, ilerleme, ölçme ve değerlendirme yapılması gibi olaylara sıkça rastlanır olunmuşturYrd. Doç. Dr. Mustafa Şanal. Osmanlı Devleti'nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (149-168 s.). Tam metin. Rüşvet ve iltimasın alabildiğine arttığı bir toplumda, bilginin ve faziletin hiç bir ayırıcı ve üstün özelliği kalmamıştır. Bu ortamda medreselerin öğretim programları alabildiğine karışmış; 16. yüzyılın ilk yarısında 2-3 yıl olarak belirlenen öğretim süreleri, aynı yüzyılın ikinci yarısında bir yıl, altı ay, üç ay gibi giderek azalmıştır. Doğal olarak bu kısalan süre içinde uygulanması öngörülen ders programı da giderek küçültülmüştür. Üstelik bazı dersler hakkındaki tutum da değişmiş; Fatih Sultan Mehmed zamanında "kanün üzre şugl oluna" diye okutulması yasalaştırılan bazı kitaplar ("Şerh-i Mevakıf", "Haşiye-i Tecríd"), "bu dersler felsefiyattır" denilerek daha sonraki dönemlerde "Hidaye", "Ekmel" gibi biraz daha az felsefí olan kitaplarla değiştirilmiş, daha sonra bunlar da ortadan kaldırılmış; medrese felsefí ve müspet ilimlere düşman bir kurum haline getirilmiştirProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin. Bu atamalarla hakiki alimler geri planda kalmış; şeyhülislam, kazasker, padişah hocası gibi önde gelenlerin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. 18. yüzyıldaki bazı büyük ilmiye ailelerinin hakimiyeti, ilmiye teşkilatının niteliklerinden meydana gelmiştir. Niteliklerine bakılmaksızın aile üyelerinin atanması sonucunda, 18. yüzyılda artık ilmiye sınıfı tüm reformlara karşı çıkan, kendini yenilemekten uzak, gelişen bilim ve hukuk konusunda çağının gerisinde bir konuma gelmiştir. 15. ve 16. yüzyıllarda Batı, bilimde yeni dallar ve yöntemlerle büyük gelişmeler gösterirken; 17. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı'da müsbet ve deneysel bilimlerin öğretim programlarından çıkarıldığı görülmektedir. Katip Çelebi'nin "Keşfü'z-zünun" adlı eseri, Osmanlılar döneminde yazılan eserlerin açıklamalı bir dökümünü vermektedir. 17. yüzyılda yazılan bu esere göre, eserlerin %95'i tasavvuf, din, tarih ve edebiyata; sadece %5'i müsbet bilimlere aittir. 16. yüzyıl sonlarına kadar astronomide Kadızade Rümí ve Takiyeddin Efendi gibi büyük alimler sayesinde bilgi düzeyi çok düşmese de 17. yüzyılda böyle bilimadamları da bulunmadığından büyük bir gerileme olmuştur. Coğrafya alanında da denizciler dolayısıyla önceleri çağdaş bir bilgi görülse de 17. yüzyılda bu bilimin de yüzüstü bırakılmıştır. Bu gerileme bütün alanlarda görülmüştür. Öyle ki, 17. yüzyılda mimari bile yabancıların eline geçmiştirProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin. 17. yüzyıldaki din yorumlaması da medrese programları üzerinde etkileyici olmuştur. 16. yüzyıl sonlarında Birgiví Mehmet Efendi, toplumdaki din ve mezhep sürtüşmelerini kaldırmak için "Tarikat-ı Muhammediye" adlı bir eser yazmıştır. Bu eser, geniş düşüncenin yerine şüphe ve tereddütün geçmesinde etkili olmuştur. Bu kitap dinen yasak olan bir sürü hareket belirlemiştir. Bu eserde bilimler de "mubah" ve "merdud" (redd) ilimler diye ikiye ayrılmış; kelam, astroloji ve birçok tabiat bilimleri ikinci sınıfa sokulmuştur. Birgiví'nin bu görüşü, daha sonraki yıllarda "Kadızadeler" tarafından savunulmuştur. Dini konularda yorumlara açık görüşü savunanlara da "Sivasizadeler" denmiştir. Daha sonra Ayasofya Camiinde vaazlar veren Üstüvaní Mehmet Efendi de bir Risale yazarak, dinen yasak hareketler çerçevesini daha da genişletmiştir. Bunların açtıkları çığırda medrese programları giderek kısırlaşmıştırProf. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslamiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin.

Reformlar

Geleneksel medrese eğitiminden "ilk kopuş" Osmanlı donanmasının Ege kıyısında Çeşme'de Rus donanması'nca yok edilmesinin ardından Sultan III. Mustafa'nın 1773'te İstanbul'da "Mühendishane-i Berri-i Hümayun"'un kurulmasıyla gerçekleşti. Bu yükseköğretim kurumlarında çok önemli bir değişimin başlangıcıdır. Ayrıca III. Selim'in 1795'teki fermanı, öğretim elemanlarının atanmaları için tam zamanlı çalışma, akademik ilerlemelerde yayın ve sınav gereklerini de içine alan usul ve esasları ayrıntılı olarak belirtiyorduAli Rıza ERDEM. Üniversitelerimizin Bilim Tarihimizdeki Yeri. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi. Ocak 2005, Cilt 5, Sayı 1. Tam metin. Medresenin yanında yeni eğitim kurumları kurulması sonucunda eğitimde ikilik olmuş; bu durum Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir. Yeniliklerin gerisinde kalan medreselerin reformuna ise ilk olarak 1826 yılında başlanmıştır. Bu yıl Eski Ağa Kapısı, Şeyhülislam dairesine (Bab-i Fetva) çevrilmiştir. Böylece, daha önce kendi konaklarında görev yapan Şeyhülislam, Kazasker ve İstanbul Kadısı, bu yıldan itibaren resmi ofiste çalışmaya başlamıştır. Resmi ofislerin kuruluşundan sonra buralarda hizmet eden katipler, resmi memur sıfatını almıştır. 1855 yılında Tevcihat-i Menasib-i Kaza Nizamnamesi ve Nuvvab hakkında Nizamname ilan edilmiştir. Böylece kadılık ünvanının verilmesinde bir düzen kurulmuştur. Ancak yine aynı düzenlemeler ile kadılık mevkisinin eski yetkisi kalmamıştır. Naiblik ise kadılığın yerine fiili şer'i hakimliğe çevrilmiştir. 1854 yılında Mu'allimhane-i Nuvvab (Mekteb-i Nuvvab) ve sonra Meclis-i Intihab-i Hukkamu's-şer' (Şer'i Hakimler Seçim Meclisi) kurulup naiblerin seçim usulu düzenlenmiştir. Şer'i mahkemenin yargı usulu de çeşitli talimatnameler ile düzenlenmiştir. Naiblik teşkilatının yanında yeni yargı sistemi (Mahakim-i nizamiye teşkilatı) kurulduğundan naibin yetkisi azalmıştır. 1888 tarihli İrade-i Seniye'de; şer'i ve nizami mahkemelerin görevlerinin ayrılması belirlenmiştir. Bu yasa ile, şer'i mahkemelere sadece evlenme, miras ve vakıfla ilgili idare ve yargılama yetkileri bırakılmıştırAkiba Jun. Son Devir Osmanlı İlmiye Teşkilatında Reform, 1826-1914 Annals of Japan Association for Middle East Studies, No.13(19980331) pp. 185-214. [1].

Darülfünun'un kurulması

} Osmanlı'da üniversitenin karşılığı sayılabilecek kurum olan darülfünundur. Darülfünun açılmasına 1845 yılında açılmasına karar verildiyse de buna artık bozulan medrese tarafından karşı çıkılmıştır. Bu nedenle açılış 18 yıl gecikmiştir. 1863, 1870 ve 1874'te açılan darülfünunlar kısa süre sonra kapanmışlardır. Kapanmanın arkasında hep medrese baskısı olmuştur. Kesintisiz darülfünun ancak 1900 yılında kurulabilmiştirProf. Dr. Tahir Hatipoğlu. İstanbul Üniversitesi'nin

Kuruluşu

Üniversite ve Toplum 9.2003 Tam metin
. Cumhuriyetin kuruluşu sonra İsviçre'den Prof. Albert Malche Türkiye'ye davet edilerek mevcut Darülfünun ile ilgili incelemeler yapması istenmiştir. Prof. Malche, Darülfünunda incelemeler yapmış ve sonunda 95 sayfalık "İstanbul Darülfünunu Hakkında Rapor"unu hazırlamıştır. Darülfünunun genel eleştirisini yaparken temelde şunu söylemiştir: "Esas sorun şudur; bilim nakil yolu ile değil, yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarıcı şekilde olmalıdır. Darülfünun bilimsel zihniyeti yaratmaktan sorumludur ve bunun dışında kurtuluş yoktur." Malche'nin raporunda Darülfünuna ait temel sorunların bazıları şunlardır; "Öğretim üyeleri ders kitabı yazmıyor. Konusunda yenilikleri izlemiyor ve ders içerikleri değişmiyor. Zamanlarının çoğunu akçalı işleri nedeni ile darülfünun dışında geçiriyorlar. Bilimsel araştırma yapılmıyor. Sonraki kuşaklar için bilimsel kadro oluşturacak ortam yaratılmıyor. Toplumdan soyutlanmış ve ülkenin doğal ve toplumsal sorunlarına karşı ilgisiz."Cumhur Ertekin. Cumhuriyet Döneminde Üniversite, Bilim ve Etik. Anadolu Kardiyol Derg 2008; 8: 236-40. Tam metin. En sonunda bu eksiklikleri giderebilmek amacıyla 1933 Darülfünun devrimi yapılmıştır. Bu yasayla darülfünun lağvedilmiş ve yerine aynı gün üniversite kurulmuşturProf. Dr. Tahir Hatipoğlu. İstanbul Üniversitesi'nin

Kuruluşu

Üniversite ve Toplum 9.2003 Tam metin
Cumhur Ertekin. Cumhuriyet Döneminde Üniversite, Bilim ve Etik. Anadolu Kardiyol Derg 2008; 8: 236-40. Tam metin. Türkiye Cumhuriyeti dönemi Medreseler çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kaldığından, 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun birinci maddesi olan "Türkiye dahilindeki bütün müessesat-ı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaleti'ne merbuttur" ifadesi ile Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış ve zamanın Milli Eğitim Bakanı Vasıf Bey de 13 Mart 1924 tarihli genelgesiyle medreseler üzerindeki tasarruf hakkını kullanarak medreseleri kapatmıştırYrd. Doç. Dr. Mustafa Şanal. Osmanlı Devleti'nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (149-168 s.). Tam metin.

Kaynaklar

} }

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Arpalık Maaşı
7 yıl önce

Arpalık Maaşı, Osmanlı Devletinde idare, saray ve bilim insanları (ilmiye sınıfı) ile görevine son verilen veya emekli olan memurlara ödenen maaş veya...

şeyhülislam
3 yıl önce

https://www.antoloji.com/nedir/seyhulislam-istanbullu-mehmet-nuri-medeni-efendi/ T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Osmanlı Şeyhülislamları listesi İlmiye sınıfı...

ݞeyhülislam, ݞeyhülislam
Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa
3 yıl önce

(1468-1536), tarafından hazırlanmış yazma tarih kitabında Sinan Paşa'nın ilmiye sınıfı mensubu olduğu ve Orhan Gazi'nin veziri olduğu belirtilmektedir. İlk...

Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa, 1360, Ahiler, Amasyalı Beyazıd Paşa, Hacı Paşa, Hacıkemaleddinoğlu Alaeddin Paşa, I. Murat, Mahmudoğlu Nizamüddin Ahmed Paşa, Orhan Gazi, Osmancıklı (Amasyalı) Koca Mehmed Nizamüddin Paşa, Osmancıklı İmamzade Halil Paşa
Nizamüddin Ahmed Paşa
7 yıl önce

yılları arasında vezir-i azamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. İlmiye sınıfından vezirliğe yükselmiştir. Danişmend, İsmail Hâmi, (1961) Osmanlı Devlet...

Mülkiye
3 yıl önce

üst düzey sivil kamu görevlileri sınıfı. İlmiye, seyfiye (askeriye) ve kalemiye ile birlikte dört ana hizmet sınıfından biriydi. Eyalet, sancak ve kazaları...

Mülkiye, Mekteb-i Mülkiye, Anlam ayrım
Şükri-i Bitlisi
7 yıl önce

Şükri-i Bitlisi 16. yüzyılda yaşamış tarihçi, şair, ilmiye sınıfı mensubu. Bitlisli olan Şükrî, I. Selim'in tahta çıkmasıyla İstanbul'a gelmiş ve ona...

Ulema
3 yıl önce

adamlarını kapsayacak şekilde de kullanılır. Osmanlı Devleti'nde ulema sınıfı ilmiye adıyla devlet kontrolünde ve örgütlü bir yapıya kavuşturulmuş, kurumun...

Ulema, Alim, Osmanlı Devleti, Madde taslağı
Cuma Selamlığı
3 yıl önce

bitmiştir. Cuma selamlığı merasiminde, askerî, mülkî ve ilmiye sınıfından pek çok kimse bulunur, her sınıf askerden meydana gelen birlikler, namazdan sonra padişahın...